Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Patric

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Austen Pierre Louvard
Re dei Dolci Sahibi
Re dei Dolci Sahibi
Austen Pierre Louvard


Mesaj Sayısı : 73
Kan Durumu : Safkan
Rp Partneri : Kendimi öpüyorum.
Yaş : 31

Patric Empty
MesajKonu: Patric   Patric Icon_minitimeSalı Nis. 24, 2012 5:05 pm

Ad ve Soyad: Martinus Patric DiMaggio -Austin Pierre Louvard olarak değiştirelecektir-
Kişisel Özellikleri: Özgürdür o, her şeyi tek başına yapmayı sever. Asidir bir o kadar, ama bu kavgacı biri olduğunu göstermez. Konuşarak anlaşmayı, çözüm yolu bulmayı daha uygun bulur. Ayrıca karanlıkta çalışmaktan hoşlanır, insanlardan uzak durmaya çalışır, güvenmez çünkü. Bazılarına göre sakin ve olgun gözükür ama sadece çok samimi insanlarla çılgınlık yapabilecek biridir, dediğim gibi insanlara pek güvenmez.
RP Örneği:

Arıyordum, yıllar önce kaybettiğim ruhumu. Derinlere iniyordum, karanlık köşelere giriyordum. Belki oradadır ve onu bulmamı istemiyordur, korkuyordur benden. Ona yaptığım onca şeyden sonra hak verebilirim sanırım kaçmasına. Çok acıttım onu, çok yaralar verdim, umursamadım, kafama göre davrandım. Ama şimdi ruhsuz kalmıştım, boşluktaydım, geri almalıydım onu, tekrar en başa dönebilmek için. Aynı hataları, aynı düşüncesizlikleri yapmamak için. Akıllandığımı düşünüyordum ama o bunun böyle olduğunu düşünmüyor gibiydi. Olgunlaşmamı bekliyordu sanırım, ki o zaman bana geri dönecekti. Seninleyim diyecekti, onu mahveden kişilerin bana dedikleri gibi. Beraberiz dediler, kandırdılar beni. İnandım, ruhuma ve zihnime karşı geldim. Tuttum elinden ve onu takip ettim, çok güveniyordum ona, beni büyülemişti, her şeyin iyi olacağını söylüyordu. Ama hayır, şimdi ne o yanımda ne de kaybettiğim ruhum. Çabalıyordum, onu geri almak için değil ruhumu geri almak için. Onu ben çoktan silmiştim, ruhumu kaybettiğimi anlayınca. Peki nasıl ruhumu kaybettiğimi anlamıştım? Ney beni uyandırmıştı da arayışa başlamıştım? Evet, aynı şeyi bir başkasına yapmıştım, bir başkasının o gencecik ruhunu çalmıştım. Onun, derin köşelerine sıkıştırmıştım. Aynen bana yapıldığı gibi ama sonra farkettim ki, korktuğum şeye dönüşmüştüm. Bana yapılanın aynısını bir başkasına yaparsam ne olurdum ben? Koca bir "salaklık"tan başka bir şey değil. Şimdi içim o acıyla dolu, çaldığım ruhlarla yaşamaya çalışıyordum ama geri vermeliydim. Çaldığım kişilere geri vermeliydim, kimse bana ruhumu geri vermediği halde. Belki de çözüm noktası buydu? Çaldığım ruhları içimden atabileyim ki kendi ruhuma ulaşabileyim. Başkalarının ruhu onu gizliyordu karanlık bir sis gibi. Sisi dağıtmalı ve onu oradan kurtarmalıydım belki de. İşte o yüzden buradayım. Bir sonbahar akşamı, ahşap bir kapının önünde. Kapının ardındaki ruhsuz birisine ruhunu geri vermek için. Bu bir özürdü, onun bana geri dönmesini istemiyordum, bensiz yaşamasını istiyordum. Çünkü onun bana olan güvenini de çalmıştım ruhuyla beraber. Onu zorlayamazdım tekrar birlikte olmak için. Sadece dilediğim özrün altında ruhunu da verecektim ona. Yeterli olmasını ümit ediyordum, öyle olmalıydı, yoksa ben de ruhum gibi yok olup gidecektim.

