Derek Esgard
Mesaj Sayısı : 84 Kan Durumu : *
| Konu: Hestia Mychaela Paz Ocak 29, 2012 6:30 pm | |
| Hestia Mychaela Annesi seherbaz, babası muggle dünyasında tanınan bir çömlek ustasıdır. İki dünyanın kesişiminde zorlu bir hayat süren Hestia kendini muggle sporlarına yakın hisseder. Babasının yoğun işleri, annesinin kaçtı-kovaladılarıyla yalnız geçirdiği hayatı onu güçlendirmiş, kendi hayatını küçük yaşlarda çekip çevirebilmiştir. Yaşamı boyunca onu korkutan tek şey yalnız kalma korkusudur. Yürüdüğü günden itibaren gecelerini ailesi yanında olmadan geçirdiyse de manevi anlamda üzüldüğü, güldüğü ve daha nice zamanda yanında olacak birilerinin olmaması onu hep titretir. Kendi adına 'Yalan söyleyenlerden, düzenbazlardan, kendini beğenenlerden hoşlanmam.' diyemez; çünkü gerektiği zamanlarda bunlara sığınılabileceğinin farkındadır. Ne korkak olabilecek kadar zayıf, ne de cesur sıfatının altına girebilecek kadar açıksözlüdür. Yalnız kalma korkusuna karşın, yeni ortamlara girip yeni baştan kendisini anlatmak onu yorar.- Spoiler:
Düşüncelerinden, hep birlikte yaşanılacak daha güzelini istemesinden ve bunları şiddet sarmalına bulaştırmadan dillendirmesinden ötürü tutulduğu bu dikenli teller ile örülü yüksek duvarlardan atlamak mümkün değildi. Bunu başaran biri Hestia için bir kız çocuğunun genç bir kadın olarak kanatlarıyla uçmayı öğrenmesini ifade ediyor, hayalinin peşinden gidiyor, sıçrıyor, hamlesini yapıyor ve bu hamlenin onu nereye götüreceğine bakıyordu. Hamlesini öğrenmek ve bu hamleler yolunda adımlarını dikkatli atmak için ailesinin tuttuğu profesörler, şifacılar onun kabuğundan çıkmasını sağlamaktan çok kendine yeni bir hayat örmesine neden olmuştu. Bu hayatın bir önceki yaşama benzer dikenli telleri, kalın yıldızları bile görmenize izin vermeyen duvarları; kalın yorganın altında dökülen gözyaşları yoktu. Sabahları gözyaşlarıyla kalkıp geç saatlerde duyulan azarlarla bulunan yastıklar yoktu, sadece duvarlarını alçak tuttuğu bir gökyüzü vardı. Gökyüzü sınırsızdı, yıldızlar tüm evrence yayılıyordu. Her birine taktığı hayelleri gerçekleşmek için fırsat arıyorlardı. Hepsi, bir gün gerçekleşeceklerdi. Belki asanın ucundan çıkan renkli ışıklarla belki de saçlarına dökülen kar tanelerine aldırmayıp, kararlı adımlarla yürüdüğü yolda gözlerini diktiği noktada akıtacağı göz yaşlarıyla. Takvimden haberdar olmadığı birkaç yıl onu evinde hissettirmesine rağmen kalbindeki merhamet duygusunu çekip almış, sadece bencil bir birey olarak onu hayata altın tepsiler içerisinde sunmuşlardı. Söylediklerini ikinci kez tekrar ettiğinde, buna sebebiyet verenleri öldürme hakkı vardı, onların beyinlerinde canlanan acıyı gözleriyle görmeye belki de bunlardan zevk almaya ihtiyacı vardı. Hayattan alamadığı sevgi ve saygı ileriki yaşlarında yerini sadistliğe bırakmıştı. Bunun izlerini on beş - on dört yaşlarında da üzerinde taşıyan Hestia, merdiven altında kapıldığı sinir kriziyle asasından çıkan kıvılcımların ardından gelen bir lanetle kendi canını yakmıştı. Birçok şeyi paylaştığı ve gözyaşlarını birlikte döktüğü, kahkahalarıyla aynı odanın duvarlarını dövdükleri kişinin canını kendi esaretine sokmuştu. O büyüyü bilmediği bir zaman diliminde, şuan gökyüzünün uçsuz bucaksız koynunda belki de uçuyor olacaklardı. Kuğularla boy ölçüşemeyecek asaletleri diğerlerini kıskandıracaktı. Belki başka bir yaşamda...
Derin bir nefes aldı. Sağında bıraktığı kiliseden yükselen ve Merlin adına söylenen şarkılar onu eskisi kadar duygulandırmıyordu. Karanlık gecede yere örtü gibi serilen kar tabakasında ayak izlerini bırakan orta yaşlı büyücü ve cadıların gülümseyen suratlarındaki ifadeleri bir çırpıda içine çekmek istiyordu yeşil gözleriyle etrafı tarayan genç bayan. Birbirleri için diledikleri iyi gecenin içine bir ateş gibi düşüp hayatlarının ne kadar önemli olduğunu onlara çığlık çığlığa anlatmak istiyordu. İçindeki nefesi dışarıya buhar halinde özgür bırakırken gözlerin ona dönük olması rahatsız etmiş olmalı ki kafasına geçirdiği kapşonu saçlarını da bir yandan kardan korumuş oldu. Elleri pantolonun cepleri sıkıca asasını tutuyordu. Baştan beri Godric's Hallow'a gelmemesi gerekliydi, kendi kaderinde işareti olan bu yere geleceği biliyorlardı. Onun her an karşısına dikilip asasını teslim etmelerini isteyebilirlerdi, fakat içinden bir ses bugün başka şeyleri teslim edeceğini söylüyordu; başka bir şekilde. Bembeyaz teninde süzülmesini izin verdiği inci taneleri gözlerinden birer birer süzülürken uzun parmaklarıyla araladığı mezarlığın kapısından çıkan ses, sakin sokakta yankılanmıştı. Az önce cebinden çıkardığı ellerini önünde birleştirirken gözlerini çevresinde dolaştırmaktan alıkoyamıyordu. Kalbinde yakalanma korkusu ve kardeşinin yıldönümü aynı korkuyu paylaşırken mezarların arasında attığı adımları temkinliydi. Hıçkırıyordu, yavaş ve sakin bir şekilde. Kafasını önüne eğmiş ve perçemlerinin gözlerini saklamasına izin vermişti. Dudakları nefes alabilmek için hafifçe açılmıştı. Kaşları birbirine daha çok yaklaşmış, kendini bağırmamak için zor tutuyordu. Gözlerinin önüne gelen anılar parmak uçlarından başlayarak bütün bedenini titretmişti. Az önce ayaklarının postallar içinde üşümesine izin veren Hestia, şimdi hissettiği tek duygunun özlem olduğunu anlamıştı. Birkaç adımın ardından elleriyle yüzünü bir çırpıda silmiş, ıslak ellerini kara teslim etmeden anıtın üzerini hızlıca karlardan temizlemiş, ay ışığıyla aydınlanan harfler gözyaşlarıyla süslenmişti.
“Seni,” titreyen ve fısıltı halinde çıkan sesinin havada kaybolup gitmesine izin verdi. Gözlerini bu sırada sıkıca kapatmış on üç yıl ardında kalan görüntüyü aklına getirmeye çalışıyordu. Belki de bu ana dair hiçbir şey söylememeliydi. Sadece, susmalıydı. Pişmanlık damarlarının tüm zerrelerinde gezerken insanlara karşı gülümsemeliydi. Belki bu acının toprağın altında onunla birlikte kalmasına izin vermeli, ondan ayrıldığını anlamalıydı. Az ötede duran ağaçların ardından çıkıp boynuna sarılmayacaktı, elleriyle gözlerini kapatıp ona süprizler yapmayacaktı. Sahi ya, elleri nasıldı? Hestia'nınkilere benziyor muydu? Kendi uzun ve üç gündür soğukta kalmanın verdiği etkiyle çatlamaya başlamış ellerine baktı gözlerini yavaşça açıp. İkizinin tırnaklarını kesişini hatırladı, Dionysius'un. Sırf sinirlendiğinde vücuduna derin izler bıraktığı için ona öğrendiği iksirlerden yapıyordu. Burnunu tutup iksiri zorla boğazından aşağıya akıtışını hatırladı. Dudakları kar tanelerinin ardından yanaklarına kadar açılmış, gülümsemesini gösteriyordu geceye. Yutkundu, yutkunmak o kadar zor gelmişti onca duygunun arasından. Sanki nefesini bıraksa tüm anıları zihninden silinecek ve koca dünyada tek kalacak gibiydi. Anılarıyla yaşıyordu, o zihninden bir türlü çıkaramadığı ve her geçen gün yaşadığına küfrettiği anılarıyla. “...çok özledim.” Kendine bile itiraf edemediği özlemi dudaklarının arasından duymak onu şaşırtmıştı. Çocukluğunda kalan birini, nasıl özleyebilirdi? Hele ona daha iyi davranan, sevgisini tüm gücüyle gösterebilen yanındayken bir özlemin varlığından bahsetmesi... haksızlık gibiydi. Soğuk havayı içine olabildiğince çok çekmeye çalışan Hestia asasını bıraktığı mezar taşının ardından boynuna götürdüğü elleriyle kolyeyi çözmüştü. Altı, yedi yaşlarında bir muggle kasabasından aldıkları kolyeyi hala boynunda taşıyor olması yaşasaydı, onu da şaşırtabilirdi. Titreyen elleriyle D harfinin üzerine koyduğu yine H harfi, ona kendi kimliğini hatırlamasına yardımcı olmuştu. Okşadığı mezar taşında eline gelen kabartmalar canını sıkıyordu, Hestia Mychaela 1968 - 1982 Yalan diye inledi. Ayağa hızla kalktı, üzerine karların doluştuğu pelerinin eteklerini bir çırpıda silkeledi ve asasıyla mezarı süslemek amacıyla yaptığı beyaz güller karın altında muhteşem görünüyorlardı. Eğilip elleme zahmetinde bulunmadan asasıyla aldığı kolyeyi çelengin üzerine asmıştı. Ayın ışığını gözlerine yansıtan kolye, gerçekten kaçmasını sağlamıyordu. Gerçekten kaçması gereken, ailesi olmamış mıydı her zaman? Burnundan aldığı derin nefesi kulaklarının işittiği sesle gökyüzüne teslim etti. Asasını sıkıca kavramış olan genç bayan, aklından birçok büyülü sözcük geçiriyordu. Gözyaşlarını baş parmağıyla hızlıca silmiş ve solundan gelen sesi doğru yüzünü dönmüştü. Yavaşça kaldırdığı göz kapaklarının içinde korkuyla ışıldayan gözleri, sesin sahibini tanımamışlar ve şaşkınlıkla geçen birkaç saniyenin ardından şaşkınlıkla açılmışlardı. Korkuyla şişirdiği göğüs kafesi hızla inmiş ve kalp atışları birkaç saat öncesi kadar olmasa da düzene girmişti. Adını telaffuz eden ne bakanlıktan biriydi ne de büyünün tüm sırlarından uzak bir muggle. Karşısındaki arkasında bıraktığı mezarın temellerinin atılmasına sebebiyet veren kişi, yıllardır özel ders aldığı Karanlık Sanatlar konusunda ustalaşmış biriydi. Adını küçüklüğünden beri doğru düzgün telaffuz edemediği adama takındığı yapmacık bir saygıyla “Bay Dreyfus?” diye hitap etmiş, kelimelerinde soru soran vurguya yer vermişti. Anılarında kalan mavi gözleriyle sizi delip geçen ve saçlarını dağıttığında herkesin odak noktası olan bir genç büyücü vardı. Sesi otoriterdi hatırladığı kadarıyla, gerçi unutmak için ne kadar yılın zihninden akıp gitmesi gerekirdi ki? “B-burada ne işiniz var?” Yaramazlık yaparken yakalanan bir çocuk gibi heyecanının kelimelerinde yer almasına izin vererek kalın paltosunun altında kalmış büyücüye birkaç adım daha yaklaştı. Çevrelerindeki yılbaşı süsleri havayı her ne kadar aydınlık gösterse de ağaçların yüzüne düşürdüğü gözlerden gördüğü tek şey yaşlanmasına izin vermediği gözleri olmuştu. Tanıdık birini bunda yalnızlığın ertesinde görmek onu mutlu mu etmişti, hiçbir fikri yoktu. Arkasından gelen ayak sesleri içindeki korkuyu dışarıya yansıtmasına neden olmuştu Hestia'nın. Buradan bir an önce gitmek istiyordu. Oysa konuşmak istediği o kadar çok şey vardı ki sahibini bekleyen. Her zaman kaldığı zor durumlarda olduğu gibi, yutkundu. Duygu karmaşasının içindeydi, birlikte oldukları yıllar boyunca en yakınında bulunan bu adam, şimdi birkaç adım ötesindeydi. Boşluğu uçarcasına geçerek kendini on üç yıl öncesindeki küçük bir kız gibi sarıldığı büyücünün kollarında buldu. Omuzlarını delip geçen bunca acıdan sonra çocukluğundan kalma anılarında yer alan birine sarılmak, birinin nefesini kulaklarında duymak ona yıllardır uzağında kaldığı kavramdı.
