Klise çanları inliyordu Vatikan'ın gökyüzünde. İtalya bile duyuyordu çanların sesini. Roma'nın tam ortasında yer alan yüksek kalelere çevirdi başını küçük bir kız. Annesinin elini tutuyordu. Mavi gözleri, dalgalı sarı saçları vardı. Henüz üç dört yaşlarında olmalıydı ama gözleri parlıyordu. Bilgelik vardı sanki gözlerinde küçük kızın. Yumuk yumuk gözler kalenin açılan kapısına dikildi. Annesini çekiştirdi. Ufak işaret parmağıyla kapıyı gösterdi. Gülümseyişi arttı o an. Gidecekleri yerin orası olduğuna emindi. Annesinin gülüşü onayladı bunu. Koyu kırmızı pelkerinini çekiştirdi genç kadın. Pelerininin başlığı yüzünü kapatıyordu. Boşta olan elini başlığı düzeltmek için kullandı. Kızının elini birazcık sıktı ve hızlı -ama kızının yetişebileceği kadar yavaş- yürümeye başladı. Kalenin apır betonlarına geldiğinde durdu. Boştaki elini görevlilerden birine doğru savurdu, adamın yanağını şöyle bir okşadı. Tıslama kadar kısık bir sesle konuştu. "Bizi içeri alma emrin var." Adam konuşmasının hemen ardından bir şey hatırlamışçasına başını salladı. Hazır ol duruşuna geçerek ikiliyi içeri aldı. Kadın gülümseyerek kızına baktı. Küçük kız eğleniyor olmalıydı ki yerinde zıplayıp duruyordu. Kaldırımların çizgilerine basmadan yürümeye çalışıyor, birkaç adımda bir tökezleyip annesinin pelerinine yapışıyordu. Genç kadınsa bunu umursamadan adımlarına devam ediyordu. Vatikanın kalbi Papa'nın sarayına, sarayın içinde üst kat koridoruna girerkende hep aynı şey oldu. Görevliler tek bir cümleyle kadını içeri buyur ediyorlardı. Sonradan kendilerine gelmişçesine silkeleniyorlar, arkalarına şöyle bir bakıp kadınla kızını görmüyorlardı bile. Genç kadın daha önce gelmiş gibi duraksamadan koridorun sonundaki kapıyı açtı. Küçük kızı peşinden sürüklediğinde kapıyı umursamazca arkasından kapattı. Odaya dönmedi. Dönmekte istemedi zaten. Kızının eliyle birlikte çok uzun süredir tutulmuş soluğunu da bıraktı.
Güzel bir odaydı. Gerçekten zevkli döşenmişti. Tam ortasında büyük bir yatak vardı. Yatak pofudukluğundan ne kadar rahat olduğunu belli ediyordu. Küçük kız annesinden kurtulur kurtulmaz beklediği buymuşçasına yatağa koşmuştu. Ufak bedenini zar zor çıkarttığı yatağın üzerinde zıplamaya başlamıştı bile. Yatağın ve odanın öbür ucunda duran adam gözlerini küçğk kıza dikmişti. Bir müddet izlediği kıza yaratıkmış gibi bakıyordu. Alnını elinde tuttuğu mendille temizlemesinin ardından bakışları kırmızı pelerine kaydı. Elinde olmadan birkaç adım gerilediğinde kadından korktuğunu belli etmişti bile. Kadınsa hiç aldırmadan arkasını döndü. Yatağı geçip bedeninin adama doğru sürükledi. Gözleri ateş saçıyordu, oysa öylesine mavilerdi ki bir peride ancak böylesine saf gözler olabilirdi. Dudaklarını büzdü, derinden gelen bir sesle konuştu. "Onu alacağına söz verdin. Babasına ihtiyacı var." Adam birkaç adım gerileyip masasına oturdu. Elinde olmadan çıkan kekemelikleri bastırmaya özen göstererek mazeretler sırlamaya başladı. Kırk yaşlarına gelmiş bir adamın böylesine genç kız kadından çocuğu olması hiç yakışık almazdı. Özellikle adam Vatikan'da ve Papa olarak yaşıyorsa. Kadından kurtulması gerekirdi o gün ama yapamamıştı. Kadın bir anda öyle bir güç patlaması yaşamıştı ki kendi canını zor kurtarmıştı. Şimdiyse karşısına üç yıl sonra bir kız çocuğuyla dikiliyordu. Geveledi adam sözleri ağzında ama hiçbir açıklama getiremedi. Karşısındaki genç kadın sinirle parladı. Elini adama doğrulttu, adamın elini tiksinerek tuttu. Gözlerinin içine baktı. "Hiçbir işe yaramazsın. Lanet olası herif. Buradan gidiyoruz ve biz gittiğimizden on dakika sonra bunu kullanarak, kendini de yuvanı da havaya uçuracaksın. Çünkü pişmansın." Sözleri bittiğinde elinde tuttuğu patlayıcıyı adama uzattı. Adam boş eliyle aldı patlayıcıyı. İtaat edermişçesine başını salladı, ama soğuk soğuk terliyordu. Kadın elini bu sefer boşluğa uzattı ama birkaç saniye sonra küçük kız elini tuttu. İkisi odayı ve sarayı terk etti. Vatikan'ın sahte kaldırımlarında yürümeye başladılar. Genç kadın gözleri kapalı topuk seslerini dinledi. Kırmızı dudaklarından "Şimdi." sözcüğü savruldu havaya. Gözlerini açtı, saraydan büyük bir gürültü karıştı havaya. Alevler dağıldı ve taşlar etrafa yağmur gibi yağdı. Küçük kız bir kez tökezledi, genç kadının koyu kırmızı pelerini rüzgarla havalandı. Saçları pelerinden çıktı ve ilk defa katil olmanın hazzını hissetti ruhu.