Yere yığılmıştı, yavaşça. Elleriyle yüzünü kapatıp ağladığını görmemi istemiyordu, gizliyordu benden kendisini. Bense sadece ayakta dikilmiş ona bakarak az önce söylediğim şeyi düşünüyordum. Doğru mu yapmıştım bilemiyordum, umrumda da değildi. Canım sıkılmıştı artık ondan, başka kişilerle de takılmalıydım tek ona bağlı kalamazdım. İstediğim şeyleri de yapmamıştı pek zaten, tamam bir kaç şey haricinde. Ama beni seviyordu, yere kapaklanmış ağlarken bunu sürekli söylüyordu zaten. Aslında yanına eğilip onunla beraber ağlamalıydım ama hiç istemedi canım. Duygulanmadım bile, acımadım bile, sadece yaptım. Aynen başkasının bir gün bana yaptığı gibi. Kapıya doğru döndüm ve tam giderken paçama yapıştığını hissettim. Gitmemi istemiyordu, yanlış olduğunu söylüyordu. İkimizin ayrı olması yanlıştı onun için ama ben umursamıyordum. Hızla ondan kurtulup evden çıktım ve merdivenleri hızla inmeye başladım. Arkamdan gelmesini istemiyordum, onu bir daha hiç görmek istemiyordum, onun sesini bir daha hiç duymak istemiyordum. Kapıdan bana bağırıyordu, geri dönmem için ama ben duymuyordum, umursamıyordum. Hep ben mi acı çekecektim biraz da bazıları çeksin diye düşünüp emin adımlardan apartmandan çıktım. Bir kaç sokak geçmeme rağmen sanki halen, umursamama rağmen, onun yakarışlarını duyuyor gibiydim. Zihnimi başka şeylerle meşgul etmeliydim ki onu bir daha düşünmeyeyim, istemiyorum, ne hali varsa görsün. Daha eğlenceli insanlarla bulabilirdim, mutluyum ben diye düşünürken ara sokakta bir bar görüp hemen oraya daldım. Daha kapıyı açmadan içerideki atmosferin nasıl olduğunu kokudan anlayabiliyordunuz. Ter kokusu içeride bir çok terli insanın olduğunu gösteriyordu. Hepsi ayyaş, amaçsız ve mutluluğu içkiyle bulan tiplerdi. Kapıyı açıp içeri girdim ve birkaç adam bana bakıp süzdü sonra içkilerini içmeye ve sohbet etmeye devam ettiler. Küçük bir mekandı, ikisi duvar kenarında ve ikisi salonun ortasından olan dört tane masası vardı. Kapının tam karşısında ufak bir bar ve yanında da bir kapı vardı. Tuvalet olduğunu yazalı seneler geçmiş gibiydi, sadece birkaç harfi gözükebiliyordu. Bar'a yöneldim ve boş bir sandalyeye oturup bir şişe bira söyledim yaşlı barmen'e. Bar'ın arkasındaki iki raftan birinde içkiler diğerinde birkaç müşteriyle çekilmiş resimlerin olduğu çerçeveler ve yıllanmış bir radyo vardı. Barmen önüme birayı getirdiğinde aletin çalıp çalışmadığını sordum, en azından kafam daha da çok dağılabilirdi. Ümitsizlikle kafasını sallayıp tezgahı silmeye koyuldu. Bende sırtımı bar tezgahına dayayıp mekanı tarıyordum ve duvar köşesindeki biriyle gözgöze geldik. Birkaç defa gözlerimi kaçırdım ama halen bakmaya devam edince ben de ona uzunca bakmaya başladım. Sonra gülümseyip içkisini kaptı ve yanıma gelmeye çalıştı. Sohbet edecekti muhtemelen, kafamı dağıtmak için başka bir yol daha. Hayatıma devam etmem gerekiyordu ve edecektim, demin sızlayan kişiyi unutmuştum artık.

