Düşünseli mi? Gümüşi sıvıya gülümseyerek bakarken tam adamına sorduğunu düşünüyordu Foren. Her türlü değişik alet mutlaka kendisinde bulunurdu. Seyahat yıllarında o kadar çok büyülü nesne edinmişti ki, şimdi pek kimsenin yaşamadığı evi bu tür şeylerle doluydu. Düşünseli, birkaç şifalı bitkiler, ki bunları aldığı satıcı sihirli güçleri olduğu konusunda garanti vermişti; ama şimdiye kadar bir kerametlerini görmemişti, tehlikeli anlarda uyarı veren bir çeşit çan, genç seherbaz bunu da pek sevmemişti; çünkü göreve gittiği an ceketinin cebinde deliye dönüyor işe odaklanmasını engelliyordu, gibi nesneler edinmişti. Böyle gereksiz eşyaların yanında oldukça kullanışlı eşyaları da beraberinde Londra’ya getirmiş biri olarak yaptıklarıyla gurur duyuyordu doğrusu. Kim olsa bu işten memnun olmaz mıydı? Merakı sayesinde gidip gördüğü yerlerden bu şekilde faydalanmak her ruhun hayal edebileceği bir şeydi. Kimsenin görmediklerini görmüş, anlamadıkları gerçeklerle yüzleşmişti. Şimdi de böyle bir olayın içindeydi ya. Görevi düşündükçe yine içine bir sıkıntı düştü siyah bir taşın berrak suya düşüp estetik duygusu veren hazzı sonlandırması misali. Derin bir nefes alarak kelimelerin hayat bulmasına izin verip bir yaratım anına tanıklık edermiş gibi. “ Olmaz mı?! “ Etrafa bakınan büyücü uygun bir yer aradı anıyı incelemek için. Sonunda etrafı kapalı bir polis karavanı gözüne iliştiğinde adama işaret ederek oraya yöneldi. “ Ben FBI ajanı James Smith… “ Aynı zamanda kimlik gösterirken büyücünün de aynısını yapıp yapmadığını dikkat etmeyerek devam etti. “ … Ortağım da John Rocher! “ Polis ikisine şaşkın şaşkın bakarken Foren, karavanı kullanmaları gerektiğini söyledi. İtiraz etse bile bir sonuç alamayacağını bilen memur onları yalnız bıraktığında ikili çeşitli aletlerin olduğu aracın içine girmişti bile.
Asasının tek bir hareketiyle düşünselini ortaya çıkaran büyücü orta boyutlarda bir masaya yerleştirdi onu. Bu arada etrafa bakınarak çeşitli aletleri gözden geçirdi. Bu herifler hep böyle mi çalışıyordu yani? Çeşitli araç gereçlerini birkaç defa görmüştü; ama şimdi bu kadar kolay inceleme fırsatı bulabildiği bir zaman dilimi hatırlamıyordu. Kapının kilitli olduğundan emin olduktan sonra düşünseline boşalan gümüşi sıvıyı izledi. Ufacık bir süre onun insanın hayatı olduğu izlenimine kapıldı. Kendi yaşamları da bir çizgi gibi sonsuzluğa akmıyor muydu? Hepsi ölecekti bir gün, kaçınılmaz sona doğru ilerlerken ruhu, rüzgara kapıldığını hissetmiyordu. Dünya bile kalmayacaktı yerinde. Düşüncelerinden sıyrılan büyücü arkadaşıyla birlikte anıların o şeffaf diyarına bir adım attı. Her şeyin az biraz flu bir şekilde resmedildiği bu yerde Foren önündeki kadına odaklandı hemen. Hafif sarışın ve tombulca olmasına rağmen güzeldi ve bir erkeğin bedenine yaslanmıştı yastık gibi. Sevgilisi miydi? Tüm bunları değerlendiremeden bulundukları oda sarsıldı. Gözleri tavana ilişen seherbaz birkaç tozun zemine doğru aktığını gördü. Aslında tozdan çok hayaletlere özgü bir şeydi bu. Kaşlarını çatan genç adam yanındakinin de buna dikkatini çekti. “ Neler oluyor burada? “
Gümüşi pırıltılar hafifçe akarken yere doğru deprem olduğunu sanan ikili korkuyla dikilmişti oturdukları yerden, gözleri önünde süzülen şeyin bir araya gelmeye başladığını gördüğünde bir kabustaymışçasına yüz hatları korkuyla kasıldı ve çığlıkları bile boğazlarında düğümlendi. İşte başlıyor! Sonunda şekil alan ruhani şey bir insan gibi de canlı görünüyordu. Kaşları çatılan büyücü iyice yaklaştı ona. Yüzünde yer yer çürükler yer alıyor, gözleri boşluğa dikilmiş gibi anlamsız bir şeyler barındırıyordu. Hareketleri ise yayvandı. Kadın çığlıklarını atarken kemikleşmiş parmak kütürtüler çıkararak şok halindeki adama döndü. Bununla birlikte çığlıklar içinde yerde kıvranmaya başlayan adamın uzuvlarının birleştiği noktalardan kanlar gelmeye başladı. “ Lanet olsun! “ Kadın bu tanımadığı şeytana yalvarır, onu rahat bırakmasını söylerken, iblis işini görmeye devam ediyor, tüm uzuvlar birer birer kopuyordu, insanın içinde bir şeylerin eksildiğini hissettiren acınası sesiyle birlikte. Mide bulandırıcı ses o kadar yoğundu ki ortalığa salınan tüm haykırışlara rağmen duyuluyordu. Önce bacaklar ayrıldı bedenden sonraysa kollar, kan göleti bedeni taşıyamayacak kadar güçsüz; ama bir o kadar kötücül bir şekilde ahşap parke üzerinde dans ederken hayalet adamın kafasını koparmasıyla birlikte işini bitirdi.
Sonra parmak sarışın kadına döndüğünde sıranın kendisine geldiğini sana tombul bu kez kendi hayatı için yalvarmaya başlamıştı. Fakat onun yerine kadında hiçbir travmatik durum gelişmedi. Hastalıklı bir şekilde nefes alan yaratığın karşısında muggle tuhaf bir şekilde sakinleşti ve yüzünde hulyalı ifade hüküm sürmeye başladı. “ O nerede? “ Derinliklerden gelen ses her ne kadar ürkütücü olsa da hedefinin yüz ifadesi hala aynıydı. Hiçbir değişiklik yoktu. Bulutsuz, masmavi bir gökyüzü gibi pırıl pırıldı. “ Bilmiyorum! “ Kadın o kadar güzel söyledi ki bu cümleyi uykusundan uyanmak istemeyen birinin yalvarışı gibiydi ya da sevgiliye söylenen sözlerden pek bir farkı yoktu. Bu olağanüstü olayın sonunda hayalet buharlaşarak yok oldu. Tombul kadınsa bayılarak kanların arasına çakıldı. Anıdan çıktıklarında Foren tüm bu olanları düşünüyordu. Basit bir hayalet olayı olmadığı en baştan belli olan durum hala bir bilinmezlikti. Erkeği öldürdü, kadını bıraktı. Üstelik onu sakinleştirip birkaç soru sordu. Kim nerede? “ Eduardo bir fikrin var mı? “ Seyahatı sırasında bahsedilen bir hikaye geliyordu aklına ama onun olacağına ihtimal dahi vermiyordu. Eğer gerçekse zaten başlarında büyük bir bela var demektir.