A. Christian Ryder Gryffindor IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 25 Kan Durumu : Safkan
| Konu: A. Christian Ryder Çarş. Tem. 11, 2012 8:31 am | |
| * Alexander Christian Ryder * Aydınlığın tarafında olan Alex tek bir bölüm için özellik göstermiyordu. Bir yandan gücü severken bir yandan arkadaşlığı ve dostluğun önemini diğer insanlara aşılamaya çalışıyordu. Keskin bir zekası olmasına rağmen pek çalışkan bir tipte değildi. KSKS ve Biçim Değiştirme haricinde diğer derslerden orta alsam bile yeter havasındaydı. Büyü yapmayı çok sevdiği için bu iki derse önem veriyordu. Küçükken ablasıyla beraber şöminede ki gizli bölmeden ailesinin ölümünü görmüş ve içinde inanılmaz bir intikam duygusu kabarmıştı. Bu sebeple herhangi bir yerde herhangi bir zamanda öfke patlaması yaşayabilirdi. Bu nedenle güçlü olmak istiyor ve gücü seviyordu. Onun dışında tamamen eğlenceyi seven bir yapıya sahipti. Büyülü yada büyüsüz her türlü eğlenebilen biriydi. İnsanlara kolay kolay sinirlenmez ama damarına basan kişiyi bir kalemde silebilecek bir yapıya sahipti. Onun için en önemli şey sakin ve güzel bir alanda arkadaşım, dostum veya kardeşim diyebileceği kadar yakın tanıdıklarıyla zaman geçirmekti.... Dip not: V. sınıf olursam çok iyi olur kurgu gereği. - Spoiler:
"1.Bölüm~Olayların Başlangıcı"
"Ölümün benim elimden olacak Sirius. Aileni öldürdüğüm gibi senide öldürücem." "O gün. Ailemi öldürdüğün gün. Seni öldüreceğime ant içtim. Ya seni ben öldürücem ya ben öldürücem. Başka çıkar yok." Telefonun ucunda ki bir kahkaha patlattı. Sabrım iyice taşıyordu. Adam yine gülerek konuşmaya başladı. "Demek aileni nasıl öldürdüğümü hatırlıyorsun. Eğlenceli işti." "Eğlenceni ölümünle bozcam." "Hayata elveda de." Adam bir kahkaha daha patlattı. Tam bir şey daha söylemek için ağzımı açtım ki sırtımda bir acı, bir yanma hissettim. Ses çıkaramadım. Gözlerimden yaşlar boşaldı ve ağzımdan kan gelmeye başladı. Dizlerimin üzerine çöktüm ve elimdeki avizeyi düşürdüm. Evet. Doğru. Vuruldum . O hain beni arkamdan vurmuştu. Sırt üstü yere düştüm.
"Hayırrrr!" İşte yine o lanet olası kâbusu görmüştüm. Ailemi öldüren o adamın beni öldürdüğü kâbusu. Buna artık dayanamazdım. 4 yaşımda ailemi gözümün önünde öldürmüştü o adam. O günü hiç bir zaman unutmuyorum. Annemin bana son bir kez göz kırpışını. Babamın son bir kez el sallayışını. Hiç mi hiç unutmuyorum. Onların cenaze töreninde o tabutun bir daha hiç açılmayacak olan çukura konduğunda akan gözyaşlarımı. Toprakların çukuru kapattığında çıkardığım o feryadı. Belki 4 yaşındaydım ama yüreğim bir yetişkin gibiydi. Teyzemin kucağındaydım. Beni bir an yere indirmiş ve hemen mezarın yanına gitmiştim. Toprağa sarılmış ağlıyordum. Etrafımda ki insanlar benim o halimi gördükçe daha çok ağlıyorlardı. O yaşta benden beklenmeyecek bir şey yapmıştım. Kaç kişi beni duymuştu bilmiyordum. Ağlamaklı ve sinirli bir sesle "Tanrı’ma yemin ederim. Size bunu yapan adamı ilerde bulup intikamınızı alana kadar bana rahat yok." Benim her şeyi çarçabuk öğrendiğimi herkes biliyordu. Duyanlar böyle bir şeyi bilinçle söylediğimi anlamışlardı. O zamandan bu yana 20 sene geçmişti. Şimdi 24 yaşındaydım. Bu aralar ise sürekli o kâbusu görüyordum. Bir işaret olabilirdi belki de. Ama umurumda değildi. 16 yaşımdan beri sürekli çalışıyordum. Bir yandan okuluma giderken diğer yandan dövüş teknikleri, tehlikelerden kendimi koruma ve birçok şeyi öğrenmiştim. 8 sene buna devam ettim. Şimdi de devam ediyordum.
Yataktan doğrularak dışarıda ki o güneşli havayı ve birbirleriyle oynayan birbirinden tatlı çocukları izlemeye koyuldum. Onları izledikçe kendi küçüklüğümü hatırlıyordum. Bu kadar moral bozukluğu yeterdi. Camdan bakmayı bıraktım ve üstüme bir kot pantolon, kot pantolona uyacak şekilde rahat bir t-shirt giydim. Kapüşonlularımdan birini de giyerek hazırlandım. Bugün hayatımda ki en önemli ve en değerli varlıkla kız arkadaşım Rose ile buluşacaktım. Küçük balkonlu, mavi boyalı ve desenli duvarlı, özenle düzenlediğim odadan çıktım ve mutfağa kahvaltı etmek için uyuşuk adımlarla yürüyerek gittim. Biraz yemek yemek fena olmazdı. Dolabı açtım ancak yiyecek hiç bir şey yoktu. "Hay aksi. Bir de bu eksikti." Alışveriş yapmayı yine unutmuştum. Bu dalgınlıkla daha neler unuttum bilmiyordum. Aç karnına keyifsiz bir şekilde evden çıktım ve kız arkadaşımla buluşacağım Londra'nın en sevdiğim mekânlarından Rosie’s Cafe Deli'ye giden otobüse bindim.
Dışarıda güneşi gören herkes kendini dışarı atmıştı. Cafe ye geldiğimde oldukça kalabalıktı. Her zaman gittiğimiz için bize özel bir masa vardı. İşte bunu seviyordum. Rose orada beni bekliyordu. Yanına giderek yanağına bir öpücük kondurdum. "Merhaba hayatım. Çok bekletmedim ya." O'na karşı her zaman dürüsttüm ancak gördüğüm kâbustan hiç bir zaman bahsetmemiştim. Üzülmemi asla istemezdi. Gülümsedi ve "Merhaba canım. Bende on dakika önce geldim." O'nun gözlerine baktıkça annemin son göz kırpışı gözlerimin önüne geliyordu. Ama kendimi kaybetmedim. Yiyecek bir şeyler söyledik ve derin bir sohbete başladık. Konuşmayı her şeyden çok seviyorduk.
Yarım saat geçmişti. O anda dışarıda bir gürültü koptu. Herkes dışarı bakıyordu. Dışarıda ise büyük bir kalabalık vardı. Bende merak ediyordum ve Rose'e gülümseyerek "Hemen geliyorum canım." Rose endişeli görünüyordu. O'nu rahatlatarak dışarı çıktım. Kalabalığın arasından görüş açısı bulmak için öne doğru geldim. Yerde kanlar içinde biri vardı. Sırt üstü düşmüştü. Sirius bu adamı görünce yine o kâbusu hatırladı ve içinde bir fenalık oluştu. Polis geldi ve kalabalığı dağıttı. Bende tekrar cafeden içeri girdim ve masamıza döndüm. Ancak Rose orada değildi. Lavaboya gitmiştir diye düşündüm ama çantası ve paltosu hiçbiri ortada yoktu. Tam garsonlardan birine soracaktım ki masada bir zarf vardı. Zarfın üstünde büyük harflerle “SİRİUS’A" yazıyordu. Zarfı bir yırtmayla açtım ve içindeki mektubu çıkardım. Kâğıtta aynen şöyle yazıyordu:
"Merhaba Sirius! Beni hatırladın mı? Hatırlamanı beklemiyorum doğrusunu istersen. 20 sene oldu. Belki şimdi hatırlarsın. O gün hepinizi öldürmek istiyordum ama sen orda değildin. Yani ben öyle sanıyordum. Ama ben yarım kaldığım işi bitiririm. Seni de öldürücem. Kız arkadaşın şuan için misafirimiz. Haberin olsun istedim. O'nu kurtarmak istiyorsan belli bedelleri ödemek zorundasın. Şimdilik bu kadar."
Koltuğa çöktüm. Boş boş elimdeki nota bakıyordum. Bu gördüğüm kâbusun bir işaret olduğunu biliyordum. Şuan içimde türlü türlü şeyler vardı. İkinci kez karşıma çıkmıştı o adam. Yine hayatımda bulunan en değerli varlığı almıştı. Boş bakışlarım artık gözünü intikam bürümüş bir insanın bakışlarına dönmüştü. Yumruğumu sıktım ve tüm gücümle masaya bir yumruk indirdim. Masada ne varsa yere düştü. Hala sıkılıydı yumruğum. Damarlarım iyice belirgin bir hal almıştı. Patlamaya hazır bir volkan gibiydim. Yerimden doğruldum ve kapıyı çarparak cafeden çıktım. Ne yapacağımı, nereye gideceğimi, şuan da hiçbir şey bilmiyordum. Tek bildiğim olayların başlamasıydı...
------------------------------------------------------------------------------
"2.Bölüm~Her Şey Değişiyor"
Rose'm, hayatımın anlamı. Hayatımda ki en değerli varlık. Kaçırılalı bir hafta olmuştu. Sürekli mektuplar alıyordum. Hepsi de o lanet olası adamdan, Rose'i kaçıran adamdandı. Bir iz sadece bir iz. O adama dair bir iz. Hiçbir şey yoktu. Bir iz bulabilsem, elime bir fırsat geçse. Ama o fırsat bir türlü gelmiyordu. O'nu o kadar çok özlüyordum ki. Rose! Şimdi ne yapıyordu acaba?
1 haftada çok şey değişmişti. İnsanlığa, hayata küsmüştüm. Tek düşündüğüm Rose'di. Her şeye küsmekle kalmayıp iyice saldırgan bir hal almıştım. Ters ve sinirli cevaplar veriyor, ne varsa kırıp dökmek istiyordum. 1 hafta daha geçti. 1 hafta daha. Mektuplar gelmeye devam ediyordu. Ben ise iyice berbat bir hale bürünüyordum. Belki de istediği buydu. Beni mahvetmek. Belki de başarıyordu. Hatta başarmıştı. Günlerdir uyumakta bile güçlük çekiyordum. Oysa derin bir uykuya o kadar çok ihtiyacım vardı ki. En iyisi ilaç almaktı. Uyku ilacından içtim ve yatağıma yattım. Derin bir uykuya dalıyordum. Gözlerim ağır ağır kapanıyordu. Evet, işte nihayet o derin uykudaydım. Her şeyden uzak derin bir uyku. Saatler geçiyordu ama farkında değildim. Kafamın içinde yükselerek gelen sesler gelmeye başladı. Sesler iyice belirginleşip şimdi görüntüler geliyordu. O da ne? Annem ve babam karşımda duruyordu. İkisi de bana gülümsüyordu. Annem yine göz kırpıyor babam ise el sallıyordu. Annem ve babam ikisi birden bana bakıp "Kendini bırakma oğlum. Sakın kendini bırakma."
"Gitmeyiiiin!" Yataktan fırladım. Alnımdan terler boşalıyordu. Tek hatırladığım anne ve babamın söyledikleriydi. Haklılardı. Kendimi bırakmamalıydım. O rüya beni değiştirdi. Eskisinden daha farklı biri olmuştum. Artık sadece intikam için çalışacaktım. Gerçekten de her şey değişiyor...
----------------------------------------------------------------------------------- "3.Bölüm~Acı son"
Tamamen değişmiştim. Eski Sirius'tan eser kalmamıştı. Sadece intikam almayı, o adamı öldürmeyi düşünüyordum. Her gördüğüm insanı O sanıyordum. Saldırganlığım artmıştı. Ancak sinirlerime hâkim olmayı başarıyordum. Bu şimdilik yeterdi. Üstümü değiştirdim ve her zaman yaptığım gibi odamın sokağa bakan küçük penceresinden dışarı izlemeye koyuldum. Sonbaharın gelmesiyle ağaçların hepsi yapraklarını dökmüş havalar soğumuştu. O sırada ağaçların birinin altında bana doğru bakan birini gördüm. Yâda öyle sanıyordum. Ama yok. Evet, o adam bana bakıyordu. Benim O'nu fark ettiğimi anlamış olmalı ki hemen arkasını döndü. Ancak bu işte bir iş vardı. Öyle bir hızla balkon kapısını açıp demirlerden aşağı inmiştim ki ne yaptığımın farkında değildim. Aldığım eğitimler faydasını gösteriyordu. Adam kaçmaya başlamıştı. Bende peşinden deli gibi koşuyordum. Vücudumu ileri attım ve adamı belinden tutup geriye çektim. İkimizde düştük. Hemen ayağı kalktım ve silahımı çıkararak adamın alnına doğrulttum. Gözlerim kanlanmış adeta yuvalarından fırlayacaktı. Boş bir arazideydim. Adamın kim olduğunu bilmiyordum. Tek düşündüğüm bu adamın intikam almaya yemin ettiğim adamla bağlantılı olmasıydı. Gözlerimi yine adama diktim ve bağırdım. "Kimsin sen?!" "Seni kim yolladı?" "Beni niçin gözetliyorsun?" Art arda sorular yöneltiyordum. İnanılmaz bir sinir vardı içimde. Adamın gözleri dolmuştu. Ağlamaklı bir sesle "Adım Peter. Seni gözetlenmem istendi benden. Ama kimin yolladığını söyleyemem." Sinirlerim iyice bozulmuştu. Bu adamı her an öldürebilirdim. Ama sinirlerime hâkim olmak zorundaydım. Soruyu tekrarladım ancak adamın konuşmaya niyeti yok gibiydi. Bu sefer inanılmaz yüksek sesle bağırdım ve silahı bir el ateşledim. Bu sefer işe yaramıştı sanırım. Adam konuşmaya hazırlanıyordu. "Beni-i-i Leonard yolladı. Beni o yolladı. Ne olur bana bir zarar verme." Biraz rahatlamıştım. Sesimi biraz daha alçaltarak sordum "Leonard kim?" Silahı biraz uzaklaştırdım. Adam rahatlamış görünüyordu. Gözyaşlarını silerek "Bende tanımıyorum. Bana isminin bu olduğunu söyledi. Seni izlemem için bana para verdi. Çok para. Beni bulursan sana bunu verme mi istedi." Elini cebine attı ve bir yüzük çıkardı. Siyah taşlı bir yüzüktü. Sirius bu yüzüğü hemen tanıdı. Bu yüzük o adama aitti. Aradığı adama. O sırada yerde ki adamın telefonu çalıyordu. Telefonun ekranında Leonard yazıyordu. Sirius hemen telefonu aldı ve açtı. Leonard "Demek adamımı yakaladın. Bu iş çok uzadı. Seni yarın aileni öldürdüğüm yere bekliyorum. Eğer gelebilirsen." Bir şey demeye kalmadan telefon kapandı. Telefonu yere çarptım. Telefon parçalara ayrılmıştı. Artık ne yaptığımı bilmiyordum. Silahın tepesiyle yerdeki adamın ensesine vurdum. Adam bayılmıştı. Hemen koşarak eve döndüm...
