|
| | Metamorfmagus | |
|
+36Loria Autumn Chayele Luxenberg Marius Moore Richard Chancellor Jr. Lillian Moreau Fionntan Ferguson Daenerys Swarovsky Andreina Barries Rain Katastrofi Crystal Dieudonné Adelphe Ida Rigola Cornelius Dante Lee Eliana Maisie Antoinette Aleksa Stanlavis Lestat Audrica Maxim Querta Carmella Decartius Elisamarie D. Cramoisi Achilles Kyrillosr Rohsan Zhaleh Joseph Reaver Karina García Dolores Concétta Roischez Claudia Chelestis Priscilla Derichs Yulia Mullendore Mischa Aristide Adrasteia Quiwen Aimeè Cyniquè Karola G. Vámos Sofia Ksanochka Vera Vlonjati Euterpe Châtillon Desmond Fionnlaqh Rose Laquisha Bjørn Devereaux 40 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Carmella Decartius
Mesaj Sayısı : 481 Kan Durumu : Orası karışık. Rp Partneri : Vanpirsen gel gardaş. Özel Yetenek : Meta. Yaş : 27
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Mart 27, 2012 9:03 am | |
| Carmella Decartius. Carmella hayatını kendisinin tıpatıp aynısı üç kardeşin arasında en silik olanı olarak geçirdi. Onlardan kendisini ayırabildiği tek özelliği bu yetenek olacak, bu yüzden Meta olmasını istiyorum. Ayrıca Carmella'nın ikinci ismine karşı bir antipatisi var. Bu isim kendisine hastalığını da aldığı büyük büyük büyükannesinden kalma ve ne zaman bu ismi biri kullanmaya kalksa bambaşka biri oluyor. Bunu rp'lere yansıtabilmem için daha iyi bir yetenek yok sanırım. Son rp'de yetenek geçmektedir. Rp'de kullanmış olmam umarım sorun olmaz. :/ | |
| | | Maxim Querta
Mesaj Sayısı : 673 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Elim Reçel'in dötünde -pardon, cep diyecektim.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Mart 27, 2012 1:11 pm | |
| Kabul. Önce yeteneği alıp sonra rp yazılsa daha etik olurdu tabii ama kabul edildiği için sorun kalmıyor. | |
| | | Lestat Audrica Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 431 Kan Durumu : Safkan Rp Partneri : Andreina Barries Özel Yetenek : Meta, Zihinfendar. Yaş : 32
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Nis. 02, 2012 7:30 pm | |
| Ad Soyad: Lestat Audrica İsteme Nedeni: Karakterim okul tatillerinde anahtarlar vasıtasıyla şehre ufak kaçamaklar yapıyor. Dikkat çekmemek adına bu sırada yetişkin görünümüne bürünüyor. Kurgum için gerekli kısacası. Örnek RP:- "Örnek Rp":
Sözlerinin umursanmaması üzerine kaşlarını çatmıştı. Sorcha'yı son hatırladığında bu kadar umursamaz değildi. Aslında o zamanlar fikirlerine uymayı seçerdi. Dediği değişim anlaşılan kimseye uymamayı öğretmişti. “İşimi kolaylaştırmaya çalıştığınızı anlayabiliyorum Lucien, ancak müsadenizle yaralarınızı kendim yoklayacağım.” Şifacının sözlerinden sonra gözleri önce bir cesedi asasından çıkan büyü ile sürükleyen Sorcha'ya kaydı. Cadı kesinlikle fikrini umursamıyordu. Ardından saate baktı. Zaman azalıyordu ve işini kolaylaştırmanın önemi büyüktü. Ancak kadında farklı bir hava vardı. Bir şeyleri hazmetmeye çalışır gibi işini uzatıyordu. Ciddi tavrının kabuklarının ardında zihninde dönen düşünceleri merak etti. Bazen zihinfendar olmayı diliyordu ama o zaman çevresindekilerin nefretini görüp daha da karanlığa gömülmekten korkuyordu. Mükemmel bir kamuflaj kazandıran metaformagus özelliğini sevmiyor değildi. Çocukluğunda özellikle göz renkleri sıkça duygularına göre değişiyor olsa da yirmilerinde gücünü kontrol altına almayı başarmıştı. Eskiden gücünü sadece ufak şakalarda kullanırken şimdi pek çok şeye yarıyordu. Otuz yaşını bulsa da genç gözüküyordu. Ayrıca mükkemmel derecede iyi bir casustu. Başka kimse o kadar uzun süre Ölüm'ün zindanlarında gizlilik içinde yaşayamazdı. Matt bu özelliğine ve olayları izlemekteki seherbazlara yakışır dikkatini düşünerek hep zor seyehatlere zorluyordu. O seyehatlerle cebelleşirken unuttuğu kardeşi aklına geldi. Onun yanında olmaya söz vermiş ancak sözünde duramamıştı. Olaylar o kadar sık gerçekleşiyordu ki. Kayıp çocuğu, yoldaşlık, aşk... Sırf bu iş için bin parçaya bölünmek isterdi. Kim bilir belki de insanları fazla düşünüyordu. Yeni bir yüz ve yeni bir isimle bambaşka bir hayata atılmayı düşündü. Bir muggle kadar saf ve habersiz yaşayıp ölebilmeyi istedi. Düşünceleri rüzgara kapılmış bir yelkenli gemi gibi çeşitli yönlere savrulurken göğsünde hissettiği acı ile kendine geldi. Gözlerini aşağıya indirdiğinde cadının asasından çıkan ışıkların yanığa yayılmasını izledi. Sıcak ateşle kavrulmuş bölge şimdi keskin bir soğukla tekrar dağlanıyordu adeta ki şifacı da bunu fark etmiş olacak acıyabileceğini dile getirmişti. Neyse ki çok geçmeden göğsündeki yanık hissi kayboldu. Ardından bir iksir şişesinin eline tutuşturulduğunu gördü. İksirlere aşina olan büyücü onu tanımakta gecikmedi: Huzur sıvısı “İyileştirme işi bittikten sonra içmenizi rica etmek zorundayım. Şu anki halsizliğinizden şikayetçi gibi gözüküyor olsanız da benim için narkoz görevi gördüğünü söylemekten çekinmeyeceğim. Fazla hırpalanmışsınız “ Huzur sıvısının etkilerini elbette ki biliyordu. Sıvıyı içtiği anda hiç olmadığı kadar rahatlamış hissedecek ve ardından top patlasa uyanmayacak dinlendirici bir uykuya dalacaktı. Genç şifacı dışarıdaki yaratıklara bir an olsun bakmış olsaydı bunun ölümle eş değer olduğunu anlayabilirdi. İksir şişesini kenara koydu ve cadının rahat ilgilenebilmesi için ona sırtını döndü. Bu sefer daha parmaklarını dokundurduğu sıraca keskin bir acıyla kasılmış hafif bir inilti koyuvermişti. Buzdan dokunuşu tüm sırtında hissetmenin verdiği yaraya aynı şekilde ışıklarını yönlendirdi ve o bölgedeki acı da dindi. Ancak yerdeki bir aynadan kızıl-kahve yanık izlerinin sırtında halen kaldığını fark etti. Bir metaformagus için izlerin önemi yoktu ama ne yazık ki gücü yarayı iyileştirmeye yaramıyordu. Uzanıp kendine çektiği iyi durumdaki bir cesedin kıyafetlerini çıkarmaya koyuldu. Hızla çıkarttığı üzerine hafifçe kan bulaşmış gömleği bir kenara koydu. Pantalonu iyi durumda olduğu için onla uğraşmaya gerek yoktu. Zaten cesedin bacağı parçalandığı için buna imkan da yoktu. Üzerine tam olacakmış gibi durduğuna kanaat getirdiği gömleğin ardından adamın kurşuni ve bir paltoyu andıracak kadar uzun -aslında tek farkı kukuletanın bulunmasıydı- montunu çıkartarak onu da boylu boyunca yanına yerleştirdi. Elini montun ceplerine attı ve adamın karısının resminin olduğu içi para dolu bir cüzdan, cep telefonu ve bozuk paralar buldu. Bunları çıkartıp yer açarken kendi ceplerindeki galleon kesesi ve muggle paraları için ayırdığı cüzdanı, asasını ve hançerlerinden bir kaçını paltoda bulabildiği yerlere yerleştirdi.
“Eğer vücudunuza özen gösteriyorsanız, beni bütün bu işler bittikten sonra bir kez daha görmenizi rica etmek zorunda kalacağım. Şimdilik acelenizin olduğunu varsayarak deriyi eski mükemmelliğine getirmekle oyalanmıyorum.” Lucien cadının sözlerine başını salladı. Bu sırada uzaklardan tanıdık bir kahkahanın yükselmesiyle dikkati o yöne kaydı. Halen çıplak olan sırtındaki izlere bakan Sorcha ile karşılaştı. Hafifçe başını yana büken cadının gözleri vücudunu süzmekle meşguldü.“Gerçekten eskisi kadar mükemmel olmalı, eminim kendisine önem veriyordur,” Eh önem veriyordu ama bunun için hastane koridorlarına girmeye değmezdi. Cadı saçlarını savurarak doğrulurken Lucien de muggle'ın gömleğini ve paltosunu hızla üzerine geçirip tekrar saatine baktı. Kalkanı orda tutacak süre neredeyse doluyordu. Birazdan burası yeniden görünür olacak ve yaratıklar tekrar saldırıya başlayacaktı. Sorcha kendi kurduğu planı bahsederken yaratıkların şehrin tamamını sardığını hesaba katmıyordu. Yaratıklardan biri ya da birkaçı tekrar çıkacak ve yapılacak her büyü keskin ışıklarını dört bir yana salarak yerlerini belli edecek ve aç orduları üzerlerine sürecekti. Buradan savaşarak çıkmak imkansızdı. Castiel bile bunu zorlukla başarırdı. “Umarım planlarımız benziyordur çünkü bundan sonraki kontrolü ben ele alıyorum, yürüyebilecek durumda olman işimize gelir,” Hatırladığı Sorcha'ya göre kendini beğenmiş görünen cadıya gözlerini kısarak baktı. Ne yapmaya çalışıyordu? İyi olduğunu kanıtlamaksa az önce büyük ölçüde yapmıştı. Onu tanımasa kurtarılmak konusunda pek çok seherbaz arkadaşının duyduğu işinin yarım kalmasına olan öfkeyle böyle yaptığını düşünürdü. Ona kendi aklındakileri bir kez daha anlatmak için ağzını açtı. Ancak arkadaşının koluna girip kapıyı göstermeyi sürdüren Sorcha konuşmasını sürdürerek lafları ağzına tıkmıştı. “En iyi yol bildiğin yoldur. Eğer karmaşık ve zor artı saçma bir plan yapmak için vakit öldürürsek enselenmemiz muhtemel… Ayrıca yaptığımız karmaşık zor ve saçma planı Necromancer’ların da tahmin etme olasılıkları var. Bu yüzden bu tür yerlerin ikinci bir kapıları olur, mutfağın arkasından çıkıp insanların arasına karışacağız, kaçanlar haricinde yüzümü gören yok. Luc’u saklamak için bir yol buluruz. Aqua tatlım, senin yüzünü kimse görmediği için şanslısın. Çünkü böyle bir güzellik zor unutulurdu… “ Lucien artık anlatmaya çalışmanın imkansız olduğunu görerek iç çekti. Cadının bahsettiği gibi barın arkalarına dolanıp farklı bir sokağa açılan arka kapısına yöneldiler. Şanslılardı çünkü bar yanlamasına olduğu için en az bir iki sokak sonrasındaydı. Bar görünür olduğunda yaratıkların bu tarafa da yönelmesi zaman alacaktı. Tabii orada da başkaları yoksa... Bu yol giriş kısmının aksine getto bölgelere açılıyor gibiydi. Çöp tenekelerin olduğu çıkmaz bir sokağın aksine irili ufaklı eskimeye yüz tutmuş gecekondulara doğru ilerlediler. Etraf o kadar sessiz ve tekinsiz görünüyordu ki cadı gün içinde farkında olmadan ikinci kez korktuğunu dile getirmişti. Sokaklar arasında dönerek ilerlerken çok geçmeden kanlarının kokusu dikkat çekmiş olacak karanlıklar içinde iki vampirin slüetini gördüğünde eli direk hançerlerine yöneldi. Biri zayıf diğeri fazlasıyla iri ve kaslı görünüyordu. Arkasından duyduğu hıhlamayla elinde olmadan sırıttı. ”Hadi ama şaka mı? Bir yerde kamera falan varsa kesin kardeşim, oynamıyorum ben… “ Eh, kibrini bir yana bırakıp dinleseydi bu ihtimallerden ona da bahsedecekti. Yapacak bir şey yoktu. Vampirler kanlarının kokusunu çoktan almışlardı. Hızla hançerlerini çıkartarak iki elinin ucuna yerleştirdi. Bu sırada aralarındaki atışmaları duyabiliyordu. “Bir dahaki planı sen yaparsın, Tanrı’nın oyunları bitmemiş gibi. Özür dilerim “ İç çekip başını sallarken vampirlerin kendilerine yaklaşmasını bekledi. Ardından hızlı bir hamleyle hançerleri fırlattı. Hançerler mükemmel bir hızla ikisinin de boğazını bulmuştu. Zayıf olan hemen öldü ancak şişmanı hiddetle üzerine atıldı. Lucien eğilip yana kayarak onun saldıaını savuştururken hızlı bir tekme ile yere düşürdü. Ardından üzerine çıkıp boğazını kesti. Yine içinde uyanan zevk hissini bastırmaya çalışarak doğruldu. Fakat her şey daha yeni başlıyordu.
