M. Elina Caine Ravenclaw IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 2 Kan Durumu : Melez.
| Konu: M. Elina Caine. Salı Tem. 03, 2012 6:41 pm | |
| Ad ve Soyad: M. Elina Caine.
Kişisel Özellikleri: Çok mantıklıdır. Duygularına fazlaca önem verir fakat yaşadığı bazı şeyler duygularını gölgelemesini ön görmüştür. Herkes güvenini kazanamaz. Elina'ya sayılı kişi ulaşabilir. Dostları ve ailesi onun için önemlidir. Onlar için her şeyi yapabilir. Hangi durumla karşılaşırsa karşılaşsın soğukkanlılığını korur. Araştırmak ve öğrenmek en büyük tutkusudur. Pratik bir zekaya sahiptir ve bu özelliği sayesinde hemen her durumdan kolayca kurtulabilir. Dışarıdan bakıldığında soğuk ve ciddidir. İçindeki asıl sıcak kişiyi kimseye göstermemeye çalışır. Yalnızca en yakınları gerçek Elina'yı görür. Hayır, iki yüzlü değildir. Yalandan ve iki yüzlülükten fazlaca nefret eder.
RP Örneği:
- Spoiler:
Uzun süre sonra yeniden dönmek hiç aklından geçmezdi, Chantal’ın. Bütün çocukluğu kocaman bahçesi olan bu malikânede geçmişti. Chantal, asil bir aile olan Stingler’ların yüzyıllar boyu ikamet ettiği bu malikâneyi bazı özel sebeplerden dolayı ailesiyle yaklaşık altı yıl önce terk etmişti. Malikâne eski heybetini koruyordu fakat doğal olarak epey yıpranmıştı. Her zaman bakımlı olan bahçesine şimdi yabani otlar tünemiş, malikânenin duvarlarını asi sarmaşıklar sarmıştı. Bir zamanlar koca bahçede hoplayıp zıplayan küçük kız şimdi yirmi dört yaşına gelmiş ve neredeyse yetişkin sayılıyordu.
İki yıl önce Londra’ya yeniden dönmüştü fakat hayatının büyük bir kısmını geçirdiği bu eski malikâneye uğramamıştı hiç. Nedeni hep kaçtığı geçmişiydi. Geçmişinden epey korkuyor ve ona yaklaşamıyordu. O gün cesaretinin doruğundaydı belli ki. Malikâneye altı yıl aradan sonra ilk defa adımını atıyordu. Rüzgâr kuvvetlenmeye başlamış, zaten soğuk baktığı malikâneyi iyice soğutuyordu. Biran önce geçmişiyle yüzleşip gitmek istiyordu genç kız. Adımlarını heybetli ama bir o kadar yıpranmış olan kapıya doğru yönlendirdi. Her adımında kalbinin ritmi biraz daha artıyordu. Kapıyı var gücüyle itti. Paslanmış menteşelerden çıkan kulak tırmalayıcı sesin eşliğinde açılmıştı sonunda kapı. Hol biraz karanlık, biraz rutubetliydi. Kalan bazı eşyaların üzerlerini iki, üç parmak toz bağlamıştı. Parkenin bazı bölümleri kalkmış, bazı bölümleriyse tamamen kırılmıştı. Her adımda aynı tonda iç gıcıklayan bir ses çıkıyordu. Adımlarını tırabzanlarının bazı yerleri epey hasar görmüş merdivenlere doğru sürdürdü. Yine o tek düze gıcırtılar merdivenlere atılan adımlarda da devam etti.
Adımları onun belki en az gelmek istediği yere getirmişti genç kızı. Kendi kaldığı odasına... Duvarlar epey kirli fakat eskiden olduğu gibi gökyüzü mavisi rengini koruyordu. Bazı bölümleri dökülmüş olsa da hala hayal edebiliyordu genç kız eski halini. Sanki daha dün terk etmişti burayı. Yalnız kalmak istediği zamanlar sığındığı pencereye yaklaştı. Camları kırılmış, çerçevesinin boyası kalkmıştı. Kendini kötü hissettiği zamanlar bu pencereyi açar ve gökyüzünü seyrederdi. Bulutların şeklini, ayın parlaklığını izlerdi. Yıldızlara göz kırpardı bazen, bazense özgür kuşlara selam verirdi buradan. Hayallere dalardı, buradan bakarken gökyüzüne. Genç kızın gözlerinden iki damla süzülüverdi birden. Gözlerini kapadı ve dökülmelerine izin verdi. Sonra gerisin geriye çıktı odasından ama döndü ve baktı eski dostuna tekrar. Göz kırptı ve yoluna devam etti.
Annesinin en çok vaktini geçirdiği yerdeydi şimdi. Küçük çaplı bir sera... Kırılmış ve yalnızca tek menteşeden tutunan kapıyı araladı ve adımını attı içeri doğru. Yer yer kurumuş sebzeler vardı toprakta. Ortada bir sulama fıskiyesi, kenarlarda birkaç masa. Sağ köşede ise bir düşünseli vardı. Genç kız düşünseline doğru yaklaştı. Elini kot pantolonunun arka cebine attı ve tam on üç yıl önce sahip olduğu asasını çıkardı. Asma ağacından yapılma, son derece simetrik ve içinde tek boynuzlu at kılı bulunan bir asaydı bu. Perçemini kulağının arkasına doğru attı ve asasını kafasına doğru götürdü. Asasını çektiğinde beyaz bir saç çıkıyormuş gibiydi. Oysaki o saç gibi görünen şey düşünceleri, anılarıydı. Düşünseline doğru savurdu beyninden çekip aldığı anısını. Su hareketlendi, birkaç bulanık figür belirdi. Genç kız saçlarını arkasına topladı ve suratını daldırdı suya doğru.
Hogwarts’ta avludaydı. Küçük kahverengi, düz saçlı bir kız ve karşısında da kuzgun karası kısa saçlara sahip olan bir kız vardı. Kahverengi saçlı kız Chantal’ın ta kendisiydi. Tahminen on üç yaşında falandı. Karşısındaki okul zamanında pek haz etmediği kendini beğenmiş bir Slytherin’li kızdı. Slytherin’li kız Chantal’la bir nedenden dolayı kavga ediyor ve belli ki Chantal’ı da ağlatıyordu. Derken arkalardan bir yerden koyu kahverengi saçlı bir oğlan belirdi. Oğlanın boyu yaşıtlarına göre biraz uzundu. Oğlan meydan okurcasına asasını çıkardı ve Slytherin’li kıza doğru yürüdü.
“-küçük, narin Stingler ağlamaya mı başladı yoksa?” “Kapa çeneni Cassandra bu benim suçum değildi anlamıyor musun?” “Hey, hey, hey! Ne oluyor burada? Chantal sen iyi misin?” "Bir şey yok Hariman. Sen o koca burnunu her şeye sokma!” "Benimle böyle konuşamazsın! Rictusempra!" Oğlanın asasından alev kırmızısı kıvılcımlar çıktı ve doğrudan kendini beğenmiş Slytherin’li kıza doğru gitti. Kız birden kıkırdamaya ardından da kahkaha atmaya başlamıştı. Karnını tutuyor, çaresizce gülüyordu. “Burada neler oluyor?” dedi sakin ve bir o kadar soğuk bir ses. Sesin sahibi Mitoloji Profesör’ü Mr. Marsh’a aitti. Şansa bak ki Mr. Marsh aynı zamanda Slytherin bölüm sorumlusuydu. Kahverengi kısa saçları vardı. Neredeyse hiç kesmediği kirli sakalları, masmavi gözleri vardı. Üzerinden hiç çıkarmadığı kasvetli, lacivert bir cüppe giyiyordu. Sakallarını kesse ve tabii o cüppeden vazgeçse aslında yakışıklı bile sayılabilirdi. “Biri bana açıklayabilir mi Mrs. Mooth neden kahkahalar atıyor?” dedi yine aynı soğukluktaki ses tonuyla. “Finite İncantatem” dedi tekdüze bir sesle. Kızın gülmesi anında kesilmişti. “Anlat!” sesindeki sakinliği öfke süpürmüştü adeta. Kız yüzüne üzgün bir ifade takındıktan sonra ağzını açtı ve “Burada konuşuyorduk. Sonra gelip Hariman bana saldırdı.” dedi Profesör Marsh’a bakarak. “Durup dururken...” diye de ekledi. “Hayır! Yalan söylüyor!” dedi hiddetle Chantal. “Size söz verdiğimi hatırlamıyorum Mrs. Stingler.” dedi profesör deminki soğukkanlılığını takınarak. “Her ikinizden beşer puan... Toplamda Ravenclaw’dan on puan...” diyerek bitirdi sözünü. Arkasını döndü ve tam giderken “Demek toplama yapmayı da biliyormuş.” dedi Alwin alaylı bir şekilde. Mr. Marsh ne yazık ki Alwin’in bu değerlendirmesini duymuş ve geri dönmüştü. “Cezalısınız Mr. Hariman.” dedi ve yine arkasını dönüp gitti.
Kafasını düşünselinden çekti genç kız. Yüzünde küçük bir tebessüm vardı. Geçmişinden bazı şeyleri hatırlamak hoşuna giderdi genç kızın. Özellikle dostuyla olan anıları... Asasını kaldırdı ve bir anı daha kopardı zihninden. Düşünseline doğru savurdu, bekledi. Tekrar küçük figürler ortaya çıkmıştı. Kafasını daldırdı, izlemeye koyuldu.
Ravenclaw ortak salonundaydı bu sefer. Yaklaşık on beş yaşında ya bir eksik ya bir fazla... Pencerenin yanına oturmuş yağmurlu havayı seyrediyordu. Bu sefer de gözleri yaşlıydı. Fakat sebebi apayrıydı. Genç cadının kalbinde bir ağrı vardı. Kendinden çok sevdiği birinden ayrılmıştı. O zamanlar onun için en büyük acı sayılabilirdi. Ne de olsa gençlik... Bir buçuk yıl boyunca beraberdiler erkek arkadaşıyla. Birçok şeyi birlikte yapmışlar, paylaştıkları onlarca anı vardı. Ama o gün bitmişti. Her şeyi bir kalemde silip atmıştı pervasızca. Onu başka bir kızla görmüştü, hem de hiç uygun olmayan bir vaziyette. Sonunda kendini burada, Ravenclaw ortak salonunda bulmuştu. Pencerenin yanında, gözleri yaşlı... Odanın kapısı açılmıştı. Ona doğru seslenen birini duymuştu. Tanıdık bir ses... “Ne oldu sana?” diyebilmişti oğlan çabucak. Chantal, oğlana bakıp omuz silkti ve hiçbir şey demeden yine yüzünü pencereye doğru çevirdi. Yağmurun şiddeti iyice artmıştı. Damlalar camları haince dövüyordu. “Yine o üzdü değil mi seni? Göstereceğim ama şimdi ona!” dedi sert bir ses tonuyla. Alwin hemen yerinden doğruldu ve kapıya doğru yöneldi. Chantal da hemen arkasından. Oğlanın kolunu sıkıca yakaladı. “Bırak beni işte cezasını vereyim!” dedi hiddetle ve kolunu genç kızın ellerinden kurtardı. Kız biraz sarsılmıştı. Sessizliğinden taviz vermeyerek “Bitti zaten. Boş ver.” dedi ve tekrar gözyaşlarını dökmeye başladı. Alwin sakinleşmiş görünüyordu ya da kızın döktüğü gözyaşlarına dayanamıyordu. Ellerini genç kızın suratına götürdü ve yavaş yavaş gözyaşlarını silmeye koyuldu. “Dinle... Ben senin hep yanında olacağım. Bunu sakın ama sakın aklından çıkarma.” dedi sakince. Kız küçük bir tebessüm etti ve tek kelime etmedi.
Chantal tekrar kaldırdı kafasını kâseden. Biraz önceki gibi gülmüyordu bu sefer. Gözlerinden bir, iki damla yaş akmıştı sadece. Alwin’in sözü gelmişti aklına. Hani bırakmayacaktı? Şimdi neredeydi peki? Yalan mı söylemişti en iyi dostu? Kız doğruldu ve önüne gelen saçlarını savurdu arkasına. Asasını yine arka cebine tıkıştırdı. Artık gitmesi gerekiyordu. Anılar acı vermeye başlamıştı şimdiden. Tam gidecekti ki omzunda bir el hissetti. Elini yavaşça tekrar arka cebine attı ve asasını yokladı. Hafif hafif çekti cebinden ve arkasını döndü. Asasını doğrulttu omzundan tutan yabancıya. Yabancı hafif bir tebessüm koyuverdi. “İlla ki yanında olmak değildir bırakmamak. Kalbim hep seninle attı aslında senin bile fark etmeyeceğin bir şekilde.” diyerek sözünü noktaladı. Genç kız tam ağzını açacaktı ki yabancı parmağını kızın dudaklarına götürdü. “Eskiden ruhen olduğu gibi şimdi de bedenen yanındayım. Sözümü tutmaya devam edeceğim.” dedi. Kızın gözlerini zaten ıslatan yaşlar şimdi daha da hızlanmıştı. Yerle buluşmak için sabırsızlanıyorlardı adeta. “Alwin...” diyebildi sadece Chantal. Usulca genç oğlanın yanına yaklaştı ve sarıldı, eski dostuna.
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Mesaj Sayısı : 476 Kan Durumu :
| Konu: Geri: M. Elina Caine. Salı Tem. 03, 2012 7:12 pm | |
| | |
|