Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Av

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Rudolphus

Rudolphus


Mesaj Sayısı : 8
Rp Partneri : Arabella

Av Empty
MesajKonu: Av   Av Icon_minitimeÇarş. Haz. 20, 2012 12:21 pm

13. Yüzyılın İkinci Yarısı,
Prouesse Krallığı

Göğsünüzde demirin o soğuk dokunuşunu hissettiğiniz andan, toprakla kucak kucağa uykuya daldığınız zamana kadar olan süreçte siz cesur ve onurlu bir evlat olmak zorundaydınız. Miğferinizi geçirdiğinizde o kafanızda geçen düşünceleri kendinize saklamalı, bir kuklaymışçasına başkalarının ipinizi ellerine almasına izin vermeliydiniz. Siz insanları korumak için bir takım yeteneklerle kutsanmış ve seçilmiştiniz. Seçilmiş. Şövalyeler bu yüzden doğa ana tarafından bahşedilmişlerdi. Dini, dili ırkı ne olursa olsun kılıcın kabzasını kavradıklarında hepsi tek bir insan, tek bir aile olurlardı. Aynı şaraptan, aynı bardakta içer; aynı lokmayı paylaşırlardı. Aynı yatakta aynı kabusları görürken aynı havayı solurlardı. Kimi zaman sırf kaldıkları sığınaklarda hava tükenmesin diye nöbetleşerek bile nefes aldıkları olurdu. Onlar o soğuk ve öldürücü havada ısınmak için değil, düşmanlarını korkutmak için ateş yakmayı tercih ederlerdi. Gecelerce koruduğu halkın yüzünü görmeseler de dualarını ve tanrıya yapılan yakarışlarını hissederlerdi. Askerler gibi onlara mektup veya içlerine su serpecek bir mendil gelmezdi. Onların aileleri yoktu, onlar yeni aileleri için yemin ettirilmişlerdi. Ailelerinden krallığa hizmet için çocuk yaşta ayrılırlardı. Yoldaşlarından başka aileleri olmaz, bir kadını sevmeye hakları olmazdı. Asla çocuk yapmazlardı. Bu bir kural değildi, krallıklar var olduğundan beri şövalyelerin bu sadist düzene karşı gösterdikleri tekiydi. Krallığın paralı askerleri düşman krallığın askerlerinden kaleyi savunadursun onlar için önemli olan halktı. Halkı büyücü, cadı ve adını koyamadıkları yaratıklardan korumak için vardılar. Amaçları, uğrunda ölecek ruhları varken kralın malı olmaktan hiçbiri kaçamamıştı. Kralın canı keçi sütü isterse ormanlardan keçi yakalar ve getirirlerdi, prensesin canı kürk istediğince hayvan onların elinde can verirdi. Paralı asker olmamaları ve kralın güvendiği tek grup olmalarının bunun üzerindeki etkisi büyüktü. Onlar tek kolda yaşadığı için şan ve şöhret kelimeleri dillerinde yasaklı olmalıydı. İşte bu, soydan gelmeyen soyluluk kelimesinin karşılığıydı.
Ölüm, aslında yeniden doğuştu.
Büyük savaş, çok büyük. Buna savaş demek bile dilinizi ayaklarınızın ucunda bulmanıza neden olacak türden. İlk Kıyamet diye geçer kitaplarınızda. Şimdi tozlu sayfaların ardında çürüyüp gitti kelimeler, kıyamette nefeslerini tüketen onca beden gibi. İnsanın hayvanın birbirine karıştığı, kılıçlardan çok asaların büyük kürelerin yer aldığı bir savaş. Şimdi insanların rahatlıkla söz ettiği türlerden bahsedeceğim. Yaratık! Canavar! Katil!
Şeytanların insan hayatına ne zaman girdiği hakkında net bir bilgi yoktur. Kimileri onların evren var olduğu günden beri insanların arasında dolaştığından söz ederken kimileri yaratıkların yarattığını söyler. Vampir ve kurtadam doğanın dengesini sağlamak için yüzyıllardan beri doğa ananın hizmetindeydi. Peki şeytanlar? 13. yüzyıl insanlarının onlara şeytan demesinin nedeni insanoğlunun gücüne erişemeyecek şeyler yapmaları ve en önemlisi büyüydü. İnsanları zehirliyor, öldürüyor ve uçabiliyordu. İlk zamanlar krallıkta uçtuğu için öldürülen büyücü sayısı on beşti. Bu ırkın giderek insanoğlundan korkması ve inlerine çekilmesi uzun sürmemişti. Hayır, onlar inlerine çekilmiş olamazlardı. İnlerinde kendi evrenlerini yaratmak için plan yapıyorlardı. Yaratıklarla kanlarını karıştırmış, büyücü - vampir, kurtadam - büyücü ve en önemlisi visientia. Kardeş kardeşi öldürüyor, kılıklardan çok dişler ve asalar konuşuyordu. İnsanoğlu değişim geçiriyor, kimisi kana susamış aç bir hayvana dönüşürken kimisi dolunayı acı çığlıklarıyla dolduruyordu. Savaştan fazla bahsetmek istemezdiniz. Korkunç.