Kafasını dayadığı adamın göğsünde, kulaklarına birkaç santimetre uzaklıkta tüm gücüyle atan kalbin sesleri geliyordu. Ellerini adamın sırtında birleştirirken gözlerinin önünden şelale misali dökülen anıları göz kapaklarını örtmesine ve yeşil incileri tüm karanlıktan uzaklaştırmasına sebebiyet vermişti. Gördüğü siyah saçlarıyla cüssesinin kimsenin yarışamayacağı genç büyücü ve onun ardında kalmış çelimsiz bir o kadar da gücünü gözlerinin ta derinlerinde görebileceğiniz genç, henüz on dörtlerinde bir cadı vardı. Asasını öne doğru kaldırmış büyücünün kulağına fısıldadığı sihirli sözcükleri yavaşça ve olabildiğince dikkat çekmeden dudaklarının arasından fısıltıyla çıkmasına özen gösteriyordu. Önünde bulunan hayali hedefin ondan korktuğuu ve merhamet dilediğini beyininin kolonunda çığlık çığlığa hissederken tüm vücudunu saran ürpertiyle yeşil gözlerini deviriyordu yanındakine. Duruşu kendinden emin ve başı dikti, günün erken saatlerinde uyandığı güçsüz bedeni ve onu etkileyen düşünceleri bu genç büyücüyle hayat buluyordu. Bunun nedeni dudaklarından heyecanla çıkan kelimelerin değişen görüntüde önünde oturan ve gözlerinin tüm maviliğiyle ona bakan büyücüyle uyuşuyor olmasıydı. Diğer herkesten gizledikleri kötü huylu, hastalık olarak adlandırılan durumunun habercisi olan bu adamla ders dışında geçirdiği tüm vakitlerde ona dünyayı anlatmasını istiyordu genellikte. Neredeyse on bir yaşında hapsedildiği evden adımlarını buluşturduğu tek yer evlerinin kıyısında bulunduğu gölün yosunlarla kaplı olan zemini oluyordu. Hestia'nın heyecanı öznesinde gizli olan soruları durmadan yönelttiği adam ona sakince verdiği cevaplarla kendine bağlamayı başarmış, Hestia'nın neredeyse dünyaya açılan kapısı oluvermişti. Ailesi dışında görebildiği tek kişinin üzerinde olan bunca yükün sorumluluğu Hestia ileriki yaşlarda anlayacak, Nurmengard olarak dillerde dolanan şeyin açıklığını küçük kızın ağzından duyan ailesi onu bir çırpıda evlerinden uzaklaştıracaklardı. Bunun sebebi Hogwarts'ta şekerlemelerin ve diğer insanların duygularını paylaşabilen diğer Hestia'ya, evde köle hayatı geçiren Hestia'nın güvenmesi olmuş, genç büyücüyle geçirdikleri her dakikayı en ince ayrıntısına kadar büyük bir hayranlıkla anlatmasının sonuçlarına katlanmıştı. Bu gidişattan memnun olmayan kızın ailesine kelimeleri olabildiğince ayrıntılar arasında boğularak anlatması, ailenin çevrede kabarttıkları ünlerini tek bir dikenin artık onu söndürmesi gerektiğini gün yüzü gibi göstermişti. Karanlığın birbirine sarılan iki insanın yorgan gibi sarmaladığı gecede ona şaşkınlıkla karşılık veren kolların arasında huzursuzlukla kıpırdanan Hestia'nın gözlerinin önüne gelen görüntü burada olmasının sebebini ona birkez daha anlatıyordu. İnsanların dışarıdan bakıp imrendiği kocaman renkli bahçesiyle birlikte duvarlarının ardında tüm karanlığıyla büyüyen kin ve nefret dolu evde aydınlığın sadece kofti olarak anılan kız için kendinden bir şeyler öğreten birinin olması, orada bu hayattan kurtulmak isteyen birinin bağlanacağı tek şeydi. Kendi canından bir parça bulunduran diğer yarısı kendine ondan daha değerli parçalar bulmuşken bağlarının kopukluğunu bir başkasıyla tamamlayan biri için hayatı diğerlerine göre bir ölüden farksızdı. Hayatta katlanabildiği hayal kırıklığı, umutsuzluk ve daha nice duygudan yoksundu. Ona sunulan hayatı boyunca sihrin tüm güzelliğini çevresinde bulunduran varlıklardan uzak durmasıydı. Onun gelecekten beklentisi güneşe çıktığında bodrum katında yediği dayak izlerinin belli olmamasıydı. Gerçekten sarılabileceği ve yaşayamadığı mutlu anılarını anlatabileceği birilerinin olmasıydı. O karanlık çukurun içinde mutlu olabileceği tek şey bodrumda beslediği fare ve örümceklerin annesinin giysilerini kemirmesiydi. Bunu kahkahalar eşliğinde anlattığı ve ona rütbesiyle değil ismiyle rahatça hitap edebildiği adamın zihnindeki karanlık ve insanı ölene kadar alnındaki çizgileri bir kat daha arttıran büyülerin bir gün duygularının da var olduğunu anlatabileceklerini bilmiyordu. O küçük sürtük kızın teniyle aynı rengi bulundunduran dudaklarından çıkan iğneleyici sözcüklerin ona kefen olacağını tahmin etseydi, belki de tedirginliğini kız kardeşine beslediği kine çevirebilirdi.
Hestia, sadece gördüğü farklı yüzle yaşadığı anların, yine zamanda kaybolup gitmemesi için aktarmıştı hepsini. Ne bir kuşkusu vardı evlerine gelen büyünün onu doğumlarından iki yıl sonra güçlenen büyücünün ordusuna katacağının, ne de ondan faydalanacağının. Asıl küçük kızın kendi bedenini farkettiğinde ondan faydalananlar, kaybettiği iki değerli kişinin ardından evlerine gelen şifacılardı. Birkaç saniye önce takındığı sokaktan bozma saygınlıkla soyadıyla hitap ettiği büyücü, onun ismiyle hitap ettiği belki de öğretmeninden çok en iyi arkadaşı olmuştu. Bir zamanların dostundan geriye kalan en taze anıları evden bavuluyla ayrılan ve yüzündeki hatları henüz oturmamış bir gençti. O gençten ayrı kaldıkları zamanda mektup, iz belki de Hestia'yı umut denilen ardından mutluluğu aşılayan duyguyla tanıştırmasını istemişti pencereden izlediği dolu gözlerle. O ne yapmıştı? Sadece geriye hatırlanacak tek bir bakış bırakmayarak anıların acımasız yüzünü Hestia'nın omuzlarına atmıştı. Dizlerini karnına çekip tozlu köşelerde sürekli düşünen ve ergenlik denilen çağın göbeğinde olan kızın acı anılarında, yenileri diğerlerine gölge düşürmüştü. Sürekli onu terkedip gittiğini düşünen büyücüyü düşünüyor, dünyaya açılan pencerenin perdelerinin uzun bir süreliğine kapalı olduğunu hayal ediyordu. O pencere pervazını asla, gece görmek için yattığı rüyalarında yıkmıyordu. O perdeler, elbet kızın görmek istediği güneşin ışıklarından kaçınacak yeniden hayatına girecekti. Bir gün ani kararla aldığı nefesler, bodrum bozması odasından çıkmasına ve Hogwarts'tan gelen arkadaşlarını ağırlayan ikizini, gelecek on üç - on dört yıl boyunca saklanan sır ölümüyle yüzleştirmişti. Aptal ağzını tutamayan kızın gözünün önüne düşen cesedin, pencerenin önünde sıkı sıkı örtülen perdelerin açılmasını sağlayacağını düşünmüştü, içinde sadece hissettiği zafer duygusu vardı. Onu tekrar karanlık koridorlara hapseden kardeşini yerin altı kat altına atmıştı. Onun adı Dionysius'tu, hep öyle kalacaktı. Mychaela ailesinin gittikçe gözlerden düşen ünü bir ölüm haberiyle daha gazetelerin başlığını süslenmemesi için ölümün tacını alan Hestia, asıl ölüme layık olan kofti lakabıyla günden güne düşürülen olmuştu. Safkan bir aileye yakıştığını düşünen aile, kofti evlatlarını öldürdüklerini yaymışlardı gazetelere. Hestia, Dionysius'un kimliğiyle gezeceğini sandığı sokaklardaki özgürlüğüne sadece beş yılın ardından ona sahiplenen bir büyücü sayesinde tanışmıştı. Yılların ardından yıkamadığı pencerenin önüne diktiği dikenli örgülerin kollarında bulunduğu büyücüyle kalbini delip geçmesine izin vermişti. Hala değişmeyen ses tonuyla sorduğu soruya kafasını sallayarak cevap veren Hestia kafasını adamın göğsüne iyice gömdü ve kara silüetlerinin gökyüzünde yine kara bir dumana çevrilmesine izin verdi. Bunu yapabileceğini biliyordu, biliyordu sadece. Gerçekleştirilen toplantılarda adını defalarca duyguğu kişiyle beyninin alegori yapmasına izin vermiyordu, fakat kalbinin derinliklerinde yeşerttiği umutları bu günün habercisiydi. Postallarının karın örttüğü zeminden daha sert bir zeminle temas hâlinde olduğunu anlaması ayrılan bedenlerini görmesi kadar hızlı olmamıştı. Hızlıca geriye doğru attığı adımları, pelerinine henüz konacak kar tanelerinin inişlerini yavaşlatmış, kar suyunun ıslattığı saçlarını gözlerinin önünden çekmesine neden olmuştu. Ortaya çıkan yeşil gözleri karşısında duran adamın gözlerini parçalayıp geçmek, aklından geçirdiği kelimeler içinde boğulmak istiyordu. “Demek bana bir açıklama yapmadan getirdiğin yer burası, ha?!” Sesi tüm malikanenin duvarlarından yüzlerine geri çarparken sesten rahatsız olmuş baykuşlar gökyüzüne süzülüyorlardı. Dudakları şaşkınlığını belli eden kelimelerine kanıt olacak bir şekilde aralanmış ve kafası onlara eşlik ederek hafif yana yatmıştı. Düşürdüğü omuzlarıyla elinin gittiği cebi uzun ve tüm nefretini akıtacağı tahta şeyi arıyordu. Elleriyle tüm pantolonunu aradıktan sonra bulamadığı asası yerine sözleriyle devam etmeye çalıştı. “Seni aptal!” Az önce geriye sürüklediği adımlarını tekrar izleyerek ondan uzun büyücüye yaklaştı, olabildiğince hızlıydı. Açtığı ağzını kapatırken birbirine geçirdiği dişleri, iğrenç sesler çıkarırken karlar sesi emmeyi olabildiğince başarmışlardı. Kızın saçları kadar koyu olan kaşları perçemlerinin ardından çatılmıştı. “Suçunu beni yalnız bırakarak bana mı ödettin? Senden tek istediğim yaşadığını belirtmendi. Anlıyor musun? Hah, nasıl anlayacaksın? Sen o ünün gözlerini döndüren ailemin galleonlarını sırlarıyla döktüğü aptal ve korkak bir büyücüsün!” Elleriyle vurmaya çalıştığı adamın ıslak paltosu onları acıtmıştı, acıtmasına aldırmıyordu. Adamın mavi gözleriyle buluşturduğu gözleri, ıslaktı. “Benim en iyi arkadaşımdın.” Sesi fısıltı halinde çevrelerinde uçuşan karların arasından uçuşup gitmişti. Göğsü hızla inip düşerken karşısındakinden sadece bir şeyler yapmasını bekliyordu.
Başka sitede yaptığım Rpg. | |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Mesaj Sayısı : 476 Kan Durumu :
| Konu: Geri: Hestia Mychaela Paz Ocak 29, 2012 6:51 pm | |
| Gryffindor! V. sınıf. Aramıza hoş geldiniz. | |
|