Chloé Lémieux Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 11 Kan Durumu : Safkan
| Konu: Chloé C.tesi Haz. 16, 2012 10:35 am | |
| Ad ve Soyad: Chloé Lémieux
Kişisel Özelleri: Lider olma peşinde değil, bir gruba dahil olma peşinde. Saf, zeki, alımlı. Şıpsevdi, duygusal, sakar. Çalışkan, kitap kurdu, yeni şeyler öğrenmeyi ve araştırmayı seven bir kişilik.RP Örneği: - Spoiler:
Ruhumu delip geçiyor buzların arasında küle çeviren ateş. Benliğimi bir et parçası gibi sürüyor kurtların önüne. Bedenim… Bedenim çaresiz. Baharda sarıya bürünüp uçuşan her yaprağın elveda deyişi gibi kayıp gidiyor düşüncelerim. Kimim ve neyim arasında kaybolan soruların her biri zihnimi kurcalıyor. Boşluğun varlığı, canlılığımı hissettiren her hücreme yayılıyor. Şah damarına geçirdiğim pençelerimi dönüşümümün eşiğinde, gözlerimi bir an olsun kırpmadan izliyorum. Bedenimi kaplayan kötülük yerini cılız, solgun tenime bırakıyor. Neler olduğunu fark edemeyecek kadar gerçeküstüyle boğuştuğumda yere devriliveriyorum. Kalbimde öyle şeyler var ki… Su dalgalarının kuma vuruşunu duyabiliyorum göğsümde. Tek bir cümle. Ne kadar anlamsız olabilir kulaklarımı tıkasamda… Dehşete kapılıyorum. Göz bebeklerim adım adım büyüyor. Gözlerim şahit olduğu manzarayla baş başa kalıyor. O açık kahverengi gözler istekle ölümü kabullenmenin huzuru içinde. Benim ölümüm onun ruhunu sonsuz acı içinde yaşatmasın diye. Bensizliğe dayanamaz diye. Şimdi ikimizde ölmedik mi ? Benim yaşamam için, dünyayı tatmam için gözlerimin önünde cansız bedeniyle duran oydu. Beyaz teni, güzel kıvrımlı dudakları, uzun çevik vücudu ve aşık olduğum adam. Ben önceki çağda , bugün için yaratılmış bir yaratıktım.Yaratılış amacım Brendon’ı , insanoğlunun son koruyucusunu öldürmek ve yeni evrende vampirleri yeniden var etmekti. Öyle miydi ? Bunları bana Brendon anlattığında kim ve ne olduğumu bile bilmiyordum. Aslında gecenin zifiri karanlığında pis bir canavara dönüştüğümü ve saldırgan olduğumu da. Yaşımın kat kat fazlası insanı avladığımı da. Ellerimle, benim olmayan ama hükmü bana ait olan ellerimle…
Çıplak bedenim irkilmiş Brendon’ın yanına yatıyorum. Otlar tenimi huylandırmıyor eskisi gibi, her biri birer çakı gibi. Omzuma inen dolaşık saçlar benle birlikte hareket ediyor. Ayağa kalkıyorum ve hafif bir esintinin çilli yanaklarımı tokatladığında tüm yaşlarımı döktüğümü anlıyorum göz pınarlarımdan. Brendon’ın yana devrilmiş başını avuçlarımın arasına aldığımda ağzımdan istemsiz iniltiler çıkıyor. Feryat ediyorum ama uçsuz bucaksız bu tarlada sesimi duyan tek bir canlı bile bulamıyorum.Çokta uzun olmayan buğdaylar ufkumu kaplıyorlar adeta. Parmaklarımı iri kirpiklerine, hayran kaldığım o donuk gözlere götüremiyorum. Öylesine titriyor ki, o bakışların gitmesine izin veremiyor. Sert göğsüne yaslıyorum yanağımı ve ardından başımı. ”Sonra ? Sevgilim sonra ne olacak ? “ diye mırıldanıyorum kendi kendime. Kahverengi tişörtünü sıkıyorum avucumun içinde ve vuruyorum istemsizce hareketsiz bedenine. ”Şimdi sadece insanım.Ve sensizim.” Brendon’ın kollarından çamurlu toprağa süzülmüş deri ceketine uzatıyorum elimi. Üstünden çekiliyorum ve ceketi örtüyorum omuzlarına doğru. İçimdeki enkazda can vermemek için susuyorum. Yüzüne bakmak gelmiyor içimden. Dayanamam. Yapamam çünkü. Dizlerimin üzerinden ayağa kalkıyorum. Düz, soluk kumral saçlarımı rüzgara doğru veriyorum. Her şeyin nasıl başladığı geliyor o an zihnime. Birbirini öldürmek için var olmuştuk biz. Ötesi yoktu. Aşk, biri yok olsa da diğeri için yaşar mıydı acaba ?
Nereye gideceğimi düşünmeye itiyorum kendimi. Belki de bir damla umut bile taşımayan soluklarımın, birbiriyle ahenk içinde sallanan otların çıkardığı küçük hışırtılarla melodisini dinlemeliydim sonsuza dek. Ya da ölüm sessizliğinin, yolunu kaybeden bir aşkla sönüşünü. Geceler bana yasaktı. Geceler , ruhumun paramparça olduğu zamanlardı. Yıldızsız,kapkaranlık… Bu gece her zamankinden de çok. Düşük omuzlarımdan arkama baksam ne bulacaktım ? Varlığımı taşıyan adamın mezarı olmuştu o toprak. Bakmayacaktım. Üstüme ay ışığıyla beraber vücudumun değişimiyle şimdi yerde paramparça duran elbiseyi geçiriyordum. Açık pembe, askılı bir elbise ve bedenim de en az içimdekiler kadar buzdu. Birden buğdaylar daha fazla eğilmeye başlamıştı.Gözümü bile kırpmadan onu ‘öldürdüğüm’ yerden uzaklaşıyorum. Hızlı ve daha hızlı. Ama sonra gece kopuveriyor. Yer sarsılıyor ve ben ne olduğunu anlamadan dengemi kaybediyorum. Buğdayların düzeni çok geçmeden bozuluyor ve toprak onları yer yer içine alıveriyor. Gözlerim öyle bir doğa olayına şahit oluyor ki kendi cehennemimden sıyrılıyorum. Toprak kurumaya başlıyor ve yarılıyor. Ayakta durmaya çalışıyorum. Sonra aklıma..”Brendon !” Daha önce hiç olmadığım bir süratle onu bıraktığım yere doğru koşuyorum.Öyle koşuyorum ki hava bile kollarımı sıyırıyor sanki. Brendon’ın cansız bedenine vardığımda geçirdiğim şokun etkisiyle bayılıveriyorum. … Kirpiklerimi görüyorum. Bulanık bir görüş ve ardından kahverengi bir kumaşa yaslandığımı anlıyorum. Bacaklarımı kendime doğru çok sıkı çekmiş olmalıyım ki doğrulmak isteği duyuyorum. Başımı yaslandığım yerden geriye çektiğimde gördüklerim bana cennette olduğumu düşündürüyor. ”Bre-“ Sesim çıkmıyor bile. İnce ama dolgun pembe dudaklar cevap veriyor bana.”Sevgil-" demesine kalmıyor dudaklarımı dudaklarında buluyorum.Sertçe bastırıyorum onu kendime. ”Burdasın ! Yaşıyorsun ! Ama ben… Ben az önce." Dememe kalmıyor ve hıçkırıklara boğuluyorum. Durmadan öpüyorum onu ama beni kendinden uzaklaştırıyor. Gözleriyle etrafı süzüyor. Kendimi baktığı yerlere yöneltmeyi başaramıyorum. Dünyam onun etrafında dönüyor. Yeniden konuşuyor , yeniden görüyor. Burada ve yanımda. Ama…Bir sorun var. Gözlerim arkasında kalan karanlıkları anlamlı karelere döktüğümde ‘tehlike’ kelimesinin anlamını hiç olmadığım kadar iyi idrak ediyorum. Onlarca, hatta yüzlerce beden etrafımızı sarmış bize bakıyor. Sıradan bedenler değiller… Vampirler. Beni , geceleri dönüştüğüm doğaüstü yaratığı yaratan vampirler. Benim sayemde yeniden diriliyorlar. Dünyaya hükmetmek için ve aslında yok etmek için. Kurumuş topraktan çıkıveriyorlar hepsi aniden. Derileri küf sarısı. Kıpkırmızı kornealar ve simsiyah gözler. İstemsiz bir hareketle bileğinden kavrıyorum Brendon’ı. Hiç biri kıpırdamıyor. Telaşla etrafımda bir kaçış yolu arıyorum. Yol çok çok uzakta. Dönümlerce bir arazi. Issız , kuytu… En kötü zaman ve en kötü yer. Brendon ifadesiz yüzünü omzundan bana çevirdiğinde onunda gözlerinin simsiyah olduğunu görüyorum. İrkiliyorum. ”Geri döndüler.” diye mırıldanıyor Brendon. ”Beni istiyorlar.". Korku bedenimi yakarken kelimeleri anlamlandırmaya çalışıyorum. Vampirler insanlarla olamazlar. Ancak kanları için öldürürler. O da onlarla olmalı çünkü o da bir vampir. O, vampir hayatına kastetmiş bir vampir. Onu da ve insan olarak beni de öldürmek istiyorlar. “Onlar uyandılar ve..” , “Ve sen de uyandın.” diye tamamlıyorum yarıda bıraktığı cümlesini. Onu öldürmüşken şimdi sapasağlam , hayatta olmasının sebebi buydu.