Beklediğim an gelmişti. Annem ve babamın öldürüldüğü eski evimizdeydim. Ev evlikten çıkmış bir harabelik olmuştu. Bir çatırtı duydum. Şişman ancak yaşına göre oldukça çevik siyah gür saçlı bir adam karşımda duruyordu. Bu O'ydu. Leonard yâda ismi neyse. Pis pis sırıtarak "İşte buradayım. Demek geldin. O gün senin orda olduğunu bilseydim. Yaşamana asla izin vermezdim. Bu gün seni öldürücem. Hazırlan. Seninle silahsız sadece yumruklarla kapışıcaz. Seni bir böcek gibi ezicem. Hazır ol Sirius. Bu gece annen ve babanın yanına gidiyorsun." Yumruklarımı sıkmış adama intikam dolu gözlerle bakıyordum. Silahımı bir kenara bıraktım ve büyük bir gürültüyle adama doğru koştum. Sağ yumruğumla suratına sert bir yumruk indirdim. Adam ne olduğunu anlamadan kendini yerde buldu. Feleği şaşmıştı. Şöyle bir kafasını salladı ve beni ayaklarımdan tutarak yere düşürdü. Üstüme çıktı ve beni yumruklamaya başladı. Kanlar boşalmaya başlamıştı. Sonra bir çift el boğazımı sardı. Beni boğmaya çalışıyordu. Nefes almakta zorlanıyordum. Bende hemen ellerimi onun boğazına doladım. İkimizde büyük bir kuvvetle sıkıyorduk. Gözlerim kapanıyordu. Sanırım ölüyordum. Ama hayır ben ölmeden O ölmeliydi. Bir tekme savurdum ve Leonard yana düştü. Hemen üstüne atladım. Ancak omzumda bir acı hissettim. Atladığım sırada bana bıçak saplamıştı. Bıçağı çıkardım ve bir feryat kopardım. Canım acımıştı. Bir an Leonard'ın ayağa kalkmaya çalıştığını gördüm. Ancak bana bakmıyordu. Bıçağı aldım ve doğruca Leonard'a fırlattım. Leonard büyük bir acı çığlığı koy verdi. Yere düştü. Hemen kalktım ve üstüne atladım. Ellerimi boğazına sardım. Bu sefer O'nu öldürecektim. Ellerimi adamın boğazından çektim. Leonard dili dışarıda ve kafası yana düşük yatıyordu. Evet. Ölmüştü. O'nu öldürmüştüm. İntikamımı almıştım. O sırada arkadan tiz bir kadın sesi bağırdı "Yoo! Hayırr! Bunu yapmamalıydın Sirius!" O anda bir el ateş sesi duydum. Sırtımda bir acı ve yanma hissettim. Gözlerimden yaş boşalmaya başladı. Bir şey söylemeye kalmadan bir el ateş daha geldi. Sırtımda bu sefer daha büyük bir acı hissettim. Ağzımdan kan akmaya başlamıştı. Evet ölüyordum. Elimi sırtıma götürdüm ve sırt üstü yere düştüm. Yanıma bir kız yaklaşmıştı. Acıyla kıstığım gözlerimi açarak kıza baktım."Olamaz!" Sesim zor çıkıyordu. Evet O’ydu. Beni vuran kız Rose'ydi. Bu nasıl olurdu? Sevdiğim kız, hayatımın kadını meğersem herşey yalanmış. Tüm o sevgiler, herşey... Nefesim kesildi ve gözlerim kapandı. Beden hayatım bitti ve ben ebedi yolculuğa bir hayal kırıklığıyla gidiyorum...
Gerçekten de bu bir "Acı Son!"
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Mesaj Sayısı : 476 Kan Durumu :
| Konu: Geri: A. Christian Ryder Çarş. Tem. 11, 2012 10:45 am | |
| | |
|