Ahşap kapıya birkaç kez tıklattım ve içeriden gelen ayak seslerini duyup derin bir nefes aldım. Hazırdım, karşılaşmaya, görüşmeye. Kapı gıcırdayarak yavaşça açıldı ve aralıktan küçük bir çocuk kafası çıktı. Hiçbir şey demeden bakışıyorduk ikimizde. Benden bir cevap bekliyordu, bir söz, ama konuşamıyordum ki, ona çok benziyordu çocuk. O kara gözleri, ufacık ağzı, sanki küçülmüşte karşıma çıkıyor gibiydi. Hele o ürkek ve masum bakışları, çok masumdu o, fazlasıyla. Bir çocuğun masumluğu vardı onda, savunmasız ve yardıma muhtaç. Sonra kapı aralığı genişledi ve ardına kadar açılıp "O" karşıma çıktı. Halen aynıydı, yıllar sonra bile. O alnındaki kırışıklıklar halen aynı çizgi ve hatlara sahipti. Saçların taranma şekli, bakışlarının ürkekliği, yanağındaki kızarıklık. Bir şey söylemek için ağzımı açacakken boynuma atladı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. O günkü gibi ağlıyordu ama bu sefer ki ağlayışın içindeki duygu bambaşkaydı. Özlemdi bu, kavuşmanın verdiği mutluluk özlemi. Kafamı ellerinin arasına alıp bana dikkatlice kızarmış gözlerle baktı. Gülümsüyordu, sevinçliydi. Sonra beni kolumdan tutup içeri sürükledi, çocuğu da peşine takıp salona geçtik. Hemen beni bir kanepeye oturtup salondan ayrıldı. İçeriden duyduğuma göre mutfağa gitmişti ve bir şeyler hazırlıyordu. Ellerimi dizime koyup salonu inceledim. Tahmin ettiğim gibiydi, çoğu eşya kırmızı ve ahşaptı. Duvarın rengi, duvardaki resimlerin kırmızı ton yoğunluğu, ayaklı lambalar, sandalyeler, halılar, perdeler, kanepeler diye incelerken karşımdaki tek kişilik kanepede oturan çocuğun bana ürkek ürkek baktığını gördüm. Şaşkındı, tanımıyordu beni sonuçta. Küçük bir tebessüm yollayarak onda iyi bir izlenim bırakmaya çalıştım ama hemen kanepeden kalkıp koridora koştu. O da bir şeyler karıştırıyordu içeride ve hemen geri döndü elinde getirdiği şeyi bana uzatarak. Bu bir fotoğraftı ve benim resmimdi. Şaşkınlıkla resme bakıyordum, çok eskiydi bu resim burada olmasına şaşırmıştım, çocuğun beni tanımasına da şaşırmıştım. Demek ki fotoğrafı çok incelemişti ve beni çıkarabilmişti hemen, yoksa bu fotoğrafı neden hemen bulup getirsin. Fotoğraf'a bakmayı bırakıp tekrar kanepesine yerleşen çocuğa bakıp gülümsedim. Ama o halen ürkek ürkek bakıyor ve konuşmuyordu. Sonra bakışları başka yöne döndü, ona bakıyordu. Elinde tepsiyle beraber salona girdi ve tepsiyi sehpaya bırakıp yanıma oturdu. Tepsideki bir fincan çayı bana uzatıp gülümsedi ve kendi çayını içmeye başladı. Gözlerini benden alamıyordu, sürekli gülümsüyordu, beni özlemişti, fazlasıyla. Beraber bakışırken salondan bir ses yükseldi, çocuk televizyonu açmış izliyordu. O, rahatsız olmuş olacakki fincanları tepsiye tekrar koyup beni peşinden çağırdı. Takip ediyordum bende, aramızda halen bir konuşma geçmemişti ilk sözü kimin başlatacağını bilmiyordum. Salondan çıkarken çocuğa son bir kez bakıp gülümsedim ama o gözlerini televizyondan ayırmıyordu, kopyasıydı resmen onun diye düşünüyordum sanki imkansızmış gibi.

Gri kadife ceketini sandalyenin arkasına asıp yanıma oturdu ve gülümseyerek selam verdi. Ben de kafamı sallayıp ona karşılık verdim ama ben bakmıyordum, gözlerimi kaçırıyordum sürekli ve mekanı inceliyordum. İçkisinden bir yudum daha aldı ve benimle sohbet etmek için savaş veriyordu resmen. O birkaç soru soruyordu beni tanımak için bense sadece kısa cevaplar verip susuyordum. Ama o hiç bıkmadan konuşmaya devam ediyordu uzun uzadıya. Sonra uzun bir sessizlik oldu ve adam savaşı bıraktı. Konuşmak istemiyordum, sadece yapmak istiyordum, hep yaptığım şeyi. Boş bira şişesiyle beraber ücretini tezgaha bıraktım ve sandalyeden inip ellerimi montumun cebine koydum. Ona baktım ki bu sefer o bana bakmıyordu. "Başka bir şey yapmak ister misin?" dedim ve o bana dönüp gülümsedi ve hemen ceketini kapıp içkisini tezgaha bıraktı ve koluma girdi. Demek ki hazırdı başka şeyler yapmak için ve bunu burada yapmak istemediği de kesindi. Sinsice gülümsüyordu bana ve gitmek için sabırsızlanıyordu. Bende sade bir gülümseyle baktım ona bar'ın çıkış kapısına yöneldik ikimiz. Tekrar karanlık sokaktaydık, bu sefer kafamda ağlayan insan sesi yoktu, sadece yanımdakinin heyecanla bana anlattığı öykü vardı. Ne anlattığını bilmiyordum ve umrumda da değildi. Daha ne kadar konuşabileceğini düşünürken yakasından tutup ara sokaklardan birine sürükledim ve duvara yapıştırdım. Duvarla benim aramda eziliyordu, ve bana edepsizce gülümseyip dudaklarıma yapıştı. Evet, bunu istiyordum işte, sanırım.

Beni bir küçük bir oturma odasına getirip ardından kapıyı kapattı. Tepsiyi kapının yanındaki sehpaya bırakıp bana baktı, halen gülümsüyordu. Eve girdiğimden beri suratında aynı ifade vardı ve ben de halen aynı bakıyordum sanırım. Şaşkın ve ne zaman konuşacağını bilemeden. İkimizde ayakta bekliyorduk ve birkaç dakika öyle kaldıktan sonra yavaşça bana yaklaştı ve yavaşça montumu çıkardı. Hiçbir şey demiyordum, sadece ona uyuyordum, kas katı kesilmiş gibiydi. Sonra yavaşça gömleğimin iliklerini çözmeye başladı ama ellerinden tuttum ve gözlerine baktım. Durmasını istedim. Sonuçta buraya bunun için gelmemiştim ama o sanki bunun için geldiğimi zannediyordu. Ona geri döndüğümü ve halen eskisi gibi olacağımızı, hayatımıza beraber devam edeceğimi sanıyordu. İşler daha da kötüleşmeden ve yanlış yola sapmadan işimi bitirip buradan gitmeliydim. "Bekle, konuşmaya geldim ben." dedim ama parmaklarıyla ağzımı kapatıp susmamı sağladı. Konuşmamı istemiyordu demek ki, bu büyünün bozulacağını sanıyordu. Hep böyle biriydi zaten, konuşunca her şeyin bozulacağından, korktuğu şeyin gerçekleşeceğinden sakınıyordu. Beni hemen uzun kanepeye itti ve bana yaklaşmaya başladı. Bense direnmeye çalışıyordum, bunu yapamazdım, ne kadar istesem de yapamazdım. Yanlıştı bunlar benim için artık, ruhumu, benliğimi böyle kazanamazdım. Böyle biri değildim artık, herkesle yatıp kalkan ve sadece zevk için yaşayan. Hayır, olgunlaşma evresindeyim ben, hayatımı böyle yaşmayacağım, eskisi gibi olmayacağım. Yoksa her şey tekrar acı vermeye başlar ve bütün o emeklerim boşa gider. Kendimi canlandırmak için verdiğim savaşlar ve kayıplar. Acı çekme ve çektirme dönemi bitmişti, ben, ben olmalıydım. Onun gözlerine istemiyormuşcasına baktım, umarım bunu anlar ve vazgeçerdi bundan. Bir süre olaya devam etmeye çalıştı, ama benim halen direnmeye çalıştığımı ve bunun için gelmediğimi anlayıp üzerimden kalktı ve ifadesiz bir suratla bana baktı. İzin vermişti sanki, konuşmama, anlatmama, teslim olmuştu benim savaşıma. Korkuyordu dediğim şeylerden, belliydi, ama bunun yapılması gerekiyordu, hem de hemen şuan.

Hızlıca soymaya başlamıştım onu ve buna kesinlikle hazırdı, ben de hazırdım, yapabilirdim. O da beni hemen soydu kıyafetlerimizi yere atarak yapmaya devam ettik. Sokağın verdiği soğukluk bizi durduramazdı, yapacaktık, duramazdık. İç çamaşırlarını çıkarıp sırtını bana döndü ve ellerini duvara dayayıp bekledi. Ellerimi ellerinin üstüne koyup ona yaklaştım ama durdum. Korktum, şaşırdım. Bu sahne o kadar tanıdık gelmişti ki bana, sanki daha önce yapmıştım, bir çok kez. Önümde bağrıyordu yap diye ama ben ellerimi ellerinin üstünden çekip geriye çekilmişti. Küfürler savuruyordu yapmam için ama ben sadece çaresizce bakıyordum. Ne yaptığımı düşünüyordum, bunu yapamazdım, bir kez daha olamazdı. Yere oturdum ve kafamı ellerimin arasına alıp sallanmaya başladım. Kafamı yumrukluyordum, haykırışlar atıyordum, gözlerim dolmaya ağlamaya başlamıştım. Sorguluyordum, kendimi, yaptıklarımı, hayatımı. Ne kadar iğrenç bir yaratığa dönüştüğümü, ne hallere geldiğimi. Amaçsızca önüme gelene saldırdığımı, umarsızca, düşüncesizce. Soğuk kaldırımda oturmuş sallanırken onun bağırarak gittiğini duydum ve ellerimi kafamdan çekip etrafa bakındım. Derin bir nefes aldım ve üstümü toplayıp giyinmeye başladım. Ara sokaktan çıkıp yürümeye başladım, ne yapacağımı düşünüyordum. Bundan sonra ne olacaktı? Neye karar vermiştim? Neyin doğru neyin yanlış olduğunu nasıl anlayacaktım? Kafamı kaldırıp gökyüzündeki gri ay'a baktım. Cevabı oradan bekliyordum sanki, bir ipucu, ama hayır. Kendim çalışıp bulmalıydım. Bu bok çukurundan kurtulmalıydım. Yapayalnızdım artık bu çukurda, ve daha fazla çukuru deşmeye gerek yoktu. Bir merdiven yaratmalıydım kendime, kendi benliğimin zeminine çıkmak için, yükseğe, daha yükseğe, geleceğimi ve kendimi görebilmem için.

Uzandığım yerden kalktım ve ona bakarak konuşmaya hazırlandım. Burada neden geldiğimi söyleyip gidecektim ve bensiz hayatına devam etmesini söyleyecektim. Çocuğuyla beraber, eşiyle beraber. "Ben... Özür diliyorum senden. Bana yapılan şeyi sana yaptığım için, bunu yapmamalıydım, sen masumdun, temizdin oysa ben seni kirlettim. Çok üzgünüm, ben, ben böyle olmasını istemiyordum. Sen bunları haketmiyorsun, daha iyilerini yaşamalıydın sen, mutlu olmalıydın. Seninle olamam, anlıyor musun, bu sana fazlasıyla zarar verir ve ben buna izin veremem. Sadece mutlu olmanı istiyorum, bensiz, ailenle beraber. Beni kafandan çıkarmanı istiyorum ve hiçbir itiraz ya da söz istemiyorum. Sana, ruhunu geri veriyorum, senliğini geri veriyorum, olman gereken şeyleri veriyorum, özür dilerim." Konuşma süresince gözyaşlarımızı tutamamıştık ve şuan ikimiz de ağlıyorduk. Daha fazla dayanamayıp kalktım ve odadan çıktım. Son kez onunla bakıştım ve bir şey söylemesine izin vermedim, konuşmamalıydı, böylesi daha iyiydi, onun için. Onu kendi çukuruma sürüklemeyecektim. Koridoru geçip dış kapıya yönelince çocuğun salondan bana baktığını gördüm. Yaş dolu gözlerimi ondan kaçırmaya çalışırken hemen yanıma geldi ve fotoğrafı tekrar bana uzattı. Almamı istiyordu, bende kalmasını. Fotoğrafa tekrar baktım, gülümsedim, o da gülümsedi, ilk defa. Bu sahneye daha fazla dayanamazdım, onun gülüşü, aynısıydı. Hemen kapıdan çıkıp arabama bindim ve bir süre içinde oturdum. Elimde tuttuğum fotoğrafı incelemeye başladım. Cidden çok zaman olmuştu ve bu fotoğrafı o çekmişti. Onu parçalayıp öldürmeden önceki hafta. Fotoğrafa gözyaşlarım düşüp görüntü bozulmaya başlayınca hemen kafamı kaldırdım ve fotoğrafı kurulayıp cama asarken arkasındaki notu gördüm. "Onu hep sevdim."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Seçmen Şapka
Seçmen Şapka
Seçmen Şapka
Seçmen Şapka


Mesaj Sayısı : 476
Kan Durumu :

Patric Empty
MesajKonu: Geri: Patric   Patric Icon_minitimeSalı Nis. 24, 2012 5:28 pm

    Hufflepuff! V. sınıf.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Patric
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Karakter Gelişimi :: Karakter Oluşturma :: Seçmen Şapka-
Buraya geçin: