Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Magrannia

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Rinuel Aqula
Seherbaz
Seherbaz
Rinuel Aqula


Mesaj Sayısı : 260
Kan Durumu : safkan
Özel Yetenek : Zihinbendar, Zihinfendar.
Yaş : 33

Magrannia Empty
MesajKonu: Magrannia   Magrannia Icon_minitimePtsi Tem. 02, 2012 2:56 pm

Rinuel Aqula & Eduardo Valenti



Dokuz yıl önce…


Günün erken vaktinde bakanlıkta olmaya hala alışamamıştı genç seherbaz. Oysa üç yıldır bu birimdeydi ve birkaç tane suçlu bile yakalamıştı. Onları düşününce yüzünde tuhaf bir ifade belirdi. Birimin içinde kimsenin ilerlemediği kadar hızlı ilerlemiş üstlerinden hep övgüler almıştı büyücü. Masasına yarı yarıya yaslanmış bir halde düşüncelere dalmışken en son gittiği işi düşündü Rinuel. Londra metrosunda kargaşa çıkarmış bir büyücü birkaç seherbazın da yaralanmasına neden olmuştu. Bir çeşit kaçık olarak anılan adamı yakalayansa kendisi olmuştu. Aradan bir hafta geçmesine rağmen hala nasıl başardığını anlamıyordu. Onun güçlü büyülerine karşı şansı vardı herhalde. Yoksa bazı yaralar almış meslektaşları kendisinden kat be kat tecrübeliydi. Suçluların resimlerinin olduğu panonun önünde durduğunda derin bir nefes aldı. İçlerindeki en tahlikeli adam yüzü maskeli bir kara büyücüydü. İsmini dahi bilen yoktu ona sadece yaratıcı diyorlardı. Ne tuhaf bir lakaptı bu böyle? Adam kara büyüyle bazı yaratıklar oluşturmakla ünlüydü ve onların yarattığı yıkımla eğleniyordu. Aniden açılan kapıya merakla baktı. Görevli bir notu avucuna sıkıştırdıktan sonra ortadan kaybolurken büyücü de o kağıt parçasına bakakalmıştı. Bu da neydi şimdi? O adamın acelesi mi vardı?

Nota baktı umursamadan. İngiltere'nin kuzey kesimindeki dağlarda bir hareketlilik görüldüğüne dair bilgi geçiyordu. Sihirsel aktivitelerin üst düzeye çıktı bölgede bazı felaketler bile olmuştu anladığı kadarıyla. Bu acaba yaratıcının işi miydi? Belli olmazdı; ama yeni bir tür yaratmışsa eğer yine başları beladaydı demekti. Bu görev her neyse Eduardo Valenti’ye verilmişti. Pek tanımadığı esrar dairesi çalışanı yanında da kendisini istemiş olması ilginçti doğrusu. Bir seherbaz ile bir esrar dairesi çalışanı her zaman aynı görevde olmazdı. Fazla düşüncelere kapılmadan odasından çıkarken peleriniyle birlikte bu işte ortağının yanına gitti. Bakanlığın rutinleşmiş kargaşasına fazla aldırmadan ilerliyor, tepesinden uçan kağıtların sesleriyle zaman zaman da irkiliyordu. Böyle bir ortamda bir insan nasıl çalışabilirdi? Stresin yoğunlukta olduğu yerin insanı tüketmediği bir an bile yoktu. Gerçi kendisi de bu kesme keşin içindeyken nasıl eleştiride bulunuyordu anlamış değildi. Fakat eleştiri hakkı her zaman olmalıydı bir insanın. Nasıl bir ortam içinde bulunursa bulunsun başka seçenek düşünemiyordu genç adam.

İşte adamın odasına gelmişti. Onu nasıl bir macera beklediğini bilmeden heyecan içinde birkaç kez kapıyı çaldı. Tok sesin içeriye ulaştığında emin olduğu an içeriye girdi. Keskin gözleriyle odayı tararken adımları Eduardo’ya doğru ilerlemekteydi. Sade bir oda diye düşündü. Pek çok çalışanın yerinden pek de farklı değildi. Sonra bakışları önündeki adama odaklandı. Masasında oturmuş ne düşündüğünü anlamak güçtü. Kendisini Hogwarts’ta müdürün odasına ziyarete gitmiş bir öğrenci gibi hissederek huzursuzlandı. O tür ziyaretleri sık sık yapmış, çoğunda da ceza almıştı. Ne tatsız durumlardı onlar! Aniden içlerinden birini anımsadı. Bir grup slytherin ile kavgaya tutuşmuş ardından kendini o sert adamın önünde bulmuştu. Ardından bir hastasını da yasak ormanda bekçiyle birlikte bitki toplayarak geçirmişti. Pek fazla düşünmek istemediği anılarını zihninden def ederek önündeki büyücüye kibarca selam verdi. “ Bu görev için seçildiğimi duyunca hemen geldim. Ne zaman yola çıkıyoruz? “ Kısa bir bakış attı adamın önündeki notlara. “ Ayrıca bilmemiz gerekenler neler? “
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eduardo Valenti
Esrar Dairesi Çalışanı
Esrar Dairesi Çalışanı
Eduardo Valenti


Mesaj Sayısı : 38
Kan Durumu : Safkan
Özel Yetenek : Zihinfendar.
Yaş : 32

Magrannia Empty
MesajKonu: Geri: Magrannia   Magrannia Icon_minitimeÇarş. Tem. 04, 2012 5:49 pm


    “Efendim!”
    “Evet?”
    “Yeni bir görev bildirisi var. Üzerinde acil yazdığı için direk getirdim.”
    “Daha yeni görevden dönmüşken mi? Geri götür ve izin kullanacağımı söyle. Zaten yeterince sık göreve çıkıyorum.”

    Çelimsiz sekreter derin bir nefes vererek ayrıldıktan iki saat sonra Esrar dairesi başkanı görünmüştü. Gözlüklü keçi sakallı adam kırmızı dosyayı bu sefer sertçe önüne bıraktı. Koyu gözleri ateş saçarak Eduardo’ya baktı.Normalde bu bakışlar pek çok kişi sindirirdi zira bakanlıkta üst düzey bağları olan yüksek bir görevliydi. Ancak genç büyücü istifini bozmadı. Dosyaya göz ucuyla bakarken sahte bir saygıyla doğruldu. Adam bir süre öylece kaldıktan sonra öfkeden boğuk boğuk olmuş bir sesle konuştu. “Bu ne demek oluyor?” Eduardo yüzüne o bilmiş gülümsemesini yerleştirdi. Çok değil beş yıl önce gözden çıkarılmış öldürülmeye çalışıldığını hatırlıyordu. O gün hayatta kaldığında aylarca kaçak yaşamak zorunda kalmıştı. Neyse ki örgüt güvensizliği ile bilinirdi. Öldüğünü düşündüklerinde ise yeniden hızlı bir temizliğe başlamışlardı. Bu sefer hedef kundaklama komplosunu kuranlardı. Eduardo ise sadece izlemiş ve olayın asıl sorumlusunu bulup öldürmüştü. Ardından üstlerine kendini katil olarak tanıtmıştı. Tabii bu işte yüksek rütbeli ve açığa çıkmamış eski dostlarının katkısı büyüktü. O katil bir adı anılmayandı ve o adamın kariyerini alıp inanılmaz bir düzeye getirmişti. Esrar dairesinin başındaki adam tüm otoritesine rağmen ayağına gelmişti işte. ”Çalışanların da hakları vardır demek oluyor.” Önceleri kendisini temizleyeceği düşüncesiyle kendini vazgeçilmez kılmak için büyük icraatlara girişmişti. Nüfuzlu dostları bir taraftan bastırırken işinde iyi olması ile amacına ulaşmıştı. Hayatının önceki dönemini aptallık olarak görüyordu. Zira sadece suçluların ipliğinin pazara çıkmasıyla iş biteceğini düşünecek kadar hayalperest, işi kansız çözme derdine girecek kadar insancıldı. Halbuki bunlarla bir yere varamayacaktı. Dünya öyle bir hale gelmişti ki alev alev yanmadan düzene girmeyecekti. Ama buna zaman elbette. Şimdi yapması gereken tüm sisteme örümcek gibi yayılmaktı. Yeni şekillenmeye başlayan amaçları üzerine yönelen düşünceleri adamın sabırsız sesiyle kesildi.“Bu tip konularda elimizdeki tek uzman sensin. Ayrıca bunun büyücü deneyleri ile bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. O yüzden işi sıkı tutmalıyız. Zaten işin çoğu seherbazlık bürosunda. Senin görevin en iyi olduğun şeyi yapmak. İzleri yok etmek. Bu işi başarırsan iki maaş ikramiye ve yıllık izin ayarlayabilirim.” Eduardo pişkin pişkin sırıtarak yanıtladı. “Üç maaş. İzin konusunda umudumu kaybettim zaten.”

    Kulaklarına yabancı bir ses dolana kadar önündeki dosya ve notlarla boğuşup iş hakkındaki ayrıntılar üzerinde kafa yürütmekle uğraştı. “Hah geldin mi güzel.” Karşısına yirmilerinde gösteren bir seherbaz geldiğinde gözleriyle adamı süzdü. Bakışlarının ardını okumak güçtü. Görev bilinci fazla kabarmış şövalye ruhlu büyücülere benzer bir tavrı vardı. Yüzü hakkında sadece yakışıklı olduğu söylenebilirdi. Ayırt edici pek bir yönü yoktu. Dış görünüşüne ve yaşına bakılırsa toy biriydi. Ancak önüne gelen dosyadaki notlarda kısa sürede bile sağlam bir geçmiş yazılıydı. Kim haklı zaman gösterecekti. “Kuzey bölgesinde saldırı haberleri geliyor. Büyük ihtimalle bir tür yaratık. Yaratığı durdurup varsa kara büyücüleri sorgulayacağız. Ben bakanlık arşivine girmek üzere gerekli örnekleri toplayacağım. Sonra da huzursuzluk oluşturmaması için bir patlamayla her şeyi yok edeceğiz. İşimiz bu kadar” Konuşunca basit geliyordu elbette ama bu sefer ne kadar tehlikelisini yarattıklarını ancak Merlin bilebilirdi. İşin normal bir yaratık saldırısı çıkması da hala mümkündü gerçi ama sezgileri tam tersini söylüyordu. Saatine baktıktan sonra konuşmasına tipik bir İngiliz resmiyeti ekleyerek sözlerini sürdürdü. “Kalın bir pelerin al ve iki saat sonra şöminelerde benimle buluş. Bakanlık dağ eteğinde bir kulübe şöminesine hat ayarladı. Sonrasında yalnızız. Umarım yaratıklarla aran iyidir. Görev ölümcül olabilir.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rinuel Aqula
Seherbaz
Seherbaz
Rinuel Aqula


Mesaj Sayısı : 260
Kan Durumu : safkan
Özel Yetenek : Zihinbendar, Zihinfendar.
Yaş : 33

Magrannia Empty
MesajKonu: Geri: Magrannia   Magrannia Icon_minitimePerş. Tem. 05, 2012 10:32 am

Görevin sorumlusunu pür dikkat dinlerken adamın işten iyi anladığını düşünmüştü. Kendinden emin tavrı, otoriter sesiyle tam bir başkandı. Demek görev ölümcül olabilirdi! Bu kendisini hiç de korkutmamıştı. Heyecanla gülümseyen seherbaz dışarı çıktığında gerekli hazırlıkları yapmak adına odasına geri döndü. Kalın pelerinini almış etrafında bir şey unutup unutmadığına bakıyordu. Aslında alınması gereken tüm eşyaların bakanlığın ayarladığı o kulübede olduğundan emindi. Sadece yanına içi sihirle genişletilmiş ufak bir çanta alan seherbaz şöminelerin yanında Eduardo ile buluştuğunda ona nazikçe gülümsemişti. Önden giren büyücü sıcak alevlerin vücudunu sarmasına izin vermişti. Gidecekleri bölgeyi söyler söylemez bir akımın içine kapılıyormuş hissiyle saniyeden bile kısa sürede kendisini ahşap bir zeminin üstünde yüz üstü yatarken bulmuştu. Böyle seyahat etmeyi pek sevmiyordu doğrusu. Düşmüş bedeninin çıkardığı tozlar gözüne kaçarken eliyle havayı temizlemeye çalıştı. Dağılmış saçlarıyla birlikte ayağa kalktığında arkasında Eduardo da iş bilir tavrıyla belirmişti. Saçlarını düzelttiğinde gözleriyle etrafı taradı. Seherbaz olmanın verdiği hisle her türlü ayrıntıya önem vermesi gerekirdi. Mensubu bulunduğu meslek bunu gerektiriyordu zaten. Ahşaptan yapılma ufak kulübenin içinde bir masa iki tane de sandalye vardı. Her yerin toz içinde olmasının dışında buranın pek de terk edilmiş bir havası yoktu aslında. Masanın üzerindeki bazı eşyalar kendilerini bekliyor daha yeni ateşi söndürülmüş şömineden çıkan ince duman tabakası daha birkaç saat önce burada birilerinin olduğunu söylüyordu. Küçük yapının penceresinden ise gidecekleri dağ tüm heybetiyle uzanmaktaydı. “ Şurada bizim için bir şeyler bırakılmış. “ Gidip eşyalara göz attığında birkaç kutu konserve, bir harita, bazı dağcılık araç gereçlerinin bulunduğunu gördü. İkisi için de yeterince olan eşyalardan kendisine ait olanları çantasına yerleştirdikten sonra tırmanışa hazırdılar artık.

“ Umarım dağlarla aran iyidir. Ben tırmanmayı çok severim. “ Adama neşe içinde güldükten sonra kendisi önde pek konuşkan olmayan bakanlık görevlisi arkasında tırmanışa geçtiler. Dakikalar birbirini kovalarken ter içinde kalmıştı bile Rinuel. Fakat ciğerlerine ulaşan taze havanın katık olduğu bu muhteşem manzaraya her şey değerdi doğrusu. Kim böyle bir güzelliği görme şansına her zaman erişebilirdi ki? Birkaç saniye durakladıkları zaman gözlerinin önüne serilmiş İngiltere kırlarının uzaktan görünüşü genç büyücüde bu izlenimi uyandırmıştı. Eşsiz ve kusursuz... tek kelimeyle muhteşem. Doğudan yükselmiş olan güneş ışınlarının dağın her bir bölgesini ısıtışını zevkle izlerken tırmanışa devam etmesi gerektiğini düşünerek yola devam ettiler. Haritaya göre en çok zararı almış olan köy biraz önlerindeydi. Oraya ulaşıp köylülere konuşarak nasıl bir şeyle karşı karşıya kaldıklarını öğrenmeliydiler. Sonunda varmaları gereken yere geldiklerinde bir yıkımın izleri onları karşılamıştı. Harabeye dönmüş evler, dumanı hala tüten birkaç yapı, ortalığa dağılmış, cesetlerin toplandığı bir bölgeyle birlikte manzara afet bölgelerini anımsatıyordu. Nasıl bir şey böyle büyük bir zarara yol açabilirdi ki? Bir dev mi saldırmıştı buraya? Raporlardan edindiği bilgilere göre bilinen bir şey değildi. Kendilerini karşılamaya gelen köyün ileri gelenlerinin yüzündeki kedere rağmen hala gülümseyebilen simaları görmek ise oldukça sarsıcıydı. Toprak örtüsü kaplayan bitkiler yas tutar gibi boyunlarını bükmüştü. Doğa yabancı şeyi içinde istemiyordu!

Konuşmak için birkaç masanın olduğu yere geçtiklerinde lafı ilk açan orta yaşlarda bir büyücü oldu. “ Gelmeniz çok iyi oldu. Çünkü ne yapacağımızı bilemez olduk. “ Rinuel adamı sakinleştirmek adına omzuna dokunup güven vermeye çalıştı; ama kendi yüreğinin içinde huzursuzluk kol gezerken bu hissi nasıl aşılayacaktı? “ Bize size saldıranın ne olduğunu söyleyebilir misiniz? “ Adam düşüncelere daldığında herkes ölüm sessizliğine gömüldü bir anda. Önlerine konmuş yemeğe bile bakmak istemeyen büyücü gelecek açıklamaları sabırla beklerken ilk konuşan adam tekrar söze girdi. “ Daha önce böyle bir şey görmedik. Genelde geceleri saldırıyor. Kapkara bir teni var. Bir kurt adamı andırıyor; ama değil. Çoğu büyüye karşı dirençli… Bakın biz dağ büyücüleri çok iyi büyüler biliriz. Ama pek azımız o şeyin karşısında direnebildi. “ Evet, dağ büyücülerinin ününü duymuştu. İranlılar kadar güçlü olmasalar da burada yaşayanların da kendilerine has özellikleri vardı. Bildikleri tekniklerle evlerini yıllardan beri korumaktaydılar. Pek az kimse onlarla mücadeleye girme cesaretini gösterebilirdi. Daha azı bu mücadeleden yara almadan çıkardı. “ Magrannia… magrannia… magrannia… “ Gözler aniden epeyce yaşlı bir adama çevrildi. Bilmedikleri dilde bir şeyler mırıldanıp sürekli aynı sözcüğü tekrarlayan adama büyücü merakla bakarken yardıma açıklamayı yapmış kişi koştu. “ Magrannia bizim eski dilimizde kötü ruh demek! Köyün eskileri yaratığa bu adı taktı. “
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eduardo Valenti
Esrar Dairesi Çalışanı
Esrar Dairesi Çalışanı
Eduardo Valenti