“—Gabriel Rudolphus, bundan böyle Prouesse Hanedanlığı, yeminli askeri ve koruyucusu!” ...ve vampiri. Asıl adı Raphael'di. Kendini bildi bileli krallık krallık dolaşır, ölene kadar at üzerinde düşmanı koştururdu. Birçok yer görmüş, birçok kan akıtmış ve hepsinin tek tek tadına bakmıştı. Tamı tamına yüz otuz altı yıldır yaşıyordu ve yüz on yıldır kanla besleniyordu. Ölmek için gittiği savaştan ölümsüz biri olarak çıkmıştı. Onu dönüştüren dişlerin asla tadına bakamadı. Vampir olmaktansa, soyunu korumak için savaşmış ve tanrıların yanına adalet dilemek için çıkmış onurlu bir şövalye olmayı tercih ederdi. Beynindeki tüm nefreti ellerine gümüş hançer olarak geçmedi. Onca uzun yaşamına rağmen hala yaşayamadığı duygular vardı. Kadın, aile, çocuk. Hiçbir zaman bir çocuğunun olmayacağını biliyordu. Kendini yenilemeyen bir vücut buna elverişli değildi. Kadınları uğradığı meyhanelerden başka bir yerde görmüyordu. Onun için kadın narin ve kırılgan bir varlıktı, annesi ve kız kardeşinden başka hiçbir kadını-kızı kendine yakın bulmamıştı. Meyhanelerde ona sürtünen kadınlar araçtan başka bir şey değildi. Hayatı boyunca hiçbir zaman aşık olmamıştı. ...ve bir aileye sahip olamazdı. Her gün eve geldiğinde onu sıcak suyla karşılayıp kılıcının ağırlığından şikayet edecek, yaralarını ilaçlı bezlerle silecek ve ocaktaki kaynar suya koşar adımlarla gidecek insanlara sahip olamazdı. Şimdi sadece yıllar önce topraklarında savaştığı ve terini akıttığı hanedanlığa dönmenin mutluluğunu yaşamalıydı. Kralın ve soyuna hizmet etmeli, beş-altı yılın gömüldüğü yerden çıkmalı ve yeni arayışlara girişmeliydi.

“—Arabella, Gabriel'i taktim ediyorum, yol boyunca sana eşlik edecek şövalye. Prouesse Tanrıçaları seninle olsun.”


21. Yüzyılın İlk Yarısı,

Dean Ormanı


Karanlık yıllandırmış tenlerine pelerin gibi düşerken yazdan kalma yapraklar ayaklarının altında fısırdaşıyorlardı. Ağaçlar derinlere inildikçe sıklaşıyor ve yabani hayvanların sesleri kulakları dolduracak biçimde yoğunlaşıyordu. Onların kan akışını dahi duyabilen biri için bu sesler tırmalayıcıydı. Önemsemek için fazla vakti yoktu. Damarlarında akan ve ona hiçbir şekilde ait olmayan kan derisini yakıyor, susuzlukla boğazı kavruluyordu. İhtiyacı olan ne bir su birikintisiydi ne de havadaki nem. Onun ihtiyacı dişlerini yumuşak ve yaşayan birinin boğazına geçirmek ve kan akışını damağında hissetmekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Arabella
Vampir
Vampir
Arabella


Mesaj Sayısı : 15

Av Empty
MesajKonu: Geri: Av   Av Icon_minitimeCuma Haz. 22, 2012 2:07 am

      13. Yüzyılın İkinci Yarısı,
      Prouesse Krallığı


    Soylu bir aileden gelmek hiçbir zaman kolay olmadı; ruhunuz sizin olsa bile içine sıkışmış olduğu beden krallığa aitti. O süslü çarşaflardan uzaklaştığınız her anda benliğinizi başkalarına teslim ederdiniz. O kadar mükemmel olmak zorundaydınız ki gerçekten yaşamanıza izin bile verilmezdi. Düşünceleriniz hiçbir anlam ifade etmez, çerçeveleri yalnızca aileniz çiviler, size sadece resmi doldurmak kalırdı. Geleceğinizde sizi bekleyen o karanlığa bırakılmadan önce savunmasız bedeninize değer verilmesinin tek sebebi, krallığı nihai bir sondan kurtarmak için seçilecek eşi etkileyebilecek tek silah olmasıydı. Bedeninizin seçilen eş tarafından kullanılacak bir araç olacağını bilseniz bile bu dünyaya demir attığınız ilk andan beri omzunuza binen sorumluluğu yerine getirmek; bu adiliğe göz yummak zorundaydınız. Hayatınız boyunca birleşebileceğiniz tek beden, sizi gerçekten tamamlayan beden değil, sizin için seçilen ve sonsuza dek sarsılmaz sadakatinizle bağlanmak zorunda kalacağınız soylu bir yabancı olurdu. Ama erkek iseniz kontrol sizin elinizdeydi; her gece başka bir beden lekeleyebilir ve bunun sorumluluğunu taşımak zorunda kalmazdınız. Kadın olduğunuz için size aciz davransalar bile krallıklar arası barışın sürmesini sağlayan tek köprü aslında sizdiniz. Size duygudan yoksunmuşsunuz gibi muamele edilir, akıttığınız göz yaşlarının hiçbir manası olmazdı. Seçilen o kişiye değil de başka birine tutulmak ruhen intihardı, çığlıklarınızı duvarlara değil kalbinizin kuytu bir köşesindeki o kutuya kilitleyip, kor ateşte yakıp yok etmeliydiniz. Bir prenses ne kadar nazik, zarif ve saf görünse de eğitiminden de ödün verilmemeliydi. Kendilerini ne kadar çok alanda geliştirirlerse, değerleri o kadar artar, toplum tarafından o kadar beğenilir ve ileride onu alacak krallık o kadar büyük ve saygıdeğer olurdu. Halkın güvenini kazanmak davranış şeklinize bağlıydı; bir gülümseme bile onların içinde ufak bir umut ışığı yakar, size bağlılık ve güven duygularını güçlendirirdi. Ama bazen zor olan, halkı her selamlamaya çıktığınızda, kadınların gözlerinde parıldayan imrenme ve sahip olduğunuz yaşamı asla elde edemeyecek oluşlarından doğan o nefret duygusuna rağmen hâlâ asil davranmak zorunda kalmanızdı. O soğuk duvarların arasında sizi iyi hissettiren tek şey istediğiniz anda size istediğiniz şeyleri getirebilecek sadık hizmetkârlarınızın olmasıydı. Bu hizmetkârlar, kışın ortasında, etrafı anafor gibi dönen karlar kaplamış olsa bile canınız frambuaz çekiyorsa, en iyisini bulup getirmek zorundaydılar; yahut vahşice gelen sonlarını selamlarlardı. Soylu olmak göründüğü kadar basit, eğlenceli değildir; siyah her zaman beyazı yutar, içine hapseder, saflığından bir iz bırakmaz.

      Düşüş çağırıyor, yükseliş çağırılırken.
      İnsanoğlu büyük bir karanlığın içine sürükleniyor, etraflarını çevreleyen kara dumandan haberleri bile yok. Muzaffer geceleri aydınlatan asa ışıkları, geceyi delen korkunç çığlıklarla sönüyor. Ayın berraklığı akan her damla kanda hayat buluyor, yaşam, acımasızlığını bir kez daha gözler önüne seriyor.


    "—İşte, kızım Lady Arabella!" Neredeyse nefes almasını engelleyecek derecede bedenini saran korsenin verdiği rahatsızlığı görmezden gelerek, son derece ihtişamlı salona giriş yaptı. Giydiği mürdüm rengi elbisenin etekleri her adımında taş zeminde dalgalanırken, dikiş dikmeye uğraşırken kanattığı ellerini etraftakilerden saklamak için birbiri üzerine kenetledi. Dikiş dikmek hiç ona göre olmamıştı, daha dikişin ilk aşamasını bile geçmeyi başaramamışken bir prensle evlenip, aile kurmanın sorumluluğunu nasıl alabilirdi? Bu kadar genç yaştayken bu yükü omuzlamak oldukça zordu. Kendini gerçek hayatın ağırlığıyla yüzleştirmeden önce gerçekleştirmek istediği bir sürü hayali vardı. Atıyla surları aşıp, görmek istediği birçok mekan, tanışmak istediği birçok insan vardı. Henüz hizmetkârları ve babasının seçtiği erkekler dışında kimseyle konuşamazken, tanımadığı bir insanın yatağına girecek olma düşüncesi bile oldukça rahatsız ediciydi. Ama sonuçta mevcudiyetinin yegâne sebebi buydu; tahtını korumak için yeni bir veliaht dünyaya getirmek, iki krallık arasındaki barışı sağlamak. Zamanı geldiğinde aile kurma düşüncesi samimi olsa bile, her akşam başkasıyla olduğunu bildiği bir yabancıyla bu gerçekleşemezdi. Babasının gür sesiyle düşüncelerinden koptuğu anda odada bir başkasının daha olduğunu yeni fark ediyordu. Taht ile salonu birleştiren üç basamaklı merdivene geldiğinde durdu, elbisesinin yanlarında hafifçe çekiştirerek dizlerini kırdı ve başını eğerek kralı selamladı. "—Majeste." Babasının yanındaki genç adamın, alnına düşen bronz saçları vardı. Adamın mavi gözleri o kadar derindi ki, babası konuşmaya başlayınca asıl dinlemesi gereken sözcükler havaya karışmıştı. "—...yol boyunca sana eşlik edecek şövalye. Prouesse Tanrıçaları seninle olsun." Sonunda dikkatini toplayabildiğinde genç, prensesi başıyla selamladı leydim kelimesi mırıltı halinde dudakları arasından döküldü.


      21. Yüzyılın İlk Yarısı,
      Dean Ormanı


    Gölgelerin binlerce oyun oynadığı karanlık, yılların aşındıramadığı tenlerinde haleler oluştururken, aklındaki tek düşünce boğazını yakan açlığını bastırmaktı. Ayakları toprağın üzerinde yavaşça kayıyor, çoktan kurumaya yüz tutmuş yaprakların çıkardığı hışırtı sesleri gittikçe daha sinir bozucu bir hal alıyordu. Kana olan arzu o kadar yüksekti ki kanın damarda ilerleyişinin çıkardığı akışkan ses, çıplak bir kulağın işittiği ağaç uğultusundan her ne kadar daha sessiz olsa da onu bastırmayı başarıyordu. Her kalp atışında pompalanan kanın kokusu o kadar cezbediciydi ki, yılların eskitemediği vücudu bile, onun karşısında ilk günkü gibi aciz kalıyor, sivri dişlerini bir damara batırıp kanı damağında hissetme dürtüsü onu zehirliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Av
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Sihir Dünyası - İngiltere :: Godric's Hollow :: Dean Ormanı-
Buraya geçin: