Lucinda Tiffany Rosé
Mesaj Sayısı : 107 Kan Durumu : safkan
| Konu: Dianne Lewis Cuma Şub. 17, 2012 8:21 pm | |
| Ad ve Soyad: Dianne Lewis Kişisel Özellikleri:Son derece soğuk kanlıdır. Oldukça hırslı ve kibirlidir. Hep kin tutar. İntikam duygusu gelişmiştir. Acı çekmeyi ve çektirmeyi sever. Sevimsiz, çok konuşmayan, asık suratlının tekidir. RP Örneği: - Spoiler:
Yavaşça savurdu rüzgâr, tüm saflığı ve içtenliği ile Lucinda'nın siyah parlak saçlarını. Gözleri dolmuştu gecenin tüm karanlığı, içine hapsedici havasıyla birlikte. Bir bütündü sanki geceyle tamamen o güzel kız. Bembeyaz teni, ay ışığında öyle güzel parlıyordu ki. Onu uzaktan gören bir melek veya ışıltılı bir peri sayabilirdi bile. Yavaş ve usulca. Aynı zamanda hem güçlü hem savunmasız. Siyah ile beyazın arasında kalmış küçük, sevimli bir kalp. Saflığın bedeli, çok ağır ve acımasız. Dünya ve bu melek kız bunların hiçbirini hak etmiyor. Evet, gerçekten de iblisin sessizce ama çok güçlü ısırışını, uzaktan izleyen beyaz kurdun gizlice bir köşeden izlediğini ve aslında beyaz postunun içinde ateşle kavrulan sıcak bir deri olduğunu kimse fark etmiyor. Sadece dünya ve o melek kız, Lucinda fark ediyor. Ancak dünya konuşamaz, kendini öyle kaptırmış ki o siyah boşluğa. İçinden bir türlü sıyrılamıyor ve her şeyini bu kıza, bu meleğe veriyor. İşte dünyanın kaderini değiştirecek olan melek kız. Elindeki küçük yara izine baktı Luce. Ne kadar da acı veriyordu. Sanki her ay çıktığında ateşle kavruluyordu. Bir kez, bir kez daha ısırıyordu o iblis, meleğin bileğini. “İyi misin?” İşte bu ses. Hayatında duyduğu en güzel seslerden biriydi belki de. Çekici ve tehditkâr aynı zamanda hüzünlü ve baştan çıkarıcı. Tam tamına mükemmel, müzik gibi bir ses. Ancak bu kadar mükemmel bir ses bile Luce’un cevap vermesini sağlayamıyordu. O kadar hüzünlüydü ki o küçük kalbi. Görevinde başarılı olamamış üzgün bir süvari gibiydi. Gelen sese kulak vermedi ve tekrar o yara izine baktı. Bu sefer yumuşacık ama aynı zamanda güçlü bir el dokundu, üzüntüden çökmüş omuzlarına Lucinda'nın. İşte şimdi tam tamına kalbi atmaya başlamıştı meleğin. O kadar büyük bir heyecan ki. Sevgi dolu. Sıcacık ve tüm yaralara karşı güçlü ve dengeli. Hangi dokunuş karanlık kapıları kapatıp engin denizlere yolculuk yaptırabilir ki insana? Leonard… Lucinda arkasını döndü ve hayatında herkesten daha çok sevdiği insana hüzünlü gözlerle baktı. Ah tanrım! Gerçekten içini eritiyordu bu gözler. Masmavi, okyanuslar gibi. İçine girdiğinde seni kayıp düşlere ve tatlı rüyalara götürüyor. Ne kadar çekici o yumuşak dudaklar. Güveni ve huzuru temsil ediyor. Peki ya o gülümseme? Güldüğü an zaman duruyor ve dünya etrafında dönüyor. İşte tam tamına baş döndürücü bir çocuk. Adı Eric Leonard Hart... Elinde olmadan gülümsedi Luce. Ne olursa olsun yanındaydı en değerlisi. Tam yanı başında, mükemmel gözlerle bakıyordu ona. Leonard, Lucinda’nın omuzlarından tuttu ve yavaşça sarstı. Endişeli görünüyordu, yüzündeki gülümsemesi sönmüş onun yerini düz bir çizgi almıştı. “Luce, yine mi yara izin? Artık çok fazla olmaya başladı.” Bir anda girdiği tatlı rüyadan uyanırmışçasına sirkindi ve gözlerini Leonard’ın gözlerinden uzaklaştırdı ve bileğine dokundu. Artık daha fazla sızlıyordu. “Hissediyorum Leonard. Bir şeyler olacak. Yakında karanlık güçler ortaya çıkacak.” Leonard endişeyle ona bakıyordu. Artık suratında sadece endişe yoktu ama. Kızgınlık ve öfke hâkimdi. O muhteşem yüzüne öfke hiç yakışmıyordu. Kararsızlıkla baktı ve bir iki adım geri çıktı. “Seni gerçekten sevdim Lucinda.” Luce gülümsedi. Leonard’ın onu sevdiğini biliyordu. Bunu her fırsatta söylemesi onu çok mutlu ediyor aynı zamanda utandırıyordu. Yanaklarının pembeleştiğini hissedebiliyordu güzel kız. Sıcacık bir gülümsemeyle Leonard’ın hüzünlü gözlerine baktı. “Biliyorum, canım.” Ancak Lucinda bunu söylediği anda Leonard hızlıca kafasını hayır anlamında salladı. Kötü bir şeyler oluyordu. Ancak Lucinda'nın ağzından bu sözler çıkar çıkmaz, Leonard kafasını hayır anlamında hızlıca salladı. Ve acı çeker gibi bakmaya başladı. Şimdi Luce gülmüyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir anda o küçük kalbine bir sıkıntı bastı. Ağrımaya başlamıştı. Her an bir şey olacak gibiydi. Tam Lucinda neler oluyor türünde bir soru soracakken Leonard başparmağıyla sus işareti yaptı. Ve kafasını öne eğerek konuşmaya başladı. “Ben şu ana kadar hep oyun oynadım Luce.” Lucinda'nın kalbi artık daha çok çarpıyor, Leonard’ın kullandığı anlamsız kelimelerden bir şey çıkarmaya çalışıyordu. Gözlerini kırpıştırarak ona baktı. Ancak Leonard onun gözlerine bakmıyordu. Eğer bakarsa konuşması bitecek gibiydi. Hafifçe öksürdü ve devam etti. “Seni elde edip yavaşça ölümünü sağlayacaktım.” Ne! Hızlıca solumaya başladı Lucinda. Gözünden bir yaş akmıştı. Ancak bu kızgınlıktan mı yoksa girdiği şoktan mı belli değildi. Leonard yumruklarını sıktı ve devam etti. “Ancak seni tanıdım ve yavaşça senden hoşlanmaya başladım. Sevgim git gide artıyordu. Yeşil gözlerine her baktığımda kendimi ayrı bir diyarda buluyordum. Seni her düşündüğümde sol tarafıma bir ağrı saplanıyordu. Seni öldürmek bana hayatımdaki en büyük azabı verecekti.” Lucinda artık dayanamıyordu. Dizlerinin bağı çözülmek üzereydi. Leonard ne saçmalıyordu ki böyle? Niye onu öldürmek isteyesin ki? Adeta kusarmışçasına bir ses çıkardı Lucinda, “Ne saçmalıyorsun sen? Hiçbir şey anlamıyorum!” Leonard ilk defa Luce'un deli gibi bakan gözlerine baktı. Korkuyla bir adım geri çekildi ve devam etti. “Ben iblisin oğluyum Lucinda.” Bir anda kan damarlarının içine hücum etti. Yüksek basınçtan patlayacakmış gibi oldu ve yere çöktü. Gözünden ateş topu gibi sıcak, öfke dolu yaşlar akıyordu. Leonard yalan söylüyordu! Bir iblisin oğlu kime âşık olabilirdi ki? Sadece kandırma amaçlı. Ondan nefret ediyordu! Ve bir yarı iblise âşık olduğuna inanamıyordu. Leonard, Luce diz çökünce otomatik olarak oraya doğru yürüdü ancak sonra kendine hakim oldu ve durdu. Alt dudağını ısırdı ve böğürdü. “Luce, kaç! Lütfen beni seviyorsan kaç. Babam yarım saat sonra burada olacak. Senin bedenini görmek istiyor. Ölü bedenini görüp iblis halkına bir ayin yapacak. Bedenini yakacaklar ve kurtuluş gününü kutlayacaklar. Eğer bunları sana söylediğimi öğrenirlerse beni çiğ, çiğ yerler. Lütfen aşkım, beni seviyorsan kaç!” Luce çıldırırmışçasına ayağa kalktı. Kocaman bir feryat bastı ve Leonard’ın üstüne yürüdü. “Bana aşkım falan deme seni moron!” Tüm gücüyle itti ve havada bir toz bulutu oluştu. Luce bir melekti. Ve çok güçlüydü. Leonard iki metre ileriye uçtu ve kafasını kayaya çarptı. Ancak hala bilinci yerindeydi. “Senden ve o pis iblisten kaçmayacağım! Şimdi bu meleğin şeytan yüzünü görün!” Havada bulutlar oluştu ve dolu yağmaya başladı. İblisler karşıdaki tepeden kara cüppeleriyle görünüyorlardı. Ardından kocaman bir şimşek çaktı ve diğer taraftaki tepe parladı. Melekler de geliyordu. Dünya tarihinde en büyük savaç dakikalar sonra başlayacaktı. Ancak kimsenin titanların da bu savaşa katılacağından haberi yoktu. Böylece en büyük aşk bir nefrete, ihanet bir öfkeye, melekler şeytanlara şeytanlar da sefillere dönüştüler. Titanlar da göklerden oluşturdukları sefil canlılara kıs kıs gülüyorlardı…
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Mesaj Sayısı : 476 Kan Durumu :
| Konu: Geri: Dianne Lewis Cuma Şub. 17, 2012 8:35 pm | |
| | |
|