Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Özümden Bir Bilinmeyen

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Olivia Scarlett Isis

Olivia Scarlett Isis


Mesaj Sayısı : 182
Kan Durumu : Safkan
Rp Partneri : Sam GLASS
Yaş : 28

Özümden Bir Bilinmeyen Empty
MesajKonu: Özümden Bir Bilinmeyen   Özümden Bir Bilinmeyen Icon_minitimePerş. Mart 08, 2012 8:41 pm

Kişiler: Olivia Scarlett Isis & Foren Alator
Zaman: Yaz tatili içerisinde, gündelik saat diliminden bir an
Kurgu: Bilinen geçmişteki yalanların sancıları...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Olivia Scarlett Isis

Olivia Scarlett Isis


Mesaj Sayısı : 182
Kan Durumu : Safkan
Rp Partneri : Sam GLASS
Yaş : 28

Özümden Bir Bilinmeyen Empty
MesajKonu: Geri: Özümden Bir Bilinmeyen   Özümden Bir Bilinmeyen Icon_minitimePerş. Mart 08, 2012 9:19 pm

    "Hadi ama, son bir kez daha. Bu defa olacak."

    Kahkahalarla titreşen duvarlar evin içine hakimiyet kurmuş pozitif enerjiyi yaymaya devam ediyordu cadı inatla parmaklarını gitarın tellerine bastırırken. Hamlamış parmakları oldukça kolay bir akoru bile basamıyor, bu onu çılgına çeviriyordu. Derslerinden bu en sevdiği uğraşa zaman ayıramamış olduğunu görmesi biraz aklını başına getirmiş olacaktı ki alt dudağını dişleri arasına sıkıştırmış, kasılan bedeniyle tüm gerginliğini resmiyete dökmüştü. Beyninden yayılan mesajları kontrol etmeye çalışıyor ve parmaklarını terbiye etmek için içindeki diktatörü serbest bırakmış, öfkeli gözlerine izin veriyordu. "Tanrım..." Düş kırıklıklarıyla dolu zeminle bütünleşen gitardan acı bir çatırdı yükseldiğinde kızın yüzünde sadist bir gülümseme belirdi. "Haketti ama." Tekrar yükselen kahkaha nidaları bu defa hükme hazır değildi ki kapıdan gelen takırtıyla gözleri ahşap parçasına yönelti.

    "Olivia, girebilir miyim_"
    "Evet teyze."

    Titrek bir sesti bu, genelde bir şey açıklamak istiyorum ama kızacaksın ifadesindeyken cadının takındığı bir tonda çıkmıştı cümle. Aralanan kapıyla birlikte sandığı tüm gerçekler dokuz şiddetinde depreme maruz kalacaktı. Kadın önce şöyle bir odayı sonra da Sam ve Olivia'yı süzerek sevgi dolu bakışlarını kaçırmadan tam olarak gözbebeklerine odaklandı. İşte şimdi korkması gereken birşeyler olduğu garantiydi, neden durduk yere böyle bir iletişime geçmişti ki teyzesi? İzleme kısmı uzun sürdüğünden olsa gerek cadı ağırlaşan bedenini sıkıntıyla sevgilisinin gövdesine bıraktı, başı göğsüne yaslandığında gözleri iğneleyici saldırıdan kaçıyordu. "Bir sorun mu var teyze?" Bildiği şeyleri tekrar ve tekrar sormaktan asla bıkmayacaktı, bu onu masum ve iyi niyetli gösteriyordu belkide saf ya da aptal? Her türlü böylesi daha iyiydi. Tiyatral yeteneği yadsınamazdı, istediği zaman timsah gözyaşlarını dökerek tüm ilgiyi üzerine çeker ya da kafasına uymayan bir şeyi duymamış numarası yapabilirdi. Anlamamış numarası da onu çoğu zaman ipten bile kurtarır, yüreği ne kadar bağırsa da beyni onu susturur ve acısını dışarıya kapattığından kendisi de bu yönüyle tüm sıkıntısını unuturdu. Hayat denen şey bir oyundu onun için, tadını çıkara çıkara yaşamak varken ne diye zahmete girecekti ki? Herşey, herkes onun için vardı. Değişik tatları öğrenmeli, mutluluğu istediği an yaşamalı ve kalpler hep ona atmalıydı. Bencilliği damarlarındaki kanda sinsice gezerken farkedemiyor ancak dışardan bu nedenle aşırı tepki alıyordu elbette bunlara karşı da yeteneğini aracı yapıp masum kız numarası ile sıvışıyor, hatta nefret tohumlarını bile sevgi tomurcuklarına dönüştürmeyi iyi beceriyordu. "Seni biriyle tanıştırmam gerek." Etrafını şöyle bir yokladı cadı. Kimsey göremiyordu, neredeydi ki bu kişi? Hem hiçte havasında değildi. Yeterince şımartılmış, istekleri asla iki kez söylettirilmemiş daima yerine getirilmişti. Bu prensesin huzuruna gelmeye cürret eden yaşam formu nasıl olur da onu ayağına kadar indirme hakkını verirdi kendine.

    "Yukarı gelsin."

    Kendini zorlamasıyla kısmen kibar bir cümle yükseldi dudaklarının arasından saçını topuz yaptığı kalem oturdukları koltuğun yüzeğiyle buluştuğunda.
    "Of."
    "Olivia, bu ciddi bir konu. Hemen kalkıyorsun." Gözleri büyüyen cadı derin bir nefes alarak yamulmuş siyah taytını düzeltirken ayıla bayıla aldığı siyah topuklu ayakkabılarına bakarak gülümsedi. Sinirini ancak onlar alabilirdi o anda. "Pekala, iniyorum işte." Böyle durumlarda emir büyük yerdense üstelememek ancak daha sonra, en zayıf anda bunu kullanmak onun büyük zevklerinden biriydi. Kapıya yönelirken aynada kendini son kez yoklayıp merdivenleri yavaş yavaş inmeye başladı. Acele edemezdi kimse için, madem o gidecekti yanına o halde bekleyecekti aşağıdaki de. Aşağıda koltuğa yerleşmiş onu bekleyen adama en sahte gülümsemesini takınarak uyduruk bir selam verir vermez ondan en uzaktaki koltuğa yerleşti. Bacak bacak üzerine atarak tepeden tırnağa büyücüyü süzdü. Yakışıklı olmasına yakışıklıydı da onun bu kızla alakası neydi? Öğrenci olamazdı herhalde, bu denli hormonlu bir büyücü Hogwarts'ta henüz görmediği bir hadiseydi. "Merhaba" Çareyi söze başlamakta buldu adam onu izlerken.Neyeydi bu kadar uzun süren bakışlar? Evet güzedi, insanlara sempatik geliyordu ancak bu kadarda sazanını ilk kez görüyordu. "Siz neden buradasınız?" Tek kaşı havaya kalkmış şekilde derin bir nefes eşliğide ciddi bakışlarıyla adamın cevabını beklemeye başladı. Hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağından habersizce...


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Foren Alator

Foren Alator


Mesaj Sayısı : 356
Kan Durumu : Melez
Rp Partneri : yok

Özümden Bir Bilinmeyen Empty
MesajKonu: Geri: Özümden Bir Bilinmeyen   Özümden Bir Bilinmeyen Icon_minitimeC.tesi Mart 10, 2012 1:14 pm

Güçsüz olduğunu hissediyordu artık. Bu dünyada bildiği tek akrabası olan annesinin ölmüş olmasına hala inanamıyordu. Herkesin bir kalesi vardır. Orada kendini güvende hissetmek kadar normal bir şey yoktu bu hayatta. Onun gölgesinin varlığını bile görmek her zaman güven uyandırıcı bir simgeydi yaşamayı bilenler için. Kendi kalesi de annesiydi bu hayatta. Her şeyini paylaştığı, çok sevdiği insan şimdi yoktu. Ebediyete göçmüş, tüm benliğini terk edip gitmişti. Çırılçıplak kalmış ona artık yol gösterici kimse kalmamıştı. Yüreğinde hissettikleri o kadar fazlaydı ki tüm bunlar karşısında hala nasıl ayakta kaldığına şaşırıyordu. Fakat insan olmak böyle bir şey olmalıydı herhalde. Ruhu kasıp kavuran her bir saldırıya rağmen hala varlığını sürdürürdü. Eksik, acılı, kaybetmiş olması fark etmezdi. Varlığı dünyanın köklerine yapışmış bedenler sürdürürdü dünya üzerindeki oyunlarını. Yine de bu şey öyle büyüktü ki kaybı anlaması uzun sürüyordu. Algılama problemiyle karıştırılmaması gereken bu konu çok önemliydi aslında. Şaka gibi gelen haber, sonrasında yavaşça işkence ederdi. Önce anlamazdı insan. Pınarlarından süzülen yaşların ne anlama geldiğini bile bilemezdi. Dalga dalga gelen ızdırabın her seferi öncekinden daha güçlü, daha yıkıcı olurdu. Nice bedenler vardı ki yıkılmıştı bu savaşta. Kaybın acısına katlanmak güçtü. Ölümle dans etmiş olmak, yüzlerce kez prova yapmış olmak değiştirmezdi hiçbir şeyi. Sevilen gitti mi perde inerdi insanın başına. Gecelerin üzerini sarmalamasını isteyenler yitip gitmek için sabırsızlanırdı. Genç büyücünün içindeki duyguları tarif etmeye söylenegelmiş tüm kelimeler bile tarif edemezdi. Kaybetmişti artık. Tüm umudunu, gücünü sanki her şeyini yitirmişti. Her şey bitmişti artık. İnsanın uğruna göz yaşı döktüğünün bir şeyleri saklamış olması bile pek önemli değildi aslında.

Genç büyücü salonda bir koltuğa yaslanmış halde sessiz sedasız otururken mezarlıktan döneli birkaç saat olmuştu. Elindeyse bir mektup yediği tüm darbelere rağmen hala onu şoka uğratıyordu. Bir kız kardeş! Tüm aileden gizlenmiş, güvende yetiştirilmiş bir evlattan bahsediliyordu. Kızın yaşına göre kendisi daha seyahate çıkmadan önce olmuştu bu olaylar. Doğal olarak düşmanı fazla Alator’ların bir bireyini emniyet amacıyla uzakta tutmasını anlıyordu; ama şimdi bir kız kardeşin varlığını yine de yadırgamıştı. Bu vakte kadar bir akrabası olmadığını düşünerek büyümüş, annesinin sözlerine çok güvenmişti. Oysa onların içinde koca bir yalanın olduğunu bilmek çelişkiyi ne kadar büyütüyordu acaba? Gözlerindeki sönük pırıltıyla birlikte mektuba tekrar baktı. Biraz buruşmuş, üzerindeki yazılar sanki birbirine karışmıştı. Yine de her bir kelimesine kadar okuyabiliyordu. Bazı yerler silikleşmiş olmasına karşın bir problem yoktu. Aslında sonunda içindekileri ezberlediği için onu okumakta zorlanmadığını söyleyebilir miydi? Tüm tehlikelere rağmen güvenlik! Bir palavra gibi geliyordu şimdi kendisine. Hiç tanımadığı bir kızı kardeşi olarak yanına alacaktı. Atalarının günahlarını bedelini ödeyen bir genç! İşte Alator’ların mirası! Başka ne beklenebilirdi ki? Katlayıp onu yanına aldı. Birazdan gideceği yerde göstermesi gereken belgelerin arasına koyduğunda ıssızlaşmış salona göz gezdirdi. İçeri sızan güneş ışığı bile karanlık yüreğini aydınlatmaya yetmiyordu. Kaybolmuştu artık. bir müddet öylece dururken sanki birazdan kapı açılacak içeriye annesi girecekti. Fakat onun öldüğünü hatırladığı an bir öfke tüm benliğini kaplayarak eli yumruk halini aldı.

Artık gidip kardeşini görmesi gerektiğini düşünerek doğruldu. Kardeş! Ne tuhaf bir kelimeydi şimdi bu. İnsanın içinde bazı hisleri uyandırması gereken sözcük nedense genç büyücünün dipsiz kuyusuna atılan bir taştan farksızdı. Elbet düzelecekti bunu biliyordu; ama ne zaman? Asıl sorulması gereken sorunun belirsiz yanıtı insanı umutsuzluğa düşürürdü aslında. Bahçenin kenarına geldiğinde gitmesi gereken yeri biliyordu. Bu vakte kadar saklı kalmış olan gerçeğin yanına cisimlendiğinde evi tartarcasına baktı. Etrafta onu izleyenler var mıydı bilemiyordu şuan. İzleseler de saldıracaklar zaman gazabının korkunç olacağını bilmek için de medyum olmaya gerek yoktu zaten. Kapıyı çaldığı vakit artık geri dönülmez bir yola girdiğini anlamıştı. İçeride onun neyi beklediğini düşünürken çoktan salona girmişti bile. Etrafa bakınırken cadının gerçek olmayan teyzesi ona haber vermeye gitmişti. Marry Isis! Gülümsedi hafifçe. Teyzesini beş yaşından beri görmemişti. Sonra gözleri hafifçe bir fotoğrafa kaydığında dolan gözlerindeki yaşların boşanmaması için çaba sarf ederek yutkundu genç seherbaz. Annesi Rose! En az 15 yıllık bir fotoğrafla karşı karşıyaydı. Belki biraz daha yeni; ama küçük bebeğin birazdan göreceği kız olduğundan şüphesi yoktu. Birkaç dakika sonra önünde oturan kızı inceliyordu. Gerçekten aynı kandan mıydılar şimdi? Bu sırada babasının fotoğrafının olmayışını fark ettiğinde pek üstelemedi. Onunla pek anlaşamazdı zaten. “ Adım Foren Alator, seherbazım… Annen hakkında birkaç soru sormaya geldim. Onu hatırlıyor musun?


En son Foren Alator tarafından Ptsi Mart 12, 2012 5:10 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Olivia Scarlett Isis

Olivia Scarlett Isis


Mesaj Sayısı : 182
Kan Durumu : Safkan
Rp Partneri : Sam GLASS
Yaş : 28

Özümden Bir Bilinmeyen Empty
MesajKonu: Geri: Özümden Bir Bilinmeyen   Özümden Bir Bilinmeyen Icon_minitimeC.tesi Mart 10, 2012 5:04 pm

    Odayı, resimleri, desenleri, renkleri ve geri kalan herşeyi inceleyen adam bunu çok kısa bir süre içerisinde gerçekleştirse de yukarıda onu bekleyen sevgilisi varken bu süreç cadıya asırlar gibi gelmişti. Dudaklarını araladığı anda yüreğinden bir heyecan koyverdi kendini, bu sıkıcı adamın neden geldiği belli olacaktı sonunda! Büyücü cümlelerle oyun oynuyordu sanki, kusursuz sesi ve nedense ona çok tanıdık gelen mimikler bu ifadelerle birleştiğinde dikkatini üzerine toplamaya yetti. "Annem mi?" Böyle bir isteğin karşısında şaşırmaması pek normal olmayacaktı herhalde. O henüz bir yaşındayken annesinin öldüğünü ve babasını da hiç tanımadığını biliyordu geçmişiyle ilgili yalnızca he bir de fedakar teyzesinin onu pamuklara sarıp sarmalayarak büyüttüğünü es geçmemek gerek. Tedirgindi, konuşma başlarsa konu annesine gelecekti ama konuşmasa da bir şey değişecek miydi ki? Korkuyordu, evet korkuyordu. Annesini tanımaktan, onunla ilgili birşeyler öğernmekten kaçıyordu köşe bucak, onu tanıyıp ona hayran olmaktan kendini zorla kaçırıyordu. Hoş onun gibi başına buyruk bir kızın annesi de pek mükemmel bir tip olamazdı herhalde. Bu onun suçu değildi ki ama, yetiştiren kişideydi hata, yani az önce övdüğümüz şu teyzede. Bingo! İşte kızımızın bir yönü daha, bu cadı başkalarını suçlamayı çok iyi biliyordu. Şimdi kendisi bakışlarını kaçırıp, fotografları tek tek süzmeye başlamıştı. Konuşmak istemiyor ancak üzerine yönelmiş, tetikteki cevap arayışı adamın içinde bir yerlerde olmalıydı gözükmesede. Yani bu kadar rahat biri değildi herhalde, yoksa öyle miydi? Hadi ama, kim yalnızca laf olsun diye birileri hakkında bilgi arar ki özellikle bir seherbazsa bu kişi kesin bir haltlar yemiştir annesi.

    "Açıkçası annemle ilgili pek fazla bilgim yok. Şu gördüğünüz resimler ve yüzümdeki benzerlik dışında da pek materyal bulabileceğinizi sanmıyorum. " Sesler havaya hızla karışırken odaya bir tedirginlik çöküvermişti. Cevabı yoktu kızın ya da özlemi. Sadece onu tanımamak istiyordu, aslında istemiyordu da. Kendini tanımamak istediğine inandırmış bir şekilde yaşıyor, içinde anne özlemiyle kavrulan yüreğini mantığıyla bastırıyordu. Binasının ona bahşettiği bu özellik kendini kendi gözünde tanrılaştırıp, dünyasının efendisi boyutuna getiriyordu. Oldum olası arası pek düzelmemişti o ilahla, eskiden muggle arkadaşlarının anneleri tarafından bilmediği dualar ve edinmediği inanç yüzünden yeterince ayıplanmış ve ezilmişti ki bunun üzerine küçücük ellerini birleştirip ismini bilmediği ancak içinde bulunduğu yarışta ona daima zorluk çıkaran ve bundan zevk alan şeye George adını vererek bir kaç dilekte bulunmuştu. Hiç bir zaman da bu dilekleri yerine gelmemişti, belki de o böyle sanıyordu? Somut boyutta bir pegasusu gerçekten hiç olmamıştı ki kanatlarından ateşler püskürsün ya da kimsenin beynini burnundan bir kamış sokarak çıkarıp mumyalayamamıştı. Bu onun izlediği beyin yıkayıcı çizgi filmlerden bir kaçından aldığı öğretilerdi elbet. Teyzesi bunlara da onu dua etmeye çalışırken yakaladığındaki gibi sert ve kesin tepkiler vermişti ancak yasaklar cadıyı daha da cezbetmişti. Ve sonunda tanrının koltuğuna göz dikmiş bir canlı haline gelerek doyumsuz birine dönüşmüştü.

    Şimdi bir kez daha dua ediyordu milyonlarca kez boşa çıkan deneyimlerinin ardından. Kafasında deri bir patron koltuğunu canlandırdı, nedense bu koltuğun rengi pembeydi ama oraya kendisi geçer geçmez siyahını alacaktı elbet. Koltuğun sırtı dönüktü ona ve yalvarıyordu acizce tanrıya. Lütfen ısrar etmesin, lütfen Tanrı'm. Hadi ama bu defa bana bir iyilik yap. Bak hem bu hafta teyzemi çok sinir etmedim, ona sayarsın. Dilekleri içsel bir şekilde tavanı aşıp gökyüzüne ulaştığında adamın tepkisini beklemekten başka bir çaresi kalmamıştı...



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Foren Alator

Foren Alator


Mesaj Sayısı : 356
Kan Durumu : Melez
Rp Partneri : yok

Özümden Bir Bilinmeyen Empty
MesajKonu: Geri: Özümden Bir Bilinmeyen   Özümden Bir Bilinmeyen Icon_minitimePtsi Mart 12, 2012 5:54 pm

Gözleriyle yüzünü incelerken gerçekten de benzediğini fark etti. Sanki şimdi karşısında annesinin on beş yaşındaki hali oturuyordu. Acaba o da böyle şımarık bir görünüme sahip miydi? Merak ettikleri zihnine doluşurken bu soruların artık cevapsız kalacağının farkındaydı. Onu yıllar öncesinden tanıyan tek bir kişiyi biliyordu şuan teyzeleri Marry’di. Kadına gözleri kaydığında kaygılı bir ifadeyle onları izlediğini fark edince güven veren bir gülümsemeyle onun tüm endişelerini temizlemeyi denedi. Annesinin tüm akrabaları hayatta değildi; ama Marry, Alator’ların lanetinden saklanabilmişti. Anneleri kız kardeşini saklarken gelecekte kurtarılmış ruhların kalesi olacağını fısıldamış mıydı acaba ona? Çünkü görünümünden hissettiği şey kan bağı olduğu herkesi canı pahasına koruyacağına dair bir şey vardı. İşte bu da Isis’lerin mirası olsa gerekti. Aynı güç kendi ailesinin derinliklerinde de mevcuttu. Aileyi ne pahasına olursa olsun ayakta tutma ideali iki neslin içinde yer etmiş olmasına rağmen kendi soyundan kalan kişi sayısı pek azdı. Yüzyıllardır süre gelen savaştan arta kalan üç kişi şimdi aynı salonda kaderlerini şekillendirecek bir konuşmanın ortasına düşmüşlerdi. Gerçi Olivia bunun farkında olmayabilirdi; ama her şeyin ciddiyeti tamamen ortadaydı. Gerçeklik saf bir şekilde dökülmüştü kısa süreliğine egemen olmuş sessizliğin ortasına. Gözleri tekrar karşısındaki cadıya kaydı. Gözlerinin benzerliği karşısında zaten nutku tutulmuştu genç büyücünün. “ Evet ona çok benziyorsun. Özellikle gözlerin! “ Sesinde gizlemeye çalıştığı duygularda başarılıydı. Hala acısı taze olan büyücü nasıl davranacağını bilemezken konuştuğu konu oldukça tuhaftı aslında.

Şimdi asıl mevzuya girmenin vakti gelmişti. Yavaşça iç cebinden çıkardığı mektupta annesinin kokusuna direnmeye çalışarak cadının görebileceği mesafede tuttu. Mesleği gereği insanlarla iletişimi gayet iyiydi; ama şimdi bir çocuktan farksızdı sanki. Durduk yerde düşüncelere dalan zihni yapması gerekene konsantre olamıyor oluşu nedeniyle rahatsızlık uyandırdığını kabul etmeliydi. O parşömen kağıdının boş yerine bakarken Rose Alator’un söylediği sözlerin her biri aklının içinde doğup yine hayat buluyordu. Derin derin nefes alışları sırasında özleminin dikenli tel gibi bedenini sarmalaya başladığını hissettiğinde acının katlanılamaz aşamaya geleceğini fark etmişti. Eğer toparlanmazsa birazdan deli olduğuna dair şüpheler belirginleşecekti. Foren, kendine gel! Tehlike çanları niteliğindeki iç sesine kulak veren büyücü toparlanmak adına boğazını temizlediğinde derinleşmiş bakışlarını kıza dikti. “ Sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum, o yüzden direk konuya gireceğim. Ama bunları anlamanın senin için güç olduğunun farkındayım. Bu nedenle sakın kızma ya da telaşlanma! “

Elindeki mektupla birlikte ayaklarına doğru eğilip kıza biraz daha yaklaştığı zaman üzerindeki tuhaf hisleri az da olsa uzaklaştırabilmişti. Sanki bu evin yapısı insanı geçmişe götürüyordu. Öyle yerlerin dokusunu gayet iyi bilirdi ki, içinde olduğu duvarlar hala mazinin perdeleri arasında saklanmayı tercih eden türden olmalıydı. “ Sen benim kardeşimsin. “ Direk söylenen sözcükler iletişimde kolaylığı sağlayabilirdi, ama peki ya onla gelen şaşkınlık nasıl giderilirdi ki? Bu işte zor bir soruydu. Yaşayarak öğrenenlerin bile cevap veremediği onca şeyden biriydi yalnızca. Genç kızın tepkisini ölçmek adına birkaç saniye durakladı. Mimiklerinde acaba ne vardı şimdi? Şuan çıkaramıyordu; ama yeteneğini kullanarak anlayabilirdi. Yine de saygı göstermesi gereken bir durum olduğunu bilerek hiçbir girişimde bulunmadı. Zaten gizli öfkesi şuan dengesizleştirmiş bünyesini tehlikeli kılıyordu. “ Bana inanmayabilirsin; ama her şey bu mektupta yazıyor. “ Yavaşça doğrulup mektubu masaya bıraktığında işlerinden birazdan çıkabileceğini düşünüyordu. Gizli kalmış her şeyin nasıl bir patlamaya yol açacığını bilmiyor oluşu canını sıkmaktaydı. “ Annen sen küçükken ölmedi. Senin güvenliğin için aileden uzaklaştırıldın. Aynı şekilde korunmuş olan teyzenin yanına yerleştirildin. Merak ettiğin her şey bu mektupta yazılı. Annemiz birkaç gün kadar önce öldü. “
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Özümden Bir Bilinmeyen
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bilinmeyen Kolay, Bilinen Zor...

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Şehirler :: Paris-
Buraya geçin: