|
| | Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. | |
|
+10Karina García Dolores Ophelia Roache Adrasteia Quiwen Arwen Svendsen Marilou Sláine Marcela de Gouges Maxim Querta Jaden Ecuyér Eldridge Midgley Bjørn Devereaux 14 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Bjørn Devereaux Ravenclaw VI. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1279 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Paz Ocak 29, 2012 1:05 pm | |
| Ad ve Soyad: Yaş: Tarafı: İstenilen Rütbe: Örnek Rol Oyunu:
En son Bjørn Devereaux tarafından Ptsi Tem. 02, 2012 10:52 am tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Eldridge Midgley Midgley Kütüphanesi Sahibi, Yazar
Mesaj Sayısı : 43 Kan Durumu : Melez
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Ptsi Ocak 30, 2012 8:14 pm | |
| Ad ve Soyad: Eldrifge Midgley Yaş: 60 Tarafı: Tarafsız İstenilen Rütbe: Büyüceşura Başhâkimi RP Örneği:- Spoiler:
Profesör Bemabe, masanın üzerine bıraktığı yıpranmış astarlı, eski kitaplara bakmaktaydı. Kafasını aşağıya doğru hafifçe eğdi ve kitabın üzerine üfledi, nefesinin yaydığı esinti, kitapların yüzeyini geldi ve pencereye doğru yol alırken beraberinde kitapların sayfaları arasına saklanmış ürkek toz zerreciklerini de beraberinde göründü. Profesör Bemabe, ahşap masanın üzerinde duran üç kitaptan soldakine uzandı. Kitabın sırt kısmını kavradı ve diğer eliyle alttan destekleyerek göz hizasına getirdi. Ejder derisiyle kaplanmış, pütürlü ve yeşil görünümüyle kitap kapağının üzerinde iri ve oval, asit yeşili bir topaz vardı. Kitabın üzerindeki tozları da iyice temizleyerek kitabı ortadan açtı. Aradığı sadece bir yaratıktı. Önemsiz ama işlevsel, doksileri arıyordu. Yavaş yavaş kitabın sayfalarını çeviriyor ve doksileri arıyordu. Kitabın çoğu sayfası tozlu olduğundan Moises bazı paragraflarda okuma güçlüğü çekiyordu. O nedenle masasının gözlerinden birinden okuma gözlüğünü alarak doksileri aramaya devam etti. Profesör Bemabe, uzun süredir bir öğretim kurumunda ders vermediği için, kendini hazırlamasını gerektiğini hissetti. Gençliğinden beri öğrencileri bir konu hakkında bilgi vermemiş, hatta onlarla muhatap bile olmamıştı. Kendini uzun bir süreç evini kapamış ve bilgilerini arttırarak geçirmişti. Neden bilmiyordu ama her zaman yeni bilgilere açıktı. Ama en çok sevdiği konu Sihirli Yaratıklardı. Evinde bile birkaç tane bulunuyordu bu yaratıklardan. Onların sevmesi ailesinden geliyor olmalıydı. Annesi de Sihirli Yaratıklara karşı doluydu. Babası da boş değildi işte o zamanlarda.
~~
Profesör Bemabe, kayıtlarına biraz göz gezdirdikten sonra kitabın kapağını iki eli yardımıyla sert bir şeklide kapandı. Kitabın kapanmasıyla birlikte ortaya büyük bir toz kütlesi çıktı. Moises eli ile tozlardan kendini korudu. Kitabı, diğer masanın üzerindeki üç kitapla birlikte özenlice Odanın sağ tarafında boydan boya uzanan kitaplıktaki yerlerine yerleştirdi. Gözlerini hafifçe kısıp odayı kulaçan etmeye başladı, eksik unuttuğu birşeyi anımasamak ve herşeyin yerinde olup olmadığını kontrol etmek amacıyla, bu sırada bir yandan istemsizce sakalını okşuyordu. Herşeyin yerinde olduğuna karar verdikten sonra, ağır adımlarla odadan ayrıldı. Sihirli Yaratıkların Bakım alanına, yani ormana doğru ilerledi. Birkaç dakika içinde ormandaydı. Sağ elini cübbesinin sol kolundan içeri soktu ve ağır ağır asasını çıkarmaya başladı. Tek bir hareket ile ortalığı düzenledi ve temizledi. Ne de olsa burası bir ormandı ve her hafta bir sürü yaprak düşüp ortalığı iyice batırıyordu. Kendince ''Sanırım, eski günlerin hatrına güzel bir giriş yapmanın zamanı geldi. Bakalım yaşlı bedenim hala eski kudretini koruyor mu?'' diye mırıldandı. Ardından kendi kendine konuşmayı kesti. Doksileri bir ağacın gölgesine koymuştu ama şuan bu yaşlı aklı o ağacın yerini tam hatırlayamıyordu. Hem gölgelerde değişmişti. Bu etmende onun Doksileri bulmasını zorlaştırıyordu. Ortalık temizdi ama Doksilerden iz yoktu. Acaba gözlüğünü mü almalıydı…? Yaşlı gözleri her şeyi göremiyordu artık.
~~
Orman, Hogwarts'ın birkaç metre uzağında yer alan, geceleri korkulması gerekilen bir yerdi. Tabii bu korku Moises için geçerli değildi. O yaratıklar hakkında uzmanlaşmış bir büyücüydü ve önüne çıkanların hepsiyle yüzleşebilirdi. Apar topar yerleştiği Hogwarts henüz istediği düzeni sağlayamamış olması dersini aksatacağı manasına gelmiyordu. Orman, Hogwarts'ın arka cephesinde yer aldığı için, daha bir gölge oluyordu. Duru gölün derinliklerine yakındı. Ağaçlar ile çevrili bu muazzam araziyi öğrenciler doldurmuştu bile. İşleyecekleri ilk dersin heyecanıyla minik kalpleri istemsiz bir heyecan ile çırpınıyordu. Kimisi gereğinden fazla tedirgin davranıyor, kimisi ise gereğinden fazla rahat. Bu karakter karmaşasını dindirecek olanın profesörün tavrı olduğunu herkes içten içe biliyordu. Profesörün yokluğunda küçük bir öğrenci gürültüsü oluşmuştu, bu eski ormanın iliğine işleyen gürültü bütün ormanda rahatça duyulabiliyordu. Tam bu sırada sol taraftan kuvvetli bir rüzgar geldi. Rüzgarın etkisi bütün öğrencilerin susmasına neden olmuştu. Ve azıcık üşümelerine. Öğrencilerin şaşkınlıkla yüzünde oluşan gülümsemeyle birlikte ışık hüzmeleri profesör’ün çevresinde bir araya toplandı ve büyük bir ışıltı içerisinde profesörün silueti belirdi. Küçük gözlerini şaşkınlıkla kırpıştıran öğrencilere Gülümseyerek hafifçe sakalını okşadı ve konuşmaya başladı. Bu arada Doksileri getirmişti bile.
''Merhaba sevgili öğrenciler, Ben Profesör Moises Bemabe, bir kaplumbağa kadar yaşlı ve toprak kadar eskiyim, size hayatım boyunca edindiğim değişik bilgileri Sihir Yaratıkların Bakımı başlığı altında sizlere aktaracağım… Sorusu olan?''
Öğrenciler tuhaf bakışlarla profesöre bakmaya devam ediyorlardı, bir kütüphanede genç büyücülere ders verdikten sonra çocuklarla ilgilenmek ona biraz alçak gelmişti. Bu yüzden kelimelerini daha basit sözcüklerden seçmesi gerektiğini aklına not etti ve dersine başladı. ''Pekala, Şimdi dersimize geçebiliriz ozaman.'' dedi. Bu genç beyinleri bilgiye doyurmak için zamanı gereğinden fazla kısıtlıydı. Profesör Bemabe, çocukların önüne doğru birkaç adım attı, ardından sol elini hafifçe havaya kaldırdı ve parmağını şıklattı, çıkan ses ile birlikte Doksiler serbest kalmıştı. Neden bilmiyordu ama her zaman uygulamalı dersleri sevmişti Moises. Öğrenciler şaşırmış şekilde Doksilere bakıyor ve kendi aralarından fısıldaşıyorlardı. Çevreye hakim olan gürültü profesörün boğazını temizlemesiyle dindi. Ardından profesör sözlerine devam etti.
''Dünyanın her yerinde Doksiler, farklı cinslerle karşımıza çıkabilirler. Bu türleri deşifre edebilmek, onları davranış ve doğalarını anlayabilmek için bu ders gerekmektedir. İçinizde dersin gereksiz olduğunu ve işe yaramaz olduğunu düşünenler bulunabilir. Eğer böyle kişiler dersimde bulunuyor ise dersimi bırakmalarını ve başka alanlara yönelmelerini tercih ederim. Belki de aile zoru ile bu derse girenler vardır. Eğer bunun gibi bir zorlama ile derse giriyorsanız, bunu bana ofisime uğrayıp belirtebilirsiniz. Bu dersimizde Doksileri göreceğiz.''
Bir nefes ile ara vererek devam etti…
''Doksi, oldukça farklı bir tür olmasına rağmen, çoğu kez perilerle karıştırılır. Periler gibi Doksi de minicik bir insan biçimine sahiptir, ancak Doksi kalın siyah kıllarla kaplıdır ve fazladan birer koluyla bacağı vardır. Doksi'nin kanatları kalındır, kavisli ve parlaktır, kınkanatlı böceklerin kanatlarına benzer. Doksilere bütün kuzey Avrupa ile Amerika'da rastlanır, soğuk iklimleri tercih ederler. Bir seferinde beş yüz yumurta yumurtlar ve onları gömerler. Yavrular yumurtadan iki ila üç haftada çıkar. Doksilerin çift sıralı sivri, zehirli dişleri vardır. Isırılırsanız panzehir almanız gerekir.''
Birkaç uyumsuz öğrencinin dışında, diğer çoğunluk dersi dikkatli bir şekilde takip ediyordu. Bu konuda umursamaz davranmamalıydı Profesör Bemabe, sonuç olarak bilgi onların arzu ederse öğrenebileceği bir şey di, ama böylesi genç zihinlere bilgiyi zorla sokmak ve onlara hayata karşı kullanabilecekleri bir temel bırakmak gerekliydi. Bu yüzden aylaklık yapan öğrenci grubuna doğru dönerek kaşlarını çattı, Bu sırada grubun içerisinden profesörü gören Siyah saçlı, yeşil gözlü bir öğrenci diğerlerini uyardı ve utangaç bir tavırla yüzlerini kitaba gizlediler. Bunun üzerine tekrar konuşmaya devam etti.
''Şimdi ise Doksilere nelerin karşı geleceğini öğreneceğiz. Bir iksir ve bir büyü bu işi görebilir. O kadar kolay bir büyü olmasa da herkes tarafından yapılabilir. Ama Doksilere karşı olan iksir, bir gözlemci yanında yapılmalıdır. Neden derseniz, doksilere karşı uygulanan bu iksirin yapımı zordur. Biz bu spreye Doksi Savar diyoruz. Doksi Savar, siyah, akıcı ve sprey olarak kullanılan bir iksirdir. Zararlı olan Doksilere karşı kullanılır. Etkisi hayli uzun sürer. Ayrıntılarını iksir dersinde görecesiniz çocuklar.''
Profesör Bemabe, uygulamada öğrencilere göstermek üzere, sol elinde tuttuğu asasını hafifçe havaya kaldırdı. Öne doğru asasını ilerleterek ''Peskipiksi Pesternomi'' dedi. Asanın etrafında beliren iki adet açık sarı şerit, asanın ucunda hızlıca dönmeye başladı ve birden gür bir ışık hüzmesi Asanın ucunda küçük bir güneş gibi parıldadı. Dalga dalga yayılan ışık ile birlikte tüm Doksiler haraketsiz ve süzülür bir hal aldı. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında profesör konunun bölünmesine müsade etmeden sözlerine devam etti.
''Evet çocuklar, gördüğünüz gibi gayet kolay bir büyü. Peskipiksi Pesternomi büyüsü sayesinde bütün Doksileri etkisiz hale getirmeniz mümkün, evet şimdi herkesin sırayla denemesini istiyorum. Tüm sınıfın deneyebileceği kadar zamanımız var.'' (Uygulama!)
~~
Genç büyücülerin denemeleri sırasında, ormanda adeta küçük parıltılar yanıp yanıp kayboluyordu. Birden herkesin yüzü aydınlanıyor, birden karanlığa gömülüyordu. Profesör sağ kaldırmaya başladığı öğrencilerin, sol taraftan sonlanmasıyla birlikte elini avcu öğrencilere dönük bir şekilde havaya kaldırarak durmalarını söyledi. Sınıf ağır ağır duraldı, profesör asasını kolundan içeri götürerek ait olduğu yere sakladı, ''Bugünkü dersimiz sona ermiştir öğrenciler, katılımlarınız ve başarılarınızla beni onurlandırdığınız için minnettarım. Ödeviniz, ilk dersimiz olması sebebiyle sadece Doksilere benzer sihirli yaratıkları araştırmanız olacak. Ödevlerini geciktirmemenizi tavsiye ederim. Şimdi çıkabilirsiniz.'' dedikten sonra, farklı armalar taşıyan cübbeleriyle öğrencilerin kapıdan çıkmasını seyretti. Yıllar sonra, başarılı bir ders vermenin gururuyla birlikte, ortalığın tamamen boşalması ardından kendisi de ağır adımlarla Hogwarts’a doğru yöneldi. Ardından ormanın karanlığında kayboldu…
| |
| | | Bjørn Devereaux Ravenclaw VI. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1279 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Ptsi Ocak 30, 2012 8:30 pm | |
| Başvurunuz onaylanmıştır. Rütbeniz veriliyor. | |
| | | Jaden Ecuyér Kurt Adam, Büyüceşura Hakimi, Sihirsel Yasal Yaptırım Dairesi Başkanı
Mesaj Sayısı : 58 Kan Durumu : Pür.
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Perş. Şub. 16, 2012 7:34 pm | |
| - Jaden Ecuyér. - 26. - Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi Başkanı. - Büyüceşûra Hakimi.
- Jaden demiş ki:
- Lukas Applegarth, bu karakterimle de kurgularımı ayarladım sayılır. Ek olarak bu rütbeyi istedim.
| |
| | | Maxim Querta
Mesaj Sayısı : 673 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Elim Reçel'in dötünde -pardon, cep diyecektim.
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Perş. Şub. 16, 2012 8:02 pm | |
| | |
| | | Marcela de Gouges Estrellas del Corazòn Baş Editörü & Grafikeri
Mesaj Sayısı : 45 Kan Durumu : Safkan
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Ptsi Şub. 20, 2012 6:18 pm | |
| Marcela de Gouges. 32. Uluslararası Sihirsel İşbirliği Dairesi Başkanı. Büyüceşûra Hakimi. Elise Wagner benim üyeliğim zaten. | |
| | | Marilou Sláine
Mesaj Sayısı : 209 Kan Durumu : Safkan.
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Ptsi Şub. 20, 2012 6:45 pm | |
| | |
| | | Arwen Svendsen Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 28 Kan Durumu : Melez. Yaş : 29
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Cuma Mayıs 25, 2012 2:53 pm | |
| Ad - Soyad: Arwen Svendsen Yaş: 26 Rütbe: Büyüceşura Baş Hâkimi hiç rp yazmamış ve 4 Şubat'tan beri mesaj atmamış ve en son 22 Mart'ta girmiş eğer olursa olmak isterim. Olmazsa sadece Büyüceşura Hakimi de olabilirim.Örnek Rol Oyunu: - Spoiler:
Yumuşaktı. İnce parmaklarını zarif bir şekilde tüylerinin üzerinde gezdirirken hayvanın çıkardığı mırıldanmaya aldırmıyordu. Bu sese alışalı yıllar oluyordu. Kulakları ilk başta yadırgamıştı ama şimdi öylesine bir şey olup çıkıvermişti işte, tıpkı kendisi de olduğu gibi. Parmakları pamuktan farksız tüylerin üzerinde şefkatle dolanmıyordu, hayır. Ama bir şekilde sakinleştiriyordu onu. Her zaman olmazdı bu, bazen tüm hıncını hayvandan çıkartmamak için onu odanın dışına gönderirdi. Sonuçta kuzeni Oskar’ın hediyesiydi o. Onu severdi ama aptallık edip Durmstrang’a gitmişti. Şimdi çok daha başka şekilde bir ilişkileri olabilirdi. Tabii bu kedisine iyi bakmadığında, ona yeterince zevksiz davranacağı gerçeğini değiştirmiyordu. Pisliğin tekiydi, ondan her şeyi beklerdi. Amcasına tüm yaşadıklarını anlatmak da dâhildi elbette buna. İhtiyar moruğun pörsümüş dudaklarından çıkacak iki kelime hayatını değiştirirdi, şüphesiz. Sakince dolaşan parmaklar bir anda kedinin ensesinde durmuştu. Rahatlığa ve biraz da olsa sevilmeye alışan kedi bir anda duran masaja sinirlenmiş gibiydi. İğrenç tıslamalarından birini gönderdi Abbie’ye. Güçlü tırnakları tarafından hışma uğramak istemiyordu ve hızla yanından kalkarak ona döndü ve aynı tıslamayı bu sefer Abbie ona çıkardı. Bir çeşit ‘hangimiz güçlü’ oyunuydu bu. Aynı enerjiyle masanın üzerindeki kitaplarını ve tüy kalemini de alarak kasvetli ve bir o kadar da konforlu salonu terk etti. Yapılacak işler vardı ve tabii ki bunların en önemlisi Biçim Değiştirme’ydi. Salak hayvanları saçma eşyalara dönüşme dersi belki onu daha çekici kılardı ama birilerini o saçma şeylere dönüştürme fikri, işte o paha biçilemezdi. İkinci sınıfta kedisini çevirmişti su kadehine ve hâlâ hak ettiğini düşünüyordu. Zindanların soğuk koridorlarında ilerlerken teninin tüm soğuğu üzerine çekişini hissedebiliyordu. Aynı zamanda koridorda yankılanan ayakkabılarının çıkardığı mükemmel sesle de büyüleniyordu. Bu sese hep büyük bir hayranlık beslemişti.
Öğrencilerin uğultulu seslerinden sonra dersliğe girmenin huzurunu duyuyordu. Derslik neredeyse sessizdi. Kapıdan içeri girdiğinde aynı zamanda yüzüne vuran sıcaklığı da hissetmişti ki bu sıcaklık zindandakilere oranla hayli ısıtıcıydı. Gözleri sınıftaki yüzleri şöyle taradıktan sonra tüm ders boyunca oturacağı sırayı bulmuştu. Sert kapaklı kitaplarını sıranın üzerine koyup oturmamıştı ki Profesör, dersliğin kapısının gürültüyle açılmasıyla içeri girmişti. İfadesiz bir surat ifadesiyle profesörün paltosunu çıkarışını, sıraların arasında gezişini izlemiş ve kendini tanıtmasını dinlemişti. Profesörü ilk başta dışarıdan geldiğini ele veren kızarmış yüzü yavaş yavaş solmaya başlamıştı. Pratikle meşgul olacakları açıktı ama nasıl? Sınıftaki tipler bunları tartışırken sıradakinin ne olduğunu aynı yüz ifadesiyle bekledi. Profesörün içi renkli bir sürü kurdelenin olduğu bir kavanoz çıkarması hayret vericiydi cidden. Abbie'nin yüzündeki değişim sadece onda yaşanmamıştı elbette, bundan emindi ama aldırmadı. Sıradaki rahat oturuş düzenini belini doğrultarak ciddileştirdi. Göz bebekleri büyümüştü ve profesörün oyun gibi bir ders işleyecek olması ona kedisiyle oynadığı oyunları hatırlattı. Halüsinasyon görerek nasıl biçim değiştirmiş bir eşya bulunabilirdi ki? İlginç ya da sıkıcı olacaktı bu olay ama denemekten başka çaresi yoktu. Profesör onlara beş dakika vermişti, gerekli olan tüm bilgileri hatırlamak için beş dakika! Yeni profesör biraz çatlak olmalıydı. Sert kartondan yapılmış ve derste ilk kez kullanacak olmasına rağmen biraz yıprattığı kitabın sayfalarını karıştırdı. Yeni kitapları okumak iyi bir alışkanlık olmuştu onun için. Diğerlerinin kullanamayacağı büyüleri babası sayesinde biraz olsun alıştırma yapma fırsatı bulmuştu. Mükemmel olduğunu iddia edemezdi, onları Hogwarts’ta denemek bambaşka bir olaydı. Sarı renkteki ama en iyi kalitedeki sayfaları çevirirken vakit çoktan dolmuştu. Profesör onları masasının önüne çağırmıştı. Kitabı kadim bir şeymişçesine yavaşça kapatarak diğer öğrenciler gibi profesörün yanına gidip bir kurdele çekti. Rastgele çektiği kurdelenin kırık beyaz olduğunu görünce ‘ne yapalım?’ diyerek kendisine söylenen kapıdan geçmek için beklemeye koyuldu. Öğrencilerden birkaçı geçtikten sonra sıra kendisine gelmişti. Yeni kapı onun huzurunda açılırken kalbi atmaya başlamıştı. Neyle karşılaşacağı ve tam olarak ne yapacağı hakkında en ufak bir fikri bile yokken heyecanlanmaması mümkün değildi. Ama ritmi dengede tutmaya çalışıyordu. Ne olursa olsun bu bir dersti ve asla onların zarar göreceği şekilde olmazdı. Birkaç adımda kapıya yaklaşarak kapıyı sakince açtı.
İçeriye doğru ilerlerken kapının arkasından kapanıp yok oluşuna şahit olmuştu. Serindi. Pelerininin altındaki tüyleri birden dikelmişlerdi. Buna rağmen serin hava alnını yalayıp geçmekten öteye gidememişti neyse ki. Kendine geldiğinde etrafına baktı. Her yerde aynalar vardı ve onlarda görünen kendisi değildi. Tereddütle aynaların arasından yürümeye koyuldu. Odada kimse yoktu ve onlara yansıyan tek siluet onunkiydi şüphesiz. Aynalardan birinin önünde durdu ve elini ona doğru korkuyla yaklaştırdı. Parmağı soğuk cama değdiğinde ise üzerinden bir ürperti geçmişti. Gözleri aynadakine bakıyordu. Doğal olarak o da Abbie’ye. Saçları daha kısaydı ve yanlarından ayrılmış bir biçimde kabarmışlardı. Eski zaman büyücü erkeklerine benziyorlardı. Aslında orada gördüğü genç büyücü daha çok birine benziyordu, evlerindeki koridorlardan birindeki adamın hareketli tablosuna, elbette bu kişi amcasıydı. Bu adam nasıl da psikolojisini etkiliyordu böyle! Erkek olsaydı eğer, onun gibi mi olacaktı yani? Bu kesinlikle saçmalıktı! Bir adım kadar geri çekildi ama daha fazla da gidemezdi çünkü her yer onun erkek görünümü tarafından çevrilmişti. Gözleri büyüyor, aynadaki büyücünün de büyüyordu, daha rahat nefes almak için ağzını açıyor, o da açıyordu. İşkence gibiydi. Nasıl inanabilirdi bir gün aynada kendisi yerine erkek halini göreceğine. Elleri bilinçsizce saçlarına, yüzüne dokunmaya başlamıştı. Hâlâ eskisi gibi miydi? Neyse ki duyuları onu yanıltmamıştı. İçinden korkunç bir hortlak çıkmış gibiydi. Aynaları kırmalıydı. Ancak bu şekilde ondan isteneni bulabilirdi. En azından öyle düşünüyordu çünkü ne aradığını ve birbirinden hiçbir farkı olmayan bu aynaların hangisinde olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Önündeki aynaya asasını doğrultarak bağırdı: ‘Impedimenta!’ Küçük bir patlama olmuş ve hedef aldığı ayna parçalara ayrılmıştı. Parçalarına doğru eğildiğinde hâlâ o genç büyücü olduğunu fark edince sinirlenmişti. Aynı büyüyü bu kez bağırmadan hızlıca art arda birkaç aynaya daha gönderdi. Fakat hepsinde sonuç aynıydı. Kaşları çatılmaya başlamıştı artık. İfadesiz yüz kasları birden gerilmişti. Asasını tekrar aynalara doğrulttu ve bağırdı: ‘Incendio!’ Büyünün çıkardığı alevlerle kırılan aynalarda da sonuç aynıydı. Asasını daha sıkı kavradı bu defa. Düşünmeliydi. Biçim Değiştirme dersindeydi, dersle alakalı bir şeyler olmalıydı. Aklına bir biçim değiştirme büyüsü gelmişti bunu uygulamakta kararlıydı. Değişim yoksa başka şeyler bulacaktı. Aynaları hatta kırdıklarını bile tek tek bu büyüden geçirdi. Asası son aynaya son kez doğrulmuştu ve bağırdı: ‘Fondresila!’ Fakat maalesef bu da hiçbir işe yaramamıştı. Çığlık atarak asasını savurdu. Elleriyle başını avuçlarının içine aldı ve tekrar düşündü. Basit büyüler deneyecekti. Profesör yeni gelmişti ve onlardan zor büyüler istemesi olanaksızdı.
Bir şeyleri gün yüzüne nasıl çıkartabilirdi? Onları kirlerinden nasıl arındırırdı. O iğrenç büyücüden nasıl kurtulabilirdi? Düşünüyordu ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. Umutsuzluğa kapılmıştı. Biçim Değiştirmeden çakması hiç iyi olmazdı. Parmaklarıyla, ensesine değmek için büyük çaba harcayan saçlarını düzeltti. Bir yolu olmalıydı. Arındırmak… İnsan ya da nesneler nasıl arındıklarını düşünürlerdi? Elbette suyla! Asasını tekrar doğrulttu ve bu sefer sessizce fısıldadı basit büyüyü: ‘Aguamenti.’ Suyun yıkadığı aynada hiçbir değişiklik yoktu. Kendisini bulmalıydı. Gerçek görünüşünü. Ondan istenen buydu ve yapacaktı. Küt saçlarını gerçekten özlemişti. Devam edecekti, aynaların birkaçına daha aynı işlemi yaptıktan sonra kırılanlara baktı. Onlara da denemeli miydi? Zaten kırılmışlardı ve eğer onlar olsalardı bir şekilde kendini verebilirlerdi ona. Onları geçerek sağlam kalan bir aynaya daha asasını uzattı ve yine aynı büyüyü tekrarladı. Aynanın üzerinden kayan su aşağılara indikçe ona bedenini geri veriyordu sanki. Her kayan su damlasıyla bedeni hayat buluyordu. Saçları, gözleri her şeyi geri gelmişti. O daha incelemeye fırsat kalmadan ayna büyük bir sesle çatlayarak parçalarını yere fırlattı. Abbie korkulu gözlerle yere saçılan parçalara baktı ve sanki yapmaması gereken bir şey yapmış gibi hissediyordu. Fakat sonra yerdeki aynaların hâlâ kendisini yansıttığını fark edince rahatladı. Büyük şanstı doğrusu. Sonuna kadar gelip de işi başaramadığını düşünecekti aksi halde. Yerdeki kırılmış aynalardan birini aldı ve rahat bir şekilde kendisini buraya kapatan ama görevi tamamlayınca tekrar açılan kapıya doğru ilerledi. Bu sefer kendinden emindi ve sanki hiç o korkuları yaşamamış gibi gösteriyordu. Yüzüne yerleştirdiği çapraz gülümsemesiyle profesöre doğru ilerleyerek aynayı ve kurdeleyi ona uzattı. Sonra da hiçbir şey söylemeden sırasındaki kitaplarını alarak derslikten çıktı.
| |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Cuma Mayıs 25, 2012 5:18 pm | |
| | |
| | | Ophelia Roache
Mesaj Sayısı : 26 Kan Durumu : Safkan
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Ptsi Haz. 11, 2012 9:33 am | |
| Ad - Soyad: Ophelia Roache Yaş: 30 Rütbe: Büyüceşura Hakimi Burada. | |
| | | Karina García Dolores Gryffindor VI. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1537 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Veela, Meta.
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Ptsi Haz. 11, 2012 9:39 am | |
| | |
| | | Edward Clarke Büyüceşura Başhâkimi, Sgiathin
Mesaj Sayısı : 4 Kan Durumu : Safkan/Sgiathin Yaş : 31
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Çarş. Haz. 13, 2012 1:44 pm | |
| Edward Clarke 33 Büyüceşûra Baş Hakimi & Sgiathin Carmélita L'Créamory asıl karakterim. Edit : Şu anda adı geçen baş hakim öğrenci rütbeli. | |
| | | Bjørn Devereaux Ravenclaw VI. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1279 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Çarş. Haz. 13, 2012 2:03 pm | |
| Başvurunuz onaylanmıştır. Rütbeniz veriliyor. İkinci rütbe için başlığa başvurmanız gerekmektedir, ancak onu da ekliyorum. | |
| | | Vincent Vipond Büyüceşura Hakimi
Mesaj Sayısı : 2 Kan Durumu : -
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Cuma Haz. 29, 2012 6:24 pm | |
| Vincent Vipond. Otuz altı. Tarafsız. Büyüceşura Hâkimi.- Spoiler:
Okuduğu kitabından kaldırdı kafasını genç kız. Açık çelik mavisi duvarların çevirdiği odasında ilk gözüne çarpan, gece yarısı vaktini gösteren saat olmuştu. Can sıkıntısı, yutkunmasını engelleyen bir kütle koymuştu sanki boğazına. Akciğerleri de burnundan çektiği havayı alamayacak kadar küçülmüştü. Sıkıca toplanmış saçlarındaki lastik tokayı sıkıntıyla çekti ve o toka şimdi elinde, yanında birkaç da saç teli getirmiş duruyordu. Genç kız bütün hırsıyla üzerindeki, kendisini fazlasıyla rahatsız eden kurşun mavisi elbisesinin düğmelerini çözmeye başladı. Günün ilk ışıklarıyla birlikte kütüphanesinden aldığı birkaç kitapla yatak odasına kapatmıştı kendisini ve gece yarısına kadar da çıkmamıştı. Kendine böylesine acımasız davranmasının sebebi neydi, bunu bilmiyordu. Ya da bilmesine rağmen bu sebeplerin üzerine bir örtü atmış ve onları zihninin en kuytu köşelerine kaldırmıştı. Başını umutsuzca sağa sola salladı, kız kardeşi ve üvey erkek kardeşi şu anda evlerinin hemen yanındaki korulukta anne ve babalarından gizli eğlenirken o burada sessizce oturamazdı. Onların ne kadar eğlendiklerini tahmin edebiliyordu; fakat onların eğlencesini bir sır olarak saklayıp annesiyle babasını üzmek de gözüne pek hoş görünmüyordu. Eğer kardeşlerinin bu gece firarlarını ailesine söylerse onları gammazladığı için fazlasıyla hakaret duyacaktı erkek kardeşinden. Bunun karşılığında da ailesinin gözünde biraz daha yükselmek varken önemsiz bir insanın aynı kendisini yansıtan boş sözlerini dinlemek onun pek de umurunda olmayacaktı. Tek üzüntüsü ikiz kardeşinin kendisinden adım adım uzaklaşmasıydı, işte bu onu engelleyen ve oldukça canını sıkan bir olaydı. Biricik erkek kardeşi eve geldiği andan itibaren ikiziyle arasına başarılı bir şekilde girmiş ve zaman geçtikçe aralarındaki kardeşlik onlar için sadece söylenişte kalmıştı. Tamam, erkek kardeşine hiçbir zaman onun istediği ya da beklediği kadar ilgi ve yakınlık göstermemişti ama sırf bu yüzden ikizini ondan çalması büyük haksızlıktı. Joanne onun için büyük anlamlar ifade ediyordu. İçinden gelerek sevdiği, bağlandığı tek insandı kardeşi. Belki onu kazanmak için hiç istemediği duygular bile beslemiş olsa da bu gerçeği değiştiremezdi. İçindeki karanlık yanı ışığıyla aydınlatan bir iyilik meleğiydi ve bu iyilik meleği onun içinde en dibe ittirdiği aydınlık kısmı ortaya çıkarıyordu. Ama onu kaybetmeye başladığı anda engel olamadığı o karanlık duygular erkek kardeşine ve daha birkaç kişiye karşı beslenmeye başlamıştı. Farkına varamadan.
Oturduğu kadife kumaşlı rahat koltuğundan kalktı. Yaptığı ve yapacağı her şey kız kardeşini kendisinden hızlı uzaklaştırırken buna seyirci kalması abesti. Eğer şimdi kalkıp annesiyle babasına olanları anlatırsa kardeşlerinin belki de dışarı çıkma izinleri ellerinden alınırdı. Ama bunu yaparsa erkek kardeşi kendisine bağırır çağırır, ikiz kardeşi ise sessizce üzgünlüğünü dışarı vururdu. İki kişinin gözleri ona kızgınlıkla ve kırgınlıkla bakarken diğer iki kişinin gözleri gururla ve beğeniyle bakacaktı kendisine. Hangisi tercih edecekti? Bu bakışlara maruz kalmayı mı, yoksa ailesinden gizli kardeşlerine yardım ettiği halde yine onların ilgilerini çekemeyip bir köşeye atılacaktı. Aynı bulunduğu durum gibi. Bunun üzerine de ailesi er geç kardeşlerinin kaçışlarını öğrendiğinde ikizlerden en akıllısına ve tek kuralcısına bakıp onu suçlayacaklardı. Bunu bilmeliydi. Ve biliyorsa zaten söylemediği için bir suç ortağı sayılacaktı. Ve böylece bu sefer bakışların yerleri değişmiş olacaktı. Ailesinin bakışları buram buram küçümseyiş kokarken kardeşleri ona bakmayacaklardı bile. Nasıl olsa o bunu yapmadı. Nasıl olsa o ceza almadı. Onu umursayan yok, onun duygularını düşünen yok. Çünkü o taş kalpli bir kız, insanların duygularına önem vermeyen soğuk nevalenin teki. O kadar. Onu bu hale getirenlerin kim olduğu gayet aşikârdı. Kendisini bu konuda asla suçlu hissetmiyordu ve yine asla kimse onu suçlu hissettiremezdi. Erkek kardeşini yaşadığı -ya da yaşamaya çalıştığı diyelim- o bok çukurundan çıkaran kendi ailesiydi. Onun bu aileye minnet göstermesi gerekirken yaptığı tek şey küçük kızlarını yoldan çıkartmaktı. Buna daha fazla izin veremezdi Joana. Koltuğunda bıraktığı kitabını fütursuzca eline aldı ve odanın kapısının hemen yanında duran yüksek sehpanın üzerine bıraktı. Eşyalarının dağınıklığı onu hep tedirgin ederdi. Hemen sonra kapısının kolu yavaşça çevirdi, annesiyle babasına bu saatte ayakta yakalanmak istemezdi. Tabi bir de onları uyandırmak kötü bir fikirdi. Parmak uçlarında merdivenlerden bir kat aşağı indi. Erkek kardeşinin odası buradaydı. Merdivenlerden sağa dönüp koridor boyunca ilerledi ve içerisinin boş olduğunu tahmin ederek ahşap kapıyı araladı. Ayaklı abajuru bulana kadar canı çıkmıştı neredeyse, lacivert duvarlar zaten ışık girmeyen odayı daha da karanlık yapınca göz gözü görmüyordu. Abajurdan yayılan ışık sadece yakın kesimlerine ulaşırken Joana ışığa en yakın koltuğa oturmayı tercih etti. Şimdi geriye kalan tek şey kardeşlerinin eve teşrif etmelerini beklemekti. Ki bu da çok uzun sürmemişti, yaklaşık yarım saat sonra kapının arkasından fısıldaşmalar duymuş ve ardından kapı açılmıştı. Üstü başı çamur ve toprak içinde giren kardeşlerinin yüzünde geçirdikleri heyecanlı saatleri ifadeleyen iki kocaman gülümseme vardı. Joana aniden midesinden yukarıya doğru şiddetle yükselen ilginç bir duyguyla sarsıldı. Bunun adı kıskançlık olabilir miydi?
| |
| | | Eduardo Valenti Esrar Dairesi Çalışanı
Mesaj Sayısı : 38 Kan Durumu : Safkan Özel Yetenek : Zihinfendar. Yaş : 32
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Ptsi Tem. 02, 2012 10:41 am | |
| Rütbe verildi. Bekleme için özür dileriz. | |
| | | Alejandro Devin Gonzales Uluslararası Sihirsel İşbirliği Dairesi Başkanı, Büyüceşura Hakimi
Mesaj Sayısı : 17 Kan Durumu : Safkan Yaş : 36
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Salı Tem. 03, 2012 10:32 am | |
| Alejandro Devin Gonzales 28 Yoldaşlık 1- Büyüceşura Hakimi 2- Uluslararası Sihirsel İşbirliği Dairesi Başkanı (Adı yazan kişi Sihir Basını'na geçmiş. Bakınız -> Tık ) Örnek Rp: - Spoiler:
Kalbi, olması gerekenden çok daha fazla miktarda adrenalin pompalandığı için kendini sersemlemiş gibi hisseden Kaila, tedirginliğine baş kaldıran bir öfkeyle bakışlarını yerden doğrultarak pervasızca göz gezdirdi karşısında dikilen annesine. Duydukları mıydı şimdi onun kanını dondurup beynini uyuşturan, yoksa bunca yıldır ona başarıyla yutturulan masalların, tek tek ona sırt çevirmesi miydi? Belki de onca zaman kahraman olarak gördüğü kişinin aslında vahşi ve gaddar birine dönüşmesi? Ama hiçbir şey, şu anda karşısındaki kadına duyduğu kini bastıracak kadar güçlü değildi içinde. Kara bulutlar güneşinin önünü kapatmıştı sanki, yağmur başlamak üzereydi. Yaklaşan fırtına kadar tehlikeliydi öfkesi, hissedebiliyordu. İlk damlalar yanaklarını usulca yalayıp çevresindeki hiçliğe karışırken, elinin bilinçsizce, neredeyse otomatik hareketlerle, asasına yöneldiğini hissetti. Varlığını kabullenebilmek için, karşı çıkması gerekiyordu kendisini yaratana. Sesinin tınısına yansıyan bir titremeyi yok saymaya çalışarak, bir fısıltıyla araladı dudaklarını. 'Ba - bana sadece bir şeyi açıkla... 'Anne'.' Son kelime tükürür gibi çıkmıştı ağzından. Sanki annesi görüşünden çıkar umuduyla kıstı gözlerini. Tamamen istemi dışında süzülen gözyaşlarına da engel olmayı amaçlıyordu bu yolla. Zayıflık... Onu 'büyüten' insanlar, ağlamanın, yalvarmanın, başkalarına muhtaç kalmanın zayıflık olduğunu dikte etmişlerdi hep. Ah, şimdi hazır inandığı tabular tek tek yıkılırken, bu saçmasapan dikteyi silip atmak da ne güzel olurdu. Yine de, elinin tersiyle yaptığı tek bir hareketle gözyaşlarını sildi ve zehirli bir tonda konuşmasına devam etti. 'Söylesene, o herif babamı acımadan katlettikten sonra nasıl oldu da hayatını onun değersiz yaşamıyla birleştirmeye karar verdin? Sana ne yaptı da bu kadar zavallılaştın? Yoksa yatakta mı iyiydi, ha, Elena?' Histerik, ona ait değilmiş gibi hissettiren bir kahkaha koptu dudaklarından. Elena'nın gözlerinde gördüğü tehlikeli ışık, bir an keyifle duraksamasına neden oldu. Başını bir yana eğdi hafifçe, ve dikkatlice 'anne' dediği kadını süzdü. Kavramlar... Aile kavramları birbirine girmişti artık. Anne, baba, kardeş... Anlamlar bir bir, yavaşça ve canını acıtarak gömülüyordu hislerinin kimsesizliğine. Bu düşünceyle tekrar gözlerine biriken yaşları umarsızca yuttu ve devam etti sözlerine. 'Gerçi düşünüyorum da, herhalde iyi olmasaydı Tommy de olmazdı, değil mi? Oğlunuz.' Son kelimede kırılmıştı sesi. Zayıflık... Canı cehenneme. Genç kızın yapabileceği bir şey değildi şu anda, engellerini patavatsızca aşarak delice bir cesaretle karşısına dikilen hislerine sırt çevirmek. Yutkundu, inci taneleri gibi damlaların gözlerinden süzülmesine izin veriyordu bu sefer. 'Söylesene anne, ben burada ne pozisyondayım? Ait miyim mutlu aile tablonuza, ha? Sence Damien, eski sevgilinden peydahladığın piçine daha ne kadar katlanabilecek?'
'Silencio.' Tamamen hazırlıksız yakalanan Kaila, annesinin şimşek hızıyla asasına davrandığını bile fark edememişti. Boğazına takılan sözcükler, öfkesinin ve acısının ızdırabını daha da alevlerken, ıslak gözlerini Elena'ya dikti bir kez daha yakıcı bir hayal kırıklığıyla. Sözleri miydi annesini çileden çıkaran şu anda? Yoksa sadece tetikleyici mi olmuştu? O düşüncelerinin yarattığı girdapta su yüzünde kalmaya çalışırken, Elena asasını bir kez daha salladı ve Kaila'nın biraz arkasında kalan sütlü kahve rengindeki koltuk, hızla öne gelerek kıza çarptı. Artık bir şey yapmaya bile hevesi kalmamış olan genç kız, ikili koltuğa yan pozisyonda düştüğünde doğrulmak için kımıldamadı bile. Şimdi Elena da, buz gibi soğuk ve donuk bir ifade alan gözlerini ona çevirmişti. 'İki dakika çeneni kapatıp dinleme sırası sende, Kaila. Sonra budalalığını da önüne katıp gitmek yine senin seçimin tabii.' Sert sözlere alışıktı. Ailesinin, sevgiyi bile kabaca, yontmadan ortaya koyamama gibi bir huyu vardı. Elena'nın iç geçirdiğini duyduğunda, kalbine bir dakikalığına ara vererek tekrar onda odakladı düşüncelerini. 'Baban, yoldaşlık denen saçmalığın bir üyesiydi, Kaila. Onunla ilk karşılaştığımda, tüm inançlarımı arkama alarak...' Gerisini tamamlayamamıştı annesi, ama genç kız anlayabiliyordu. Pişmanlık... Elena'nın tınısına zayıfça yapışan mırıltı, pişmanlık mıydı şimdi? Gözleri hariç bütün fiziksel özelliklerini aldığı annesine bakarken çehresinde belirginleşen hislerin ne olduğunu merak ediyordu. Kızının bakışlarını yakalayan Elena, soğukça gülümsedi. 'Senin için hiç pişman olmadım, meleğim. Ama baban için, evet. Elimde olsa aşık olmayı hiç seçmeyeceğim bir budala için evet.' Annesinin ona hitabı ile sözleri arasındaki tezat, Kaila'nın girdabın içinde gittikçe daha da batmasına neden oluyordu. Acısını çığlık çığlığa haykırmak isterken ona sunulan sessizlik, çaresizliğine karışarak ifadesini saydamlaştırıyor, çocuksu bir kırılganlık yerleştiriyordu yüz hatlarına.
Ve tabii ki bu, ona ilahi bir bağlılıkla hitap eden annesinde ufacık bir etki yaratmamıştı. 'Damien'a gelince... Hayır, Kaila, onun adına hiçbir zaman en ufak bir pişmanlık hissetmedim. Nedenini duymak ister misin?' İçinden 'Hayır...' diye geçirdi, her söz kalbini kanatıyordu artık. Ama devamı vardı. Elbette vardı. 'O benim hayatımı kurtardı, Kaila. Sadece benim değil. Senin içimde olduğunu bile bile, kimin olduğunu bildiği halde, babanı öldürdüğü anda hayatımızı kurtardı.' Gözleri hayretle ve inanmazlıkla büyürken, Elena'nın dediklerini içine sindirmeye çalıştı. Beyni algılamayı reddediyordu annesinin anlattıklarını, özellikle de Damien'ın her zamanki agresif, vahşi tavırlarını düşündükçe. Ama... Gerçekten her zaman öyle miydi, kendini bildi bileli 'baba' dediği o adam? Tommy'e karşı sevecen ve anlayışlı davranmasını anlayabilirdi, sonuçta o öz oğluydu, ama kendisine karşı ne zaman sesini yükseltmiş ya da kötü söz söylemişti? Peki neden? Madem en kötü düşmanının kızıydı, Damien neden ona karşı iyi davranıyordu? Sanki onun sorusunu cevaplamak istercesine, Elena tekrar araladı dudaklarını. 'Damien seni hep sevdi, Kaila. Geçmişinde... çocukluğunda yaşadığı bazı şeyler, çocuklara karşı kötü davranamıyor. Çocuklardan başka herkese bir canavar gibi davranabilir. Seni tanıdıkça, sen büyüdükçe, sana daha çok bağlandı meleğim.' Elena'nın sesi de, sözleri de biraz daha yumuşamıştı sanki. Kaila cesaret ederek mavi gözlerini tekrar annesine kaldırdı. Hafif bir gülümseme tekrar dudaklarının kenarını yukarı kaldırmıştı annesinin, ve bu seferki içten bir tebessümdü. 'İlk duyduğunda ona sinirlenmeni çok iyi anlıyorum, Kaila. Ben de öyle hissetmiştim yaptığını ilk duyduğunda. Alex'le yaşadıklarımın bir hata olduğunu çoktan kabul etmiştim, ama bu ona aşık olduğum gerçeğini değiştirememişti.' İçini burkan bir şaşkınlıkla, annesinin gözlerinin de dolu dolu olduğunu farketti. Siniri, buhar gibi havaya karışarak eriyip giderken, tek istediği ona sıkı sıkı sarılmak, paylaştıkları acının bir kısmını içine almaktı şimdi. Elena asasının tek bir hareketiyle, kızının üzerindeki büyüyü kaldırdı. Öğrendiklerinin uyuşukluğu yavaş yavaş üzerinden silinmeye başlamış olan genç kız, dirseklerinin üzerinde doğruldu usulca. 'Damien'a karşı ne hissediyorsan hisset, onu anlamaya çalış. Benim hatrım için, meleğim. Ve şimdiye kadar yaptığı her şey için.' Öfkesi yavaş yavaş daha başka, daha iyimser bir şeye dönüşürken ağır adımlarla Elena'ya doğru ilerlemişti Kaila. Mavi ve simsiyah gözler birbirini bulduğunda, bir süre, sanki zamanı çevrelerinde hapsetmiş gibi, birbirlerine baktılar öylece. Sonra Kaila, kabul görmek istercesine, kendini affettirmek istercesine annesinin kollarına bırakıverdi narin bedenini. Göstermekten hep sakındıkları duyguları, ilk defa anne ve kızın arasındaki farkı biraz olsun saydamlaştırırken, fısıltısı usulca karıştı havaya. 'Sana bağırdığım için özür dilerim, anne. Deneyeceğim... Onu anlamaya çalışacağım.'
| |
| | | Bjørn Devereaux Ravenclaw VI. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1279 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. Salı Tem. 03, 2012 10:37 am | |
| Onaylanmıştır. Rütbe veriliyor. | |
| | | | Büyüceşûra Yüksek Mahkeme Kurulu'na Alımlar. | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|