İleriden yaklaşan slüeti gördüğünde bunun bir necromancer olduğunu fark etti. Yanında iki tane daha vardı. Yeni iyileşen yaraları düşünülürse bu savaşamayacakları kadar çok demekti. Hızla düşünüp tartarak daha çıkmadan önce aklına gelen düşünceyi uygulamaya geçirmeye karar verdi. Ama yüzünü değiştirmeliydi. Kukuleta onu yeterince gizlemiyordu ve yaklaşan herife karşı yapacak bir şeyi yoktu. Sonra gözleri Sorcha'ya ve yeni ruj sürülmüş dudaklarına kaydı. Aklına gelen fikirle gülümsedi. Hızla cadıyı duvara yasladı. Bir eliyle cadının iki kolunu da tutarak yukarı kaldırıp sıkarken kulağına fısıldadı. “Tecavüze uğruyormuş gibi çırpın. Ama yüzümü belli edecek kadar değil.” Ardından cadının üzerine vuran gecenin ışıklarıyla parlayan rujlu dudaklarına yapıştı. Önce şaşkın görünen Sorcha sonra söylediğini yapmaya başlamıştı. Cadının dudaklarının tadı, vücudunun güzelliği ve anın şehvetiyle bu konuda Lucien'in rol yapmasına gerek yoktu. Olabildiğince hızlı bir şekilde bu gizlilikten faydalanarak kendi yüzüne odaklanmaya başladı. Metamorfmogusların değişimi mükemmel bir hızda sayılmazdı. Aynı zamanda acı vericiydi. Ancak bunlara alışık olan Lucien için pek dert değildi. Değişimi tamamlanırken omuzunda bir el hissederek döndü. Artık Sorcha'ya saldıran ve şehvet düşkünü gözüken kızıl saçlı necromancerin yüzüne sahipti. “Sen miydin? İçeriye girdiğinizden sonra sizden bir daha haber alınamadı. Arkadaşlarınız kolay iş olduğunu söylemişti üstelik. Söylesene içeride neler oldu?” Lucien bir necromancerle aşık atmaktan dolayı tedirgindi. Ancak bu hiç yapmadığı bir şey değildi. Kendine bunun da defalarca yaptığı casusluklardan biri gibi olduğunu hatırlatarak sakinleşti. Hızla düşünerek konuşmaya başladı.”Büyücüyü patron almak istemişti. Ben bununla... “ Başıyla hala bileklerini tuttuğu cadıyı gösterdi. “... uğraşırken bir baktım büyücü patronu öldürmüş ve kaybolmuş. Size onun beş para etmez olduğunu söylemiştim değil mi?” Sözlerinin sonuna kendini beğenmiş bir sırıtma ekledi. Elinden geldiğince necromancerin kendini beğenmiş karanlık havasına uymaya çalışıyordu. “Sonra bu piliç de kaçmaya başladı. Ona izin verdim ve gizlice izledim. Tam burada aralarına diğer şifacı kadın katıldı. Yaralarını sararken yakaladım. Ama büyücü yine elimden kaçtı.” Sözünün tam burasında öfkelenmiş görünerek yere tükürdü. “Şu tarafa gitmiş olmalı. Ben bunlarla ilgilenirim siz onun peşine düşün.” Necromancser ilgilenirim sözündeki imayı farkederek sırıttı. ”Bugün tam beş yere saldırdın ve koca bir aileyi düğünde katlettin. Zaten biraz eğlenmek hakkın. Adamlarımla şu herifin peşine düşelim bakalım. Baş nekromanserin bu kadar istediği herif kimmiş merak ediyorum.” Lucien de sırıttı ancak zihni anılar çemberinde Sorcha'nın düğünde öldürülen ailesine kayarken içi kan ağlıyordu. Garip tesadüfün ona acısını hatırlattığı için üzgündü.. Yine de de şimdi bunu düşünecek zaman değildi. Adamlar gittikten sonra Sorcha ve şifacıya döndü. “Öpücük için üzgünüm. Karmaşık ve zor artı saçma bir planın bir parçasıydı işte.” dedi dudaklarına bulaşmış ruju cebinden çıkardığı bir mendille silerken Sorcha'nın az önce söylediklerine takılarak. Ancak hala o tadı tekrar istemesine engel olamıyordu. Eski haline buradan çıkana kadar dönmemeye kararlıydı. Arkasından sihir bakanlığının olduğu yolu gösterdi. Ardından açıklamaya başladı. “Bakanlığa gidiyoruz. Necromancer dönüşümü vampirlerinki kadar kolay değil. Bu yüzden çoğunu farklı yollardan getiriyor olmalılar. Şömine hatlarının hala çalıştığını düşünüyorum. Anlamadıkları için mevcut güzergahı pek bozmamışlardır. Şanslıysak oradan hızlıca İngiltere'ye dönebiliriz. Ne diyorsunuz?” Gözleri özellikle Sorcha'daydı.
| |
| | | Aleksa Stanlavis Hufflepuff V. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1137 Kan Durumu : Melez. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Cuma Nis. 06, 2012 8:18 pm | |
| :: Aleksa Stanlavis. :: Hayatında onu normal olmaktan uzaklaştıran tek bir kötü yanını görünüşünü değiştirerek saklamaya çalışması. Saçma ve çaresiz bir uğraş belki de. Ama ona verilen yeteneğin bizzat Tanrı tarafından onu iyi bir insan yapmak adına verildiğini düşünüyor. Bu yetnekle beraber hastalığını yenip tam anlamıyla ailesine yaraşır biri olmak istemekte. Ailesinin Muggle oluşu ilk yıllarda bir sorun çıkarmış olsa da onlar da zamanla kabullenmişler bu durumu. :: Admine gönderildi.
Not: Bir de Görücü olan yeteneğimin alınmasını sadece bu yeteneğin değerlendirilmesini istiyorum. Görücülükle ilgili kurguyu kaldırdım. | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Cuma Nis. 06, 2012 9:13 pm | |
| | |
| | | Eliana Maisie Antoinette Yasaklı
Mesaj Sayısı : 135 Kan Durumu : Melez Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Nis. 24, 2012 5:16 pm | |
| Eliana Maisie Hyxest Kurgu Nedeniyle - Spoiler:
Bir annenin şefkatini andıran hava değişmişti. O masum duygunun sıcaklığı yerini öfkeli bir ruhun esintisine bırakmıştı. Gökyüzünün tüm tatlı renkleri siliniyordu. Neşeli kırmızılıklar ile iyimser olan turuncu tonlar gidiyordu. Bir ressamın kullanabileceği yedi renk vardı ve o ressam bu gün ters tarafından kalkmış gibiydi. Yedi rengin karıştırılmasıyla elde edilecek milyonlarca renk vardı. Aydınlık renkler kullanılmak için ressamın gözüne bakarken ressam kendini beğenmiş koyu renklere takmıştı kafasını. Başına buyruk fırtına grisini fırçasına yedirmiş ve o engin gaz kütleyi bu renk ile boyamayı ilke edinmişti. Ressam diyordu Ilona ona. Bütün insanlığın tek bir ad ile yaklaştığı o varlığa ressam diyordu. Sıkıcı olan o tek ad. Tanrı. Koyu renkler gibi kendisini beğenmiş olan küçük ressam. Tek bir fırça darbesiyle hayatlarını alabilecek o muazzam gücün kaynağı. Gücüne yakışmayan kusurlara sahip olan tanrı. Merhametli, iyi haberlerin getiricisi diye tanımlanırdı. Bu sözler doğru olsaydı ressamın alçakgönüllü olması gerekmez miydi? Kendisine tapsınlar diye suretler yaratıp daha sonra birbirlerine düşürecek kaosu başlarına yollayan bir ressam nasıl merhametli olabilirdi? Kötü olan insanları bile değiştirebilecek olan o varlık nasıl olur da elini sürmez ve akan kırmızı gölleri izleyebilirdi? Ilona’yı yüz üstü bırakmıştı ressam hep. Kandırmıştı ve duyguların aslında acizliğe neden olduğunu o ‘muhteşem’ renkleriyle göstermişti. Güven duyduğu insanları çalmıştı ondan. Her defasında kadının boynuna beyaz bir ilmek çizerek nefesini kesmiş ve iri iri açtırdığı gözleriyle kadını izlemeye zorlamıştı. Kalbi milyonlarca küçük parçaya ayrılıp sızlarken neşeli rolü oynadığında ilmek daha da sıkılıyordu boynunda. Ressam kendini beğenmişti. İlmek bile yetmemişti amacına ulaşmasına. Yapabileceği en sarsıcı şeylerden biri olan rüyalara dadanmış ve fırçasıyla kayıplarını yaşatmıştı yeniden. Baştan sona doğru ilerleyen her görüntü yaşamış olduğundan daha gerçekçiydi. Daha parlak boyanmış renklerin o güçlü sisi kalbini boğmuş ve gözyaşlarıyla uyanmıştı bir güne daha. Koyu grinin etkisini sürdürdüğü o lanet sabaha lanet bir ruh haliyle uyanmıştı. Rüyasında gördüğü adamın sureti hala yüzünün üç santim ötesindeymiş gibi hissediyordu. Ressamın ilmeği boynunda gerilişine devam ederken kadının bedeni titredi. Rüyalarında asla böyle korkmazdı normalde. Rüyalarında ölüm gördüğünde bile korkmazdı. Mesleği kırmızı kanla ve yeşil ışınlı lanetlerle kaplı bir meslek olmasına rağmen gördüğü cesetleri tanımazdı. Ölümden korkmuyordu kadın fakat yaşarken kaybetmek en çok korktuğu şeylerden biriydi. En son kaybedişinin ardından çok uzun bir süre geçmemesine rağmen ressamın laneti ruhunu parçalıyordu yine. Adamı daha canlı görüyordu zihni karanlıklar alemindeyken. Onun gülümsemesi daha canlıydı, kendi dudaklarının da onu taklit ettiğini hissedebiliyordu rüyalarında. Sarılsa gerçekten sarıldığına inanacak kadar gerçekçiydi rüyalar. Ressamın hünerinin meyvesi olan bu günlük ölümlerden uyandığında mutlu olurdu cadı. Ressam kendisine kazık atmazdı o zamanlar. Mutlu olmasına izin verecek kadar alçalırdı. Aslında oldukça alçak bir tanrıydı. Geçmiş gecelerindeki mutluluğun bedelini gözyaşlarıyla ve bir lop tavşanının kalbi gibi hızlı atan kalbin sıkışmasıyla alan bir tanrıydı.
“Lanet olsun sana.” Diye fısıldayabildi dudaklarından çıkarabildiği o güçsüz sesle. Kendisini beş yaşında bir kız gibi hissediyordu. Küçük ve korkmuştu. Gidebileceği bir yolun olmadığının bilincindeki bir intihar eylemcisinin hissettiği o korkunç karanlık kalbine çöreklenmişti. Simsiyah bir engerek yılanına benzeyen o karanlık sivri beyaz dişlerini geçirmişti kalbine. Bedeni bir kez daha titrerken küçük bir hıçkırık belirdi boğazında. O küçük ses parçasının ardından oluşan düğüm canını yakarken dudakları titremeye başlamıştı. Beceriksiz bir çabayla sabitlemeye çalıştı onları. Birbirine bastırırsa düzgün durabileceklermiş düşüncesine ihtiyacı olmasına rağmen gerçekleşmeyeceğini biliyordu. Göğsünün tam ortasında başlayan küçük bir yangın sakinleşme çabalarının ölüm meleği olmuştu. Göğsünden boğazına doğru yükselen o sıcaklık geçtiği her noktayı yakarken kafası patlayacakmış hissine kapıldı. Kendisini toparlanmak için zorlarken kapattığı gözleri dayanamadı. İçine hapsettiği küçük saydam damlalar asi birlikler gibi süzülmeye başlamışlardı yanağına. Çenesi kendini kastığı için acıyordu ve kapalı olan gözleri o kabusu görmeye devam ediyordu. Güçlükle nefes almayı başardı cadı. Geniş, koyu lacivert çarşaf serili yatağında oturur pozisyona geçmişti. Göz kapaklarını ağır ağır aralayarak kızarmış gözlerinin dünyayı görmesini sağladı. Büyücünün yüzünü gördüğünü sanmazsa düzeleceğini sanmış fakat yanılmıştı. Terk edilmişliğinin hatırası olan o koca karanlık bedenini öyle bir çekmişti ki kendisini bir elektrikli süpürgenin çektiği toz parçacıkları gibi hissetmişti. Titreyen sağ elini boğazının biraz altında olan yere bastırdı. Bedenini parçalayan alevin yuvası elin soğuk temasına sadece kızmıştı. Kalbi olayların gerçek olmadığına o kadar inanmıştı ki aklı bile yetmiyordu kalbini kandırmaya. Kendisinden geçip bayılacak bir insan gibi hissederken ayakları üzerindeki örtüyü tekmelemişti yavaşça. Lacivert örtü bir cansarar gibi gözükmüştü kendisine. Cadıyı boğacak bir sihirli yaratığa literatürde verilmiş isimdi cansarar. Güçlükle yutkundu cadı ve örtünün temasından kurtulduğunda bacaklarını kendisine çekti. Kolları iki yandan dolanmıştı bacağına. Patlayacakmış gibi olan alnını dizkapaklarına yaslayarak olanları gözden geçirecek gücü bulmuştu zar zor. Yeniden yaşaması bittikten sonra kalkmayı başarabilirse kendisini büyük bir bardak viski ile ödüllendirecekti…
| |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Nis. 24, 2012 5:39 pm | |
| İstediğiniz yeteneği içinde barındıran bir rol oyunu koymalısınız. | |
| | | Eliana Maisie Antoinette Yasaklı
Mesaj Sayısı : 135 Kan Durumu : Melez Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Nis. 24, 2012 6:18 pm | |
| - Eliana Maisie Hyxest demiş ki:
- Eliana Maisie Hyxest
Kurgu Nedeniyle
- Spoiler:
Bir annenin şefkatini andıran hava değişmişti. O masum duygunun sıcaklığı yerini öfkeli bir ruhun esintisine bırakmıştı. Gökyüzünün tüm tatlı renkleri siliniyordu. Neşeli kırmızılıklar ile iyimser olan turuncu tonlar gidiyordu. Bir ressamın kullanabileceği yedi renk vardı ve o ressam bu gün ters tarafından kalkmış gibiydi. Yedi rengin karıştırılmasıyla elde edilecek milyonlarca renk vardı. Aydınlık renkler kullanılmak için ressamın gözüne bakarken ressam kendini beğenmiş koyu renklere takmıştı kafasını. Başına buyruk fırtına grisini fırçasına yedirmiş ve o engin gaz kütleyi bu renk ile boyamayı ilke edinmişti. Ressam diyordu Ilona ona. Bütün insanlığın tek bir ad ile yaklaştığı o varlığa ressam diyordu. Sıkıcı olan o tek ad. Tanrı. Koyu renkler gibi kendisini beğenmiş olan küçük ressam. Tek bir fırça darbesiyle hayatlarını alabilecek o muazzam gücün kaynağı. Gücüne yakışmayan kusurlara sahip olan tanrı. Merhametli, iyi haberlerin getiricisi diye tanımlanırdı. Bu sözler doğru olsaydı ressamın alçakgönüllü olması gerekmez miydi? Kendisine tapsınlar diye suretler yaratıp daha sonra birbirlerine düşürecek kaosu başlarına yollayan bir ressam nasıl merhametli olabilirdi? Kötü olan insanları bile değiştirebilecek olan o varlık nasıl olur da elini sürmez ve akan kırmızı gölleri izleyebilirdi? Ilona’yı yüz üstü bırakmıştı ressam hep. Kandırmıştı ve duyguların aslında acizliğe neden olduğunu o ‘muhteşem’ renkleriyle göstermişti. Güven duyduğu insanları çalmıştı ondan. Her defasında kadının boynuna beyaz bir ilmek çizerek nefesini kesmiş ve iri iri açtırdığı gözleriyle kadını izlemeye zorlamıştı. Kalbi milyonlarca küçük parçaya ayrılıp sızlarken neşeli rolü oynadığında ilmek daha da sıkılıyordu boynunda. Ressam kendini beğenmişti. İlmek bile yetmemişti amacına ulaşmasına. Yapabileceği en sarsıcı şeylerden biri olan rüyalara dadanmış ve fırçasıyla kayıplarını yaşatmıştı yeniden. Baştan sona doğru ilerleyen her görüntü yaşamış olduğundan daha gerçekçiydi. Daha parlak boyanmış renklerin o güçlü sisi kalbini boğmuş ve gözyaşlarıyla uyanmıştı bir güne daha. Koyu grinin etkisini sürdürdüğü o lanet sabaha lanet bir ruh haliyle uyanmıştı. Rüyasında gördüğü adamın sureti hala yüzünün üç santim ötesindeymiş gibi hissediyordu. Ressamın ilmeği boynunda gerilişine devam ederken kadının bedeni titredi. Rüyalarında asla böyle korkmazdı normalde. Rüyalarında ölüm gördüğünde bile korkmazdı. Mesleği kırmızı kanla ve yeşil ışınlı lanetlerle kaplı bir meslek olmasına rağmen gördüğü cesetleri tanımazdı. Ölümden korkmuyordu kadın fakat yaşarken kaybetmek en çok korktuğu şeylerden biriydi. En son kaybedişinin ardından çok uzun bir süre geçmemesine rağmen ressamın laneti ruhunu parçalıyordu yine. Adamı daha canlı görüyordu zihni karanlıklar alemindeyken. Onun gülümsemesi daha canlıydı, kendi dudaklarının da onu taklit ettiğini hissedebiliyordu rüyalarında. Sarılsa gerçekten sarıldığına inanacak kadar gerçekçiydi rüyalar. Ressamın hünerinin meyvesi olan bu günlük ölümlerden uyandığında mutlu olurdu cadı. Ressam kendisine kazık atmazdı o zamanlar. Mutlu olmasına izin verecek kadar alçalırdı. Aslında oldukça alçak bir tanrıydı. Geçmiş gecelerindeki mutluluğun bedelini gözyaşlarıyla ve bir lop tavşanının kalbi gibi hızlı atan kalbin sıkışmasıyla alan bir tanrıydı.
“Lanet olsun sana.” Diye fısıldayabildi dudaklarından çıkarabildiği o güçsüz sesle. Kendisini beş yaşında bir kız gibi hissediyordu. Küçük ve korkmuştu. Gidebileceği bir yolun olmadığının bilincindeki bir intihar eylemcisinin hissettiği o korkunç karanlık kalbine çöreklenmişti. Simsiyah bir engerek yılanına benzeyen o karanlık sivri beyaz dişlerini geçirmişti kalbine. Bedeni bir kez daha titrerken küçük bir hıçkırık belirdi boğazında. O küçük ses parçasının ardından oluşan düğüm canını yakarken dudakları titremeye başlamıştı. Beceriksiz bir çabayla sabitlemeye çalıştı onları. Birbirine bastırırsa düzgün durabileceklermiş düşüncesine ihtiyacı olmasına rağmen gerçekleşmeyeceğini biliyordu. Göğsünün tam ortasında başlayan küçük bir yangın sakinleşme çabalarının ölüm meleği olmuştu. Göğsünden boğazına doğru yükselen o sıcaklık geçtiği her noktayı yakarken kafası patlayacakmış hissine kapıldı. Kendisini toparlanmak için zorlarken kapattığı gözleri dayanamadı. İçine hapsettiği küçük saydam damlalar asi birlikler gibi süzülmeye başlamışlardı yanağına. Çenesi kendini kastığı için acıyordu ve kapalı olan gözleri o kabusu görmeye devam ediyordu. Güçlükle nefes almayı başardı cadı. Geniş, koyu lacivert çarşaf serili yatağında oturur pozisyona geçmişti. Göz kapaklarını ağır ağır aralayarak kızarmış gözlerinin dünyayı görmesini sağladı. Büyücünün yüzünü gördüğünü sanmazsa düzeleceğini sanmış fakat yanılmıştı. Terk edilmişliğinin hatırası olan o koca karanlık bedenini öyle bir çekmişti ki kendisini bir elektrikli süpürgenin çektiği toz parçacıkları gibi hissetmişti. Titreyen sağ elini boğazının biraz altında olan yere bastırdı. Bedenini parçalayan alevin yuvası elin soğuk temasına sadece kızmıştı. Kalbi olayların gerçek olmadığına o kadar inanmıştı ki aklı bile yetmiyordu kalbini kandırmaya. Kendisinden geçip bayılacak bir insan gibi hissederken ayakları üzerindeki örtüyü tekmelemişti yavaşça. Lacivert örtü bir cansarar gibi gözükmüştü kendisine. Cadıyı boğacak bir sihirli yaratığa literatürde verilmiş isimdi cansarar. Güçlükle yutkundu cadı ve örtünün temasından kurtulduğunda bacaklarını kendisine çekti. Kolları iki yandan dolanmıştı bacağına. Patlayacakmış gibi olan alnını dizkapaklarına yaslayarak olanları gözden geçirecek gücü bulmuştu zar zor. Yeniden yaşaması bittikten sonra kalkmayı başarabilirse kendisini büyük bir bardak viski ile ödüllendirecekti…
Kara gözlerini yeşilin en güzel tonlarına dikti, kalbindeki ritmin ani hızlanışının sebebi bu gözler olsa gerek bir türlü toparlayamıyordu kendini. Silkinip kendine gelmeyi denemeliydi fakat bunu bir türlü başaramıyordu, sanki saniyeler durmuş bir türlü ilerlemek bilmiyor gibi zamanın donukluğu arasında sıkışıp kalmıştı. Yanaklarına yayılan sıcaklığa yine engel olamadığını hissediyordu, kızarmaktan nefret ediyordu, kızardığı zaman yüzü saçları ile aynı renk olur ve bu da onu turunçgillerin bir üyesi yapardı. Bu yüzden kendinden nefret ederdi genç kız. Yanaklarındaki utanmanın etkisinden olan kızarmayı engelleyemese de metalığının bir özelliği olan değişimi kullandı ve saçlarının sarıdan koyu kahverengine dönüşmesini sağladı. Onun bir büyücü olup olmadığını bilmiyordu eğer bir muggle ise bir unutturma büyüsünü üzerinde deneyebilirdi şayet genç kızdaki bu ani değişim ona fazla gelebilirdi. Hafifçe iç geçirdi ve sonra onun sözlerini duydu.
düzenledimm
En son Eliana Maisie Hyxest tarafından Salı Nis. 24, 2012 6:22 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Nis. 24, 2012 6:21 pm | |
| | |
| | | Cornelius Dante Lee Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 358 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Javier Greshnik. Özel Yetenek : Meta. Yaş : 29
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Mayıs 01, 2012 2:42 pm | |
|
En son Cornelius Dante Lee tarafından Paz Mayıs 13, 2012 9:58 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Adelphe Ida Rigola
Mesaj Sayısı : 495 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Jaiden.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Mayıs 01, 2012 5:52 pm | |
| Rol oyunu yeterli görülmediğinden başvuruyu reddetmek durumundayım. | |
| | | Crystal Dieudonné Yasaklı
Mesaj Sayısı : 197 Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Meta. Yaş : 33
| Konu: Geri: Metamorfmagus Çarş. Mayıs 02, 2012 1:13 pm | |
| Crystal Dieuonné Kurgu gereği - Spoiler:
Kasvet kaplamıştı dört bir yanını. Perdeler sımsıkı örtülmüş, kapı üzerine kilitlenmişti. Gizli kalan bir şeyi varmış gibi. Toz zerrecikleri odanın her yerinde boy gösterirken, en ufak bir yaşama belirtisi olmadığından boy ölçüşemiyorlardı, hava sıcaktı. Astım hastası bir kimse bu havasız odada en fazla on altı saniye durabilirdi, on yedincide elvedalanırdı hayat tarafından. Bu iğrenç yerde kim; nasıl yaşayabiliyordu? Ne akla hizmet varlığını sürdürüyordu. Öncelikle, burası neydi? Adeta girilmesi yasak bir mahzen gibiydi, değildi. Birazdan görülenler hissedilenlere denk düşmeyecekti; hem de hiç. Bir ses duyuldu, zihne gelen bir çok görüntüden fazla bu, yorgan sesine eşti. Biri bu iğrenç odada hayallere mi dalmıştı? Öyle olmalıydı. Şimdi de bir tıkırtı, sanki iki tahtanın birbirine olan kısa sürelik bir teması gibiydi. Ufak bir ışık ve oda apaydınlık. Bir kadın elinde asa, saçları dağılmış bir şekilde yatağından iniyordu. Odanın içini şimdi daha iyi inceleyebilirdiniz. Kokusu hissedilen toz yığını neredeydi? Zihin, bize oyun mu oynamıştı? Öyle olmalıydı. Bu narin bayanın düşünülen yerde konaklamasına imkân yoktu. Hıh, kesinlikle öyleydi. Bayan elindeki asayı hafif bir bilek hareketiyle yatağına yöneltti, yorgan kendi kendine katlandı ve görünmez eller taarafından düzeltildi. Perdeler ardına kadar açılmış, güneşli bir gün onları selamlamıştı. Dışarıdaki deniz manzarası mükemmel bir günü simgeliyordu. Deniz manzarası mı? Zindanda mı? Bu da büyücülüğün gizemli tarafından biriydi. Aklınızda bulunsun; yer altındaki güzellikler, yer üstündekilerle eş değildir. Açık tenli bayan gerindi ve üzerindekileri bir kenara fırlatarak normal haline bürünüverdi. Üzerindeki kumaş gri renkteki pantolonu beyaz ve ilginç yakalı gömleği tamamlıyordu. Cüppesinin içindekiler onu ilgilendirmezdi, kapkara Hogwarts armalı cüppeydi onun ilgisini çeken. Terlemek de istemiyordu, zamanı gelince atabilirdi onu omuzlarının üzerine. Ortak Salon’a, karnını doyurmak için çıkmadan önce odasına bir göz attı, gerçekten ilk düşünülenler gibi değildi. Bir kere, her şey yerlerine o kadar mükemmel bir şekilde istiflenmişti ki... Öyle ya da böyle, odayı yerleştiren kişinin iyi bir göz zevki olduğu her halden belliydi. Odanın kilidi hafif bir tik sesiyle kadına açıldı, ve ardından daha kuvvetli bir sesle kitlendi. Zindanın kokusunu içine çektikten sonra, dans eden merdivenlerle güzel şölene doğru yol aldı.
Her ne kadar bir bayan olsa da, yemek onun vazgeçilmeziydi. Yemek yemeye küçüklüğünden beri bayılırdı. Küçükken, küçücük bir büyücüyken dünyayı gezip yeni tatlar aramak istiyordu; belki de aklının ufak bir köşesinde bu hayali gerçekleştirmek arzusu büyüyordur. Kim bilebilir? Crystal neredeyse bir saatlik kahvaltısını, az önce tırmandığı merdivenleri inmekle sonlandırdı. Genç bir profesördü, en azından yüz yıl öncesine dönülecek olunursa en genciydi. Onun yaşında Hogwarts Büyücülük Okulu’na alınan çok nadir büyücüler vardı. Şimdi ise, zekânın verdiği ödülle; yaşıtlarıyla çalışmaktaydı. Tek sorunları ise daha gün yüzüne çıkmamış; kültür, zekâ ve taraf farklarıydı. Yeni geldiği okulda kimse Bayan Asjuëd hakkında bir bilgi birikimine sahip değildi, yetkili dışında. Ne kimse onun sıfatını biliyordu ne de geçmişinde yaşadıklarını. Yaşını bilen bile yoktu. Dışarıdan tahmin edilmesi oldukçakolay bir yaş diliminde olmasına rağmen; söylemiyordu kimselere. Niye inansınlar ki zaten? O, bin bir çeşit şeyi karıştırıp kazanında bin bir çeşit formül(!) buluyordu belki de, kim inanacaktı?
İçinde tatminsizce güdülenmiş bir cesarete ihtiyacı yoktu, onun yerine kendisine bahşedilen ölümcül nitelikler vardı. Esareti altına girmekten kaçamadığı açlık dürtüsü ve karşısındakini yanıltacak derecede değişken bedeni ona birer armağandı. Kimi zaman bal rengi buklelerinin çevrelediği dolgun hatlı çehresine sempatik bir görünüm kazandıran toprak rengi gözleri, kimi zamansa tan kızılı dağınık saçlarının alev alev dağıldığı ve birlikte muazzam bir renk cümbüşü oluşturduğu sığ nehir yeşili gözleri musallat olduğu şahısları güç durumlara düşürebiliyordu. Değişken bir beden ve değişken bir ruh haline sahip olan cadı, etrafındakileri çılgına çevirecek kudrete sahipti doğuştan gelen nitelikleri ile. Aynada suretini seyre daldığında yine doğuştan gelen ve onu diğerlerinden ayıran bir başka özelliğini idrak etmişti, metamorfoz geçirdiğini gözleriyle görünce. Bal rengiyle kutsanmış bukleleri şimdi alev alev bir renk senfonisine dönüşmüştü düz saçlarında. Artık bu özelliği dahi içini bunaltıyordu, zira ona bahşedilen tuhaf nitelikler normal bir hayat yaşamasının önünde bir engel niteliği taşıyordu aynı zamanda.
| |
| | | Bjørn Devereaux Ravenclaw VI. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1279 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Çarş. Mayıs 02, 2012 8:14 pm | |
| | |
| | | Cornelius Dante Lee Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 358 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Javier Greshnik. Özel Yetenek : Meta. Yaş : 29
| Konu: Geri: Metamorfmagus Paz Mayıs 13, 2012 9:57 am | |
| - Cornelius Dante Lee
- Özel durumum nedeniyle bazen şekil değiştirme ihtiyacı duyuyorum. Dışlanmamak için başkası gibi davranarak bazı yerlere girmek çok işe yarıyor. Ve gerçekten meta halimle beni kimse ayırt edemiyor. Yani kısacası kurgu için gerekli.
- Spoiler:
Gecenin karanlığı çökmüşken gökyüzü sakinlemişti. Fakat bunun tam tersi Cornelius ve çevresinde işler hiç de yolunda değildi. Hemen kaçıp kurtulmazsa peşindeki Ölüm Yiyenler onu savaştığı taraf uğruna öldüreceklerdi; hiç gözünü kırpmadan! Gecenin sakin havasının ardındaki yağmur beklentisi, kendini önceden basınç ile göstermiş, duran bir insanı bile terletecek cinstendi. Koşan Cornelius için ise durum daha vahimdi. Terden boğulmaktan öte çok da gergindi. Havanın karanlık olması ona daha çok baskı yapıyordu. Yorgunluk ve bitkinlik! Çok zorluyordu. Ama onlar peşindeydiler, sadece yirmi metre gerisindeydiler. Nefes nefese koşuyordu. Başka yapabilecek bir yolu yoktu o anlık. Karanlık Lord’un hizmetkârlarından kurtulmanın bir yolunu bulmalıydı. Gerçekten çok yorulmuştu ve daha da koşacak hali kalmamıştı. Geçtiği yollardaki tüm insanlar korku ile sinip duvarlara yaslanmışlardı. Korkuyorlardı! Karanlık Lord, hepsine o iğrenç; pis korkusunu sindirmişti. Ama Cornelius onlar gibi kafasını önüne eğip denilenleri yapmamıştı. Ve yapmayacaktı da!
İleride büyük bir kalabalık gördü Cornelius. Bu saatte Godric's Hollow’un bu kadar kalabalık olması şaşırtıcıydı doğrusu. Fakat bu onun şansının doğduğunun göstergesiydi. Normalde hiç şanslı olmayan birisi olmasına rağmen bu zor anında Godric’s Hallow’un bu kadar kalabalık olması onun şansının bir doğuşuydu adeta. “Bir daha şanssız olduğumu asla ama asla söylemeyeceğim.” Koşarken bu kelimeleri söyleyebilmek için çok çabalamıştı. Hemen insanların arasına karışmalıydı. Onlar korkuları ile yolu boşaltasıya kadar ona yetecek zaman doğacaktı. Karanlık Lord’un hizmetkârlarının yaklaştığını görenler hemen kenarıya çekilmeye başladılar bile.
Yaklaşık beş dakikası vardı ve süre başlamıştı. Hemen vucütsal şekil değişimine uğramaya başladı. Önce elleri, kolları ve dizleri şekil değiştirdi. Acı vermiyordu, sadece kaşındıran bir histi bu. Birden on santim kısaldı. Boyunun kısaldığını görmek için aşağıya baktığında ellerindeki değişimi gördü. “Bu gerçekten inanılmaz.” İlk kez şekil değiştirdiği için olanlara inanamıyordu. Bunca yıldır ailesi önemli bir nedenden dolayı ona yasaklamıştı. Ve o da ailesinin sözünü dinleyip asla metamorfmagus özelliğini kullanmamıştı. Birden yüzündeki hatlar gerilmeye başladı ve dudakları şişti. Saçları! Hala sarı ve aynı tarzdaydı. Karşıdaki dükkânın canımdan yansımasını görebiliyordu. ‘Demek ki şekil bile değiştirsem stilim hala aynı.’ diye geçirdi aklından. Daha fazla oyalanmamalıydı. Kalabalığa ayak uydurup biran önce onlarla birlikte kaçmalıydı. Büyük bir büyücü grubuyla kenarıya çekildi ve o iki Ölüm Yiyen onu göremeyince çılgına dönüp etraftaki birkaç insana Crucio büyüsü yapmaya başladılar. İnsanlar bunun üzerine çılgına dönmüş bir şekilde kaçışmaya başladı. Fırsat bu fırsattı! Cornelius da bir grubun arasına sıvışıp iki bina ötedeki aralığa kadar koştu. Oraya varır varmaz ışınlandı. Nihayet onlardan kurtulmuştu. Gerçekten çok tuhaf bir durumdu. Acısız estetik ameliyatı olmuş gibi görünüyordunuz en sonunda. Ve kimse sizi fark etmiyordu. En azından fark edilmemişti, Cornelius. Ve şehrin en kalabalık meydanını beş dakikada iki Ölüm Yiyen boşaltabilmişti. Gerçekten şaşırtıcı bir durumdu bu da.
Evine gidemezdi. ‘Çoktan evi altına üstüne getirmişlerdir.’ diye kendi kendine düşünüyordu. Şuan bulunduğu yeşil yapraklı ağaçlarla bezenmiş parkta daha fazla kalamazdı. Biran önce başka bir yere, daha güvenli bir yere gitmeliydi. Meydan buradan pek de uzak değildi. Ve sonunda nereye gideceğini buldu: Elshka’nın evinde saklanabilirdi. O her daim onun yanında olmuştu ve kendisi Slytherin öğrencisi olduğundan asla ama asla onu rahatsız etmezlerdi. Gerçi abisi Ravenclawlıydı ve bu biraz tehdit oluşturuyordu ama şimdilik en iyi çözüm oydu. Hemen asasını kaldırdı ve ışınlandı. Elshkalar’ın evinin kapısına geldiğinde kapıyı çalmakta tereddüt etti; fakat daha fazla oyalamayacağını bildiğinden kapıyı çaldı ve kapı açılır açılmaz içeri girdi. Elshka, şaşkınlıkla karşısındaki oğlanı süzerken ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Karşısındaki yabancının Cornelius’un meta hali olduğunu öğrendiğinde mnce çok kızdı; çünkü ailesine söz vermişti. Fakat sonra kurtulmasına yardımı olduğu için sesini çıkarmadı. Cornelius olan biteni tek bir cümleyle özetleyebilmişti: “Ölüm Yiyenler!” Elshka’nın ailesi, Cornelius’u sevdiklerinden hiç seslerini çıkarmadılar ve onu saklamak için anında seferber oldular. Her yanı kir, ter, pas içinde olduğundan önce banyo yapması gerekliydi. Bjørn, karşısındaki yabancı oğlanı süzerken aklından ne kadar yakışıklı olduğunu geçiriyordu. Görmeye alıştığı Cornelius’un yerinde başka bir oğlan vardı. Ve bunun da Cornelius’tan kalır hiçbir yanı yoktu: Onun kadar yakışıklıydı. Bjørn’un banyonun yerini göstermesiyle banyoya girdi ve kendinden emin olmak için karşısındaki aynaya baktı. Göz kapaklarını ovuşturdu ve derin bir nefes aldı. Aynada kendine bakıyordu ve meta halinin bile ne kadar yakışıklı olduğuyla övünüyordu. Dosdoğru küvete girdi. Elshka suyu hemen hazırlamıştı ve harika bir sıcaklığı vardı suyun. İçine yatarken birden dengesini kaybeder gibi oldu. Karşıda duran dev aynada kendine baktığında eski haline döndüğünü gördü. Eski haline dönmek de acı vermiyordu demek ki. Kendini bu düşüncelerden arındırıp sıcak suyun içine bıraktı kendini. Ne kadar süre içinde kaldığını bilmiyordu. Artık derisi büzüşmeye başlamıştı. Bjørn’un kapıyı çalıp içeri girmesiyle sıcak buharın içinde kendine gelmeye çalıştı. Abisi olarak gördüğü adam, kendi bornozlarından birini ve geceliklerinden birini gitmesi için aynanın önüne bırakıp dışarı çıktı. Ardından “Teşekkürler.” diye bağıran Cornelius, nihayet küvetten çıkmış ve kurtulduğunun sevinciyle üzerini giyinip aynaya baktı. “Bu şekil değiştirme işi keşke bellekteki kötü anıları da değiştirse.” Bu yaşadıkları her zaman yorgunluk vereceğe benziyordu.
| |
| | | Rain Katastrofi Balyumruk Şekerci Dükkanı Sahibesi
Mesaj Sayısı : 36 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Yok abi, yine yok yine yok. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Cuma Mayıs 18, 2012 2:50 pm | |
| & Rain Katastrofi & Karakterimin kurgusunu oluşturmamda yarayacak önemli bir özellik. Çünkü Rain'in kurgusu tam olarak belli değildi ve meta özelliği ile karakteri iyi bir şekilde oluşturacağımı sanıyorum.
- &:
Gül rengi şafak gecenin karanlık çadırından burnunu kaldırıyordu. Dünyada yeni bir günün mutluluğunu yaşayan pek çok canlı vardı. Yeni bir gün; yeni maceralar, yeni beklentiler ve yeni sevgiler demekti. Yeni bir gün şans demekti aslında. Aciz varlıklara tanrının merhametini simgelerdi yeni gün. Herkes mutlu olmalıydı yeni bir günde. Herkes gülmeliydi. Sevgililer birbirlerini öpücüklerle uyandırmalı, anneler çocuklarının başlarını okşadıktan sonra onları kahvaltıya davet etmeliydi. Herkes mutlu olmalıydı yeni günde. Yalnız olanlar bile… Özellikle o gün doğum günleri ise. Beyazlarla döşeli bir odanın içinde uyuyan dünyanın görüp görebileceği en güzel cadı vardı. Güneş ışığı geniş camları ve beyaz tül perdeyi aşmış arsızca odanın içine dalmıştı. Yavaşça kâh yerde kâh duvarlarda süzülerek cadının yatağına ulaştı ve yine süzülerek cadının ince kollarıyla buluştu. Sonra ışık büyüdü, büyüdü ve cadının ince göz kapaklarına değdi bir öpücük gibi. Cadının gözleri aralandı ve bir okyanusu andıran mavi gözlerini çıkardı ortaya. Cadı doğruldu ve ışığın verdiği sıcaklıkla kendine gelmeye çalıştı. Her hareketi acelesiz yapıyordu. Bu gün her saati ve her dakikayı yaşayacaktı. Bugün onun doğum günüydü. Dolgun bedenini saran ince örtü cadının üzerinden kayarak düştü. Cadı düşmesine aldırmadan ayağa kalktı. Ahşap zeminde ki adımları bir yastığa pamuğun düşmesini andırıyordu. Öylesine yumuşak ve beyazdı… Yüzünü yıkadı cadı, aynada oluşan görüntüsü onu hiçbir zaman memnun etmezdi. Şimdi de öyleydi. Sarı saçları karışıktı ama aynı yumuşaklığı ve parlaklığı koruyordu. Gözlerinin altı simsiyahtı, dün gece silmeye üşendiği rimelin iziydi bunlar. İnce dudaklarından hoşnutsuzluğunu belirten bir ses çıktı. Yine aynı yavaşlıkta dolabına gitti. Odanın beyazlığına zıt siyah bol tişörtü ve yavruağzı bir şort giydi. Ayağına da her zaman sevdiği siyah topukluları geçirdi. Kahvaltı yapmayacaktı. En azından bugün değil. Hemen dükkânına gitmek istiyordu. Karamela ve pamuk şeker kokusuyla bezenmiş dükkânındaydı aklı. Cadı odasından çıkıp uzun koridorda yürüdü ve koyu renkli kapıyı sabırsızca açtı. Vestiyerin üzerindeki çantasını koluna taktı ancak kapısının önünde bir zamanlar yeşil renkli olan paspasın üzerinde duran gazete dikkatini çekti. Gazetenin üzerinde büyük harflerle korkunç katliam yazılıydı. Cadı yere eğildi ve gazeteyi aldı. Gazetenin üzerinde hoş sarışın bir cadının çığlık atarken ki resmi vardı. “Beni ne ilgilendiriyorsa…” Diye mırıldandı. Oysa sadece onu ilgilendiriyordu ancak cadının haberi yoktu. Kapıyı kapattı ve gazeteyle oturma odasına geçti. Koltuğun kenarına oturdu ve açtı gazeteyi. Mavi gözleri uzun yazıyı okumaya başladı. Cadının gözleri hızla sona ulaştığında hissettikleri tarif edilemezdi. Şimdi kafasında ne dükkânı ne doğum günü vardı. Aklında olan tek şey, kız kardeşini kaybetmenin verdiği acıydı. Rain Katastrofi’nin kız kardeşi onun değerlisiydi. Tam anlamıyla ruhunu bilen kişiydi kız kardeşi. Rain’in tek hoşlanmadığı yanı ise fazla anı yaşama özelliğiydi. Eğlenmeyi severdi kız. Bolca barlara giderdi. Sabahlar ve ablasının evine gelip kestirirdi. Dün gecede bara gitmiş olmalıydı. Ve haberde kız kardeşinin gittiği barda çıkan yangındı. Yangın büyü ile çıkmış olmalıydı, görüşler bu yöndeydi. Rain’in görüşü ise… Onun görüşü yoktu. Gazete cadının hissizleşen ellerinden kayıp yere düştü. Çıkardığı sesten sonra oda sessizleşti. Rain’in yüzündeki genç ifade kayboldu. Saçları aynıydı ancak… Yüzü? Yüzü daha olgun bir kadına dönüşmüştü. Ve bu kadın hissettiği tüm perişanlığı, kırgınlığı ve nefreti yansıtıyordu ince yüzüne. Gözleri dolmuştu ancak kadın o kadar güçlüydü ki, yaşların akmamasını sağladı. Bu yüz onun üzgün yüzüydü. Sadece üzgün değildi bu yüz, bu yüz onun güçlü haliydi. Cadı ayağa kalktı ve titrek bir yaprak gibi kendisini banyoya attı. Değişen yüzü ona kız kardeşini anımsatıyordu. Önceden de anımsatırdı, ancak bu sefer daha da fazlaydı. Oysaki kız kardeşi kahverengi saçlı ve yeşil gözlüydü. Ancak Rain’in benzerliği ifadesiydi. Daha fazla dayanamadı olgun yüz, kadın duvara yaslanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Vücudunun yarısını kaybetmiş gibi ağladı kadın. Ne kadar ağladığı hakkında bir fikri yoktu. Ancak çok uzun süre ağladı… | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus C.tesi Mayıs 26, 2012 9:19 am | |
| İsteme nedenleriniz yetersiz bulunduğundan başvurularını reddediliyor. Dilerseniz kurgunuzu oturttuğunuz zaman aynı rol oyunu ile başvurabilirsiniz. | |
| | | Andreina Barries Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 628 Kan Durumu : Safkan olduğunu sanıyor. Özel Yetenek : Zihinbendar, metamorfmagus.
| Konu: Geri: Metamorfmagus C.tesi Mayıs 26, 2012 9:50 am | |
| Andreina Barries Kardeş kurgusu oluşturduğum için, iki karakterde de aynı görüntünün oluşabilmesi meta olarak, kurgunun oturmasını ve daha ilgi çekici ayrıca da eğlenceli bir hal almasını sağlayacaktır. Karina García Dolores'ten yollamıştım, gerekirse yine yollayabilirim. | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus C.tesi Mayıs 26, 2012 9:54 am | |
| Onaylandı, yetenek işleniyor. | |
| | | Cornelius Dante Lee Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 358 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Javier Greshnik. Özel Yetenek : Meta. Yaş : 29
| Konu: Geri: Metamorfmagus C.tesi Mayıs 26, 2012 5:00 pm | |
| - Cornelius Dante Lee
- Cornelius aydınlık tarafta ve karanlık taraftan çok düşmanı var. Bazen saklanmak için bu özelliğini kullanması gerekebiliyor. Hem de eşcinsel olduğundan bazı ortamlara girmekte bu yeteneğini kullanmaktan çekinmeyecek. Bir bakıma hile yapacak ve kimliğini gizleyecek. Açıkçası bu kadar. Kurgu oturmuş bence.
- Spoiler:
Gecenin karanlığı çökmüşken gökyüzü sakinlemişti. Fakat bunun tam tersi Cornelius ve çevresinde işler hiç de yolunda değildi. Hemen kaçıp kurtulmazsa peşindeki Ölüm Yiyenler onu savaştığı taraf uğruna öldüreceklerdi; hiç gözünü kırpmadan! Gecenin sakin havasının ardındaki yağmur beklentisi, kendini önceden basınç ile göstermiş, duran bir insanı bile terletecek cinstendi. Koşan Cornelius için ise durum daha vahimdi. Terden boğulmaktan öte çok da gergindi. Havanın karanlık olması ona daha çok baskı yapıyordu. Yorgunluk ve bitkinlik! Çok zorluyordu. Ama onlar peşindeydiler, sadece yirmi metre gerisindeydiler. Nefes nefese koşuyordu. Başka yapabilecek bir yolu yoktu o anlık. Karanlık Lord’un hizmetkârlarından kurtulmanın bir yolunu bulmalıydı. Gerçekten çok yorulmuştu ve daha da koşacak hali kalmamıştı. Geçtiği yollardaki tüm insanlar korku ile sinip duvarlara yaslanmışlardı. Korkuyorlardı! Karanlık Lord, hepsine o iğrenç; pis korkusunu sindirmişti. Ama Cornelius onlar gibi kafasını önüne eğip denilenleri yapmamıştı. Ve yapmayacaktı da!
İleride büyük bir kalabalık gördü Cornelius. Bu saatte Godric's Hollow’un bu kadar kalabalık olması şaşırtıcıydı doğrusu. Fakat bu onun şansının doğduğunun göstergesiydi. Normalde hiç şanslı olmayan birisi olmasına rağmen bu zor anında Godric’s Hallow’un bu kadar kalabalık olması onun şansının bir doğuşuydu adeta. “Bir daha şanssız olduğumu asla ama asla söylemeyeceğim.” Koşarken bu kelimeleri söyleyebilmek için çok çabalamıştı. Hemen insanların arasına karışmalıydı. Onlar korkuları ile yolu boşaltasıya kadar ona yetecek zaman doğacaktı. Karanlık Lord’un hizmetkârlarının yaklaştığını görenler hemen kenarıya çekilmeye başladılar bile.
Yaklaşık beş dakikası vardı ve süre başlamıştı. Hemen vucütsal şekil değişimine uğramaya başladı. Önce elleri, kolları ve dizleri şekil değiştirdi. Acı vermiyordu, sadece kaşındıran bir histi bu. Birden on santim kısaldı. Boyunun kısaldığını görmek için aşağıya baktığında ellerindeki değişimi gördü. “Bu gerçekten inanılmaz.” İlk kez şekil değiştirdiği için olanlara inanamıyordu. Bunca yıldır ailesi önemli bir nedenden dolayı ona yasaklamıştı. Ve o da ailesinin sözünü dinleyip asla metamorfmagus özelliğini kullanmamıştı. Birden yüzündeki hatlar gerilmeye başladı ve dudakları şişti. Saçları! Hala sarı ve aynı tarzdaydı. Karşıdaki dükkânın canımdan yansımasını görebiliyordu. ‘Demek ki şekil bile değiştirsem stilim hala aynı.’ diye geçirdi aklından. Daha fazla oyalanmamalıydı. Kalabalığa ayak uydurup biran önce onlarla birlikte kaçmalıydı. Büyük bir büyücü grubuyla kenarıya çekildi ve o iki Ölüm Yiyen onu göremeyince çılgına dönüp etraftaki birkaç insana Crucio büyüsü yapmaya başladılar. İnsanlar bunun üzerine çılgına dönmüş bir şekilde kaçışmaya başladı. Fırsat bu fırsattı! Cornelius da bir grubun arasına sıvışıp iki bina ötedeki aralığa kadar koştu. Oraya varır varmaz ışınlandı. Nihayet onlardan kurtulmuştu. Gerçekten çok tuhaf bir durumdu. Acısız estetik ameliyatı olmuş gibi görünüyordunuz en sonunda. Ve kimse sizi fark etmiyordu. En azından fark edilmemişti, Cornelius. Ve şehrin en kalabalık meydanını beş dakikada iki Ölüm Yiyen boşaltabilmişti. Gerçekten şaşırtıcı bir durumdu bu da.
Evine gidemezdi. ‘Çoktan evi altına üstüne getirmişlerdir.’ diye kendi kendine düşünüyordu. Şuan bulunduğu yeşil yapraklı ağaçlarla bezenmiş parkta daha fazla kalamazdı. Biran önce başka bir yere, daha güvenli bir yere gitmeliydi. Meydan buradan pek de uzak değildi. Ve sonunda nereye gideceğini buldu: Elshka’nın evinde saklanabilirdi. O her daim onun yanında olmuştu ve kendisi Slytherin öğrencisi olduğundan asla ama asla onu rahatsız etmezlerdi. Gerçi abisi Ravenclawlıydı ve bu biraz tehdit oluşturuyordu ama şimdilik en iyi çözüm oydu. Hemen asasını kaldırdı ve ışınlandı. Elshkalar’ın evinin kapısına geldiğinde kapıyı çalmakta tereddüt etti; fakat daha fazla oyalamayacağını bildiğinden kapıyı çaldı ve kapı açılır açılmaz içeri girdi. Elshka, şaşkınlıkla karşısındaki oğlanı süzerken ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Karşısındaki yabancının Cornelius’un meta hali olduğunu öğrendiğinde mnce çok kızdı; çünkü ailesine söz vermişti. Fakat sonra kurtulmasına yardımı olduğu için sesini çıkarmadı. Cornelius olan biteni tek bir cümleyle özetleyebilmişti: “Ölüm Yiyenler!” Elshka’nın ailesi, Cornelius’u sevdiklerinden hiç seslerini çıkarmadılar ve onu saklamak için anında seferber oldular. Her yanı kir, ter, pas içinde olduğundan önce banyo yapması gerekliydi. Bjørn, karşısındaki yabancı oğlanı süzerken aklından ne kadar yakışıklı olduğunu geçiriyordu. Görmeye alıştığı Cornelius’un yerinde başka bir oğlan vardı. Ve bunun da Cornelius’tan kalır hiçbir yanı yoktu: Onun kadar yakışıklıydı. Bjørn’un banyonun yerini göstermesiyle banyoya girdi ve kendinden emin olmak için karşısındaki aynaya baktı. Göz kapaklarını ovuşturdu ve derin bir nefes aldı. Aynada kendine bakıyordu ve meta halinin bile ne kadar yakışıklı olduğuyla övünüyordu. Dosdoğru küvete girdi. Elshka suyu hemen hazırlamıştı ve harika bir sıcaklığı vardı suyun. İçine yatarken birden dengesini kaybeder gibi oldu. Karşıda duran dev aynada kendine baktığında eski haline döndüğünü gördü. Eski haline dönmek de acı vermiyordu demek ki. Kendini bu düşüncelerden arındırıp sıcak suyun içine bıraktı kendini. Ne kadar süre içinde kaldığını bilmiyordu. Artık derisi büzüşmeye başlamıştı. Bjørn’un kapıyı çalıp içeri girmesiyle sıcak buharın içinde kendine gelmeye çalıştı. Abisi olarak gördüğü adam, kendi bornozlarından birini ve geceliklerinden birini gitmesi için aynanın önüne bırakıp dışarı çıktı. Ardından “Teşekkürler.” diye bağıran Cornelius, nihayet küvetten çıkmış ve kurtulduğunun sevinciyle üzerini giyinip aynaya baktı. “Bu şekil değiştirme işi keşke bellekteki kötü anıları da değiştirse.” Bu yaşadıkları her zaman yorgunluk vereceğe benziyordu.
| |
| | | Daenerys Swarovsky Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 75 Kan Durumu : Safkan Rp Partneri : Şimdi en taş prof olan Apollodoros Olvirsson benim olmaktadır. Özel Yetenek : Meta. Yaş : 31
| Konu: Geri: Metamorfmagus C.tesi Mayıs 26, 2012 10:52 pm | |
| Ad Soyad: Daenerys Swarovsky İsteme Nedeni: Kurguma uyuyor. Kızımızın saklanması kaçması gerekiyor kurgusuna göre. Onu ondan iyi tanıyan birinden kaçmak içinde bu yeteneğe ihtiyacı var. Örnek RP:- Başka bir karakterimle yapıldı. İstenirse bunlara yapabilirim.:
Gündüz ışığı sokağa yansıdığında Zoey için her şey notmal gibiydi. Genç kız hoplaya zıplaya geçtiği sokağa bir daha bakmıyordu. Diagon Sokağı tıklım tıklım doluyken bile insanlara çarpmaya aldırmadığından önüne de bakmıyordu doğrusu. Bu yüzden hızla ona gelen bir kadına çarpana kadar durumu fark etmedi. Kadın elinde tuttuğu poşetleri yere fırlatırken genç kızın gözleri bir anda karşısındakine odaklandı. Elleri ne olduğunu şaşırmış bir biçimde havayı deliyordu. Gözlerindeki korkuyu bütün Diagon Sokağındaki insanlar fark edebilirdi. Biri fark etmişti de zaten. En olmaması kişi şu an ona bakıyordu. Kadın sarı, düz saçlarını geriye doğru iterken üzerindeki zümrüt yeşili cübbeyi düzeltti. Hızla eline gelen asasını kıza doğrulttuğunda konuşmaya başladı. "Merhaba, sevgili kızım." "Selam. Şey... Ben, nasılsın anne?" "İyiyim teşekkürler. Buraya kadarmış ne dersin?"
Kız hiçbir şey söylemeden bir adım geri kaçarken sarı, kıvır kıvır saçları yerinden hopladı. Karşısındaki kadın bunu bekliyormuş gibi hafifçe gülümsedi. Elini hızla sallarken asasından çıkan ışık kıza doğru gidiyordu. Genç kız son anda yana kaçtığında ışık bir tezgahı yerinden etmişti. Zoey hoplaya zıplaya geldiği yolu şimdi çılgınca koşarak geçiyordu. Sarı saçları arkasında dalgalanırken önüne gelen bütün insanları bir çırpıda geçmek adına çabalıyordu. Birinin üstünden atlıyor, siğerini ittiriyor ama bir şekilde mutlaka insanları geçiyordu. Acıklı tarafı açtığı yolu gayet rahat takip eden annesi hemen arkasındaydı. Yüreği ağzında ilerleyen genç kız hızla bir dükkana daldı. İçerisinin kalabalık olmasını fırsat bilmişti. Üzerindeki geceki kasanın yanına bırakarak içeri girdiğinde kıvırcık saçları düzleşmeye başlamıştı bile. Sarı git gide koyulaşarak kızıl rengini alırken ufak burnu birkaç santim büyüdü, ince yüzü yuvarlak bir hal aldı. Üzerindeki elbise miniyken biraz daha uzamış gibiydi. Dükkanın köşesindeki aynaya ulaştığında eliyle manzaraya baktı. Genç kız şimdi parlak kızıl saçlara sahipti, daha deminki gibi kıvırcık yerine dümdüz saçları iki yanından sarkıyordu. Gözleri biraz daha yuvarlak ve koyu yeşildi. Burnu şimdi daha az kıvrımlıydı ve elmacık kemikleri tombullaşmıştı. Artık tamamiyle başka biri olmuştu. Bu görmesiyle rahatlayan yüreği dudaklarına tatlı bir gülümseme bıraktı. Böylece içeri giren annesinin yanından hiç zorlanmadan geçip gitti.
| |
| | | Rain Katastrofi Balyumruk Şekerci Dükkanı Sahibesi
Mesaj Sayısı : 36 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Yok abi, yine yok yine yok. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Paz Mayıs 27, 2012 8:58 am | |
| & Rain Katastrofi & Rain, şekerci olmasına rağmen mesleğine çok zıttır. Örnek olarak büyücü dükkanları arasında baş gösteren isyanlarda o hep başrolü alır. çok mücadelecidir. Bir de şekerci kızımız büyücüleri sık sık dolandırır. Bunlar çoğu zamanda tehlikeli büyücüler olur. Onlardan kaçması ise bu yeteneğine bağlıdır. İsyanlarda da bu yetenek çok önemlidir onun için. Dükkan sahiplerini farklı görüntüleriyle sanki farklı kişiymiş gibi tekrar tekrar gelip onları inandırır. Biraz yalancı ve kandırıkçıdır. Bu yüzden yeteneği ona büyük bir yarar sağlamaktadır.
- &:
Gül rengi şafak gecenin karanlık çadırından burnunu kaldırıyordu. Dünyada yeni bir günün mutluluğunu yaşayan pek çok canlı vardı. Yeni bir gün; yeni maceralar, yeni beklentiler ve yeni sevgiler demekti. Yeni bir gün şans demekti aslında. Aciz varlıklara tanrının merhametini simgelerdi yeni gün. Herkes mutlu olmalıydı yeni bir günde. Herkes gülmeliydi. Sevgililer birbirlerini öpücüklerle uyandırmalı, anneler çocuklarının başlarını okşadıktan sonra onları kahvaltıya davet etmeliydi. Herkes mutlu olmalıydı yeni günde. Yalnız olanlar bile… Özellikle o gün doğum günleri ise. Beyazlarla döşeli bir odanın içinde uyuyan dünyanın görüp görebileceği en güzel cadı vardı. Güneş ışığı geniş camları ve beyaz tül perdeyi aşmış arsızca odanın içine dalmıştı. Yavaşça kâh yerde kâh duvarlarda süzülerek cadının yatağına ulaştı ve yine süzülerek cadının ince kollarıyla buluştu. Sonra ışık büyüdü, büyüdü ve cadının ince göz kapaklarına değdi bir öpücük gibi. Cadının gözleri aralandı ve bir okyanusu andıran mavi gözlerini çıkardı ortaya. Cadı doğruldu ve ışığın verdiği sıcaklıkla kendine gelmeye çalıştı. Her hareketi acelesiz yapıyordu. Bu gün her saati ve her dakikayı yaşayacaktı. Bugün onun doğum günüydü. Dolgun bedenini saran ince örtü cadının üzerinden kayarak düştü. Cadı düşmesine aldırmadan ayağa kalktı. Ahşap zeminde ki adımları bir yastığa pamuğun düşmesini andırıyordu. Öylesine yumuşak ve beyazdı… Yüzünü yıkadı cadı, aynada oluşan görüntüsü onu hiçbir zaman memnun etmezdi. Şimdi de öyleydi. Sarı saçları karışıktı ama aynı yumuşaklığı ve parlaklığı koruyordu. Gözlerinin altı simsiyahtı, dün gece silmeye üşendiği rimelin iziydi bunlar. İnce dudaklarından hoşnutsuzluğunu belirten bir ses çıktı. Yine aynı yavaşlıkta dolabına gitti. Odanın beyazlığına zıt siyah bol tişörtü ve yavruağzı bir şort giydi. Ayağına da her zaman sevdiği siyah topukluları geçirdi. Kahvaltı yapmayacaktı. En azından bugün değil. Hemen dükkânına gitmek istiyordu. Karamela ve pamuk şeker kokusuyla bezenmiş dükkânındaydı aklı. Cadı odasından çıkıp uzun koridorda yürüdü ve koyu renkli kapıyı sabırsızca açtı. Vestiyerin üzerindeki çantasını koluna taktı ancak kapısının önünde bir zamanlar yeşil renkli olan paspasın üzerinde duran gazete dikkatini çekti. Gazetenin üzerinde büyük harflerle korkunç katliam yazılıydı. Cadı yere eğildi ve gazeteyi aldı. Gazetenin üzerinde hoş sarışın bir cadının çığlık atarken ki resmi vardı. “Beni ne ilgilendiriyorsa…” Diye mırıldandı. Oysa sadece onu ilgilendiriyordu ancak cadının haberi yoktu. Kapıyı kapattı ve gazeteyle oturma odasına geçti. Koltuğun kenarına oturdu ve açtı gazeteyi. Mavi gözleri uzun yazıyı okumaya başladı. Cadının gözleri hızla sona ulaştığında hissettikleri tarif edilemezdi. Şimdi kafasında ne dükkânı ne doğum günü vardı. Aklında olan tek şey, kız kardeşini kaybetmenin verdiği acıydı. Rain Katastrofi’nin kız kardeşi onun değerlisiydi. Tam anlamıyla ruhunu bilen kişiydi kız kardeşi. Rain’in tek hoşlanmadığı yanı ise fazla anı yaşama özelliğiydi. Eğlenmeyi severdi kız. Bolca barlara giderdi. Sabahlar ve ablasının evine gelip kestirirdi. Dün gecede bara gitmiş olmalıydı. Ve haberde kız kardeşinin gittiği barda çıkan yangındı. Yangın büyü ile çıkmış olmalıydı, görüşler bu yöndeydi. Rain’in görüşü ise… Onun görüşü yoktu. Gazete cadının hissizleşen ellerinden kayıp yere düştü. Çıkardığı sesten sonra oda sessizleşti. Rain’in yüzündeki genç ifade kayboldu. Saçları aynıydı ancak… Yüzü? Yüzü daha olgun bir kadına dönüşmüştü. Ve bu kadın hissettiği tüm perişanlığı, kırgınlığı ve nefreti yansıtıyordu ince yüzüne. Gözleri dolmuştu ancak kadın o kadar güçlüydü ki, yaşların akmamasını sağladı. Bu yüz onun üzgün yüzüydü. Sadece üzgün değildi bu yüz, bu yüz onun güçlü haliydi. Cadı ayağa kalktı ve titrek bir yaprak gibi kendisini banyoya attı. Değişen yüzü ona kız kardeşini anımsatıyordu. Önceden de anımsatırdı, ancak bu sefer daha da fazlaydı. Oysaki kız kardeşi kahverengi saçlı ve yeşil gözlüydü. Ancak Rain’in benzerliği ifadesiydi. Daha fazla dayanamadı olgun yüz, kadın duvara yaslanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Vücudunun yarısını kaybetmiş gibi ağladı kadın. Ne kadar ağladığı hakkında bir fikri yoktu. Ancak çok uzun süre ağladı… | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Mayıs 28, 2012 9:35 pm | |
| Cornelius Dante Lee, yeteneği isteme nedeni bana gerçekten mantıklı gelmiyor. Hani eğer eşcinsel olduğunu saklamak istiyorsa en baştan açıklamasın, bu bir. Bir öğrencinin nasıl aydınlık ve karanlık taraftan çok düşmanı oluyor, bu da iki. En iyisi msn veya özel mesaj yolu ile benimle veya Efe'yle konuşun, daha iyi olur iletişimimiz. Daenerys Swarovsky, kurguyu bana daha detaylı bir şekilde anlatmanı rica etmek durumundayım. Rain Katastrofi, başvuru kabul edildi. Yetenek işleniyor.
Edit: Kurgularını bana anlatıp yeteneğin gerekli olduğuna ikna ettiklerinden dolayı, Daenerys Swarovsky ve Cornelius Dante Lee'nin yetenekleri işlendi. | |
| | | Fionntan Ferguson Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 16 Kan Durumu : Safkan Rp Partneri : Caitria'yı yavaş yavaş alırtıracak kendine. Özel Yetenek : Meta. Yaş : 31
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Haz. 05, 2012 10:33 pm | |
| Fionntan Ferguson Ailenin tek erkek çocuğu, hayatı boyunca hep takip edilmiş. Küçükken kız kuzenlerinden kaçmak için kullanıyor bu yeteneği ama büyüyünce onun üstünde planları olan babasından kaçıyor. Sessiz bir çocuk, biraz karanlık yapısı var ama babasının istediği gibi biri olamaz. Bu yüzden kaçması lazım. Yakalandığında Ferguson ailesinin erkeklerinin son sınavını vermesi gerektiğinin farkında ve bu sınavı veremez. Öz annesinin katili olamaz. Bu yüzden bu yeteneğe ihtiyacı var, yakalanmamalı. Daenerys Swarovsky adlı karakterimin başvurusunda rp bulunmakta. | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Çarş. Haz. 06, 2012 7:00 am | |
| Onaylandı. Yetenek işleniyor. | |
| | | Lillian Moreau Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 134 Kan Durumu : Safkan Rp Partneri : Marius. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Perş. Haz. 07, 2012 11:45 am | |
| Ad Soyad: Lillian Moreau İsteme Nedeni: Eskiden devam ettiremediğim bir kurgum var. Lillian büyükannesinin sanki yeniden doğmuş versiyonu gibidir. Onun gençlik dönemindeki görünüşüne ve kişiliğine sahiptir. Tamamen ona benzemesi için de bu yeteneğe sahip olması gerekiyor. Çünkü kurguma göre büyükannesine olan bu benzerliği peşinde büyük tehlikeleri de getirecektir. Bu yeteneğini kullanarak aslında büyükannesinin ölümünün bir kaza değil de cinayet olduğunu ve onu öldürenlerin şimdi de kendisinin peşinde olduğunu öğrenecek. Tabi sonra bunun sebebini araştırırken de hiçbir şeyin tesadüf eseri olmadığını anlayacak. Mesela kardeşinin de katilleri bu peşinde olan kişilerdir felan. Şimdilik kurgumun özetinin özeti bu. Rpler ile devamı gelecektir. Örnek RP:
Yağmur damlalarının sakinleştici sesini dinliyordu genç cadı. Evin camından, kapalı gökyüzüne bakarken havanın bu ani değişimi onu ürkütmüştü. Normalde olsa kesinlikle sevinç çığlıkları atarak dışarı atardı kendisini. Ancak son günlerde korku dolu anlara tanık olduğu için, ürperti hissetti. Sanki karanlık günlerin onu beklediğine dair bir işaretti bu. Sabah, gözüne giren o tatlı gün ışığı ile uyanmıştı. Ancak aldığı o telefondan sonra hava birden kapandı. Telefonda ise cevap veren olmamıştı. Kim olduğunu sordukça nefes alma sesi arttı. En sonunda gözleri dolan genç cadı artık burayı aramamsı gerektiğini söyledi yüksek sesle. Telefondaki kişiyi korkutmak istemişse de, sesi daha çok çaresizliğin izlerini taşıyordu. Yüzüne kapanan telefon ise cevabı olmuştu. Bu hafta içerisinde yaklaşık on ikinci telefondu bu. Arayan kişi kim ise Ysebel açtığında konuşmuyor, bir başkası açtığında ise Ysebel'i istiyordu. Genç cadı telefonu açan herkese sesin bir erkek sesi mi yoksa bayan sesi mi olduğunu sorduğunda cevap hep aynı oluyordu. Ne erkek sesi kadar kalın, ne de kadın sesi kadar ince. Sanki cinsiyetsiz gibi. Şimdi ise yağmur damlalarının camdan süzülmesini izlerken korku onu derinlemesine sarıyordu. Başlarda aptal bir telefon şakası sanmıştı. Sonuçta bir muggle mahallesinde yaşarken böyle durumlarla karşılaşma olasılığı oldukça yüksekti. Ancak içindeki o sıkıntıya da engel olmuyordu bu düşünce. Yağmur damlalarını izlemeye o kadar dalmıştı ki, alt kattan gelen tıkırtıları duymamıştı. Yukarı çıkan o sert adımları, hatta odasına giren siyah pelerinli adamı bile. Düşünceleriyle o kadar meşguldü ki, yağmur damlalarına adeta hipnotize olmuş gibi bakıyordu. Bir an arkasındaki hareket ile ensesindeki tüylerin diken diken olduğunu hissetti. Camdan adamın karaltısını fark edince çaktırmadan koltuğunun yanındaki asaya uzandı ve hızla arkasını dönüp; "Distrain" dedi. Asasından fırlayan büyü ile adam bayıldı. Tam koşarak aşağıya inecekti ki, adamın yalnız olmadığını fark etti. Merdivenlerde başka birisiyle karşılaşınca korktu. Arasından en az beş kişi daha geliyordu. Adam daha büyüsünü söyleyemeden Ysebel koşarak odasına döndü ve kapıyı kilitledi. Ne yapacağını bilmiyordu. Korkuyla etrafına baktı. Yerde yatan adam kısa sürede ayaklanırdı. Zaten ona gerek kalmadan merdivendeki büyücüler içeri kolayca girebilirlerdi. Çıkış yolu düşündü ancak kapısının önündeki hareketi fark edince durdu. Kapı kolunun dönmesi ile büyücünün asasını içeri doğrultması bir oldu. Adrenalinin etkisiyle genç cadı kendimi camdan aşağı attı. İkinci kattan çimene düşerken canı acıdı. Ancak yağmur otları yumuşattığı için sadece acıma ile kaldı. Koşarak sıra sıra dizilmiş evlerin önünden geçip, arka sokaklardan birine girdi. Ne yapacağını düşünürken, birden aklına geçen gün tanıştığı adam geldi. Neden olduğunu bilmese de o adama o an güvenmişti. Şimdi de adamın evinin önüne cisimlendi. Oldukça yaşlı bir büyücü olmasına karşın, diğer yaşıtlarından daha genç gösteriyordu bu büyücü. Ayrıca çok daha bakımlıydı, orası kesindi zaten. Bir malikanede yaşıyor olmasından, zengin olduğunu anlamıştı genç cadı. Tabi şimdi bunların hiçbirini düşünecek durumda değildi. Bir sorun vardı evde. Normalden daha karanlık ve eski görünüyordu. Halbuki ilk geldiklerinde göz kamaştıran parlaklığından çok etkilenmişti Ysebel. Yağmurdan yapışan saçları ve kıyafetini umursamadan büyücünün evine doğru ilerledi. Koruma büyüsü yok muydu bu evin? Ysebel endişe ile daha da hızlı hareket ederek içeriye girdiğinde korkusu daha da arttı. Etrafına baktığında yerdeki kırık tahta parçaları, yere düşmüş o elmas avize ve parçalanmış kitaplar ile kaşılaştı genç cadı. Üzüntüsü daha da artarken üst kata çıkan sarmal merdivene ilerledi. Her adımında tahta gıcırtısı daha da artıyor gibiydi. Bu yüzden olabildiğince yavaş çıktı. Burada ne aradığını bilmiyordu. Ancak içinden bir ses yaşlı adama yardım etmesi gerektiğini söylüyordu. Normalde kimseye yardım etmeyi sevmezdi. Yine de ilerlemeye devam etti. Asasını sıkıca önünde tutuyor, herhangi bir saldırı anında hazırlıklı olmak adına bildiği bütün saldırı büyülerini aklından bir kez daha geçiriyordu. Merdivenin sonuna geldiğinde solunda kalan kapının aralık olduğunu fark etti. Yavaşça oraya doğru ilerlediğinde ne ile karşılaşacağını bilmediği için kendisini en kötüsüne hazırladı. Büyücü ölmüş olabilirdi. Vahşice katledilmiş ya da bu bir tuzak bile olabilirdi. Peşindekilerin kim olduğunu bilmiyordu. Son zamanlarda da yanlış olarak sayılacak hiçbir şey yapmamıştı. Adımını odadan içeri attığı anda kapının arkasından çıkan biri tarafından arkadan yakalandı. Boğazına uzatılan asanın korkusu ile kendi asasını düşürdü. "Burada ne işin var?" pek kalın olmasa da bir erkeğe ait olduğunu anlamıştı genç cadı. Son zamanlarda çok ağlıyordu ancak kendini tutamadı yine. Gözlerinden süzülen yaşlar ve boğazının düğümlenmesi ile ilginç bir ses tonu ile; "Neden bunu yapıyorsunuz?" dedi. Aslında böyle bir durumda sorulacak tuhaf sorulardan biriydi bu. Serbest bırakıldığını anladığında hemen asasına uzandı ve arkasını döndü. Genç bir büyücüydü karşısındaki. Az önce evinde ona saldıranlardan oldukça farklıydı. Dağılmış saçları ve ince vücudu ile orantılı uzunluktaki boyu dikkat çekiciydi. Genç büyücü sorun yok dercesine iki elini de kaldırınca genç cadı rahatlamak ile saldırmak arasında kaldı. Bu sırada odaya giren üçüncü bir şahıs ile şaşkına döndü genç cadı. Yardımını istemek için geldiği bu malikanenin sahibi o yaşlı büyücüydü. Ne diyeceğini bilemeyen Ysebel öylece bakakaldı. Asası elinden kaydığında halen büyücüye bakakalmıştı. Öldüğüne emindi halbuki. "Asanı alsan iyi olur, genç cadı Ysebel. Ona ihtiyacın olacak. Yolumuz da uzun. Gel, yolda konuşalım bütün bunları." dedi. Ysebel hemen asasını kaptı ve genç büyücüyle beraber yaşlı adamın peşinden gitti. Adama tutunduğunda nereye gidecekleriyle ilgili en ufak bir fikri yoktu.
Cisimlenme süreci her zaman tuhaf gelmiştir genç cadıya. Ancak şimdi aklında tek bir düşünce vardı, hayatta kalmak. Yaşlı adam onları orman gibi bir yerde bulunan o az önceki malikane gibi oldukça lüks görünen bir eve getirdi. Ev tek katlı olmasına rağmen oldukça genişti. Arkasında ise harika bir göl vardı. İçeri girdiklerinde genç büyücü ve yaşlı adam ortama olan aşinalıklarını belli etmek istercesine içeri girip kendilerine rahat birer köşe buldular. Ortamın büyüsüne kapılan genç cadı ise hayranlıkla etrafına baktı. Bu arada tuhaf bir hızla çay yapmıştı o genç büyücü. Koltuklardan birine yerleşen Ysebel; bütün olanları anlattı. Peşindeki o karanlık büyücüleri ve o tuhaf telefonları. Çayından bir yudum aldığında, bitki çayı olduğunu fark etti. Daha önce hiç içmediği bir bitki çayıydı. Tadını da çok sevmişti. Derin bir nefes alırken, yaşlı adamla göz göze geldi. Onu inceliyor gibiydi. Sonra da söze girdi. " Ysebel, ona o kadar benziyorsun ki. Seni ilk gördüğümde, sanki mezarından çıkıp bana geldi sandım." Kimden bahsettiğini biliyordu genç cadı. Büyükannesi. Ona olan benzerliği herkesin dilindeydi. "Bu adamlar, karanlık büyücüler. Ne olursa olsun onlardan uzak durmalısın Ysebel. Onlar senin peşindeler. Kesinlikle onlardan saklanmalısın. Biz elimizden geldiğince seni onlardan saklayacağız. Ancak herhangi bir saldırı anında lütfen, sadece kaç. Güvenli olduğunu düşündüğün hiçbir yer güvenli değil. Sadece buna benzer yerlerde saklanabilirsin. " dedi. Büyücünün sesindeki korku Ysebel'in tüylerini diken diken etti. "Peki ama neden? Neden benim peşimdeler? Ben ne yaptım ki onlara?" diye sordu çaresizlik dolu ses tonuyla. Yaşlı büyücünün bakışlarını kaçırdığını fark etti. "Sen değil, tatlım. Biz yaptık." Adam bir süre duraksadıktan sonra; "Büyükannen ve ben." dedi tek nefeste. Halen anlamlandıramıyordu genç cadı. Ne yapmış olabilirlerdi, merak ediyordu. Başı öne düşmüş, sanki bir şeyler düşünüyordu. Genç büyücü odaya girdiğinde onun ne zaman odadan çıktığını düşünmeden edemedi genç cadı. Fark etmemişti bile. Yaşlı adam genç büyücüyü yeni fark etmiş gibi başını kaldırdı ve Ysebel'e dönüp; "Ah bu arada, sizi tanıştırayım. Bu benim torunum Charles. Charles, bu genç hanım da Ysebel." dedi. Ysebel başını hafifçe eğdi. Genç büyücü de kızardı. Normalde olsa Ysebel bunu çok şirin bulurdu. Ancak yine söyleneceği üzere, normal bir durum değildi bu. Yaşlı adamın ayaklanması ile Ysebel de ayaklandı. "Ben bir süre buralarda olmayacağım, sana kuru ve temiz kıyafetler verir Charles. Tabi bu arada, Ysebel, senden tek ricam var. Lütfen ben olmadığım zamanlarda yeteneğini kullan ve bu görüntünden uzaklaş. Yeteneğin var değil mi? Çünkü büyükannen, onun da vardı." Ysebel evet anlamında başını salladı ve yaşlı adamın cisimlenmesini izledi. Sonra Charles'ın peşinden odalardan birine girdi. Genç büyücünün gösterdiği kıyafetleri aldı ve başka bir kapının önüne götürüldü. İçeri girdiğinde Charles'ın çoktan gittiğini fark etti. Kapıyı kapatıp kıyafetleri yatağın üzerine koydu. Etrafa baktığında bembeyaz duvar kağıtları, beyaz yatak ve beyaz dolaplardan oluşmuş bir odada bulunduğunu fark etti ve gülümsemeden edemedi. Beyaz rengini severdi. Büyük bir ayna vardı yatağın hemen karşısında. Orada kendisiyle karşılaşınca görüntüsünden utandı. O kadar ıslanmıştı ki saçları yanaklarına yapışmış, kıyafeti ise olduğundan koyu duruyordu. Aynanın hemen yanında birkaç hareketli resim olduğunu gördü. Yaklaşıp resimlere baktığında, şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacaktı. Kendisi vardı resimlerde. Dans ediyor, kahkaha atıyor ve tanımadığı ancak oldukça yakışıklı bir adama sarılıyordu. Adam yüzünü döndüğünde refleks olarak bir adım geri çekildi. Bu adam, o yaşlı büyücü. Büyük ihtimalle kadın da kendisi değil, büyükannesiydi. Aralarındaki benzerlikten birçok kişi şaşkınlıkla bahsederken Ysebel hep abartıldığını düşünürdü. Ancak kendi gözleriyle görmüş ve şok olmuştu. Demek ki bu yaşlı adam ile zamanında büyükannesinin bir ilişkisi vardı. Belki de bu yüzden kendisine yardım ediyordu. Sormak istediği o kadar çok soru vardı ki. Ancak beklemeliydi. Aynanın diğer tarafındaki beyaz kapıya baktı. Kapıyı açtığında bir banyo ile karşılaştı. Sevinçle hemen suyu açtı ve üzerindeki ıslak kıyafetlerden kurtulup kendini ılık suya attı. Su bedenine çarptıkça mutluluğu artıyordu adeta. Ancak kısa kesmesi gerektiğini biliyordu. Hemen suyu kapatıp dolaplardan birinden havlu buldu ve kurulandı. Charles'ın verdiği kıyafetleri giyip aynanın önüne geçti. Yaşlı adam ona yeteneğini kullanmasını söylemişti. Bu yüzden Ysebel görünümünü değiştirmeye başladı. Başta saçları değişirken, ten rengi ve vücut şekli aynı kaldı. Aynada bu değişimi izlemeyi çok seviyordu genç cadı. Bir mucize olarak görüyordu bu değişimi. Burun ve ağız şekli de değişirken değişmeyen tek yeri gözlerinin şekli oldu. Göz rengi değişmiş, hatta burnu ve elmacık kemikleri üzerine çiller yerleşmişti. Ancak yine de onu gerçekten tanıyanlar gözünün şeklinden hangi görünüme bürünürse bürünsün onun Ysebel olduğunu anlıyorlardı. Değişim tamamlandıktan sonra saçlarını havluyla kurulayıp ıslak kıyafetleriyle beraber kirli sepetine attı. Böyle bir yerde kirli sepetinin bulmasına şaşırmıştı şaşırmasına. Kapıdan çıktığında nefis bir kokuyla kendine geldi adeta. Charles harika bir yemek yapıyordu. Yüzünde büyük bir gülümseme ile ona doğru ilerledi. Arkasından baktığında o kadar sevimli görünüyordu ki, birkaç dakika onu izledi genç cadı. Çorba benzeri bir şey yapıyor gibiydi. Elinde kepçesi ile arkasına döndüğünde tuhaf bir ses tonuyla çığlık attı. Onun korkusuyla Ysebel de çığlık attı. Kepçesini çorba damlalarını sıçratarak savurduğunda son anda kurtuldu genç cadı. "Charles bekle. Dur! Benim, Ysebel." dedi ellerini teslim anlamında kaldırıp. "Charles ona yaklaşıp şüpheyle gözlerinin içine baktı. Ne gördüğünü bilmiyordu genç cadı. Ancak bir süre sonra Charles'ın sakinleşip yüzünde büyük bir gülümsemeyle kepçeyi masaya bıraktığını gördü. "Az önceki yaşadıklarımızı unutursak sevinirim. Öyle çığlık attığımı birinden duyarsam çok kötü olur. Özellikle büyükbabam. O kesinlikle her seferinde benimle dalga geçmek için kullanır bunu." dedi yapmacık bir tehditkar havayla. Ysebel kahkaha atarak cevap verdi. "Bilemiyorum bana oldukça efsanevi bir an gibi geldi. Bence bunun kayda geçmesi gerek." dedi. İkisi de beraber gülüyorlardı. Yeni tanışmış olmalarına rağmen, oldukça iyi anlaşmaya başlamışlardı. Ysebel farkında değildi, ancak Charles şimdiden onu hayranlıkla izliyordu. Evden yükselen kahkaha sesleri ormanda yükselirken, koruma kalkanının dışında, yaşlı büyücü, biricik sevgilisi Jolaine'in hayatını kurtaramamış olmanın verdiği keder ve hırsla, en azından torununun hayatını kurtarmak adına yollar arıyordu.
| |
| | | | Metamorfmagus | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|