Kulaklarım acımaya başlıyor. Öyle ki sağır olucağımı düşünmeye başlıyorum. İçimden eski vampirlerden kurtulmamız için dualar ediyorum. Hava tekrar kopuyor ve birden fırtınayla birlikte şiddetli bir yağmur bastırıyor üzerimize. Sanki ettiğim dualara bir cevap gibi. Brendon’a sarılıyorum ve ayakta kalmaya çalışıyorum. Vampirler savrulmaya başlıyorlar. Ayakta kalmayı başarabilenler – güçlerini daha az kaybetmiş olanlar – üzerimize doğru geliyorlar. Aklıma bir şey geliyor o sırada ve Brendon’a sokulmaktan vazgeçiyorum. ”Brendon ! Artık insanım.Kanımın akmasını sağla !” diye bağırıyorum. Fırtına öyle şiddetliydi ki yer gök birbirine karışıyor. Bunu nasıl yapabileceğimizi düşünmeye başlıyorum. ”Yapamam !” Zar zor duyuyorum onu. ”Ölmemi-“ dediğim anda dişlerini geçiriyor boynuma.Bayılmamak ve uçup gitmemek için sımsıkı tutuyorum onu. Ağzına doldurduğu kanı püskürtüyor havaya sonra. Fırtına ve yağmur sayesinde kan ileri taşınıyor ve dağılıyor. Acıma kulak vermeden son kez bakıyorum etrafıma. Vampirler yönünü değiştirip rüzgarın kanı taşıdığı taraflara, yer yer dağılmaya başlıyorlar. Dizlerinin üstüne çöküp her biri kanımla besleniyor. Brendon’a baktığımda ise bakışlarının çıplak ayaklarımın altında toplanan kanda olduğunu anlıyorum. ”Sevgilim bir an önce gitmeliyiz buradan !” diyorum. Sürekli tekrarlıyorum sözcükleri. Ama sanki Brendon transa geçiyor. Kelimelerim tıpkı bizim gibi rüzgarla savrulup uçuşuyor sanki. Vampir iç güdüleri onu yönetiyor. Brendon kanımın kokusunu algılamaya başlıyor. ”Korkma. Senin kanın beni etkilemiyor. Henüz insan kanın kendini yenilemedi ve bu yüzden bu bizi fazla idare etmeyecektir.” diyor. Başta anlamıyorum ama düşünmekte istemiyorum. Kulağa mantıklı geliyor. Birkaç dakikalığına dikkatlerini dağıtmış olsak da yeterli diye düşünüyorum. Beni kucağına alıyor ve inanılmaz bir hızla havayı delip, dehşet verici o araziyi arkamızda bırakıyoruz. Huzurlu ve güvenli kolların arasında , acı ve karanlığın çok uzağında… Şimdilik.
- Spoiler:
Renk ayarı özrüm var galibaa
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Mesaj Sayısı : 476 Kan Durumu :
| Konu: Geri: Chloé C.tesi Haz. 16, 2012 11:23 am | |
| | |
|