|
| | Metamorfmagus | |
|
+36Loria Autumn Chayele Luxenberg Marius Moore Richard Chancellor Jr. Lillian Moreau Fionntan Ferguson Daenerys Swarovsky Andreina Barries Rain Katastrofi Crystal Dieudonné Adelphe Ida Rigola Cornelius Dante Lee Eliana Maisie Antoinette Aleksa Stanlavis Lestat Audrica Maxim Querta Carmella Decartius Elisamarie D. Cramoisi Achilles Kyrillosr Rohsan Zhaleh Joseph Reaver Karina García Dolores Concétta Roischez Claudia Chelestis Priscilla Derichs Yulia Mullendore Mischa Aristide Adrasteia Quiwen Aimeè Cyniquè Karola G. Vámos Sofia Ksanochka Vera Vlonjati Euterpe Châtillon Desmond Fionnlaqh Rose Laquisha Bjørn Devereaux 40 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Bjørn Devereaux Ravenclaw VI. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1279 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Metamorfmagus Paz Ocak 29, 2012 1:33 pm | |
| Metamorfmagus; - Doğuştan gelen bir yetenek olmasından ötürü yaş sınırlandırılması yoktur. - Başvurularında en çok dikkat edilecek nokta isteme nedeni olacaktır. - Bu özelliğe sahip kullanıcılar, en fazla üç modele sahip olabilirler. - Örnek Rol Oyununuz, istediğiniz yetenekle ilgili olmak zorundadır.
Ad Soyad: İsteme Nedeni: Örnek RP:
En son Lysander Morpheus tarafından Ptsi Ocak 30, 2012 4:03 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Rose Laquisha Gryffindor IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 265 Kan Durumu : Safkan Rp Partneri : Adrian Ivashkov dlkjfgş
| Konu: Geri: Metamorfmagus Paz Ocak 29, 2012 7:42 pm | |
| Ad Soyad: Rose Laquisha
İsteme Nedeni: Rose’un Teyzesi Karanlık Taraf!a hizmet etmektedri. Aynı zamanda ailesinde ki çoğu kişinin ölümüne Rose’un Teyzesi neden olmaktadır. Meta özelliğini kullanarak Karanlık Taraf’a sızıp teyzesinden intikam almak istiyor.
Örnek RP: Sevgili günlük, Sıkıcı bir günde arkadaşlarıyla dışarı çıkmak her genç kızın hakkı, yanılıyor muyum? Tabi ki de hayır. Sabah oldulça sıkıcıydı. Uyandığımda evde kimse yoktu ve bende kendime tost yaptım, TV karlısında pinekleyip tostumu yiyordum. Birde telefon çaldı. Çok yakın Muggle arkadaşım Nina’ydı arayan. Beni çok özlediğini ve buluşmak istediğini söyledi. İtiraf etmek gerekirse bende onu çok özlemiştim. İsteğini hemen kabul ettim tabi. Koşarak odama gittim ve kacaman dolabımı açtım. Beyaz askılı üstünede pembe gömlek giyidim. Tabi gömleğin düğmelerini açık bıraktım. Yüksek bel kısa şort giydim tabii ki. Yanına da kahverengi bol çantam. Aynamın karşısına oturdum ve kendime baktım. Hava oldukça sıcaktı onun için makyaj yapmadım. Bilirsin, zaten makyaj yapmayı sevmem. Saçlarımı düzgünce taradıktan sonra evden çıktım. Sürekli buluştuğumuz kafede buluşucaktık. Kafe, çok güzel kıyafetler satan butiklerle dolu caddenin sonundaydı. Ve moda hasatsı ben, kafeye giderken vitrinlere bakmayı ihmal etmiyorum. Çok güzel bir elbise gördüm ve hemen cama yapıştım. Gerçekten çok güzel bir elmiseydi! Tam yazlıktı. Üstümde nasıl durduğunu hemen hemen tahmin etmek için gerilerdim ve aynadaki yansımamla elbisenin aynı hizaya gelmesi için parmak uçlarımda durdum. Fakat aynadaki yansımam benim yansımam geğildi! Şaşkınlıkla ağzımı açtım, o da açtı. Cama doğru yaklaştım, o da bana doğru yaklaştı. Ellimi gözlerime götürerek gözlerimi ovdum. Gözlerimi açtığımda yansımam eski haline dönmüştü. Sıcaktan bunaldığımı düşündüm. Koşar adımlarla kafeye gittim. Kafenin içine girdiğimde en yakında ki sandalyeye yığıldım. Etrafıma bakındım, Nina henüz gelmemişti. O gelmeden lavaboya gitmek için kalktım. Ve bir de ne göreyim! Aynada ki yansımam yine başka biriydi! Musluğu açtım ve yüzümü yıkadım. Aynaya tekrar baktığımda yansımam gerçeğe dönmüştü. Lavabodan çıktım ve Nina’nın geldiğini gördüm. Birbirimize sıkıca sarıldık. Ve sonra muhabbet etmeye başladık. Onu gerçekten özlemiştim. Konuşurken gözleri saçlarıma kaydı ve “Tanrım! Saçlarının uçlarını kızıl mı yaptın? Daha önce nasıl fark etmedim?” dedi. Tabii olanı anlamıştım. Hemen özür diledim ve lavaboya koştum. Lavaboya varana kadar değişmiştim. Ne olduğunu anlamaya başlamıştım tabii. Cafenin arka kapısından dışarı çıktım ve Nina’yı arayıp kuzenimin hastaneye kaldırıldığını ve onun yanına gitmem gerektiğini söyledim. Sinirli sinirli evin kapısını açtım. Hala başka biriydim. Eve girdiğimde Maria Teyzem bana dik dik baktı ve “Rose!” diye bağırdı. “Ne? Beni nasıl tanıdın?” diye sordum. Koşarak aile albümlerimizi getirdi ve iki tane resim çıkardı. Resimde annem, Maria Teyzem ve adımı ondan aldığım cesurca ölen Rose teyzem verdı. Diğer resimde de annem, Maria Teyzem ve biri daha vardı, tanımıyordum. Ne olduğunu tamamen anlamıştım. Maria Teyzem bana, Rose Teyzemin bir metamorfogus olduğunu ve bu özelliğin bana geçiceğini tahmin ettiğini söyledi. Eh, bu benim işime geliyordu doğrusu. Günlük, istediğim zaman başka biri olucam! Erkekler üzerinde bir çok etkisi olabilir değil mi? Ahaha, iyi geceler günlük.
En son Rose Laquisha tarafından Salı Ocak 31, 2012 5:10 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Desmond Fionnlaqh
Mesaj Sayısı : 90 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Yok.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Ocak 30, 2012 2:41 am | |
| * Desmond Fionnlaqh * Esrar dairesi başkanını herkes tanımamalı değil mi?* Kevin Flamme , Henry Cavill - Spoiler:
Dolunayın geceyle buluştuğu vakit sigara almak için sokağa çıktı. Rüzgâr ağaçları yerinden oynatacak kadar kuvvetli esiyordu. Desmond, şiddetli rüzgârı aldırmayarak yürümeye devam etti. Yürürken gözleriyle de sigara satan bir market arıyordu. Gece yarısında açık market bulma konusunda endişesi geri dönmesi için ona sıkı bir baskı yapıyordu. Yüz metre ileride açık bir market görmüştü koyu kahverengi gözleriyle. Bir bağımlı olarak müthiş duygular hissetmeye başlamıştı. Klasik, siyah renkli kundurası yer yer yağmur damlası olan betona her değdiğinde rahatsız edici sesler çıkarıyordu. Uzun bacaklarını daha da açarak büyük adımlar atmaya başladı sigarasına kavuşmak için. Nihayet sigara satan dükkanın önüne gelebilmişti. Düşündüğü gibi bir market değil küçük bir kulübenin içine sinmiş küçük bir adamın büfesiydi. Büfenin dört bir yanına komik yiyecek ve içecek afişleri asılıydı. Demirden yapılma minik bir gazetelik vardı. Ne kadar minik olsa da büfenin en dikkat çekici yerine koyulduğu için gözden kaçması imkansızdı. Aceleci tavırlarıyla gazetelerin göze çarpan manşetlerini süzdü. Ancak bir tanesine gözü takılıverdi. Hogwarts'ta intihar eden kızdan bahsediyordu. Aklından çıkmayan şu gizemli haberdi yine. Kulübede ki orta boylu, kel adama yirmi dolar uzatarak bir paket sigara istedi. " Hey dostum, bana bir paket sigara verebilir misin? " Adam dudaklarını hareket ettirmeden sadece başını sallayarak onayladı. Arkasında duran dolabın küçük bir gözünden sigara paketini çıkardı ve Desmond'a uzattı. Desmond, kibarca gülümsedi ve sigara paketini adamın minik, tüylü ellerinden aldı. Dalgın büyücü arkasını döndü ve bir dakika kadar ilerledikten sonra fark etti. Bir muggle büfesinde büyücü gazetesi ne geziyordu? Kendine geldi ve koşarak büfenin olduğu yere döndü. Gittiğinde kimse yoktu. Tehlikeli bir şeyler olduğunu anladı ve cebinde bulunan değerli asasını çıkardı. Büfenin kapısına sessizce yanaştı ve bir anda kapıyı tekmeleyerek içeri daldı. Büfeye girdiğinde gözlerine inanamadı ve sakince asasını cebine yerleştirdi. Yerde uzun boylu, gür saçlı bir adam yatıyordu. Etrafta kan lekesi ve ya adamın üzerinde bir darp izi yoktu. Küçük kasanın içinde de olanca para duruyordu. Giyimine bakılacak olursa kesinlikle bir muggledı. Büfenin sahibi bu kişiyse Desmond'a sigara satan kimdi? Sinirlenerek büfenin dışına çıktı ve dışarıda duran gazeteliğe göz attı. Büyücü gazetesi yerinde yoktu. Geriye kalan sadece ölü bir bedendi. Ancak bunu kim ve niçin yapmış olabilirdi. Desmond bu olayın şokunu anlatmak için bakanlığa döndü. İlgili birimlere haber verdi ve oradaki cesetin temizlenmesini ve görgü tanığı varsa unutturulmasını istedi. Tüm bu yaşananlar Desmond'un hayatını da tehlike atmıştı. Kendisine tahsis edilmiş odaya gitti. İçeri girer girmez arkadan odasını kilitledi ve camların korkuluklarını içerinin kimse tarafından görünmesini istemediği için kapattı. Bu bedende duramazdı bir süre. Çünkü bu açıkça bir tehditti. Bu yüzden kimsenin bilmediği diğer bedenine geçmeliydi. Bakanın danışmanını arayarak etraf sakinken bir süreliğine tatile gideceğini söyledi. Birkaç dakika geçmeden bakandan cevap gelmişti ve izni onaylanmıştı. Artık yeni bedenine bürünme vakti gelmişti. Gözlerini kapattı ve birkaç çığlıkla diğer bedeninde hayat buldu. Aynanın karşısına geçti ve genç göz kapaklarını araladı. Kendisine baktığında kısa kesilmiş sarı saçlar gördü. İri yapılı ve kaslı bir vücut vardı. Gözleri mavi renge bürünmüştü. Boyu ise normal insanlara göre daha uzundu. Ayağında ki kundura numarası büyümüş ayaklarına dar geliyordu. Gecenin sıradanlığına giyilmiş tişörtü çekici vücut hatlarını ortaya çıkarmıştı. Kolları ve bacakları eskisine oranla daha uzundu. Vücudunu kaplayan damarlar belirginleşmişti ve bembeyaz teninin üzerinde yeşilimsi bir renkte görünüyorlardı. Eski bedenine göre daha tüysüz bir vücuda sahipti. Sakalları o kadar keskin çıkmamıştı.
En son Desmond Fionnlaqh tarafından Ptsi Ocak 30, 2012 4:52 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi | |
| | | Euterpe Châtillon Slytherin V. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 2821 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : This melody was meant for you, Vlassis. Özel Yetenek : Meta, Çatalağız. Yaş : 29
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Ocak 30, 2012 9:17 am | |
| - Euterpe Châtillon. - Aslında kişisel bir kurgu. Eu, annesinin görünümüne bürünebiliyor. Bu sayede ailesinin katillerini bulabileceğini düşünüyor. - - Spoiler:
‘‘Euterpe, bu davete katılman gerek.’’ ‘‘Ama istemiyorum teyze, yani ne gerek var ki?’’ ‘‘Yeğenim olarak benim yanımda olmalısın. Ailemiz için…’’ ‘‘Peki, fakat sadece sen ve ailemiz için.’’
Genç kadına olan sevgisi asla azalmıyordu, tersine gün geçtikçe artıyor ve ona tam anlamı ile güveniyordu. Ağzından çıkan her sözcük, Euterpe için bir anlam taşıyor ve kalbine işliyordu. Belki de kibirli dünyasında karşı koyamadığı tek insan teyzesiydi. Bambaşka bir dünyanın bambaşka bir varlığıydı. Ondan uzakta olsa bile genç kadın aklına geldiği zaman gülümsemeye başlardı. Kadın, odasından çıkınca Euterpe sakince yatağına oturdu. Krem renge boyanmış odanın duvarları nota işaretleri ile süslenmişti. Teyzesi, Eu’nun ricasının kıramamış ve böyle yaptırmıştı odasının duvarlarını. Ancak nereden bilebilirdi ki bu isteğin bir tutkuya dönüşeceğini? Bütün ailenin ondan beklentisi farklı olsa bile genç cadı annesinin ilerlediği yola devam etmek istiyordu. Onun bıraktığı yerden devam edecek ve başaramadıklarını onun için başaracaktı. Bakışları krem rengi halıya değerken gözleri yaşarmıştı. O kadar özlemişti ki onları, düşündükçe canının yandığını hissediyordu. Herkesin arkasından ‘duygusuz’ gibi kelimeler kullanmasından usanmıştı, ancak elinden ne gelebilirdi ki? Duygularını gösterecek kadar açık yürekli değildi, olamazdı da zaten. Ona yakışan bir davranış olmazdı. Derin derin nefesler alırken rahatladığını hissetmek istiyordu sadece. Fransa’nın kasvet dolu havasını her daim üzerinde hissediyordu. Baharda bile böyle hissetmesi normal miydi?
Yatağından yavaşça kalktı ve beyaz dolabına doğru adım attı. Bir sürü elbisesi olmasına rağmen hiç birini giymek istemiyordu. Kasvet içini bunaltmaya devam ederken eline geçen ilk elbiseyi üstüne tuttu. Krem rengi mini elbise genç kızın sevdiği giysilerden biriydi. İnce askılı olmasına rağmen straplez gibi durması hoşuna gidiyor ve uzun, muntazam bacaklarını ortaya çıkartıyordu. Her zaman teyzesi de böyle giyinmesi gerektiğini söylerdi. Çıkardığı giysiler üzerinden düşerken katlamaya tenezzül bile etmemişti. Nasılsa evde tuttukları görevliler vardı. Bunları düşünürken burun kıvırdı ve oturduğu sandalyenin yanına özenle bıraktığı topuklu ayakkabılarını giydiği. Büyük bir merakla görüntüsüne bakma ihtiyacı duyarken boyunun topuklu giymesine rağmen daha da bir uzadığını hissetti. Yavaşça başı dönerken yatağının ayak kısmına tutunmuştu. ‘‘Sakin ol Euterpe, kendine gel.’’ Kaşlarını çatarken hala kendine gelmeye çalışıyordu. Hiç başı dönmemişti bugüne kadar, nasıl bir anda böyle bir şey olabilirdi ki? Dengesini sağlarken aynaya doğru yürümeye başlamıştı. Ancak aynada görünen kız kendisi değildi. Çok daha güzel biriydi. Boyu, hiç olmadığı kadar uzundu. Üzerindeki krem rengi elbise kadınsı hatlarını ortaya çıkarırken bacakları daha da bir muntazamdı. Uzun kahverengi saçları, aralarında kızıllar olmak üzere dalgalar halinde kalçasına kadar geliyordu. Yüzü bir ressamın çizimi gibiydi, sanki melek vardı karşısında. Kırmızı dolgun dudakları ile okyanus mavisi gözleri bir bütündü adeta. Kimdi bu karşısındaki, neden değişmişti ve nasıl olmuştu bütün bunlar? Yavaşça gerileyerek makyaj masasının önüne oturduğu… Gözleri, aynadaki güzel kızın gözleri ile buluştuğunda her şeyi yavaş yavaş idrak etmeye başlıyordu. Masanın üzerinde bulunan fotoğrafı eline alır almaz gözlerinin dolmaya başladığını hissetti. Hiçbir şey duymuyor ve düşünemiyordu. Tek düşündüğü aynadaki kız ve resimdeki kadındı. Gözleri aynaya tekrar çarparken dolgun dudaklarından çıkan kelimeler duyulmayacak bir fısıltıdaydı. ‘‘Anne?’’
En son Euterpe Châtillon tarafından Çarş. Şub. 01, 2012 8:36 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Vera Vlonjati Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 509 Kan Durumu : Saf. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Ocak 31, 2012 4:03 pm | |
| - Jena Jankovics. - Kurgularımda sıkca kullanacağım bir özellik olacak. Değişik ve yaratıcı şeyler yapmayı düşünüyorum. [Rol oyunumdaki durumu şekillendireceğim] - Spoiler:
Yıldızların gökyüzünden Hogwarts şatosuna selam ettiği bu gece rüzgar, görkemli saat kulesinin kenarında masumca oturup hayal dünyasında kendisiyle çelişen bana tokat gibi çarpıyordu adeta. Üzerimdeki uzun mavi siyah benekli geceliğim arada bir kendini rüzgarın ihtişamına kaptırıp uçuşmaya kalkıyor, inatla havalanıyordu. Bunu pek umursamıyordum doğrusu. İlkbaharın son günleri olmasına rağmen havalar yeterince ısınmıştı. Günün en sevdiğim saati olarak nitelediğim gece yarıları gizlice yatakhaneden kaçıp saat kulesinde ılık rüzgarın suratımı dövmesine izin veriyor, bundan son derece haz bile alıyordum. İnsan yalnız kalmayı sevmez hatta korkar derler. Sanırım ben bir istisnaydım. Yaklaşık üç ay kadardır. Derin düşüncelerime dalıyor, kafamın içindeki sorulara mantıklı bir cevap arıyordum. Bulamadığımı anlamak zor olmuyordu aslında. Hatta bunu kendime bile itiraf ediyordum. ‘’ Ben neyim?’’ Sorusuna cevap bulmak bu o kadar da kolay olamaz elbette. Çevremdeki herkes bu durumu farkına varmış neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ben ise dersler ve ufak şeyler dışında kimseyle konuşmuyordum bile. Herkes bu durumun Pio’yla ayrılmamla alakalı olduğunu düşünüyordu. –Ahh saçmalamayın. Bir erkek yüzünden depresyona girecek değildim* Kimsenin ne düşündüğü ya da ne konuştuğu umrumda değildi. Kimileri Hufflepuff prensesinin havası söndü diye gülüşerek dedikodumu açık ve sesli bir şekilde yapıyor, duymam için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlardı. Ben ise duymazdan geliyor, sallamıyordum bile. Sanırım uğraşacak daha önemli sorunlarım vardı.
İşte bu çaresiz düşüncelerim bundan tam üç ay kadar önce başlamıştı. İksir dersinden sonraki öğle arasında yatakhaneye cüppemi değiştirmek için uğradığımda, yerde bulduğum ayna sayesinde. Elime almakta tereddüt bile etmediğim kırık bir ayna parçasından başka bir şey olmayan şeyi yerden alırken baş parmağımı kanatması ve kanların aynanın üzerine damlamasıyla dikkatimi aynaya vermemle gördüğüm başka bir yüz. Kulağa oldukça garip geliyor öyle değil mi? Bencede. Aslında tek amacı aynayı alıp yanındaki masaya koyacak olan birisi için değişik bir deneyim diyebiliriz. İlk aklıma gelen elbette aynanın büyülendiğiydi. Belkide kötü bir şaka diyerek pek fazla ciddiye almadım. Ama elbette aynadan’da kopamadım. Kimin olduğu hakkında en ufak bir fikrim olmayan aynayı yanımdan bile ayırmıyordum. Elbette kendimi kesmemek için gösterdiğim çabayı söylemiyorum bile. Onu yatakhanede bırakmaya korkuyorum. Belkide birisi çalacak düşüncesiyle onunla birlikte uyuyorum. Aynanın büyülendiği düşüncesi elbette asılsız çıktı. Öyle bir şey olduğu düşüncesiyle büyüyü bozmak için bütün her şeyi denedim. Ayna gayet normaldi. İşin komiği aynaya dikkatsiz ve öylesine baktığımda her şeyin normal olmasıydı. Dikkatimi sonuna kadar verdiğim o anlarda ise o başka yüzle karşılaşıyordum. Benim gibi sarışın, daha kemikli suratı olan yeşil gözlü hoş bir kız. Aşağı yukarı benim yaşlarımdaydı. Daha önce onu hiç görmemiştim. Öyle birisinin varlığından haberim bile yoktu yani. Aynaya cüppeyle baktığımda gördüğüm manzara ise birisini delirtmeye yetecek düzeydeydi. Bunu son iki hafta önce farketmiştim. Cüppeyle aynaya baktığımda Hufflepuff armamın Slytherin olduğunu görüyordum. Yani gördüğüm kız Slytherin’di. Tamam ama bunun ne anlama geldiğini hala çözemiyordum. Tam tamına üç aydır bu düşüncelerle boğuşuyordum işte. Okuldan herhangi birisine söylemeye korkuyor, canavar ya da lanetli muamelesi göreceğimi düşünüyordum. Çoğu zaman bu durumun karakterimle bir alakası olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Düşünüyorum da... Çevremdeki herkes benim dengesiz olduğumu söyler. Çift karakterli olduğumu savunurlardı. Bu düşünceleri hiç bir zaman umursamadım. Hatta aklımın köşesinde bir yer bile edinmemişti. Taa ki bu olaylar olana dek. Kendimle ve geçmişimle ilgili en ufak ayrıntıyı bile dikkate alıyor parçaları birleştirmeye çalışıyordum. Bu büyük sırrımı paylaşabildiğim kimse yoktu. Saat kulesi ve yıldızlar dışında. Yıldızların her zaman sihirli olduklarını düşünürdüm. Kulenin soğuk tahtasına uzandığım bazı zamanlarda yıldızları dikkatle izlemeye zamanım oluyor onlarla konuşuyordum. Kulağa çılgınca geliyor olabilir, ama zaten yaşadığım bunca şey çılgınca değil mi? Konuşacak kimsemiz olmadığı zaman hepimiz sığınacak bir dal aramaz mıyız? Yalnızlığın yükünü kaldırabilen pek kimse yoktur derdi annem. Belkide çok yalnız olduğu için derdi. Bilemiyordum. O her zaman haklıydı. Onunla konuşabilmeyi çok isterdim ama sanırım bu şu an için pek mümkün değildi. Sadece her şey çok karmaşıktı ve kaldırabileceğim bir şey değildi. Henüz on beş yaşındaki bir kız için pek normal sayılmayan şeyler yaşıyordum.
Bakmadığım zamanlarda korkudan ters çevirdiğim aynayı geceliğimin küçük cebinden yavaş hareketlerle elime aldım. İlk baktığım anlarda normal olan görüntüm dikkatimi aynaya ve gözlerime verdiğim anlarda değişiyordu. Ve yine o yüzü görüyordum. Gülümsediğim zaman gülümseyen suratımı astığım zaman asan farklı bir yüz... Mimiklerimiz aynıydı. Hatta bakışlarımız da. Tek fark yüz hatlarımızdı. Ahh... O an çaresizlikle aynayı indirdim. Daha fazla bakamayacaktım sanırım. O an aynayı kırıp atmak belki işime bile gelebilirdi ama içimdeki bir güç buna engel oluyordu. Sanki onu kırarsam her şey bitecekti, ben bitecektim. Garip bir histi ve tarifi yoktu aslında. Resmen ona çocuğum gibi bakıyordum. Sanki bu ayna benim bir parçamdı. Atmaya, kırmaya kıyamıyordum. Ama böyle devam ederse delirecektim. Buna bir an önce bir çözüm bulmalıydım. Ya da unutmalı... Ama bir şey yapmalıydım. Anneme ulaşmalıydım mesela. Bir şekilde. Ona mektup yazabilirdim. Hatta bu gece. Evet artık onunla paylaşmalıydım her şeyimi. Bana yardım edebilecek tek kişi oydu... Yerden usulca kalktığımda aynamı tekrar cebime koydum yavaşca. Gecenin bir yarısı mektup yazma fikrinin nereden geldiğini sormayın bile. Ağır ve sessiz adımlarla yatakhaneye ilerlerken içimdeki umut ve merak tarif bile edilemeyecek derecedeydi. Tek umudum annemdi. Doğduğumdan beri olduğu gibi. Her zaman olacağı gibi...
| |
| | | Sofia Ksanochka Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 241 Kan Durumu : . Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Çarş. Şub. 01, 2012 3:42 pm | |
| &Horae Pathenia &Kurgumu buna göre düzenledim. Kendisi muggle bir ailede büyüdüğü için muggle doğumlu olduğunu sanmaktadır; ancak kendisi terk edilmiş bir safkandır. Bunu ise bu genetik özellikle anlayacaktır. - Spoiler:
-Okunduktan sonra kaldırılırsa sevinirim. Kaldırıldı.
| |
| | | Karola G. Vámos Hufflepuff V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 67 Kan Durumu : melez.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Perş. Şub. 02, 2012 3:18 pm | |
| ~ Danielle Higuette. ~ Yetişirken ailesi çok mutlu olsa da Hogwarts'a geldikten sonra babası kendini daha çok işine adadı ve peşine daha çok belalı takıldı. Belalıları, sadece babasının değil, kızının ve annesinin peşinde de. Dolayısıyla kız kaçmak zorunda bir şekilde.
- Spoiler:
Ah Fransa, aşkın ve kibarlığın ülkesi. Her tatil memleketine gelmeyi çok seviyordu kız, çoğu günü boş geçse de. Ama o gün biraz daha farklıydı. Yatağının üzerinde oturmuş, gözlerini tavana dikmişti. Ela gözleri, duvarlardaki posterleri yokluyordu. Evde kimsenin olmayışını fırsat bilmişti bu sıcak yaz gününde ve kafasını dinliyordu. Fakat kalbi hızlı bir biçimde atıyor, midesi bulanıyordu. Yanlış bir şey olabilirdi yaptığı fakat o sadece sevdiğini görmek istemişti. Ama düşünemediği olasılıklar vardı; ya babası Barcelona'dan erken dönseydi, ya annesinin toplantısı iptal olmuş olsaydı? Kapıyı açtığında karşısında sinirli şekilde duran babasını hayal edebiliyordu. Titredi ve kendine geldi. Bugün her şey çok güzel olacaktı, bunu hissedebiliyordu. Zachary, biricik aşkı. Onun için çok anlam ifade ediyordu. Bu minik örgülü kızın belki de ilk aşkıydı. Daha önce birçok kişiyle çıkmıştı fakat, ilk kez bu duyguyu tadıyordu. Daha öncekileri aşk sanması büyük bir hataymışcasına davranıyordu. Belki de öyleydi. Derin bir iç çektikten sonra yatağının üzerinden kalktı. Masasının üzerindeki parfümü sıktıktan sonra kahverengi saçlarını geriye attı. Son kez aynaya bakmak üzere adımlarını atarken birden kapı çalınca bundan vazgeçti. Dudağını ısırarak hızlı bir şekilde kapıya doğru ilerlemeye başladı. Kapıyı açtığında karşısında duran istediği kişiydi. Gülümsemeye başladı, otuz iki dişini göstererek. Fakat Zachary gülmüyordu. Normalde kızı görünce neşe dolan mavi gözleri, donuk ve anlamsızca kızın ela gözleriyle birleşmişti. Zack, baştan aşağıya süzdü kızı ve geri çekildi. Satellite, bu olanlara anlam veremiyordu. Zack'in omzuna dokundu usulca, minik ve narin elleriyle. Ama Zack yine geri çekildi ve konuşmaya başladı, nihayet. Zack burasının Higuette'ların evi olup olmadığını sorunca Danielle kahkahalara boğulmuştu. Muhtemelen Zack şaka yapıyordu. Çocuğa sarılmaya yeltendi fakat Zack gayet ciddi bir yüz ifadesiyle kıza bakıyordu. Danielle korkmaya başlamıştı, yoksa Zack onu terk etmeye falan mı hazırlanıyordu? Kız, şakanın sırası olmadığını mırıldandı minik dudaklarıyla ve gülümsedi. Fakat Zack yine aynı ciddiyette durmuş kıza bakıyordu. Danielle bir adım geriye attı ve yavaşça aynaya doğru ilerlemeye başladı. Arkasında bir nefesin varlığını hissediyordu, muhtemelen Zack onun peşinden geliyordu. Kız ela gözlerini kapadı ve aynanın karşısına geçti. Gözlerini açtığındaysa bir çığlık atarak geriye kaçtı. Bu, o değildi. Bir kere çok sevdiği ela gözleri, mat maviye dönüşmüştü. Donuk bakışlıydı, o eski sıcak bakışları yok olmuştu sanki. Ayrıca, değişim sadece gözlerinde de değildi. Saçları, yine kahverengiydi fakat dalgalıydı. Ve her zamankinden daha yumuşaktı. Ellerine baktığındaysa geçen gün özenle sürdüğü ojeler tamamıyla yok olmuştu. Dudakları da, eskisinden inceydi. Kendisine neler olduğunu bilemiyordu. Zack'e baktı, gözleri büyümüştü ve ağzı endişeyle açılmıştı. Zack kızın omzuna dokundu ve alnına bir öpücük kondurdu. Kızın şaşkın bakışları, Zack'inkilerle buluşmuştu. Zack hiç endişelenmiş gibi gözükmüyordu, oysa az önce kızı reddetmişti resmen. "Metamorfmagusum benim." diyince kız şaşırmıştı. Bu yeteneği biliyordu, aynı yetenekten babasında da vardı. Şekil değiştirme yeteneği denebilirdi, fakat daha önce nasıl fark edemediğini anlayamıyordu. Hatta farkındalıktan ziyade, bu yaşa gelmişti ve yine de bu yeteneği ortaya çıkmamıştı. Biraz utanmıştı doğrusu. Bir an karşısında bambaşka biri vardı, fakat o kendisiydi. Kabullenmesi zor olacaktı. Zack'e sarıldı ve beraber yere çöktüler. Bu gecelik planları değişmişti, Satellite'ı metamorfmagusluğa alıştıracaklardı. Bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu genç kız. Birden fiziği değişmişti. Kişiliğinin de değişmiş olmasından korkuyordu. Ayağa kalktı ve ansiklopedilere doğru yürümeye başladı. Zack, her zamanki gibi yanından ilerliyordu. Bu durumda onunla beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyordu Danielle. Çalışma odasına geldiklerinde kız, masaya çöktü. O sırada Zack de kitaplarla ilgilenmeye başlamıştı. Kız hala düşünüyordu, o ela gözlerini geri istiyordu. Tamam, maviye her zaman özenmişti fakat değişen tek şey gözleri değildi. Yuvarlak kafasını avucunun içine aldı, o sırada masanın üzerine konan kitabın sesini duyunca okumaya başladı .Asa veya iksire ihtiyaç duyulmadan görünümü değiştirebilme yeteneğidir. Fakat Metamorfmagus öğrenilebilen bir yetenek değildir. Doğuştan gelen bir özelliktir ve çok nadir olarak görülür. Bu özelliğe sahip olan büyücüler, istedikleri gibi görünümlerini değiştirebilirler. Başını anlarcasına salladı ve tekrar gömdü.
| |
| | | Aimeè Cyniquè
Mesaj Sayısı : 82 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Jaska.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Cuma Şub. 03, 2012 11:44 am | |
| x Aimeè Cyniquè x Cyniquè ailesi yıllarca karanlık tarafa hizmet etmiştir ve bolca düşman edinmekten hiçbir zaman çekinmemişlerdir. Aimeè ailesinin aksine, aydınlık taraftadır ancak asla belli edemez. Ailesinin ne kadar bencil, güç peşinde olan, sevgiden yoksun insanlar olduğunu görerek büyümüştür ve öyle olmak istememektedir. Meta özelliğini küçükken düşmanlarından kaçabilmek için, casusluğu ortaya çıktıktan sonra ailesinden ve karanlıklardan kaçabilmek için kullanacaktır. Ancak en çok casusluk yaparken kullanacaktır bu özelliği. - Örnek Rol Oyunu:
Tiz bir çığlık sabah sessizliğini yırtarak ilerledi bütün şatoda. Şatonun ağırbaşlılığına hiç yakışmayan bu hareket herkesi meraklandırmış olacaktı ki, sadece kardeşi gelmişti banyosuna. Adımlarının hızlı ve ritmik seslerine kendi uyuşuk sesi de katılmıştı. "Aim, neler olu-" Ancak banyonun kapısını hızla açtığında, sorusunu tamamlayamayacak kadar şaşkındı. Yarı uyku halindeki surat ifadesinin nasıl gerildiğini, gözlerinin nasıl büyüdüğünü ve kendi ikiz kardeşinin kendisine nasıl dehşetle baktığını gördü. Bir adım geri çekilirken, "Sen de kimsin?" diye sordu, titrek sesiyle. Sesindeki çekingenliği duymaya alışık değildi Aimeè, şaşkınlığı kat be kat arttı. Benim, diyebilmek istedi ancak aynada görüdüğü yüz ona ait değildi, ağzını açmasıyla kapatması bir oldu. İkiz kardeşinin tedirgin yüzüne bir süre daha aptal aptal baktıktan sonra verecek cevabı olmadığını fark etti, "Benim," diye fısıldadı inanmasını umarak. Ancak yüzüne düşen bir tutam saç bile ona ait değildi. Ürkek bir biçimde aynadaki yansımasına döndü tekrar, kahverengi saçlarının rengi açılmıştı hafifçe, mükemmel dalgaları bir pırasa kadar düzdü şimdi. Gözlerinin biçimi değişmiş, biraz daha büyümüştü. Derin mavi gözleri, yeşil-gri arasında saçma bir renkti ve bundan hiç hoşlanmamıştı, dudaklarının güzel biçimi değişmiş, tonu bir renk düşmüştü. Tiksinerek kendine bakmaktan alamadı, kesinlikle bu kendisi olamazdı. Topuklu seslerin parke ile buluştuğunda çıkardığı tok ses kulaklarına dolduğunda içi ürperdi korkuyla. Kesinlikle annesi geliyordu ve tepkisini oldukça merak ediyordu genç cadı. Ürkek ve meraklı gözlerini annesinin belirdiği kapıya yöneltti. Sevimsiz, asık ve ciddi suratı, görüş alanına girdiğinde güzel yüz hatları bir anda gerildi. "Aimeè?" diye sordu, genç cadıya saatler gibi gelen saniyelerin ardından, tedirgin ses tonu ile. "Anne, hiçbir şey yapmadım-" diye savunmaya geçti kısık sesiyle ancak boğazında düğümlenen her şeyi güçleştiriyordu. Henüz çok küçüktü, annesinin ona kızacağından o kadar emindi ki. Ancak annesinin yüzünde uzun süredir oluşmamış olan gamzeler kendini gösterdiğinde Aimeè daha da şaşırdı. "Ah, güzelim, sen sadece yeteneklisin." Aimeè'nin ıslak yüzüne dokunmamaya dikkat ederek içtenlikten yoksun bir biçimde sarıldı kızına. "Sadece, başka biri olmayı dilemiştim." diye mırıldandı ancak kendi sözlerini bile zor duyabilmişti.
| |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus C.tesi Şub. 04, 2012 6:21 pm | |
| Yeteneği kabul edilenler Desmond Fionnlaqh, Euterpe Châtillon, Jena Jankovics, Horae Parthenia, Danielle Higuette'tir. Rose Laquisha ve Aimeè Cyniquè'in rol oyunlarını yetersiz bulduğumuzdan kabul etmedik. Kabul edilen kullanıcılarımızın yetenekleri listeye ve profillerine işleniyor. | |
| | | Mischa Aristide
Mesaj Sayısı : 600 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Ptsi Şub. 20, 2012 7:53 pm | |
| Ad Soyad: Mischa Aristide İsteme Nedeni: Mischa çok yönlü bir kız. Dışarıdan herkesi seviyor gözükse de aslında kendi,si dışında hiç kimsryi sevmiyor. Herkes onu aptal sanırken aslında çok zeki, ki zeki olduğunu yalnızca seçmen şapkadan saklayamadı bu yüzden Ravenclawda. Eh gerçek benliğini yaşayabilmek için eski görüntüsünden kurtulması gereken durumlar oluyor. Örnek RP:
- Spoiler:
Rüzgâr pencereden içeri dolarken yırtık perdeler havalanıyor, kırık camlar sallanarak insanın sinirini bozan bir ses çıkarıyordu. Sessizliği çığ gibi yarıyordu çıkan uğultu. Zayıflıktan karnı birbirine geçmiş bir fare eski püskü evin içinde tıkırtılar çıkararak dolanıyor, aç karnını doyurmak için ufakta olsa bir ekmek kırıntısı arıyordu. Evdeki mobilyalar çürümeye yüz tutmuş, kopan çürük parçalar etrafta başıboş dolanıyordu. Etrafta tanrının merhametine bırakılmış izbe, dökük ev dışında ormandan başka bir şey yoktu. Bunun içindir ki ormanın arasında beliren siluet her hafta aynı saatte aynı yerden çıkıp geliyor olmasaydı doğa onu bu kadar samimiyetle karşılamaz, ona bağrını açmazdı. Genç kız eve vardığında sarı saçlarını savurarak içeri girdi. Giydiği ayakkabıların topukları zemini sarsıyor, sivri noktaları çürümüş tahtaların içine batıyordu. Zar zor adımlar atarak ilerlerken çürük tahtalardan çatlama sesleri de yükselmeye başlamıştı. “Bir bu eksikti,” diye söylenerek elindeki yemek paketlerini yavaşça yere bıraktı. Kendisine çürümeye yüz tutmuş bu evde hala bir kırıntı bulamayan küçük fare taze yemeğin kokusunu aldığında bütün tehlikeleri yok sayarak poşete doğru koştu. Paketlerin etrafında dolaşıp yemeklere ulaşabilmek için bir yol ararken genç kız ona doğru döndü. Aceleyle poşetin içine tırmanıp o karmaşada yemeklerin arasında kayboldu. Bu esnada sarışın kız mankenlere taş çıkaran fiziğiyle ayakta dikiliyor, gözleri yukarı çıkan merdiven basamaklarına kilitlenmiş halde, birisini bekliyordu. “Yine geç kaldın Jess,”diye kendi kendine söyleniyordu. Ne zaman etrafta birkaç tur atmaya kalksa tahtaların çatırtıları sinirini bozuyor, hemen vazgeçiyordu. Buluşmaları gereken saati on beş dakika geçmişti ve Jessie ortalarda yoktu. Geciktiği için duyduğu sinir yavaş yavaş endişeye dönüşürken tedirgin adımlarla merdivenlere doğru ilerledi. Normal koşullarda üst kata çıkması kesinlikle yasaktı, kendisinin de bunun için can attığı söylenemezdi, ama şimdi içindeki korku o kadar büyümüştü ki Jess’in saçma kuralları umurunda bile değildi. Tek umursadığı onun iyi olmasıydı. Birisi mi bulmuştu O’nu? Yoksa kaçması mı gerekmişti? Ya da… Aklında hepsi birbirinden olumsuz bin bir düşünce dolanıyordu. Gerçekleşmesi en uçuk ihtimaller üzerinde bile düşünüyor, mantık terazisinde tarttıktan sonra eliyordu. Merdivenlerin dibine geldiğinde yavaşça seslendi: “Jess?” Cevap yoktu. Bir iki merdiven çıktıktan sonra daha güçlü bir sesle seslendi: “Jessie?!” Hâlâ cevap yoktu. Hangi cehennemdeydi böyle? Bir iki adımdan sonra tıkırtılar çalındı kulağına ve olduğu yerde durdu. Çok daha temkinli bir halde yeniden seslendi ama sonuç aynıydı. Hiç düşünmediği bir olasılık süzüldü birden zihnine: “Jess’i bulan kişi hala burada mıydı?” Bu düşünce daha da gerilmesine sebep olmuştu. Hiç düşünmeden annesinden miras kalan metamorfmagus özelliğiyle görünümünü değiştirdi. Bu panik haliyle ne kadar başarılı olduğunu bilmiyordu ama en azından tanınmayacak kadar değiştiğini umuyordu. Abisine bir şey olmuş olabilirdi evet ama o yine de kimliğini ifşa edemezdi. Kimse onun Jessie’nin kardeşi olduğunu bilmemeliydi. Aslına bakılırsa kimse Jessie’nin kimliğini de bilmemeliydi ama o başka bir muammaydı tabii. Şimdi biraz bencil olma zamanıydı. Kalan merdivenleri çok daha emin adımlarla çıktı ve etrafa bakındı; geniş giriş salonunda kimsecikler yoktu. Temkinli adımlarla ve içten içe “Bir şey olmadı,” diye kendini telkin ederek Jessie’nin odasına doğru ilerlemeye başladı. Kocaman katta kapısı kapalı tek bir oda olduğundan buranın onun odasını anlaması çok kolaydı. Bir yandan abisine bir şey olduğundan korkuyor bir yandan da bütün bu işlere bulaştığı için ona küfrediyordu. Diğer büyücü aileleri gibi mutlu mesut yaşasalar ne olurdu sanki? Odanın kapısına geldiğinde elini kapı koluna koydu ve durdu. Kendi kendine “Eğer ölmemişsen seni bulduğumda ben öldüreceğim Jess,” diye mırıldanarak kapıyı açtı. Gördüğü manzara karşısında gülse mi ağlasa mı bilemeden öylece dikildi. Abisi masanın üstündeki kâğıtların arasına gömülmüş horul horul horluyordu. Onu görmenin verdiği mutluluk yavaş yavaş yerini yeniden öfkeye bıraktı. Son yarım saattir ölüp ölüp dirilmişti onun yüzünden ve o durmuş mışıl mışıl uyuyordu. Okul dışında olduğundan büyü yapamıyordu ama abisine mutlaka bir muziplik yapmalıydı. Masanın üzerindeki su dolu bardağa kaydı gözleri. Oluşan şeytani gülümseme meleksi yüzüyle büyük bir tezat oluşturuyordu. Zaten içinde melekten çok şeytanlar dolanıyordu. Hiç düşünmeden bardaktaki bütün suyu abisinin yüzüne boca etti.
On Dakika Sonra
Yanında elindeki havluyla yüzünü kurulayan muzip şakasına hiç gülmeyen abisiyle beraber yaklaşık on dakikadır süren bir azarla merdivenlerden aşağı iniyorlardı. Abisi yaptığı bütün değişimlere rağmen yüzüne boca edilen suyla koltuktan hoplayarak kalktığından bir iki dakika sonra karşısındakinin Mischa olduğunu anlamıştı. Hem eğlenmesine fırsat kalmamıştı hem de bir dolu azar işitiyordu. Tek kazancı suyu boca ettiğinde abisinin attığı çığlıktan aldığı zevkti. Hala o anın mutluluğuyla gülümsüyordu. Abisinin sıraladığı saçma sapan azarlar umurunda değildi, onları duymuyordu bile. Ne de olsa eninde sonunda susacak ve yemekleri soracaktı. Merdivenlerden aşağı kata inmiş odanın ortasına geçmişlerdi ama Jess o aptal azarlarına devam ediyordu. Su döktüğü kâğıtların ne kadar önemli olduğu hakkında bir şeyler gevelemişti ve tabii ki Mischa’nın o katta ne işi olduğu hakkında… Bu noktada dayanamayıp sözünü kesti küçük cadı: “Yeter artık Jess, bana beş yaşında çocuk muamelesi yapmaktan vazgeç. O kata bugüne kadar hiç çıkmadığımı sen de bal gibi biliyorsun. Bulaşacağımız zamanı on beş dakika geçince ve seslendiğim halde cevap vermeyince başına bir şey geldi sandım. Lanet olsun öldün sandım Jess! Evet, aptalım ki abimi merak ettim. Bundan sonra ne halin varsa görebilirsin. Sana da o çok gizli çalışmalarına da bayılmıyorum tamam mı?” Gözleri dolmaya başlamıştı. Saçlarını savurarak arkasını döndü, tam çıkmak üzereyken Jessie kolundan tutup kendisine doğru çekti küçük kardeşini. Abisine sarıldığında ağlama isteğini daha fazla tutamadı. “Eski halimizi özlüyorum, Jess. Küçükken benimle oynamanı özlüyorum. Keşke hiç büyümeseydim.” O güzel anılara puslu bir maskenin ardından bakıyor gibiydi, hepsi o kadar bulanıktı ki… “Şşş, ağlama. Sen hep benim beş yaşındaki melek kardeşim olarak kalacaksın. Şuan taktığın maske ne olursa olsun, yaşadıklarımız ne sonuç doğurursa doğursun sen benim beş yaşındaki meleğimsin.” Biraz duraksadıktan sonra ekledi: “Her ne kadar artık seninle oynayamayacak olsam da…” Sesindeki alaycı tonu Mischa’yı kendisine getirmişti. Gülerek geri çekildi ve omzuna vurdu: “Benimle oyun oynamanı istemiyorum seni şebek, gerçi istersem pekâlâ da oynayacakmış gibi duruyorsun.” Abisine muzip bir gülümseme gönderdikten sonra gerçeklere döndü. Çok oyalanmıştı. Artık şakaları bile bu kadar kısa sürmek zorundaydı. Yüzündeki gülümseme solarken Jess’in midesinden gelen gurultu neden burada olduğunu hatırlatıyordu. “Hadi gel, açlıktan ölüyor olmalısın.” Yüzünde oluşan kocaman gülümsemeden haklı olduğunu anladı ve eliyle gelmesini işaret etti. Paketlerin olduğu odaya girdiklerinde evin virane hali bir kez daha hazırlıksız yakaladı Mischa’yı ve ister istemez yüzünü buruşturdu. Odanın ortasına bıraktığı paketlere ilerlediler ve çürümeye yüz tutmuş yırtık kanepeye oturdular. Poşetleri açtıklarında onları büyük bir sürpriz beklediğinden habersizlerdi tabii. Mischa her şeyden bihaber paketleri açtı ve karnı davul gibi şişmiş bir fare yere düştü. Fare o kadar çok yemişti ki zorlukla nefes alıyor, kaçmak istiyor ama elini bile oynatamıyordu. Mischa ağzından kaçan küçük çığlıktan sonra kahkahalara boğulmuştu. “Ahah demek farelerle aşk yaşamaya başladın artık, sana getirdiğim yemekleri sevgiline yediriyorsun!” Jessie ise bu durumdan pekte memnun değildi. Yüzünü buruşturmuş oturuyor, bütün yemeğini mahvettiği için küçük fareye nefretle bakıyordu. Onun bu halini gören genç kız abisinin ne kadar aç olduğunu hatırladı ve onu teskin etti: “Merak etme şimdi dışarı çıkacağım ve sana yeni bir şeyler alacağım. Burada bekle.” Kapıya doğru ilerleyip bir yandan da kendi haline dönerken arkasından abisinin homurdanmasını duydu: “Sanki başka şansım varmış gibi…”
| |
| | | Yulia Mullendore Tasarımcı, Hayat Kadını
Mesaj Sayısı : 17 Kan Durumu : Melez Rp Partneri : Parasını veren Özel Yetenek : Meta. Yaş : 30
| Konu: Geri: Metamorfmagus Perş. Mart 01, 2012 9:45 pm | |
| Yulia Mullendore Kurgusuna göre Yulia ünlü bir tasarımcı. Dolayısıyla tanınıyor olması lazım ama onun bir sırrı var. O sırda geceleri aslında para kazanmak için Hayat Kadını olması. Bunu saklamak için bu yeteneğe ihtiyacı var. Hem böyle çift hayat sürmesinin sebebini de bu yeteneğe bağlayacağım. Çocukluğunda ki bazı olaylara filan bunu yazmayayım şimdi uzun olur kısada kurgu için.- Spoiler:
Pencerenin önünde oturmuş dışarıyı seyrediyordum. Pervaza özel olarak yastıklardan bir alan yapmıştım bunun için. Gecenin ilerleyen saatlerinde dışarıyı izlemek çok hoştu. İnsan kalabalığı olmadan sokakların görüntüsü bana birçok elbise tasarımı için ilham veriyordu. Ağaçların gövdesinin her kıvrımı sanki kadın kıvrımı gibiydi. Çizgilerinin fazlalığı arzularımızın derinliğini teşkil ediyordu sanki. Köklerinin bittiği yarde çimlerin başlaması da çok ilgimi çekiyordu. Ayakkabının ince ayaklarımızı sardığı gibi ağacın köklerini sarıyorlardı. Dibinde durdukları kıvrılan yıllar boş olduklarında bir kumaş gibi süzülüyordu. Şimdiyse bu kumaşı bozan bir siluet belirmişti. Birkaç saniye sonra hiç hesapta olmayan bu bedenin evime yaklaştığını gördüm. Kapımın eşiğindeki ışıklardan parlayan yüzünü hemen tanıdım. Cüzdanı en dolgun müşterilerimden biriydi. Bu gece geleceğini bilmiyordum; hatta gelmemesi gerekiyordu. Çünkü beklediğim bir tasarımcıydı ve mesleğimi riske atan bu durumu görmemeliydi. İşte bu yüzden çift hayat yaşıyordum. Hayat kadını olduğumu öğrenirlerse yeteneğimin hiçbir önemi kalmazdı onlar için. Hemen üzerimde ki ceketi çıkarttım. Böylece altındaki sütyenim ortaya çıkmıştı. Göğüslerim her adımımda uyumlu bir biçimde sütyeni biraz daha doldurdular. Kısa siyah saçlarım kıvrımlanarak uzadı ve hemen sarı rengini aldı. Gözlerimin yeşilini değiştirmemiştim ama kendince biçimli kirpiklerim daha uzayıp şekillenmişti. Dudaklarım bu ortama ayak uydururcasına büyümüşlerdi. Şimdi benim yerime bir zamanların seks yıldızı olan Pamela Anderson gibi bir kadın vardı. Bu durum aslında bir bakıma hoşuma gitmişti, çünkü bu kadını her erkek isterdi. Bunun özgüveniyle kapıyı açtım. Ağzının suyu akmışçasına beni süzen adama hafif bir gülümseme savurdum. Tek elimle parası olmazsa tenezzül etmeyeceğim adamı kravatından yakalayıp içeri çektim. Bu işi tasarımcı gelmeden halletmeliydim. Onu hızla üst kata çıkarttığımda yatağımın böyle bir şeye alet olacağını düşündükçe onu yakmak aklıma geliyordu. Genede bu düşünceyi başımdan savuşturarak müşteri memnuniyeti adına “Bu gece çok daha yakışılısın Dareck.” Diyerek ufak bir kompliman savurdum havaya. Adam homurdanarak bir şeyler dediğinde umursamadan eteğimi yukarıya kaldırdım. Mini olan eteğim şimdi sadece belimde duruyordu. Adamı yatağa fırlattığımda zili duydum. İç çekerek durdum. Başımı adama çevirerek “Burada bekle yaramaz çocuk. Annecik oyun için yakında dönecek.” Diyerek odayı terk ettim. Koridor boyunca ilerlerken sütyenimden taşan göğüslerim ufaldı, sarı saçlarımın yeerine klasik siyahlar geldi. Koridorun sonunda gözlüğümü alıp taktım ve kısaca aynaya baktım. Dudaklarım dahil her şeyim bana benziyordu şimdi. Hemen yanda duran ceketimi alıp üzerime geçirdim ve eteğimi düzelttim. Hızla aşağıya inip kapıyı açtım. İşte istediğim adam buradaydı ve bu iş anlaşması diğerinden daha güzel olmalıydı.
| |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus C.tesi Mart 03, 2012 9:39 pm | |
| Her ikisi de kabul edildi. Yetenekler işleniyor. | |
| | | Priscilla Derichs Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 579 Kan Durumu : Muggle doğumlu Özel Yetenek : Animagus, kedi. Meta.
| Konu: Geri: Metamorfmagus C.tesi Mart 10, 2012 8:10 pm | |
| Priscilla Derichs Paganizmin ve gecenin kara büyülerinin cazibesine kapılmıştır Pris, antik Tanrıçalara ilgi duyar. Geceleri bilgi toplamak uğruna sürekli kütüphaneyi karıştırır, dışarı çıkar ve kendince ritüeller düzenler, pek masum olmayan ve kana dayalı ritüeller. Bunları yapanın kendisi olduğunun bilinmemesi için kılık değiştirmeye ihtiyaç duyar ve ne yazık ki bir görünmezlik pelerini yoktur. - Spoiler:
Güneş yakıcı kızıllığıyla adeta alevden bir ırmağa çevirmişti kızın uzun, dümdüz ve savrulan saçlarını. Uzun, dolgun vücudu ritmik hareketlerle sihirli müziğe eşlik ediyor, dışardan bakan biri için grotest ritüelin sadece hoş bir vakit geçirme olduğu yanılgısını sunuyordu. Az önce yaktığı ve dumanı hâlâ hafif hafif tüten bir demet adaçayından yükselen tatlı koku, sabahın serin havasını dolduruyordu. Güzel bir manzaraydı belki, Pris'in anlam vermenin güç olduğu hareketlerinin ardında yatanları bilmeyenler için. Nyks; onun annesi ve çocuğu ve sevgilisi ve düşmanı. Sarımsı yeşil gözlerinin yerini çabucak almış olan okyanus mavisi, derin gözleri bir anda açıldı. Ne yaptığının o dâhi bilincinde değildi belki, tanrıtanımaz ve her tür kutsala kolayca hakaret edebilen bir kız şimdi nasıl oluyordu da en eski ritüellerden birini gerçekleştirme çabasındaydı? İlgisini çekiyordu belki de sadece, evet, gizli ve mistik olan her şey ilgisini nasıl çekiyorsa bu antik tutkular da onu öyle cezbediyordu. Gecenin soğuk fakat canlı dokunuşunu, kuzgunî siyah saçlarında ve porselen beyazı teninde hissetmeyi seviyordu, bir başka Priscilla olarak. Ne zaman buna kalkışsa, bir şekilde değişmeyi de ihmal etmiyordu. Araştırmaları ve törenleri sırasında biri tarafından tanınması ihtimalini nasıl göze alabilirdi ki, şu anki statüsü ve kimliğini oturtmak için onca çaba harcamışken? Uzun, ok gibi kirpiklerini kırpıştırdı. Bileğinin zarif bir hareketiyle üflemeli çalgıların eksantrik melodisi durdu, yerini yaylıların ön plana çıktığı bir senfoni aldı saniyeler içerisinde. Büyüler güzeldi, yararlarını inkar etmek hainlikten başka bir anlama gelemezdi, fakat yine de ona göre fazla yeniydi bunlar. Bir bebeğin ilk adımlarını anımsatan sarsaklığa sahiptiler, kim ne derse desin. Yine de aynı bu adımlar gibi, iş görüyorlardı. Antik büyülerle kıyaslanınca bir hiçten ibaretlerdi oysa ki, herhangi bir kanala ihtiyaç duymayan mütevazi büyülerin gücünü bir bilseler; ah, bir görseler. Herkesin varolanla idare etmeye bayıldığı ve araştırmaya, öğrenmeye olanca güçleriyle karşı koydukları bir çağda yaşamasına gerçekten çok içerliyordu zaman zaman. Saklanmaya çalışılmış fakat her zaman gözlerinin önünde olmuş olan bir bilgiyi şimdi sadece 'delilik' olarak adlandırırlardı. Ama unutulmuş olanlar, unutulmakla asla zedelenmezlerdi. Hâlâ yanan, ara sıra birkaç ufak çıtırtıyla kendisini hatırlatan minik ateşe dikti gözlerini. Beligin bir değişim olmasa da tenine dalga dalga yayılan sıcaklığı hissetmesiyle dudakları memnun bir gülümsemeyle kıvrıldı. Hemen ardından, bir başkasının varlığını sezinlemesiyle kısıldı bakışları.
Sarışın, kadınsı hatlı, şirin ve yumuşak çehreli Pris'in yerinde görünen kız ona tamamen zıttı. Keskin yüz hatlarını tamamlayan ince ve uzun bedeni, gece karası saçları ve koyu mavi, büyük gözleriyle bambaşka bir cadı, aslında aynı kimliğe sahip olarak yaptığı tüm bu davranışlar süresince kendisini rahatsız hissetmiyordu. Fakat tanınan ve bir şekilde karakteri bilinen o sarışın cadı için bir utanç kaynağıydı tüm bunlar. Yüzleşemezdi, başkalarına da izin vermezdi. Bu sebeple olacak ki çalıların arasından ürkek bir şekilde çıkan ufak tefek, kızıl saçlı oğlanın üstüne kendinden emin adımlarla yürümeye başladı, ne yapacağını bilmese de bir etki bırakmalıydı. Herhangi bir şey yapmasına gerek kalmamıştı aslında, yeşil gözleri kocaman açılan ve görmemesi gereken bir şey gördüğünü anlayan oğlan olanca hızıyla çalılara geri kaçmıştı. Ritüeli yarıda kesilen bir cadı için yapılabilecek en iyi şey ise sakin kalmak, ve yanan dal topluluğunu ufak bir büyüyle söndürüp eşyalarını eskimiş, deri sırt çantasına tıkıştırmak, ardından asıl kimliğine bürünüp hiçbir şey olmamış gibi orayı geride bırakmaktı. Ardından kahvaltı, din saçmalığı hakkında konuşmakla geçen bir saat, ve sonrasında gelen dersler. Elinde kalan tek şey ilgi alanlarıydı, ve bunlarla uğraşabileceği bir tek geceydi.
| |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Paz Mart 11, 2012 8:49 am | |
| | |
| | | Claudia Chelestis Bitkibilimci
Mesaj Sayısı : 60 Kan Durumu : Safkan
| Konu: Geri: Metamorfmagus Çarş. Mart 14, 2012 7:38 pm | |
| Phoebe Cleveland Phoebe, fazlasıyla çekingen ve silik bir kız. Bu sebeple onunla uğraşan çok kişi var ve onlara asla açıkça karşılık veremiyor. Sevmediği kişiler arasında tatsızlık çıkarmaya da bayılıyor ve birilerinin kılığına girip onların arkasından iş çevirmek, karakter kurgusunun oldukça önemli bir kısmı.- Spoiler:
Cadının incecik, her an kırılabilirmiş gibi duran bembeyaz parmakları turuncu saçlarının arasından geçtiği sırada, saç telleri yavaşça kahverengine dönüyordu bile. Değişimin verdiği keyifle gözlerini kapadı, kendisine özgü amaçlarla sürekli kılık değiştirmenin verdiği hazla boy ölçüşemese bile gayet hoş bir histi saç diplerindeki hafif gıdıklanma. Dolgun, minik dudakları aynı anda biraz inceldi ve büyüdü; bir atın ağzına benzemeden kendisini durdurdu Ella. Küçük bir intikam için bile, bu kadar çirkinleşemezdi. Kendi kendisine bir şaka yapmışçasına kıkırdadı ve karşısında hâlâ dikilen Fernand'a çevirdi ela gözlerini. Ravenclaw'lu çocuk tarafından bir deney nesnesiymişçesine incelenmesi, aslında bazen hoşuna gitse de Ella'nın bazı anlamsız tavırları karşısında büründüğü hor gören tavır, onu pekâlâ çileden çıkartabilirdi. Şu anda daha büyük dertleri olmasa, tabii. Aralarındaki ufak fakat önemli anlaşmayı hatırlayıp, ona Slytherin'li birkaç kız hakkında bilgi getiren oğlanı tartaklamanın iyi bir fikir olmadığına kanaat getirmişti kısa sürede. Bronz bir ışıltıya bürünen cildine bakıp, yüzünde geniş bir gülümsemeyle kendi etrafında dönerek şaheserini aynada inceledi bu sefer. Dorothe adlı sürüngenin esmer, uzun ve dümdüz vücudu ile at suratına sahip olmak birkaç saniyeliğine keyfini kaçırsa da; terk edilmiş kızlar tuvaletinin ağır, mermer kapısının açılıp kapanışıyla rolüne bürünmeyi akıl etti Ella. Pembeye çalan dudaklarına ukala bir gülümseme yerleştirip arkasını döndü. Fernand'ın orada ne aradığını açıklaması gerekmeyecekti bile. Henrik, Ella'yı bile cezbedecek bir çalımla ağır ağır yürürken, günlerce kafasında kurduğu cümlelerin kulaklarından akıp mermer zeminde süzülmeye başladığına yemin edebilirdi. Neden çoğu kızın bu Alman'a deli olduğunu uzun süredir merak ediyordu, ilk defa onun bakışlarını yakalamışken cevabı bir nebze öğrenmişti. Çenesinin yere düşüp düşmediğini kontrol etmeye yeltenirken kaburgasına yediği bir dirsekle kendisine geldi zar zor. Slytherin'li çocuk tek kaşını kaldırmış, muhtemelen sorduğu soruya cevap vermesini bekliyordu Ella'nın - daha doğrusu Dorothe. Bir şekilde kurtulacaktı tabii.
"Her neyse, Henrik. Aptalca sorularınla vakit kaybedemem. Buraya sadece söyleyeceklerimi dinlemen için çağırdım seni, farkındaysan. Soru sorman için değil." Bir sürtüğü muhtemelen en iyi bu şekilde oynayabilirdi. Çocuğun bir tablodan fırlamışçasına kusursuz hatlarının öfke ve aşağılanmışlıkla çarpılmasını kısa süreli bir şaşkınlıkla izledikten sonra, bir insanın ne derece çabuk çirkinleşebileceğini farketti. Yine de Henrik kendisini toplamıştı ve ilişkide ipleri ele alan tarafın Dora olduğunu Ella bile biliyordu, bu sebeple cümlesi çok da aşırı kaçmamıştı. Gülümsemesi yerini buz gibi, kibir dolu bir ifadeye bıraktı ve kollarını kavuşturup sırtını soğuk duvara yasladı yavaşça. "Tamam, nasıl istersen. O halde seni bekliyorum." Oğlan da kızı taklit edercesine karşısındaki duvara yaslanmıştı; bakışları bir Fernand, bir Ella arasında gidip gelirken o minik zihninin içinden neler geçtiğini tahmin edebiliyordu Gryffindor'lu cadı. Böyle yüzeysel tipleri anlamak, ancak açık bir kitabı okumak kadar zordu onun için. Bir o kadar da eğlenceli, çünkü gerçekten, hepsi ona bir hayli uzak ve değişik geliyordu. Tuvalet yıllardır kullanılmasa da nemli ve serin bir havaya sahipti, kız derin bir nefes aldığı gibi olabildiğince sürtük bir tavırla konuşmaya başladı. Tiz ve aptalca yavaş sesi yankılanıyordu. "Bak, birbirimizi bayağıdır tanıyoruz, değil mi? Yani her açıdan, dehşet derecede sıkılmaya başladım. Ferdinand'ın cinsel açıdan daha iyi olduğunu teyit edebilirim en azından. Şekerim, adın buydu, değil mi?" Çınlayan kahkahasının ardından Ravenclaw'lu büyücünün yüzünün domates-vâri bir hal alması onu daha çok güldürmüştü, bu beklenmeyen ekleme iki oğlanı da fazlasıyla şaşırtmış gibiydi. Henrik'in uğradığı aşağılamayı ise tahmin etmek istemiyordu, hatta Dora'nın cehenneme dönecek hayatı için üzülebilirdi bile. Eğer bu kız, bir dönem kendi hayatını da cehenneme çevirmemiş olsaydı tabii. Yılanların ne denli pis yaratıklar olduğunu ilk elden öğrenmişti, ve Dora da bunu tecrübe edebilirdi elbette. Henrik alçak sesle savurduğu küfürlerin ardından tuvaleti terk edince, saç rengi ve teni tekrar açılmış ve havuç denilebilecek haline dönmüştü Ella. Giderek gelişiyordu, bunu Fernand'ın alkışından da anlayabilirdi fakat alaycı mıydı, yoksa başarısını mı alkışlıyordu; karar veremedi. Sıkılmıştı ve işi bitmişti. "Gidelim Ferdinand. Şekerim, adın buydu, değil mi?" Bu sefer içten bir kahkaha, ve zorunlu, çıkarcı dostunun boynuna kolunu atarak koridorda ilerlemeye başladı.
edit: Phoebe Cleveland karakterim için şeyettim. | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus C.tesi Mart 17, 2012 11:08 am | |
| | |
| | | Concétta Roischez Visientia
Mesaj Sayısı : 569 Kan Durumu : Visientia.
| Konu: Geri: Metamorfmagus C.tesi Mart 17, 2012 9:52 pm | |
| # Rozsa Luminita. # Kurguma renk katacağımı düşünüyorum, eğer kurgumun nasıl olacağı hakkında bilgi vermem gerekiyorsa adminlerden biri ile iletişime geçebilirim. ^^ # Euterpe Châtillon karakterimin başvurusunda bir rp bulucaktı. | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Paz Mart 18, 2012 7:32 am | |
| Kurguyu okudum, eline sağlık. Yetenek veriliyor. | |
| | | Karina García Dolores Gryffindor VI. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1537 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Veela, Meta.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Paz Mart 18, 2012 6:30 pm | |
| Karina Garcia Dolores Kurgu nedeniyle istiyorum. Zira önemli bir yer tutuyor. Admine gönderildi. | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus Paz Mart 18, 2012 6:53 pm | |
| | |
| | | Joseph Reaver Hufflepuff V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 216
| Konu: Geri: Metamorfmagus Paz Mart 18, 2012 11:59 pm | |
| Joseph Reaver Babası piş işlerini halletmesi için sürekli oğlunu kullanıyor ve çocuğun başına gelebilecek felaketleri önlemesi için kendini çok iyi kamufle etmesi gerekiyor. - Spoiler:
Gözlerini açtı. Nerede olduğunu veya kim tarafından buraya getirildiğini bilmiyordu. Yaz tatilinin sonlarıydı ve evden arkadaşları ile buluşmak için çıkmıştı çocuk fakat adımları evi yalnızca on beş adım geçmişti ki inanılmaz bir güç hissetti başının üzerinde ve sonrasında burada uyanmıştı işte. Elleri arkadan bağlı bir şekilde, eski son derece rahatsız bir sandalyede oturuyordu, karşısındaki beyaz duvarın sıvaları dökülmüş, kapının beyazlığı ise yer yer siyah ayak izleri ile kirletilmişti. Çocuğun oturduğu sandalye dışında mobilya yoktu odada. Camlardan biri kırık olduğu için içeriyi dolduran ayaz çocuğun titremesine neden oluyordu. Korkuyordu da. Kim ne isterdi ki ondan? Ses çıkarmaya çekinse de bağırdı bilinmeze doğru bir cevap alabilmek umuduyla, “Kimse var mı?” sesi odanın boş duvarlarına çarpıp ona geri dönerken sorusuna bir cevap gelmedi. İplerini gevşetmeye çalıştı fakat bu uğraşı yaklaşan ayak sesleri ve konuşmalar ile son buldu, konuşulanlara kulak kabarttığında olayı kavramıştı. Babası yine mafyaya bulaşmıştı ve bunun ucu kötü bir şekilde ailesine dokunmuştu her zamanki gibi. Sinirle küfretti. Konuşulanlardan anladığı kadarı ile bu adamlar yalnızca maşalarda ellerine verilen bir fotoğraf ile Joseph’in peşine düşmüş ve büyük patronun gelip alması için onu buraya getirmişlerdi, bu Joseph’in işine yarayabilirdi. Muggle oldukları için Joseph’in asasının ceketinin iç cebinde olduğunu bile fark etmemişti adamlar.
Birisi kel, yüzünde derince bir yara izi olan diğeri ise oldukça uzun boylu iri yapılı iki adam içeriye girdiklerinde Joseph baygın numarası yaptı, patron geldiğinde yanlış çocuğu yakaladıklarını düşünüp adamları azarlarken oluşan karışıklıktan yararlanıp Joseph ortadan tüyecekti. Yapması gereken tek şey şu iplerden kurtulmak ve adamların dışarıya çıktığı bir zamanda şekil değiştirmekti. Yaklaşık yarım saat sonra adamlardan birinin sigara içmek üzere dışarı çıkmasının ardından diğeri de Joseph’in hala uyanmamış olmasını fırsat bilerek aynı şey için odayı terk etti. İplerinin bağını iyice gevşeten çocuk için yapılması gereken son ve en kolay adım kalmıştı sadece; şekil değiştirmek. Gözlerini kapattı ve konsantre oldu, gözlerini açtığında siyah kıvırcık saçları gitmiş yerine sarıya çalan kahverengi saçlar gelmişti, gözlerinin yusyuvarlak siyahının yerinin cam gibi bir mavi almıştı boyu birkaç santim uzamış, yüzündeki elmacık kemikleri ortaya çıkmıştı. Bu işlem bittiği sırada kırık dökük kapı bir kez daha açıldı bu sefer içeriye giren kişi sayısı üçtü. Kısa boylu, kilolu üzerinde siyah bir pardesü olan adam Joseph’e yaklaştı göz göze geldiklerinde sinirle söylendi adam. “Bir işi de düzgün yapın! Sizden getirmenizi istediğim çocuk bu değildi! Öldürün gitsin!” adamlar Joseph’in ani değişimine şaşkınlık ile bakarken yerlerinden bile kıpırdayamıyorlar sadece ağızlarından tek kelime çıkıyordu; ama. Adam sinirle arkasını dönüp giderken Joseph gevşettiği ipleri açarak yerinden fırladı ve asasına sarıldı, adamlardan birini daha silahına davranmadan hallettiğinde diğer adam çoktan silahını çekmişti. Onun silahını asası ile havada uçurarak patronun ayağına doğru ateşledi, şişko adam acı içinde yere düşerken Joseph’de kapıya doğru koşmaya başladı, adam yerde “Onu yakala! Lanet olası ucubeyi yakala!” diye bağırırken diğer adam olduğu yerde çakılı duruyordu, Joseph ise okul dışında büyü kullandığı için başının belada olduğu düşüncesi ile sadece koşuyordu. Adamlardan kurtulmuştu ama ne kendi olarak ne de bu şekilde etrafta dolaşamazdı, peşine düşeceklerine emindi hele de o şişko adamı o kadar kızdırmışken. Ara sokaklardan birine girdi ve görüntüsünü bir kez daha değiştirdi…
| |
| | | Rohsan Zhaleh
Mesaj Sayısı : 78 Kan Durumu : Safkan
| Konu: Geri: Metamorfmagus Salı Mart 20, 2012 6:15 pm | |
| Ad Soyad: Rohsan Zhaleh İsteme Nedeni: Karakter hayatında bir dönemi kötü bir olayla kapatıyor ve açılan yeni döenmde bambaşka birisi oluyor. Eh görüntüsünü de değiştirmek istiyor haliyle. Kurgu nedeniyle yani. Örnek RP:
- Spoiler:
Rüzgâr pencereden içeri dolarken yırtık perdeler havalanıyor, kırık camlar sallanarak insanın sinirini bozan bir ses çıkarıyordu. Sessizliği çığ gibi yarıyordu çıkan uğultu. Zayıflıktan karnı birbirine geçmiş bir fare eski püskü evin içinde tıkırtılar çıkararak dolanıyor, aç karnını doyurmak için ufakta olsa bir ekmek kırıntısı arıyordu. Evdeki mobilyalar çürümeye yüz tutmuş, kopan çürük parçalar etrafta başıboş dolanıyordu. Etrafta tanrının merhametine bırakılmış izbe, dökük ev dışında ormandan başka bir şey yoktu. Bunun içindir ki ormanın arasında beliren siluet her hafta aynı saatte aynı yerden çıkıp geliyor olmasaydı doğa onu bu kadar samimiyetle karşılamaz, ona bağrını açmazdı. Genç kız eve vardığında sarı saçlarını savurarak içeri girdi. Giydiği ayakkabıların topukları zemini sarsıyor, sivri noktaları çürümüş tahtaların içine batıyordu. Zar zor adımlar atarak ilerlerken çürük tahtalardan çatlama sesleri de yükselmeye başlamıştı. “Bir bu eksikti,” diye söylenerek elindeki yemek paketlerini yavaşça yere bıraktı. Kendisine çürümeye yüz tutmuş bu evde hala bir kırıntı bulamayan küçük fare taze yemeğin kokusunu aldığında bütün tehlikeleri yok sayarak poşete doğru koştu. Paketlerin etrafında dolaşıp yemeklere ulaşabilmek için bir yol ararken genç kız ona doğru döndü. Aceleyle poşetin içine tırmanıp o karmaşada yemeklerin arasında kayboldu. Bu esnada sarışın kız mankenlere taş çıkaran fiziğiyle ayakta dikiliyor, gözleri yukarı çıkan merdiven basamaklarına kilitlenmiş halde, birisini bekliyordu. “Yine geç kaldın Jess,”diye kendi kendine söyleniyordu. Ne zaman etrafta birkaç tur atmaya kalksa tahtaların çatırtıları sinirini bozuyor, hemen vazgeçiyordu. Buluşmaları gereken saati on beş dakika geçmişti ve Jessie ortalarda yoktu. Geciktiği için duyduğu sinir yavaş yavaş endişeye dönüşürken tedirgin adımlarla merdivenlere doğru ilerledi. Normal koşullarda üst kata çıkması kesinlikle yasaktı, kendisinin de bunun için can attığı söylenemezdi, ama şimdi içindeki korku o kadar büyümüştü ki Jess’in saçma kuralları umurunda bile değildi. Tek umursadığı onun iyi olmasıydı. Birisi mi bulmuştu O’nu? Yoksa kaçması mı gerekmişti? Ya da… Aklında hepsi birbirinden olumsuz bin bir düşünce dolanıyordu. Gerçekleşmesi en uçuk ihtimaller üzerinde bile düşünüyor, mantık terazisinde tarttıktan sonra eliyordu. Merdivenlerin dibine geldiğinde yavaşça seslendi: “Jess?” Cevap yoktu. Bir iki merdiven çıktıktan sonra daha güçlü bir sesle seslendi: “Jessie?!” Hâlâ cevap yoktu. Hangi cehennemdeydi böyle? Bir iki adımdan sonra tıkırtılar çalındı kulağına ve olduğu yerde durdu. Çok daha temkinli bir halde yeniden seslendi ama sonuç aynıydı. Hiç düşünmediği bir olasılık süzüldü birden zihnine: “Jess’i bulan kişi hala burada mıydı?” Bu düşünce daha da gerilmesine sebep olmuştu. Hiç düşünmeden annesinden miras kalan metamorfmagus özelliğiyle görünümünü değiştirdi. Bu panik haliyle ne kadar başarılı olduğunu bilmiyordu ama en azından tanınmayacak kadar değiştiğini umuyordu. Abisine bir şey olmuş olabilirdi evet ama o yine de kimliğini ifşa edemezdi. Kimse onun Jessie’nin kardeşi olduğunu bilmemeliydi. Aslına bakılırsa kimse Jessie’nin kimliğini de bilmemeliydi ama o başka bir muammaydı tabii. Şimdi biraz bencil olma zamanıydı. Kalan merdivenleri çok daha emin adımlarla çıktı ve etrafa bakındı; geniş giriş salonunda kimsecikler yoktu. Temkinli adımlarla ve içten içe “Bir şey olmadı,” diye kendini telkin ederek Jessie’nin odasına doğru ilerlemeye başladı. Kocaman katta kapısı kapalı tek bir oda olduğundan buranın onun odasını anlaması çok kolaydı. Bir yandan abisine bir şey olduğundan korkuyor bir yandan da bütün bu işlere bulaştığı için ona küfrediyordu. Diğer büyücü aileleri gibi mutlu mesut yaşasalar ne olurdu sanki? Odanın kapısına geldiğinde elini kapı koluna koydu ve durdu. Kendi kendine “Eğer ölmemişsen seni bulduğumda ben öldüreceğim Jess,” diye mırıldanarak kapıyı açtı. Gördüğü manzara karşısında gülse mi ağlasa mı bilemeden öylece dikildi. Abisi masanın üstündeki kâğıtların arasına gömülmüş horul horul horluyordu. Onu görmenin verdiği mutluluk yavaş yavaş yerini yeniden öfkeye bıraktı. Son yarım saattir ölüp ölüp dirilmişti onun yüzünden ve o durmuş mışıl mışıl uyuyordu. Okul dışında olduğundan büyü yapamıyordu ama abisine mutlaka bir muziplik yapmalıydı. Masanın üzerindeki su dolu bardağa kaydı gözleri. Oluşan şeytani gülümseme meleksi yüzüyle büyük bir tezat oluşturuyordu. Zaten içinde melekten çok şeytanlar dolanıyordu. Hiç düşünmeden bardaktaki bütün suyu abisinin yüzüne boca etti.
On Dakika Sonra
Yanında elindeki havluyla yüzünü kurulayan muzip şakasına hiç gülmeyen abisiyle beraber yaklaşık on dakikadır süren bir azarla merdivenlerden aşağı iniyorlardı. Abisi yaptığı bütün değişimlere rağmen yüzüne boca edilen suyla koltuktan hoplayarak kalktığından bir iki dakika sonra karşısındakinin Mischa olduğunu anlamıştı. Hem eğlenmesine fırsat kalmamıştı hem de bir dolu azar işitiyordu. Tek kazancı suyu boca ettiğinde abisinin attığı çığlıktan aldığı zevkti. Hala o anın mutluluğuyla gülümsüyordu. Abisinin sıraladığı saçma sapan azarlar umurunda değildi, onları duymuyordu bile. Ne de olsa eninde sonunda susacak ve yemekleri soracaktı. Merdivenlerden aşağı kata inmiş odanın ortasına geçmişlerdi ama Jess o aptal azarlarına devam ediyordu. Su döktüğü kâğıtların ne kadar önemli olduğu hakkında bir şeyler gevelemişti ve tabii ki Mischa’nın o katta ne işi olduğu hakkında… Bu noktada dayanamayıp sözünü kesti küçük cadı: “Yeter artık Jess, bana beş yaşında çocuk muamelesi yapmaktan vazgeç. O kata bugüne kadar hiç çıkmadığımı sen de bal gibi biliyorsun. Bulaşacağımız zamanı on beş dakika geçince ve seslendiğim halde cevap vermeyince başına bir şey geldi sandım. Lanet olsun öldün sandım Jess! Evet, aptalım ki abimi merak ettim. Bundan sonra ne halin varsa görebilirsin. Sana da o çok gizli çalışmalarına da bayılmıyorum tamam mı?” Gözleri dolmaya başlamıştı. Saçlarını savurarak arkasını döndü, tam çıkmak üzereyken Jessie kolundan tutup kendisine doğru çekti küçük kardeşini. Abisine sarıldığında ağlama isteğini daha fazla tutamadı. “Eski halimizi özlüyorum, Jess. Küçükken benimle oynamanı özlüyorum. Keşke hiç büyümeseydim.” O güzel anılara puslu bir maskenin ardından bakıyor gibiydi, hepsi o kadar bulanıktı ki… “Şşş, ağlama. Sen hep benim beş yaşındaki melek kardeşim olarak kalacaksın. Şuan taktığın maske ne olursa olsun, yaşadıklarımız ne sonuç doğurursa doğursun sen benim beş yaşındaki meleğimsin.” Biraz duraksadıktan sonra ekledi: “Her ne kadar artık seninle oynayamayacak olsam da…” Sesindeki alaycı tonu Mischa’yı kendisine getirmişti. Gülerek geri çekildi ve omzuna vurdu: “Benimle oyun oynamanı istemiyorum seni şebek, gerçi istersem pekâlâ da oynayacakmış gibi duruyorsun.” Abisine muzip bir gülümseme gönderdikten sonra gerçeklere döndü. Çok oyalanmıştı. Artık şakaları bile bu kadar kısa sürmek zorundaydı. Yüzündeki gülümseme solarken Jess’in midesinden gelen gurultu neden burada olduğunu hatırlatıyordu. “Hadi gel, açlıktan ölüyor olmalısın.” Yüzünde oluşan kocaman gülümsemeden haklı olduğunu anladı ve eliyle gelmesini işaret etti. Paketlerin olduğu odaya girdiklerinde evin virane hali bir kez daha hazırlıksız yakaladı Mischa’yı ve ister istemez yüzünü buruşturdu. Odanın ortasına bıraktığı paketlere ilerlediler ve çürümeye yüz tutmuş yırtık kanepeye oturdular. Poşetleri açtıklarında onları büyük bir sürpriz beklediğinden habersizlerdi tabii. Mischa her şeyden bihaber paketleri açtı ve karnı davul gibi şişmiş bir fare yere düştü. Fare o kadar çok yemişti ki zorlukla nefes alıyor, kaçmak istiyor ama elini bile oynatamıyordu. Mischa ağzından kaçan küçük çığlıktan sonra kahkahalara boğulmuştu. “Ahah demek farelerle aşk yaşamaya başladın artık, sana getirdiğim yemekleri sevgiline yediriyorsun!” Jessie ise bu durumdan pekte memnun değildi. Yüzünü buruşturmuş oturuyor, bütün yemeğini mahvettiği için küçük fareye nefretle bakıyordu. Onun bu halini gören genç kız abisinin ne kadar aç olduğunu hatırladı ve onu teskin etti: “Merak etme şimdi dışarı çıkacağım ve sana yeni bir şeyler alacağım. Burada bekle.” Kapıya doğru ilerleyip bir yandan da kendi haline dönerken arkasından abisinin homurdanmasını duydu: “Sanki başka şansım varmış gibi…”
*yahu kopyala yapıştır yapınca düzen bozuldu fakat daha önceden zaten okudnuğu için tekrar düzenlemeye çok üşendim sorun olmaz umarım. Bir de rütbe başvurusu yapıldı.
| |
| | | Achilles Kyrillosr
Mesaj Sayısı : 11 Kan Durumu : *
| Konu: Geri: Metamorfmagus Cuma Mart 23, 2012 7:13 pm | |
| Achilles Kyrillosr. Karakter kurgum.- ::
Kışın, okulun dört bir yanında kurduğu üstünlük; koridorlara, ortak salonlara, dersliklere ve daha birçok yere kasvetli ve birçok öğrenciye göre nahoş bir hava salgılıyordu. Her geçen gün, karanlık yükseliyor ve kudret kazanıyordu. Bunu fark etmemek için, düşünemeyecek bir yaşta olmalıydı o kişi… Siyah pelerinin kalbinin tam üzerinde yer alan amblem, pelerine renk katıyordu. Sarının en göz kamaştıran tonundaki amblemin ortasında yer alan porsuk resmi binasını ifşa ediyordu. Ciddi yüz ifadesi, kumrala yakın bir tondaki saçlarıyla adapte olmuştu. Normalden daha büyük gözleri ve göz bebeklerinin üzerindeki okyanus mavisi retinasıyla birlikte kudretin sahibi bedenini oluşturuyordu. Kaşları çatık bir biçimde, gecenin ayazında, yasak ormanda nadir rastlanan bedenlerden biriydi. Okula pek uzak sayılmayacak bir yerde, sislerin arasında ve bir ağacın dibinde oturuyordu. Sol ayağı yere paraleldi. Sağ ayağıysa bükük bir biçimde duruyordu. Sağ elini, dirsek bölümü diz kapağına gelecek şekilde yerleştirdi. Diğer eliyse kendi elleriyle sardığı ot birliğini elinde tutuyordu. Ucunun yandığı sigara biçimli sapı, dudaklarının arasına götürdüğü andan itibaren için dolan havayla birlikte kumral saç köklerinin, boya dökülmüşçesine kararmasını ve bir tutam uzamasına sebep oldu adeta. Yüz hatlarının uzun ince ve sert bir hal almasıyla sarsıldı bedeni. Göz retinasının da saç telleri gibi metamorfoza uğrayarak renk değiştirmesiyle bakış açısı da değişti. Biraz da olsa bulanık görmeye başladığının farkına vardı. Özel yeteneğinin meyvelerine karşı olan tutumu, yüzünde bir tebessüm belirmesini sağladı. Bu halini istemsizce daha fazla seviyordu. İkizinden farklı görünmek, onunla karıştırılmamak kesinlikle tercihiydi. Ciddi, serinkanlı ve çekici çehresinde gezdirdi kalın parmaklarını kontrol amaçlı. Otunu bitirip, kalıntıları ortadan kaldırdı. Yavaşça ayağa kalktı ve sisler arasından yaklaşan kendisinden büyük olduğu belli siluetlere çevirdi gözlerini. Burada bu şekilde yakalanırsa, çekeceği ceza için ayıracak vakti olmadığı kanaatına vardığında hızlı adımlarla uzaklaştı.
| |
| | | Elisamarie D. Cramoisi
Mesaj Sayısı : 432
| Konu: Geri: Metamorfmagus C.tesi Mart 24, 2012 3:04 pm | |
| Elisamarie D. Cramoisi. Karakterimin kurgusunda bu yetenek oldukça büyük bir yere sahip olacak. - ~:
Saçlarını uçuran rüzgarın yüzünü yalamasına izin verdi genç cadı. Bomboş bakan gözlerinden süzülen bir damla yaşın yanağında kurumasına müsaade etti. Tanrı'nın kendisine bahşettiği kıpkırmızı dudaklarını aralar gibi olsa da yüreğini burkan bir iki kelamı çarçabuk içine atıverdi. Donmaya yüz tutmuş elleri cadının iki yanına öylece salınmış, yeşil gözlerini dalgalarla sarsılan gölden ayırmazken bacakları bedenini taşımakta zorlanır olmuştu. Yılgın bir halde attığı adımlar dahi bünyesinde büyük bir ağırlığa dönüşüyordu. Dizginlenemeyen yorgunluğu her an biraz daha artıyor, dakikalar geçmeye görsün biraz daha katlanılamaz boyuta ulaşıyordu. Akıttığı her bir gözyaşı içindeki zehre zehir katıyordu. Gökyüzünü kaplayan bulutları durgunlaştıran Tanrı, havanın kasvet içinde kavrulmasına ön ayak oluyordu. Çimenlerin yağmurla bir bütün haline gelen kokusu cadının ciğerlerine dolarken Elisa her adımda biraz daha yaklaşıyordu berraklığı ile gözleri kamaştıran göle. Yaklaştığını hissettikçe biraz daha nefretle doluyordu içi, bir kez daha pişmanlık duygusunun bedenine hükmetmesine karşılıksız kalıyordu. Zihninin ücra köşelerinde kaybolup gitmiş o küçük kız uyanıyor, onu durdurabilmek için bir şansın vardı diye haykırıyordu var gücüyle. Sesini duyurmaya çalışıyor fakat çabaları boşa gidiyordu. Gaddar yönü ağır basan Elisamarie, zihninde yankılanan o sesi duyamıyordu veyahut duymamak adına elinden gelen her şeyi yapıyordu.
Çıplak ayakları suyun soğuk yüzü ile karşılaşırken genç ve ruhu çelimsiz olan cadı bir anlığına gözlerini yumuyordu. Göle yansıyan beden kendisine ait değildi, olamazdı. Beline uzanan simsiyah saçlar, kendi saçları olamazdı. Sevecenlikle kıvrılmış pespembe dudaklar nar kırmızısı dudaklarının yerini tutamazdı. Gözleri... Gözleri onun değildi, ona ait değildi. Hayata karşı boş bakan gözleri, mavili yeşilli gözlere meydan okuyordu adeta. Büründüğü beden, kendisine tamamen uzak fakat bir o kadarda yakındı. Yüreğinde hissettiği o isimsiz duygu, kendisine bahşedilen yeteneğin yalnızca küçük bir kısmıydı. Ruhu bir başka bedene sığınmış gibiydi. Yumduğu gözlerini açtığında karşısında onun yüzünü görür gibi oldu. Oysa bu gördüğü, zannettiği kişi değil, yalnızca kendisinin bir yansımasıydı. Normalden daha sıcak olan parmaklarını yüzüne götürdü. Hissiz bir şekilde dokunduğu bu yüz, ölümüne şahit olduğu kadından başkasına ait değildi. "Üzgünüm Leila. Elimden bir şey gelmediği için... Üzgünüm." diye mırıldandı çaresizliğin içinde kapana kısılmışcasına çıkan sesine engel olamazken.
Bu, güçsüzlüğe ilk defa boyun eğişi değildi. İlk kez yılgınlık tarafından zincirlere vurulmuyordu. Defalarca kollarında hissetmişti zincirin ağır ve soğuk demirini. Benliğinde taşıdığı Metamorfmagus yeteneği belirginleşirken cadının ruhunda izler bırakıyordu ve bu izler onu unutmamasını sağlıyordu. Daima kendisini koruyan ve bundan ötürüde genç bir yaşta gözlerini hayata yuman kadının görünüşünü en ince detayına kadar bedeninde taşıyordu. Ve unutma yolundaki tüm kapılar bir bir kapanırken cadının görünüşü yavaş yavaş eski haline dönüyordu.
| |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Metamorfmagus C.tesi Mart 24, 2012 3:36 pm | |
| | |
| | | | Metamorfmagus | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|