Mesaj Sayısı : 38
Kan Durumu : Safkan
Özel Yetenek : Zihinfendar.
Yaş : 32

Magrannia Empty
MesajKonu: Geri: Magrannia   Magrannia Icon_minitimeC.tesi Tem. 07, 2012 9:18 pm


    Büyücünün yanından ayrılmasından sonra uzun parmakları hızla temiz bir parşömen çekti. Az önce adama göstermek için açtığı dosyayı kapattıktan sonra parşömeni üzerine koyarak baykuş teleğinden kalemini mürekkebe daldırarak iki ayrı not karaladı. İlki bölgedeki adamlara durumu bildirmek üzere yazılmış bir resmi ve şifreli bir nottu. Bunu az önce kendisini ziyaret eden cılız sekretere vererek acil posta ile yollamasını istedi. Diğeri ise daha özel birine, manevi kızı Celestina’ya yazılmıştı. Kızı gizli silahı olarak eğitmeye başlamasından bu yana eğitim sıkça kesintilere uğramıştı. Buna rağmen cadı hızlı bir gelişim kaydetmişti. Büyü becerisi artarken Eduardo’nun bazı görevlerine bakanlıktan gizli olarak katılma imkânı elde etmişti. Bir keresinde onu serserilerin arasında bırakıp tepkisini ölçmüş ve cadının soğukkanlılığına hayran kalmıştı. Cadıya gönderdiği notta birkaç gün serbest olduğunu yazdı. Gerçi planladığı tam tersine onu hızlı bir kampa sokmaktı ama bu iş ona engel olmuştu. İkinci notu yazdığı parşömene asasını koyduktan sonra özel parşömen bir süre parladı, yazılar silindi ve ardından alev aldı. Mesaj cadıya iletilmişti. Kâğıdın küllerini asasını sallayarak temizlediğinde sekreter tekrar göründü.

    “Her şey hazır efendim.”

    Saatler Sonra…

    Kulağına gelen hafif uğultuya aldırmadan ilerlerken gözleri kayaların ve manzaranın üzerinde dolaşıyordu. Kondisyonu genç seherbaz kadar hızlı değildi. Sonuçta seherbazlığı bırakmasının üzerinden uzunca bir zaman geçmişti ve hala ciddi görevlere çıkıyor olsa da böyle bir tırmanış için biraz hamlaşmıştı. Yine de vakarını korurken nefeslerini düzene soktu ve açığını belli etmemeye çabaladı. Tırmanış bir süre daha devam ettikten sonra bir düzlüğe ulaşmışlardı. Sert kayalar yerini önce patikaya sonra yumuşak toprağa bıraktı. Geniş çayırların gereğinden fazla boş olduğunu fark etmesi zor değildi. Yılın bu zamanı burada ineklerle ve türlü çiftlik hayvanları ile dolu olması gerekirken tamamen boştu. İlerledikçe otların bir bölümünün yandığını gördüler. Savaşın izleri ileride görünen dağ köyünde de sürüyordu. Temiz dağ havasına is kokusu karışmıştı. Birçok yaralı görünümlü köylünün korkulu bakışları üzerlerine dikilmişti. Gözleri hızla izler üzerinde dolaşırken olayın büyüklüğünü anlamaya çalıştı. Evlerin kimisinin çatısında tuğlalar ve ağaç kökleri vardı. Bunları yaratık söküp atmışsa oldukça büyük olmalıydı. Yanık izlerine de o mu neden olmuştu yoksa savaşmaya çalışmalarını gösteriyordu. İşler ters gitmişti. Onu ormanla birlikte yakmayı denemişler ancak kütükleri ve tuğlaları atan yaratık planlarını tersine çevirmişti. Bu demekti ki hala insandan bir şeylere sahipti. Buradaki büyücüler güçlü olmalıydılar ancak yaratık karşısında fazlasıyla yetersiz olmalıydı. Rinuel köylüler arasından bir adama doğru ilerlerken onu izledi. Eduardo’nun izleyerek anladığı şeylere benzer konulardan o da bahsetmişti. “Daha önce böyle bir şey görmedik. Genelde geceleri saldırıyor. Kapkara bir teni var. Bir kurt adamı andırıyor; ama değil. Çoğu büyüye karşı dirençli… Bakın biz dağ büyücüleri çok iyi büyüler biliriz. Ama pek azımız o şeyin karşısında direnebildi.“ Çoğunun elinde patlamıştı elbette. Büyüye karşı direnç, hayvani içgüdüler, mükemmel bir fiziksel kuvvet. Karşı karşıya oldukları şeyin süper insan yaratma deneylerinden birinin ürünü olduğuna artık emindi. Köşede bir adamın transa girmiş bir şekilde bir şeyler mırıldandığını işitti. Bir tür şarkıya benziyordu, ya da törensel ilahilere. Ancak normalleri gibi huzur vermiyordu, huzursuz ediyordu. Özellikle sürekli tekrarladığı o kelime: Magrannia!

    Biraz düşündükten sonra otoriter tavrıyla dudaklarını araladı. ”Bugün burada kalacağız. Yaşayanlar var ve hala kolay hedefsiniz. En azından o öyle görüyor. Buraya tekrar gelecektir.” Burada olmasa bile dağın daha üst konumlarındaki bir olayı görebilecekleri bir mesafedeydiler. Görebilirlerse cisimlenebilirlerdi ve yine duruma el koyabilirlerdi. Gerçi belki de yaratık her gün ziyaret etmiyordu ama yine de önünde sonunda geleceğine emindi. Az önce Rinuel ile konuşan adam dudaklarını aralayıp muhtemelen kalacak yer söyleyecek olduysa da onu durdurdu. “O zamana kadar boş durmayacağız elbette. Zararı düzeltmek için yapabileceğimiz bir şey var mı?” Adam şaşırmış göründü. Belli ki onları burada bırakıp pek de ilgilenmeyen büyü bakanlığının bu tavrı onlar için beklenmedikti. Aslında kendisi için de. Yangın manzarası ve yıkılan evler Eduardo’ya kaybettiği ailesini hatırlatmıştı. Ağzındaki acı tadı gidermenin tek yolu da buydu. Onlara yardım etmek. Belki de içinde on iki sene saklı kalmış iyilik açığa çıkmıştı kim bilir? “Şu an en büyük iş yıkıntılar arasından ölü ve yaralıları çıkarmak efendim. Sağ kanattaki evleri temizledik ama şuradakiler hala duruyor.” Ardından seherbaza döndü. O bu konuda çoktan hevesli gibiydi ama yine de sordu. “Yardım ederiz, öyle değil mi, Rinuel?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rinuel Aqula
Seherbaz
Seherbaz
Rinuel Aqula


Mesaj Sayısı : 260
Kan Durumu : safkan
Özel Yetenek : Zihinbendar, Zihinfendar.
Yaş : 33

Magrannia Empty
MesajKonu: Geri: Magrannia   Magrannia Icon_minitimePtsi Tem. 09, 2012 3:14 pm

Aklı karışan büyücü eski dilin kalıntıları içine gizlenmiş uğursuzluktan rahatsız olmuştu. Nasıl bir şeytanlık tüm köyü bu hale getirebilirdi ki? Sessizliğini yanındaki adam bozarken merakla ona bakmıştı. Yardım mı? Elbette bunu seve seve yapardı. Hevesli görüntüsüyle birlikte ayaklandıklarında Rinuel yıkıntılardan biriyle ilgilenmeye başlamıştı bile. Asasıyla enkazı yavaş yavaş temizliyor, büyücülere yardımcı oluyordu. Sabırla her bir taşı taşıdı. Şakaklarından sızan terin eşliğinde birkaç saniye duraksadığında gözlerini alanın üzerinde gezdirdi. Bir anne kızının başında durmuş gözyaşlarını onunla birlikte sonsuzluğa yolluyordu. Ölülerin hepsini gömen büyücüler sadece o kadını ikna edememişlerdi daha; ama direnci azalmaktaydı yakında vedalaşması gerekecekti. Derin bir nefes aldı nefretle. O yaratıkla karşılaşma arzusu kabarınca bir taşı daha yıkıntıları temizlemek adına toplamıştı. Alnını elinin tersiyle sildi. Uzun süredir çalışıyordu ve biraz olsun dinlenmemişti. Bakışları güneşe takıldı kısa süre için. Gözlerini alan kudret dağın zirvesindeyken öyle yüce görünmüştü ki genç seherbaz yüzündeki bir gülümsemeyle dalıp gitmişti uzak diyarlara. Böyle bir güzelliği buradaki insanlar her gün görürken, şehir hayatı sürenlerin yoksunluğunu fark ederek ürperdi. Betonların arasına gizlenmiş ruhuyla bu muhteşemlikten uzakta olmak korkutmuştu yüreğini. Aslında doğaya dönmeliydi. Her şeyi geride bırakıp keşfetmeliydi yeni ufukları. Sınırlarını görene kadar ilerlemeye devam edip hiç durmaması gerektiğini düşündü.

Aniden bir gürültü tüm alanı doldurdu. Başını çevirdiği an yakınlarda bir enkaz çalışması yapan ekibin başının dertte olduğunu gördü. Yarı yarıya yıkık bir evin çatısı çökmek ve bir kadın da altında ezilmek üzereyken gözleri büyümüştü. Etraftaki büyücüler ilk duyulan sesin eseri olan betonun yere düşmesi nedeniyle yere yığılmış bu nedenle kimsenin yardım edecek hali yoktu. Düşünmenin sırası değildi şimdi. Harekete geçip bir şeyler yapmalıydı. Son sürat hızla o tarafa koştu insanlar daha şaşkınlık içindeyken. Yerdeki kadını kaptığı gibi yan tarafa atlamış kollarındaki cadının heyecan içindeki çığlıklarını duyarak. Saniyenin anlık bir dilimi de peşlerinden gelmiş enkaz arkalarına bir toz tabakası kaldırarak yıkılmıştı. Genç büyücü nefes nefese doğrulduğunda hemen cadının durumunu kontrol etti. “İyi misin? “ Endişeli bakışları onu izlerken yakınlardaki herkes de yardımlarına koşmuştu. Gördüğü kadarıyla bir sorunu olmadığını fark ederek oradan uzaklaşmıştı. Gün batımına yakın hemen hemen tüm işler bitmiş genç seherbaz yorgunluğun esiri olarak batan güneşi seyrediyordu. Derin bir huzuru ruhunun her bir zerresinde hissederek heykel gibi dikilmekteydi sonsuzluğa karşı. Tüm hayatını burada mı geçirseydi acaba? İstediği huzurun burada olduğunu bile düşünüyordu.

“ Merhaba! “ Berrak bir ses arkasında yankılandığında merakla o tarafa bakmış, kurtardığı kızın siması gözlerini doldurmuştu. Nazikçe gülümseyen büyücü kızıl saçlı cadının eşsiz güzelliğinin o an farkına varmıştı. Doğa harikasının içinde bir kraliçe… “ Benim adım Lydia! “ Elini ileriye uzatmış cana yakın bir tavır sergilemişti. Aynı şekilde karşılık vermeye çalışan büyücü yumuşacık eli sıktığında dudaklarından dökülen tek şey bir kekeleme olmuştu. “ Ben… ben de… Rinuel! “ Onun yanında yerini alarak ilerideki ovaları izledi yeşil gözleriyle. “ Beni kurtardığın için teşekkür ederim. “ Genç seherbaz önemli değil dercesine bir baş işareti yaptığında kızın ona uzattığı birayı kabul etti. Yorgun bir iş günün ardından soğuk bir içki iyi gelirdi doğrusu. Kadının doğal görüntüsünde nasıl bir asillik vardı bilemiyordu; ama içten içe onu tanıma güdüsü kuvvetli bir şekilde açığa çıkmaktaydı. “ Londra’da bir bira ikram edildiğinde bile konuşma nezaketi gösterilmez mi? “ Genç kadının imalı konuşmasıyla birlikte samimi bir şekilde gülümseyen yüzü kendisine çevrildiğinde ne yapacağını şaşırmıştı seherbaz. “ Eee… aslında saf bir güzelliğin karşısında ne diyeceğimi bilemiyorum. “
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eduardo Valenti
Esrar Dairesi Çalışanı
Esrar Dairesi Çalışanı
Eduardo Valenti


Mesaj Sayısı : 38
Kan Durumu : Safkan
Özel Yetenek : Zihinfendar.
Yaş : 32

Magrannia Empty
MesajKonu: Geri: Magrannia   Magrannia Icon_minitimeSalı Tem. 10, 2012 9:24 am


    Duvar yıkılıyor… Alevlerin gerisinden bir haykırış. Baba… Baba… Baba… Dumanlar… Boğuluyor muyum? Ölümün ensemde olduğunu hissediyorum. Ama kendim için değil daha çok onlar için korkuyorum. Onları kaybettim. Sonsuza kadar.

    Eduardo yıkıntıların arasında kalıp can vermiş kız çocuğunu çekip çıkarırken o günleri hatırladı. Ya onlara da aynısı olsaydı? Onları da sonsuza kadar terk etmek zorunda kalsaydı ne yapardı? Dikkat çekmek istemediği için yaklaşmasa da Lestat’ın yaşadığını bilecek kadar ona yakın duruyordu. Bunun bile ne büyük bir nimet olduğunu baba olmayan anlayamazdı kesinlikle. Ancak anneler… Bir evladın kaybının acısını en derinden onlar duyardı. Tıpkı koşup gelen kadın gibi. Kızının cesedini görmesiyle ağzı bir karış açıldı. Gözlerinden yaşlar süzülürken yüzünü küçük bedene gömdüğünde acı dolu bir inleme koyuverdi. Kalabalığın bir kısmı işlerini bırakmış kadının durumuna bakıyordu. Cesetleri toplu mezara götürmek üzere gelen arabacı alana yaklaşana kadar sürdü kadının feryadı. Adam cesedi almak istediğinde beklenmedik bir kuvvetle adamı iterken histerik bir ton eklenmişti sesine. “Hayır! Hayır! Numara yapıyor o. Size diyorum birazdan kalkacak ve güleceğiz. Sshh…” Eduardo ona yaklaşmaya çalışan sabırsız birini bu sefer sertçe ittirerek haykırdı. Sesindeki deliliği görebiliyor, bir parça da olsa anlayabiliyordu. Annelik daha başkaydı elbette. Dokuz ay karnında taşıdığın bir parçandı o ne de olsa. Kim bilir kızı ile ilgili ne hayalleri, umutları vardı. Gelinlik yaşına gelse bile kızı ona doyamayacak böyle üzülecekti ani ölümüne. Erkekler yaralansa da toparlanırdı ancak bir kadının ruhu bu acıyı kaldıramazdı. “Size diyorum. Gidin kızımın başından ölmedi o. Ölmedi.” Eduardo yeniden yaklaşmaya çalışanları durdurarak kalabalığı yardı. Kadının direnmesine aldırmadan cebinden çıkardığı bir taşı kadının alnına baş parmağı ile bastırdı. Gözlerinin içine bakarken ikisi de derin bir transa girdiler. Saniyeler içinde etrafındaki alan değişmiş Eduardo’nun zihninde yarattığı cennete dönüşüvermişti. Yemyeşil çayırlar, mis kokulu çiçekler, gür ormanlar, görkemli dağlar, şırıl şırıl akan dere, terletmeyen ama iç ısıtan güneş ve hafif bir meltem... Her şey öyle mükemmeldi ki herkesi cennet olduğuna inandırabilirdi. “Burası neresi? Nereye getirdin beni” Taşın gücü Eduardo’ya bilincine girdiği kişiyi yönetmeninin kendisi olduğu bir filmin içine sokuyordu. Şimdi uygun bir vedalaşma için ona cenneti yaratmıştı. “Kalabalığın, nefretin, yıkımın olmadığı bir yere. Kızın da burada. Ama sen onu özgür bırakmadığın için gidemiyor. İşte orada. Git konuş vedalaş ve karar ver istediğine. Özgür mü bırakacaksın, hayatına esir mi edeceksin karar ver.” Kadın yeni doğmuş bir ceylanın titrek adımlarıyla gösterdiği yöne doğru baktı. Sonra ışıldayan gözlerle koşmaya başladı.

    Kadınla çocuk sarılmışlar ve konuşmaya başlamışlardı. Ne konuştuklarını bilmiyordu, dakikalar birbirini izlerken öylece uzaktan izlemeyi ve konuşmayı kadının hayal gücünün belirlemesini seçmişti. Kız arkasını dönmesini ve yürümeye başladığını gördü. Anne ise olduğu yerde öylece çökmüştü. Tam bu sırada ayaklarının titrediğini hissetti Eduardo. Gürültü normal bedeninin girdiği transı bozmuştu. Hayali dünya üzerlerine çökmek üzereyken taşı çekip çıkardı. Kadın kendini kollarındaki çocuğundan koparılmış bir şekilde bulmuştu. “Teşekkür ederim. Nasıl yaptın, ne yaptın bilmiyorum ama bir anneyi rahatlattın. Teşekkür ederim.” Eduardo buruk bir şekilde gülümsedi. Fazlasını yapmayı, ölenleri geri getirebilmeyi dilerdi ama elinden gelen buydu. Ardından uyanmalarına neden olan sese çevirdi bakışlarını. Seherbazın çoktan olaya müdahale ettiğini görerek rahatladı. Ardından yeniden işine döndü. Hayat gerçekten garipti. Yatalak bir hasta yıkıntıların arasından sapasağlam çıkarken, aynı evde üç yaşındaki bir çocuğun cesedi bulunuyordu. Sihrin de yardımıyla normalde günler sürecek olan kurtarma işlemi gün batımına doğru bittiğinde iki bakanlık görevlisinin de yardımıyla yaralıların çoğunu hayata gözlerini yummadan kurtarmayı başarmışlardı. Aynı zamanda bir şeylerle uğraşırken daha rahat çalışan beyni yaratığı durdurmak konusunda bir yol da bulmuştu. Rinuel şövalye edasıyla kurtardığı kızla sohbete başlamış görünüyordu. Cadı ile büyücünün yanına yaklaştığında Rinuel’in son sözlerini duyabildi net bir şekilde. “ Eee… aslında saf bir güzelliğin karşısında ne diyeceğimi bilemiyorum. “ Gülmekten kendini alamadı ve seherbaz ile kızıl saçlı kadının bunu duymasıyla kendini de belli etmiş oldu. Utanarak ayrılan kızın arkasından bakarken yüzüne hafif alaylı bir gülümseme yerleşti. Rahat bir tavırla az önce boşalan yere oturup kızın bıraktığı birayı yudumladı. “Kızıl saçlı güzelle ilgili hayallerini bir yana bırakabildiysen Rinuel asıl işe geçmeliyiz. Mümkünse canlı iken onu yakalamanın ve en azından örnekleri alacak kadar yaşatmanın yolunu bulmalıyız. Aklımda bir şey var ama oldukça tehlikeli. Yine de savaşmaktan daha iyi bir yol olduğunu düşünüyorum.”

    Sonra anlatmaya başladı…

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rinuel Aqula
Seherbaz
Seherbaz
Rinuel Aqula


Mesaj Sayısı : 260
Kan Durumu : safkan
Özel Yetenek : Zihinbendar, Zihinfendar.
Yaş : 33

Magrannia Empty
MesajKonu: Geri: Magrannia   Magrannia Icon_minitimeCuma Tem. 13, 2012 1:08 pm

Güzel kızın aniden gidişini mutsuzluk içinde izlerken yanına gelen büyücüye kızgınlıkla bakmıştı. Biraz daha geç gelse olmaz mıydı yani? O kadar iyi hissetmişti benliği, ama tüm sihir bir saniye içinde yok olup gitmişti. Sanki hiç var olmamış gibi… “ Biraz daha geç gelebilirdin. “ Sakin; ama kızgınlığın gizli olduğu sesiyle sarf ettiği kelimelerin ardından tecrübeli adamı dinlemiş, gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Yaratıktan bir numune almak mı? Hem de onu zihinfendar saldırısıyla uyuşturarak yapacaklardı öyle mi? İşte bu gerçekten çılgınlıktı. Fakat hiçbir rahatsızlık duymamıştı, çünkü o tam da bu tür işlerin adamıydı. Heyecan dolu sesiyle taktiği tartışmışlar kısa sürede ne yapılacağına karar vermişlerdi. Artık bekleme zamanıydı. Magrannia’nın karanlığıyla yüzleşmeden önce saatler olduğunu düşünerek kızıl saçlı güzelin yanına gitti. Ona karşı duyduğu çekim inanılmaz ve olağanüstüydü. “ Merhaba Lydia! “ Genç cadı arkasına dönünce nazikçe gülümsemiş ona yaklaşmıştı hemen. Bir süre önceki utangaçlığı gitmiş yerine cüretkar bir kadın gelmişti. Kırmızı saçları arasına gölgelenmiş yeşillikler bile bunu gizleyemiyordu. Aşık mı oluyordu? Bilemiyordu. “ Sanırım planlama işleriniz bitti. Bugün bir savaş olacak mı? “ Genç adam nazikçe gülümseyerek kızla arasındaki mesafeyi kapattı. Taze dağ havasının aralarında dolaştığı zamanda böyle bir andan daha fazlasını ister miydi? Hayır! “ Eğer yaratık gelirse planımız hazır. “ Lydia’nın gözleri bir bilgelik edasıyla parladığında yumuşak ten elinin üstünde kenetlenmişti. “ O zaman sana bir şeyler göstermeliyim. Bakanlıkta öğrendiğin büyüler işe yaramaz. Sana güçlü bir şey lazım. “

Flain Ridale! İngiliz dağ büyücülerinin en kudretli sırlarından biri… Alev kırbacı diğer adıyken gücü sorgulanamazdı bile. Kutsal ateşi pek çok iblisin kökünü kurutmuştu elbette. Peki niye kendisine öğretilmişti bu değerli şey? Bilemiyordu! Aslında daha ilginç soru hiçbir büyücü deneyememiş miydi bu saldırıyı? Güzel kadının söylediklerine göre kimse daha konsantre olamadan yaratık onları biçmişti. Eğitimin zorluğu geride kalmışken terlemiş alnını silmiş ardından asasına bakmıştı merakla. Kaşları çatılan büyücü gözlerini cadının üzerinde dolaştırdı. “ Bütün bunları bana niye öğrettin? “ Genç kadın salınarak yürüyüp önünde durduğunda simasındaki tereddüttü okuyabiliyordu. Ardından daha ne olduğunu anlamadan dudakları onunkilerle buluştu. Yüreğinin derinliklerindeki bir duygu patlak verdiğinde onu omuzlarından kavrayarak uzun bir süre öyle kaldılar. Hiç ayrılmak istemiyordu! Fakat güzel olan şey kadının geri çekilmesiyle sona ermişti. “ Çünkü ölmeni istemiyorum. “ Gülümseyen büyücü köy alanına doğru gitmekte olan cadının ardından gelirken bir selin damarlarını doldurduğunu hissetmişti.

Bir kükreme… Dünyanın derinliklerinden en karanlık şeytanlıkları çağıran bir borozan misali tüm köyü doldurmuştu. Büyücülerin gözlerindeki endişe gerçeğin ta kendisiydi. Evet, zaman gelmişti. İnsanlığın görebileceği en kötü şeylerden biriyle karşılaşma vaktiydi artık. Eduardo’nun planladığı şekilde tüm büyücüler dizildiğinde Rinuel görmüştü korkunç yaratığı! Kurtadamı andırıyordu gerçekten kapkara teniyle, fakat öyle bir yaratık için fazlasıyla cüsseli ve atletikti. Genç büyücü ortağından komut geldiği an zihinfendar saldırısına başladı. İşe yarıyor gibiydi. Uysallaşmış yaratık kimseye zarar vermeksizin olduğu yerde durmuş gözlerini devirmişti. Herkes temkinli bir şekilde beklerken Eduardo’nun yaklaşmış olduğunu fark etti. Amacını gerçekleştiriyor muydu acaba? İşin stresi yüzünden tüm dikkatini yaratığa yönlendirmiş olduğu için ne olduğunun pek de farkında değildi. Ama kontrollerindeki yaratık kendine geldiği gibi büyücüyü tek bir vuruşuyla metrelerce geriye fırlatmıştı. O anda kendi kontrolünü de kaybeden Rinuel öfkeyle bağırdı. “ Hayır! “ Anında başlayan saldırı dalgasının bile farkında olmamış, hızla ortağının yanına koşmuştu. Yüzünden damlayan kanlara aldırmayan büyücü durumunun çok da ağır olmadığını fark ederek derin bir nefes aldı. Vücudunun çeşitli yerlerinde yırtılmalar ve bir bacak kırığı… Daha kötüsünü de görmüştü! Birkaç şifacıyı onunla ilgilenmesi için çağırırken duyduğu bir çığlık üzerine kanı dondu.

“ Lydia! “ Yaratık kadını boynundan yakalamış korkunç bir kükreme salmıştı. Hemen ardından elindeki uzun pençeleriyle kızın karnını yararak uzaklara fırlatmıştı. “ Hayır! “ Sesi öylesine kederli çıkmıştı ki tüm savaşın ortasına düşmüş bir çocuk kadar masumluk doluydu. Yüreğinden pompalanan öfkesiyle birlikte cellata karşı koşarak türlü büyüler savurdu; ama yaratık hepsinden kurtulmuştu. Dağ büyücüleri zordaydı. Vücuduna inen darbeyle sevdiğinin yanına düştüğünde hala yaşadığını gördü. Acı içinde gözlerinin derinliklerine bakıp bir şeyler anlatmaya çalışırken ne söylemeye çalıştığını anlamıştı. Büyük bir sakinlik duyumsamaya çalışarak ayağa kalktığında konsantrasyonunu en üst seviyeye taşımaya çalıştı. “ Flain Ridale! “ Her şey kendiliğinden gelişir olmuştu. Asasından fırlayan dört alev kırbacı büyük bir parlaklıkla yaratığın boynu ve uzuvlarını sararak ona işkence ederken genç büyücü gücünü arttırdı büyünün. Köylülerin şaşkın bakışı altında yaratık yere devrildiğinde bir büyü dalgası göğe uçtu. Tüm bunlar yaşanırken bu dünyaya ait olmayan bir çığlık dalganın içinde çınladı. “ Kara büyü! “ Fısıldamasının ardından Lydia’yı hatırlayan adam hemen onun yanına gitti. Fakat yapacak bir şey kalmamıştı. Son saniyelerini yaşıyordu artık. Gözleri dolmuş bir şekilde ona bakarken gördüğü şey kadının gözlerindeki huzurdu. Rinuel çaresiz bir fısıltıyı kadının yüzüne doğru savurdu. “ Seni seviyorum. “ Ardından kadının alnına kondurduğu öpücük Lydia’nın hissettiği son şey olmuştu. Genç seherbaz öfke dolu bir çığlık atarak doğanın bile kendisine acımasına neden oldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Magrannia
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Şehirler :: Londra-
Buraya geçin: