|
| | Profesör Alımları. | |
|
+27Sedona Treveaux Keiran Guisperéta Eleanora Délacruz Carmélita L'Créamory Julietta Losnte Veronica Deangelo Charlotte D. De'Lauthé Apollodoros Olvirsson Marlon Blackwood Maxim Querta Richard Chancellor Jr. Johann Rainhard Isabella Serena Lively Nienna Elenasse Adelphe Ida Rigola Payton A. Ramolino Adrasteia Quiwen Florence Jourdain Louvenia Mansfield Aphra Avichayil Vladimir Vyacheslav Jillian Temple Elise Wagner Andreina Barries Mathias Montaine Robert de Marqué Albusan Bjørn Devereaux 31 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Adelphe Ida Rigola
Mesaj Sayısı : 495 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Jaiden.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Ptsi Mart 26, 2012 2:56 pm | |
| Kabul edildi. Karakteri açtığında bana bildirirsen rütbeyi de atayacağım. - Başlığı kapatıyorum. Kontenjan doldu. | |
| | | Adelphe Ida Rigola
Mesaj Sayısı : 495 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Jaiden.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Nis. 01, 2012 4:56 am | |
| Bitkibilim profesörlüğü pozisyonu açıktadır. | |
| | | Richard Chancellor Jr. Ravenclaw VI. Sınıf
Mesaj Sayısı : 922 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Lotte.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Nis. 01, 2012 6:05 am | |
| Eğer kabul edilirse yeni karakter açacağım. Örnek rp; - Spoiler:
Gözlerini açtı genç oğlan. Ne yaptığından habersiz hızlıca ayağa kalktı. Bir anlık başı döndü. Yüzü yapış yapış, saçları sırılsıklam olmuştu. Boğulacak gibi hissediyordu. Tüm benliği bir saniye içinde yanıp kül olacak gibi. Derin derin soluk alıp vermeye başladı. Gittikçe daha kötü hissetmeye başlamıştı. Zifiri karanlıkta, erkekler yatakhanesinde hiçbir şey göremiyordu. Kimseyi uyandırmamaya çalışıp, onları telaşa sokmak istemeyerek aksak aksak, küçük adımlarla elini yüzünü yıkamaya gitti. Banyoya vardığında ise aynadaki kendi yansımasından oldukça korkmuştu. Kan çanağı gözler, bembeyaz bir yüz. O hiç tanıyamadığı karanlık ifade. Musluğu hızlıca açtı ve soğuk suyu yüzüne tuttu. Nefes alamıyordu. Beyni uyuşmuştu sanki. O anda boydan boya taş betona düşecek gibiydi. Saçlarını da ıslatıp aynaya tekrar baktığında az da olsa rahatlamıştı. Banyoda, tek başına. Tavanda asılı duran artık vakti gelmiş titrek lambanın altında bir yüz gördü. Tam karşısında duruyordu. Hafif gülümseyen, parlak bakışlı genç, yakışıklı bir oğlan. Kendisi de gülümsemeden edemedi. Kim bu bakışlar uğruna can vermezdi ki; Ne muhteşem bir varlık. lakin gülümseyişi yarıda kaldı. Bir yüz daha belirmişti çocuğun arkasında. Korkunç bir yüz. Simsiyah saçları, sarı dişleri ve günahların en büyüğü kırmızı dudakları. O muzip, ürkütücü bakışları. İçinde ne bir şefkat var, ne bir güzellik tohumu. Gözleri, evrendeki tüm korkunç hazların yansımasıydı sanki. Oğlan, çığlıklar içerisinde oradan kaçmak istedi; fakat ne ağzından dökülebilecek uygun bir feryat vardı, ne de ayaklarını hareket ettirebilecek gücü. Sadece karşısında duran adama bakmakla yükümlüydü. "O adamın ismini ağzına alırsan seni en korkunç lanetlere mahkum ederim Richard!" Annesinin gür, ışıltılı sesini kafasında duyunca korkuyla geriledi çocuk. Aynadaki korkunç suratı tanımıştı. Daha o sekiz yaşındayken, oğluna sırf zevk için bir kadına nasıl tecavüz ettiğini gösteren baba. Öfkesinin önüne geçemiyordu artık. Orada, bedeni aynaya bağlanmışken; hiçbir şey yapmaktan yoksun kalmak onu öldürecekti. Elinde olmadan aynaya bir kez daha baktı. İşte o anda gözleri kaydı, yüzü dünyadaki en mahkum kişinin yüzünü aldı. Nefes alamadı, konuşamadı. Acısını haykırmadı. Tek düşündüğü, daha yeni idrak ettiği gerçekti. Korkunç bir gerçek. Aynadaki karanlık surat babasının değil, kendisinindi.
Haykırarak uyandı Richard. Ne yapacağını bilmiyordu. Öfkeden kuduruyordu, şüphe onun içini kemirip duruyordu. İki yanında durmuş, onu kendisine getirmeye çalışan en iyi arkadaşlarına baktı. Yüzü kim bilir ne haldeydi, çıldırmıştı adeta, çıldırmış. Genellikle sakin görünümlü, melankolik arkadaşı Daniel, endişeyle bakıyordu ona. Diğer yanında duran, en az Richard kadar kendini beğenmiş Alex ise merakla. Daniel, yumuşakça, çocuğu ürkütmemeye çalışarak konuştu. " Richard sakin ol, kabus gördün kardeşim. " Çocuk ise onu tutan iki kolu da kendisinden uzaklaştırarak hızla ayağa kalktı. Yine haykırmak istiyordu. O kadar yaralanmıştı ki ruhu. O kadar korkmuştu ki bunu arkadaşlarının görmesini istemiyordu. Onlar da çocuğu zorlamadılar. Richard, onlara yataklarına dönmeleri gerektiğini söylediğinde itiraz etmediler. Yatağının altındaki kalın bavulun içinden, dolaplara yerleştirmemiş olduğu giysilerini çıkardı. İçinden krem rengindeki kazağını ve kahverengi kadife pantolonunu rastgele seçip hızlıca giyindikten sonra elini yüzünü yıkamaya gidecekken yarı yolda durdu. Oraya bir daha giremem. Berbat bir halde, koşarak çıktı yatakhaneden. Ortak salonda da kimse olmadığı için rahatça çıktı Hogwarts koridorlarına. Hizmetliye, veya hayaletlere yakalanmayı umursamadan koşmaya başladı. Durmak istemiyordu, arkasına bakmakta. Tek istediği bedenine yapıştırılan ruhunun özgür kalmasıydı; lakin o kadar sıkı zincirlenmişti ki öfkeli ruh. Çıkması ne mümkün, nefes alması bile olanaksızdı. Dışarı çıktığına kendisi bile şaşırmıştı. Böyle bir okulda, bu kadar kolay kaçabilmek olacak iş değildi. Belki de tanrı istemişti ürkmüş oğlanın nefes almasını. Ha! Tanrı mı? Bir kere tanrı eğer genç çocuğu sevseydi, ona önce gerçek bir beden, daha sonra gerçek bir ruh ve en son da kaldırabileceği acılar verirdi. Richard bunların hepsinden yoksun, kendisini melek sanan şapşal bir iblisti sadece. Okul arazisine vardığında yukarıya baktı küfredercesine. Yukarıdaki adam, artık her neyse ondan nefret ediyordu. Kısa bir duraklamadan sonra tekrar nefesini tutup arkasına bakmadan koşmaya başladı. Bir süre sonra gözlerini açtığında ise nereye vardığını farkına varınca kısa bir an tereddüt etti. Bu kadar yol almış olması imkansıza yakın bir ihtimaldi; fakat belki de kendisini iyi hissedebileceği tek yer burasıydı. Başını aşağıya doğru eğdi ve büyük soluklar alıp vermeye başladı. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Su altından gelen ürkünç, güzel ve bir o kadar büyülü sesler olmasa duyabileceği tek ses hayata karşı isyanını tek belli eden parçası, gümbür gümbür atan kalbi olurdu.
Gece mi hüznü çekiyor, yoksa hüzün gelmek için geceyi mi bekler bilinmez.
En sonunda gözlerindeki yaşların yanaklarına süzülmesine izin verdi Richard. Yorulmuştu artık. Olmadığı biri gibi davranmaktan, hayattaki acılarından, sürekli sakladığı o korkunç anılarından. Bu kadar mı? Sadece bu mu? Daha fazlasını vermeyecek miydi o kahrolası yukarıdaki büyük! Gözlerini kapadı. Deniz kızlarının, derinlerdeki melodilerini duyabiliyordu. Hüznü anlatıyorlardı sanki. Karşısındakine doğru gelmesine hiçbir şeyin mani olamayacağı hüznü. Gözlerindeki her bir göz yaşı, farklı bir acıyı, farklı bir öfkeyi, farklı bir gerçeği anlatıyordu sadece. En baştaki her şeyi, tüm kötülükleri ruhuna genç yaşta aşılayan babasıydı. Onu öldüreceğine yemin etmişti. Daha sonra ki, her biri birbirinden korkunç suratlı, şeytan yüzlü melek kardeşleri ve tüm yükü kendi oğlunun üzerine bindirmiş annesiydi. En sonuncusu da herkes tarafından kahraman ruhlu, iyiliğin yansıması gibi görünen, parlak görünümlü ve ışıltılı çocuktu. O çocuk bir süre öyle olduğunu sansa da gerçeğe daha fazla baş kaldıramamıştı. Tüm o korumacı ruhunun ardında yatan bir şeytan vardı aslında. Kibrini, o önüne geçilemez kıskançlığını ve ailesinin damarlarında akan İngiltere Kraliyet soyunun en fazla kan döken ailesi, York hanedanlığından gelen ve hükmetmek, parçalamak, yok etmek kendi kanının içinde duran o uzak kişiliği yok sayarsak, daha derinlerde, en karanlık ve kuytu köşelerde kanser hücresi gibi hızlıca çoğalan vahşi bir hayvan vardı. Tüm o korkunç duygular. Şehvet, ihtiras, yalan. Onlardan daha beter. Daha sekiz yaşında, küçük bir çocukken fark etmişti bunu; lakin dile getirememişti. Babası o yerde yatan kadına tecavüz ederken, acı çektirirken ve işkence ederken. O da zevk almıştı. Kötülüğün her bir parçasından. Şeytanın tüm adlarından, iblisin tüm oğullarından. Kötülüğü istiyordu. Kendi içinde var olan şeyi. Hükmetmek duygusu. Onun asıl istediği, asıl amacı sadece bir taneydi. Şeytana hükmetmek. Kara gölde, simsiyah suda kendi yansımasına bakarken arkasında duran, Richard ne kadar karanlıksa, o kadar parlak görünen bir beden gördü. Kokusu, avın en lezzetli bölümü gibiydi. Sadece sürünün liderine laik olan. Saçları bir melek gibi, gözleri ah gözleri. Şeytanı bile kendi kovuğundan çıkarıp merakla kafasını uzatmasına neden olacak gözleri. Belki o siyah gecede ne yıldızlar vardı aydınlatacak, ne de ay; fakat asıl yıldız gelmişti. Arkasında beliren titrek bir ışık. Yıldızlar ile süslenmiş karanlık, yalnızlık. Darciel...
| |
| | | Adelphe Ida Rigola
Mesaj Sayısı : 495 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Jaiden.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Nis. 01, 2012 6:23 am | |
| Kabul edildi. Yeni karakter açınca bana bildirirsen rütbe vereceğim. | |
| | | Maxim Querta
Mesaj Sayısı : 673 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Elim Reçel'in dötünde -pardon, cep diyecektim.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Nis. 01, 2012 3:24 pm | |
| Sihir tarihi profesörlüğü pozisyonu açıktadır. | |
| | | Marlon Blackwood
Mesaj Sayısı : 10 Kan Durumu : Safkan.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Nis. 01, 2012 3:34 pm | |
| Ad ve Soyad: Marlon Blackwood Yaş: 37 (diye düşünsem de değişmesi muhtemel) İstenilen Profesörlük: Sihir Tarihi. RP Örneği: - Spoiler:
Silindi.
| |
| | | Maxim Querta
Mesaj Sayısı : 673 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : Elim Reçel'in dötünde -pardon, cep diyecektim.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Nis. 01, 2012 3:54 pm | |
| | |
| | | Apollodoros Olvirsson Astronomi Profesörü
Mesaj Sayısı : 50 Kan Durumu : Safkan. Yaş : 43
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Salı Nis. 17, 2012 7:11 pm | |
| Ad ve Soyad: Cornelius Lee (Fakat ad değişikliği yapacağım.) Yaş: 31 İstenilen Profesörlük: Astronomi Profesörlüğü - Örnek RP:
21 Eylül 2007
Gözlerimi her kapadığımda onu görüyorum. Bana, kendisini kurtarmam için yalvarırcasına bakıyor. Kanı yavaşça bedeninden akarken yüzündeki umut ile birlikte gözlerindeki hayat ifadesi de sönüyor. Boğazımı düğümleyen çığlık dışarı çıkmasın diye uğraşıyorum. Gözlerim sulanmış, tuzlu gözyaşlarının etkisiyle yanıyorlar. Hayatımda sadece iki kez ağladım. 12 yıllık hayatımda sadece iki kez. Üzüntüyü ve acıyı hissedebiliyordum. Fakat kalbim sanki vicdanıma zincir vurmuş, yüreğim buz tutmuş gibi bu duyguları gözyaşı ile dışarı vurmayı hiç denemedim. Bir damla olsa bile gözyaşı benim için zayıflık göstergesi. Ben ise zayıf değilim. Güçlü olmak, kurtarmak ve hayat vermek için yetiştirildim. Oysa şimdi kalbimi saran buzlar çözülüyor, direncim kırılıyor. Çığlık atmak istiyorum. Kardeşimin yere dökülen kanı, kutsalmış gibi hafif bir parıltıyla toprağı yıkıyor. Aslında soyumdaki güç düşünüldüğünde Olvirsson’ların kanı her daim sihirli olmuştur. Kanın kutsallığı tartışılamaz bile. Bizden birisini yenmek herkesin elde edemeyeceği bir zaferdir. Bizi özel kılan belki kanımızın karışımı belki de üzerimizdeki lanet. Çoğumuz bu lanet sebebiyle insanlardan uzak dururuz. Fakat kardeşimden de anlayabileceğiniz gibi bu ölmemize engel değildir. Kardeşimin küçük solgun elleri sanki yaşama ulaşmak ister gibi havaya kalkıyor. Dudaklarından acı bir fısıltı dökülüyor. “Apollo.” diyor, adımı fısıldıyor. Ağzımdan çıkan inlemeyle birlikte ellerimi yüzümün üzerine örtüyorum. Artık kardeşimin hayallerindeki kahraman olmadığımı biliyorum. Yaşlar gözlerimi yakmasına rağmen ağlayamıyorum. Cesaretimi toplayıp karşımdaki vahşete bakabildiğimde yumuşak toprağın kan ağladığını görüyorum. Kardeşimin gözleri kaymış, göğsü hareket etmiyor. Nefes almıyor. Kardeşime baktığım bir saniyelik süre içerisinde yaşamın kaskatı kesilmiş bedenini terk ettiğini hissediyorum. Sonra arkasındaki karaltıyı fark ediyorum. Karaltı dağılıp parçalanmadan ve gerisinde uğursuz bir esinti bırakmadan hemen önce onu tanıyorum. Ve yemin ediyorum. Kardeşimin intikamını alacağım.
03 Şubat 2011
Soğuk… Elime değen yapraklar soğuktu. Buz gibi… Bana ölümün soğuk dokunuşunu hatırlatıyorlardı. Gözlerimi açtım ve yavaşça doğruldum. Karşımdaki ağaçlık alanın zihnimde uyandırdığı anıları umursamamaya çalışıyorum. Fakat o kanı, o vahşeti nasıl unutabilirim? İnsan bu kadar sevdiği birisini kaybedince bu kadar kolay atlatır mı bu olayı? Hatıralar zihnimde capcanlı, her gece kâbuslar görüyorum. Ve kardeşimin uğruna canavarları avlıyorum, hem de her gün. Ama bu yeterli değil. O’nu bulmalıyım. O’nu kardeşimi öldüren kişi; kâbuslar görüyorum. Ve kardeşimin uğruna canavarları avlıyorum, hem de her gün. Ama bu yeterli değil. O’nu bulmalıyım. O’nu kardeşimi öldüren kişi bulup canını acıtmalıyım. Belki sadistçe bir düşünce, ama sadistlik kanımda var. Büyük büyükbabam Marcus’tan daha kötü olamayacağım düşüncesi beni rahatlatıyor. Ve işte, tekrar buradayım. Tekrar her şeyin başladığı yerdeyim, tekrar tehlike kokusunu alabiliyorum ama bir fark var; ben bu sefer hazırlıklıyım. Artık eskiden olduğu gibi küçük, tatlı, masum oğlan çocuğu değilim. Artık değiştim, artık büyüdüm. Kendimi savunmayı öğrendim, belki de böyle düşünmek istiyorum. Ama bir şey biliyorum; O da benden korkuyor. Çünkü yıllarca ortada görünmedi. Yıllarca, benden kaçtı. O yıllar boyunca beni üzmenin zevkiyle yaşadı, şimdi de ona başka hiçbir zevkli tattırmamaya kararlıyım. Tanrıça’lar ölemez, ama kim bilir? Belki de karanlık gecenin içine gizlenmiş o Tanrıça’yı ben devirirdim. Birden, aklıma Alyssa ve Chelsea geldi. Onlar da burada olsalar, aynı şeyi yapmamı istemezler miydi? Onlardan yıllarca haber almadım, fakat yine de yaşadıklarını biliyordum. Onlarla yaşadığımız çılgınca maceraları hatırlıyordum. Onlar ile her başımızı belaya sokuşumuzda bize kızan kişileri bile özlüyorum diyebilirim. Eski hayatımı özlüyorum. Burnuma gelen keskin koku, beni düşüncelerimden ayırdı. Alyssa ve Chelsea’yi bile unuttum. Çünkü bu hafif lavanta ve karanfil kokusu tanınmayacak gibi değil. Koku hoştu fakat akla ilk getirdiği şeyler kavga, anlaşmazlık ve ölüm oluyordu. Başımı sallayarak bu düşüncelerden de kurtuldum ve ay ışığının rehberliği ile birlikte ağaçlık alanda ilerlemeye, yürümeye başladım. Çevredeki karanlık yoğunlaştı, ay bile daha az parlıyordu artık. Gecenin koruyucu olduğunu düşündüğüm karanlığı, artık gözüme korkutucu gelmeye başlıyor nedense. Ah, hayır umursamıyorum. Tek umursadığım karanlığın izini takip etmek. İlerlemeye devam ediyorum, en sonunda vardığım küçük çayırlık, türlü türlü çiçekler ile dolu. Menekşe ve minelerin arasına serpiştirilmiş kurtboğanlar hafifçe parıldıyorlar sanki. Ama benim dikkatim tamamen başka birinde… O’nda. Çayırın ortasında dikilmiş, kuzguni siyah saçları hafif rüzgârın etkisiyle dalgalanıyor. Gözleri kapalı, yüz hatları narin, belirgin ve asildi. Aynı zamanda da asiydi ve memnunluk doluydu. Saçları yumuşacık görünüyordu, teni bembeyazdı. Açıkçası; güzel görünüyordu. Ama ben bu güzelliğin arkasındaki karanlığı ve kötülüğü görebiliyordum. Aniden gözleri açıldı. Buz mavisi gözlerindeki bakışları tanıyordum. Bu bakışları kardeşimi öldürdüğü zamandan da hatırlıyordum. Pişmanlık duymaz, utanmaz, her zaman yaptığı şeyden ve döktüğü kandan memnun olduğunu ifade eden bu bakışlara aşinaydım. Bu oydu, Eris. Birden, onun kuzenimin kardeşi, dolayısıyla kuzenim olduğuna inanmakta zorlandım. Böyle bir canavarın Morgan’ın kardeşi olduğuna inanamazdım. Eski zamanlardan, Morgan’ın annesi Nyks’i hatırlıyordum. Nyks’in yaydığı duygular da buna benzerdi, hatta amcamın ona nasıl aşık olduğunu anlayamamıştım. Fakat Eris… Eris tamamen başkaydı. O, sınır tanımazdı. Gözleri beni tanıdığını belirtecek şekilde ışıldarken zaman kaybetmeden “Kardeşimi öldürdün.” diye hırladım. Eris’in bir kaşı havaya kalktı. Sanki öfkemi, hatta hiçbir duygumu anlayamıyordu. Aslında mantıklıydı, bu Tanrıça’nın bir kalbi var mıydı? Hayır diye cevap vereceğim sorulardan biri daha işte. Eris umursamaz bir tavırla “Problemi anlayamadım sanırım… Ah, yani demek istediğim kardeşinin adı neydi? Son sekiz yıl içerisinde birkaç yüz kişiyi öldürmüş olabilirim.” Diye karşılık verdi. Ah, affedersin, asıl ben anlayamadım?! Bu da ne demekti şimdi… Bu yüzsüz tavırlar bende onu parçalama isteği uyandırıyordu ve onun… Evet, sadistlik olduğunu biliyorum ama onun acı çekmesini istiyordum. Kardeşimi gözünü bile kırpmadan öldüren bu kadın, kim bilir daha kaç kişiyi öldürmüştü? Eris’e cevap olarak kardeşimin adını verdiğim kılıcı, Adreanna’yı çektim. Ona bu adı vermiştim, çünkü hayalimde hep Eris’i bu kılıç ile parçalara ayırıyordum. Ve bu onura benden daha layık olan birisi varsa o da kardeşimdi. Üstelik kılıç onun gibiydi; parlak, ince, ama her şeye rağmen güçlü ve dayanıklı. Eris’in gözleri kılıcıma kaydı. Sonra da pat diye “Sen benim soyumdan geliyorsun.” Deyiverdi. Bu sözler, üzerine atılmamı engelleyen tek şeylerdi. Ben Eris’in… Bunun anlamı da neydi şimdi? Aile soyağacımızı biliyordum; uzun yıllarım kütüphanemizde, küflü kitapların arasında bu inanılmaz ve sihirli soyu keşfetmekle geçirdim. Bizim Eris ile hiçbir bağlantımız yoktu. Hiçbir şey, beni Eris’e bağlayamazdı. Şey hariç… Şey… Birden gözlerim iri iri açıldı. Birden elimin titremeye başladığını hissettim. Birden çevremin farkına vardım. Eris ile aramızdaki benzerliklerin farkına vardım. Yüz hatlarımız tıpatıp aynıydı. Gözleri… O buz mavisi gözler, yıllar boyunca aynada gördüğüm gözlerden farksızlardı. Kafamda beliren aile soyağacımızın bazı bölümlerine odaklandım. Mesela Damon’a. Damon, büyük dedemiz Marcus’un Eris’ten olma çocuğuydu. Ve babam da, Damon’un torunuydu. Aklıma gelen bilgilerle birlikte, tıpkı filmlerde olduğu gibi elimdeki kılıcın kayıp büyük bir sesle yere düşmesini bekliyordum. Ama öyle olmadı. Kılıcı sıkıca kavradım. Hayır. Bunu kabullenmeyecektim. Hayır. Hayır, hayır, hayır. Ben Eris gibi değildim. Onun soyundan gelmem bir şey ifade eder miydi? Ailemizin yaşayan üyelerinden yarısından fazlası Persephone, Hekate veya Eris’in soyundan geliyorlardı. Elbette Eris bizim için farklı bir kılıfın içindeydi. Başımıza laneti saran oydu. Beni sevdiğim insanlardan uzaklaştıran oydu. Tekrar sevmemi engelleyen oydu. Hayatımın anlamının yok olmasının sebebi oydu. İçimde patlayan ani güç, beni sarstı. Arasam bile bulamayacağım özgüvenimle dolu bir ses tonuyla “Biliyorum.” diye fısıldadım. “Biliyorum… Ve umurumda değil.” Bu sözler, Eris’e karşı sarf edeceğim son sözlerdi. İleriye doğru atıldım. Adreanna’yı havaya kaldırdım ve saplamaya hazırlandım. Ama aniden kalbime saplanan bir acı beni durdurdu. Nefes alamıyordum. Kalbim, göğüs kafesimin içerisinde çırpınıyordu. Gözlerimi, Eris’in gözlerine diktim. İşte o an, içime çektiğim havanın son nefesim olacağının farkına vardım. Bedenimde kalan son gücüme tutunarak, kılıcımı Eris’in kalbine sapladım. Bu onu, bir Tanrıça’yı öldürmezdi. Ama yüzündeki acı, inanmazlık ve şaşkınlık ifadesi intikam hırsımı tatmin etmeye yetti. Geriye doğru devrilirken, Eris’in bana yaptığı şeyin gücünü hissettim. Beni Eris öldürüyordu. Sırtımda yumuşak toprağı hissettim, yere düştüğümü tenime sürtünen çiçekler sayesinde anladım. Gözümün önünde siyah noktacıklar uçuşuyordu. Görüşüm kararmaya başlamıştı. Birden kendimi tamamen başka bir dünyada buluverdim. Çevrem altın rengiyle kaplıydı, saf altın rengiyle. Karşımda bir kadın duruyordu. Kadını tanıyor gibi hissediyordum, fakat mantığım bana bunun imkansız olduğunu haykırıyordu. Ancak kadın bana bir yerden tanıdık geliyordu. Yüz hatları bana şeyi anımsatıyordu… Kardeşimi ve beni. Karşımdaki kadın, annemdi, bir Tanrıça’ydı. Onu son görüşüm, dört beş yaşlarımdaydı. Kardeşimin doğduğu zamanlardı yani. Ona güveniyordum. Hangi Tanrıça veya neyin nesi olduğunu bilmiyordum, ama ona güveniyordum. “Başardım mı? İntikamımı… İntikamımızı aldım mı?” diye sordum. Annem gülümsedi. Gülümsemesi doğan güneş gibiydi, tüm kötü duygularımı yok ediyordu. “Evet.” Dedi. “Evet oğlum, harikaydın. Seninle gurur duyuyorum.” O son sözlerini söylerken, bilmediğim bir yere doğru çekildim. Kendimi tamamen mutlu hissedeceğim, sonsuza dek kardeşim ile yaşayabileceğim bir yere…
16 Ocak 2012
Uyanıyorum… Tekrar hissediyorum. Bedenimi hissediyorum, nefes alıyorum. Akciğerlerime dolan hava ilk başta canımı yakıyor, fakat sonra alışıyorum. Ve bir şey hatırlıyorum. Ben ölmüştüm. Hızla doğruluyorum. Kendimi bir revirde, sedyede yatar halde buluyorum. Karşımda duran kişi ise… Alyssa. Alyssa. İsmi bile, artık bana yabancı geliyordu. Fakat kahverengi gözleri, parlak saçları ve davranışları ile oydu bu. Kuzenimdi, Alyssa’ydı. Alessandra ile onu ayırt edebilen nadir kişilerden olarak, onun Alyssa olduğunu biliyordum. Yüzü bana bir şeyleri anımsattı. Yeraltında… Hades’in yanında… Alyssa, babasıyla bir şeyler konuşmuştu… O benim… Hızla yattığım sedyeden kalktım ve “Ne yaptın sen? Alyssa, ne yaptın sen?!” diye haykırdım. Alyssa usulca “Bir hayat, bir diğer hayata bedeldir. Üvey babam Christian’ın ölümü, senin için yeni bir yaşam demekti. Bunu biliyordum.” dedi. Hiçbir şey anlamamıştım. Tekrar, bu sefer fısıltılı bir ses tonuyla “Ne yaptın sen?” diye sordum. Bu sefer kuzenimin cevabı açık ve netti. “Seni hayata döndürdüm Apollo. Ruhun için üvey babamı kurban ettim. Hayata hoş geldin… Tekrar.”
Dipçiknotu: Başka sitelerde de kullandığım bir rp olduğu için daha önceden karşılaşmış olabilirsiniz.
| |
| | | Bjørn Devereaux Ravenclaw VI. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1279 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Salı Nis. 17, 2012 7:35 pm | |
| Başvurunuz onaylanmıştır. Rütbeniz veriliyor. | |
| | | Bjørn Devereaux Ravenclaw VI. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1279 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Nis. 29, 2012 5:37 pm | |
| Profesör kadromuzda eksikler vardır. Buradan ulaşabilirsiniz. Alımlar tekrar açılmıştır. | |
| | | Charlotte D. De'Lauthé Hogwarts Şifacısı
Mesaj Sayısı : 440 Kan Durumu : safkan olsa gerek. Rp Partneri : Elbet, onun da bir beyaz atlı prensi çıkacaktır, öyle değil mi?
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Nis. 29, 2012 6:13 pm | |
| Ad ve Soyad: Charlotte D. De'Lauthé(rütbe aldırma kısmına başvuru yaptım demin) Yaş: 30 İstenilen Profesörlük: Tılsım Profesörlüğü.
Payton A. Ramolino demem yeterli mi ki aceba? | |
| | | Veronica Deangelo Tılsım Profesörü, Hufflepuff Bina Sorumlusu
Mesaj Sayısı : 386 Kan Durumu : Fani şeyler bunlar.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Nis. 29, 2012 9:06 pm | |
| Ad ve Soyad: Veronica Deangelo(Rütbe aldırma başvurusunda bulundum.) Yaş: 25 İstenilen Profesörlük: Önceliğim tılsımdı ama başvuru yapılmış. O yüzden Sihir tarihi. | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Nis. 29, 2012 9:36 pm | |
| Charlotte D. De'Lauthé, bir kişinin -okul açılınca boşta olduğu durumlar hariç- birden fazla profesörlük almaması gerektiğini düşündük. Bu nedenle başvurunuzu reddetmek durumundayım. Veronica Deangelo, ilk tercihinizi işliyorum. | |
| | | Bjørn Devereaux Ravenclaw VI. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1279 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. C.tesi Mayıs 05, 2012 9:40 am | |
| Biçim Değiştirme, Sihir Tarihi profesörlükleri boşalmıştır. Ve Muggle Bilimleri profesörü izinli olduğundan yerine yedek profesör alınacaktır. | |
| | | Robert de Marqué Albusan
Mesaj Sayısı : 1882 Özel Yetenek : Animagus, anka. Yaş : 45
| Konu: Geri: Profesör Alımları. C.tesi Mayıs 05, 2012 10:37 am | |
| İksir profesörlüğünü bırakıp Biçim Değiştirmeyi almak istiyorum, mümkünse eğer. | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. C.tesi Mayıs 05, 2012 10:51 am | |
| Elbette, rütbe değiştiriliyor. | |
| | | Julietta Losnte Cadı
Mesaj Sayısı : 62 Kan Durumu : Safkan. Yaş : 27
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Mayıs 06, 2012 12:45 pm | |
| Ad ve Soyad: Jullietta Losnte Yaş: 27 İstenilen Profesörlük: İksir/Gryffindor bina sorumluluğu RP Örneği:Eiletyhia C. Sky diğer kullanıcım.
| |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Mayıs 06, 2012 12:49 pm | |
| Rütbe, iksir profesörü olarak verildi. Bina sorumluluklarına daha sonra karar verilecektir. | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Ptsi Mayıs 07, 2012 6:54 pm | |
| | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Mayıs 20, 2012 7:29 am | |
| Bina sorumlulusu kadrosu açık olan binaların (Gryffindor, Slytherin, Hufflepuff) sorumlusu olmak isteyen profesörlerimizi bu başlığa bekliyoruz. Ayrıca henüz yaptığım güncellemeye göre boşta olan dersler: iksir, sihir tarihi ve muggle bilimleri. | |
| | | Carmélita L'Créamory İksir Profesörü, Slytherin Bina Sorumlusu
Mesaj Sayısı : 200 Kan Durumu : Safkan Rp Partneri : Öğrencisi Chris. Lakin bana demeyin ayıp diye o adamı görse Dumbledore bile öğrenciyle kırıştırır. Özel Yetenek : Zihinbendar, Zihinfendar. Yaş : 31
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Perş. Mayıs 24, 2012 5:48 pm | |
| Ad ve Soyad: Carmélita L'Créamory Yaş: Kurguya göre belirlenecek ama profesör olmaya yeterli olacak. İstenilen Profesörlük: İksir RP Örneği:- Başka bir siteden.:
Kasabanın en yeşil çimenli evinin üst odalarından birini yolun her yanından görebilirdiniz. Evin en büyük odasıydı o. Açık camları odanın içindekileri görmenizi oldukça kolaylaştırıyordu. Güneş ışıklarının odaya bıraktığı turunculuğu yansıtan beyaz duvarların içi bomboştu. Camın tam karşısında duran iki kişilik büyük, pofuduk yatak gri renkteydi. Üzerine atılmış yeşil yastıklar ve yorgan etrafa saçılmıştı. Yatağın biraz ilerisinde, köşedeki dolabın kapakları sonuna kadar açılmıştı. Etrafa saçılmış kıyafetlerden bir genç kızın odası olduğu hemen göze çarpıyordu. Yandaki beyaz kapı açıldığında içeri dolan buğulu havayla birlikte bir kız odaya girdi. Beyaz teni sarıntığı havluyla uyum içindeydi. Islak kirpiklerinin arasından parlayan yeşil gözleri odasını kısaca taradı. Başını tıpkı vücudu gibi beyaz bir havluyla sarmıştı. Havlunun yanlarından çıkmış, ıslak, sarı saçları omuzlarına damlalar bırakıyordu. Çıplak ayaklarını yumuşak zemine bakarak odasında ilerledi genç kız. İnce bilekleğini üzerindeki havlunun köşesine dayamıştı, böylece havlu üzerinde sabit duruyordu. Bunun rahatlığıyla yere atılmış bir çift topuklu ayakkabının üzerinden atladı. Pencerenin önüne geldiğinde yeşil gözleri tenha sokağı bir kere taradı. Hemen ardından camdan birkaç adım gerileyerek havlusunu yere bıraktı. Güneş tenini yakarken bütün bedeni gözler önündeydi. Kıvrımlı hatları öylesine düzgündü ki bakan kesinlikle büyülü bir kız olduğunu hemen anlardı. Bir süre camın kenarında yüzüne çarpan havayı içine çekti. Burun deliklerinden geçen taze yaz havasıyla dolgun dudakları kıvrımlandı. Yüzüne yayılan rahatlamışlığın gülümseyişiyle dolabına ilerledi. Elini öylesine attığı zümrüt yeşili tonunda korseli bir üst çıkarttı. Askılı üstü giydiğinde dolgun göğüsleri daha belirgindi. Altına giydiği kot taytını da sevmiş olacaktı ki elini bacaklarında bir kez gezdirerek gülümsedi. Sarı saçlarını çözdüğünde omuzlarına düşen ıslak saçları elini birkez sallayarak diplerinmden şekil vermeye başladı. Saçlar sonunda düz bir şekilde omuzlarına düştüğünde boynuna taktığı zümrüt yeşili kolyesiyle görüntüsünü tamamladı. Saçlarını savurarka aynanın önünden ayrılmıştı şimdi. Hızlı adımlarla odasını geçtiğinde köşedeki dolaptan aldığı yeşil, dolgu topuk sandaletlerini giymişti. Kapısının arkasından aldığı çapraz takım çantasıyla odasından çıktı. İşte o sırada içine dolan bütün güneş sönmüştü genç kızın. Hiç görmeyi istemediği bir yüzle burun buruna geldiğinde gözlerini kısarak annesine baktı. Genede karşısındaki kendine çok benzeyen bu kadın daha erken davranarak konuştu.
"Nereye?" "Hogsmeade'ye gideceğim. Neden?" "Gidip o sümsük arkadaşlarınla takılma. Birazdan cepleri para dolu arkadaşlar gelecek. Eminim sen de onları çok seversin." "Erkek avına çıkacak halde değilim. Canım sıkıldı." "Çıkman lazım. Yoksa aç kalacağız. Sana burada kal dedim." Genç kız son defa karşısında duran kadına baktı. Bu durumu hiç sevmemişti. Küçükken odasına kapatılıp annesinin eğlenceli kahkahaları arasında erkekleri tavlamasını dinlerdi. Şimdi bu görev ona da düşüyordu. Annesi tam-veela olduğundan çok daha güzeldi. Yaşına rağmen kadının kıvrımlı vücut hatları elbisesinin altında bile dikkat çekiyordu. Sarı saçları her zaman ışıkla parlardı ve teni gece bile parlayan pürüzsüzlüğe sahipti. Gözleri yırtıcı bir yılan gibi bakardı. Améth'i doğduğundan beri eğiten bu kadın istediği her erkeği tek bir bakışıyla bile tavlayabilirdi. Hatta Améth bazen bunu yapmak için veelalığa bile ihtiyacı olmadığını düşünürdü. Kadının şu anda üzerinde bulunan kırmızı elbise bütün kıvrımlarını hiç cimrileşmeden gözler önüne sermişti. Dolgun dudaklarına sürdüğü aynı tonda rujla Améth kadınları bile kendine çekebilecek güzellikte annesine baktı gene. Cebi para dolu, aptal erkekleri tavlamak için kıza ihtiyacı olmadığına emindi. Bu yüzden genç kız başka bir şey söyleme gereği duymadna hızla merdivenlere yöneldi. Elini trabzana bıraktı ve sakin adımlarla inerken "Geç kalmam." diye soludu. Kapıyı arkasından kapatırken annesinin sinirli haykırışı kulağına çalınmıştı. Oysa Améth artık erkeklerle oyun oynamaktan bile sıkılmıştı. Sonuçta hepsi elindeydi zaten, tek yapması gereken birazcık parlamaktı. Bu da onun için artık hiçte zor değildi. Güneşin yüzüne vurmasıyla beraber başını eğdi genç kız. Çapraz taktığı çantasına iki eliyle sarıldı ve tatlı adımlarla yolda ilerlemeye başladı. Sarı saçlarına yansıyan turuncu güneş ışıkları her adımında biraz daha artıyordu. Saçları havanın hareketiyle iki yanında salınıyordu. Birkaç adım sessizce yürümesinin arkasından yolun sonunda durdu. Topuklarında dönerek biraz önce çıktığı evine baktı. Odasının açık camından dışarıya çıkmış perdeleri rüzgarla sallanıyordu. Genç kız yüzüne gelen saçları tek eliyle geriye tarıyarak toparladı. Sonunda gözlerini kapatarak rüzgara eşlik etmeye başladı. Sokaktaki rüzgar arttı ve Améth birkaç saniye sonra kayboldu.
Genç kız gözlerini kapatarak kendine birkaç saniye tanıdı. Cisimlenmenin verdiği tatlı burukluğu atmak adına yüzüne çarpan rüzgarı biraz daha fazla hissetmeye çalışıyordu. Yere doğru bakarak gözlerini kırpıştırdığında kumlu yolu gördü. Hogsmeade'de olduğunu kumlu yolun tek bir taşına bile bakarak söyleyebilirdi. Güneş kumların üzerine parıltılar yayıyordu. Kızıllığın etrafa tanıdığı renk cümbüşünü görmek adına başını kaldırdı. Önüne gelen manzarayla bir süre sessiz kaldı. Okul zamanı pekçok öğrenciyi içinde barındıran Hogsmeade yazın bile tıklım tıklımdı. Köy artık taşmak üzereymiş gibi her yanından çeşitli kahkahalar saçıyordu. Büyücüler neşeli sohbetler veya bazen karanlık bakışlarla köyün içinde bir oradan bir buraya gidip duruyorlardı. Birkaç dükkan sahibi dükkanlarının önünde oturmuş harıl harıl muhabbet ediyorlardı. Göreve yeni başladığı belli olan bir dükkan çalışanını azarlayan yaşlıca bir adamın sesi bütün köyü inletiyordu adeta. Bir çocuk birazcık şekerle şeker dükkanını terk ediyordu. İki sevgili köşeden çıkmış birbirlerine sarılarak güneşin tadını çıkartıyor gibiydiler. Améth bu manzaraya baktığında gülümsemesine engel olamamıştı. Genede içine dolan burukluğuda kendi yaşıyordu. Hiçbir zaman doyasıya güldüğü anlar olmamıştı onun. Gerçek bir sevgilisi veya şeker aldırabileceği bir ailesi yoktu. Kimseye bir işi berbat etti diye bağıracak durumda da değildi. Bu ufak şeylere pek takılır gibi görünmüyordu ama bazen doğduğundan beri eğitildiği bu katı yapısına lanet ediyordu. Bir grup gencin çay dükkanına girdiğini gördü. Öğrenciler genelde oraya giderdi zaten. Kendisi de oraya gitmek için adımlarını atmaya başladı. Oraya girdiğinde gene bütün gözlerin ona döneceğinin farkındaydı, birkaç kız lanet savuraktı, belki köşedeki birkaç oğlan laf atacaktı. Genede Améth yerine oturduğunda herkes ne konuştuğunu unutup onu tartışacaktı. Hatta özellikle erkeklerin istemsiz bunu yapacağının farkındaydı. Genede bunu bile gülümseyerek karşılıyordu. Tek elini çantasının üzerinden çekerek kapıyı tuttu. Tokmağı sertçe çevirdiğinde kapı geriye bir zil sesi bırakarak açıldı. Genç kız içeri süzüldü ve çay kokularını içine çekti. Kaynıyan çaydanlıkların zil seslerinin tatlı kahkahaları dışında o anda çayhanedeki bütün sesler kesilmeye başlamıştı. Birkaç kız kahkahalarını yarıda kesip yanlarındaki oğlanların neye baktığını anlamak için döndüler. Erkeklerin hepsi muhabbetlerini çoktan kesmişti bile. Genç kız bu duruma alışkın kendine beğendiği iki kişilik masalardan birine yürüdü. Masaya doğru oturduğunda birkaç fısıldaşmanın başladığına tanık bile olmuştu. İleride oturan grup kendi arasında döndüğünde içlerinden birinin ona baktığını fark etmek zor olmamıştı. Genç kız onları daha önce de görmüştü. Okulda Leondier'de okuyan bir grup erkekti bunlar. Öyle çok büyük özellikleri yoktu, birkaç binadaki kızların onların çapkınlıklarını konuştuğunu duymuştu ama bu da Améth'i pek etkilemiyordu doğrusu. Genede çocuğun masalarından kalkması ve birkaç alaylı lafı arkasında bırakarak Améth'in masasına gelmesi ilginç bir durumdu. Genç kız ününü duyan birinin buna cesaret etmesini övgüyle karşılayabilirdi ama bu çocuğun tavırlarından Améth'i tanımadığı belli oluyordu. Rahatlıkla oturduğu karşısına oturan çocuğa diktiğinde gözlerini bir hareket bekliyordu. Gülümsemesinde tatlı bir alay vardı ama genç kız bunu sezdirmeyecek kadar ustaydı artık. Kehribar renkli gözleri gördüğünde gülümsemesi biraz daha şekillendi. Çocuk aslında yakışıklı bir çocuktu, kendinden emin tavırları ve iyi bir vücudu vardı. Améth okuldaki hemen hemen bütün kızları tavlayabileceğini az çok tahmin edebiliyordu. Genede Améth o kızlardan olmaktan çok uzaktı. Çocuk bunu fark etmemiş gibi bütün nezaketiyle ona sorusunu yönelttiğinde genç kız hafifçe gülümsedi. Resmiyetini bozmaya pek niyeti yoktu. Şayet bunu yapacak olsaydı veela yeteneğini kullanarak çocuğu tıpış tıpış arkadaşlarının yanına göndermesi gerekirdi ama bunun çok aşağılayıcı olacağına emindi. Bu yüzden bu seçeneği geçerek konuştu. "Yeşil çay sevmiyorum, teşekkürler." Çocuğun gözlerinden gözlerini çekerek yanında biten garsona döndü. Tatlı bir gülümsemeyle adama siparişini söylemeye başladı. "Ben bir portakallı bitki çayı alacağım. Beyfendinin masasına da benden bir yeşil çay bırakırsınız eminim. Hatta arkadaşlarıyla içmek isterse arkadaşlarına da lütfen."
| |
| | | Bjørn Devereaux Ravenclaw VI. Sınıf, Sınıf Başkanı
Mesaj Sayısı : 1279 Kan Durumu : Safkan. Özel Yetenek : Meta.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Perş. Mayıs 24, 2012 5:49 pm | |
| Başvurunuz onaylanmıştır. Rütbeniz veriliyor. | |
| | | Eleanora Délacruz Sihir Tarihi Profesörü, Gryffindor Bina Sorumlusu
Mesaj Sayısı : 157 Kan Durumu : Muggle doğumlu.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Mayıs 27, 2012 7:28 pm | |
| - Eleanora Délaruz. - Daha belli değildir efendim ancak 25 falan olacak gibi. - Sihir Tarihi. - Euterpe Châtillon diğer karakterimdir. Eklememe gerek yoktur umarım? | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Paz Mayıs 27, 2012 7:51 pm | |
| | |
| | | Adrasteia Quiwen
Mesaj Sayısı : 2016 Kan Durumu : Safkan. Rp Partneri : He is like a cage, Richard.
| Konu: Geri: Profesör Alımları. Salı Haz. 05, 2012 4:35 pm | |
| Karanlık sanatlara karşı savunma profesörü rütbesi boştadır, bilginize. | |
| | | | Profesör Alımları. | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|