Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Benim Suçum Yoktu

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Aleksa Stanlavis
Hufflepuff V. Sınıf, Sınıf Başkanı
Hufflepuff V. Sınıf, Sınıf Başkanı
Aleksa Stanlavis


Mesaj Sayısı : 1137
Kan Durumu : Melez.
Özel Yetenek : Meta.

Benim Suçum Yoktu Empty
MesajKonu: Benim Suçum Yoktu   Benim Suçum Yoktu Icon_minitimeCuma Haz. 15, 2012 11:31 am

Benim Suçum Yoktu PRKA
Yer: Bosna-Hersek / Prijedor
Zaman: Geçtiğimiz Temmuz. Okullar kapandıktan, trenle eve geldikten hemen sonra.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aleksa Stanlavis
Hufflepuff V. Sınıf, Sınıf Başkanı
Hufflepuff V. Sınıf, Sınıf Başkanı
Aleksa Stanlavis


Mesaj Sayısı : 1137
Kan Durumu : Melez.
Özel Yetenek : Meta.

Benim Suçum Yoktu Empty
MesajKonu: Geri: Benim Suçum Yoktu   Benim Suçum Yoktu Icon_minitimeC.tesi Haz. 23, 2012 8:17 pm

    Eve adımını atar atmaz eşyalarını hızla yukarı çıkarıp kendini odasına kapatmıştı. Anne ve babasına çok yorgun olduğunu, kimsenin onu rahatsız etmesini istemediğini de belirtmeyi de ihmal etmemişti. Yatağına uzanmış, suratına duvara dönmüş bir vaziyette yatıyordu genç cadı. Gözlerinden akan yaşa engel olamazken, sesini çıkarmamak için ağzını eliyle kapamıştı. Hıçkırıkları eli yüzünden boğuk çıkıyordu. Tek elini ağzından çekip gözyaşlarını kuruladı. Gözyaşları yanağından silindiği anda yenileri peyda oluverdi. Kendini öylesine yorgun hissediyordu ki. Gözkapaklarının yavaşça düştüğünü fark ettiği hâlde uykuya direniyordu. Uyumak onun için huzur gibi bir şeyi ve o, bu huzuru hak etmiyordu. Yan yatmaktan vazgeçip sırtüstü yatmaya başladı. Tavandan sarkan kurdelelere uzanıp parmak ucuyla dokundu. Gözleri gittikçe ağırlaşmaya başladığında artık daha fazla dayanamadı ve kendini uykunun kollarına teslim etti.

    Gözlerini kapayalı ne kadar zaman geçti bilinmez, genç cadı rüya görmeye başlamıştı. Kendini dar bir hücrede bulan Aleksa korkuyla etrafına bakınmaya başladı. Hücre o kadar dardı ki kollarını açsa duvara değebilirdi. Elini boğazına götürüp derin nefesler almaya başladı. Dar ve karanlık yerlerden nefret ederdi ve şimdi öylesine bir yerdeydi. Eliyle duvarları ittirmeye çalıştı. Belki mucizevî bir şekilde hücre genişlerdi ama başarılı olamıyordu. Karanlıkta kollarını ileriye uzatarak yürümeye başladı. Yolun sonuna gelmeye çalışıyordu fakat ne kadar yürürse yürüsün, o yolun sonu olmayacak gibiydi. İşte o zaman bir hücrede değil de uzunca bir koridorda olduğunu anladı. Yandaki duvarlardan destek alarak koşmaya başlamıştı. O zamana kadar görme duyusunu hiç bu kadar geri plana atmamıştı. Zaten o anda o duyu organını kullanamıyordu. Adımları hızlandıkça kalp atışları da hızlanıyordu. Yolun sonuna bir an önce varmak istiyordu. Birkaç adım daha attıktan sonra koridorun sonundan bir ışık huzmesinin ona doğru geldiğini fark etti. Umutla daha da hızla koşmaya başladı. Ayağı bir yerlere takılsa da durmadan koşuyordu. Işığa her adımda daha da yaklaşırken kalbi göğüs kafesinden çıkacakmış gibi oluyordu. Birkaç adım daha atıp kendini aydınlığın kollarına attığı anda tiz bir sesin kulaklarında çınladığını fark etti. “Sen çaldın!”

    Gözlerini aniden açtığında nerede olduğunu bir süre algılayamadı genç cadı. Kalp atışlarının sesi kulaklarını doldururken kurdeleler onu kendine getirmişti. Artık güvendeydi ama ne zaman kadar? Gözyaşlarının hâlâ orada olduğunu biliyordu. Ellerini boynuna götürüp kendini boğazlamaya başladı. Delirmesi an meselesiydi. Ellerini boğazından çekip yatakta hemen cenin pozisyonu aldı. Buna bir son vermeliydi. Çok geç kalmıştı ve bunu telafi etmesi gerekiyordu. Aniden vahiy inmiş gibi yerinden kalktı. Odasının yün halısı üzerinde birkaç tur volta atarken rüyasını düşünüyordu. Onu çalmakla suçlayan sesi kime ait olduğunu bulmaya çalışıyordu. Belki de o ses onu suçlamıyordu, gerçekleri söylüyordu. O sesi bulmadan asla bunu öğrenemeyecekti. Zaten o sırada bunu öğrenmek ilk işi sayılmazdı. O sesin kime ait olduğunun bir önemi var mıydı? Zaten yeteri kadar eşya çalmamış mıydı? Bu suçluluk duygusuyla ne zamana kadar yaşabilirdi ki? Çok önceden yapmış olması gereken şeyi şimdi yapacaktı. Biraz geç olacaktı ama hiç olmamasından iyiydi. Kendi kendine verdiği bu gazla hemen odasından fırladı, merdivenleri ikişer ikişer inip soluğu ailesinin yanında aldı. Her zaman yaptıkları şeyi yapıp aşırı normal hayatlarının tadına çıkarıyorlardı. Kapının önünde bir süre durup o tabloyu seyretti. Kendini artık oraya ait değilmiş gibi hissediyordu ve bu öylesine normaldi ki. Son yıllarda ailesi ile doğru düzgün konuşmadığını hatırladı. Ellerini kapının kenarlarına koyup bakmaya devam etti. Hüzünlü bakışları annesinin ona yolladığı sevecen bakışlarla kesintiye uğrarken artık söze girmesi gerektiğini sezmişti. Hemen ellerini kapıdan çekip doğruldu. Ürkek bakışlarıyla konuşmaya başladığında sesi titrek, konuşması ise aceleciydi. “Ben hastayım.” Söz ağzından aniden çıktığında odadakilerin tepkisi de ani olmuştu. Annesi hızla yanına gelip elini kızın alnına koyup ateşine bakmaya ve hızlı hızlı başlamıştı. Sesi de tavırları gibi endişeli çıkmıştı. “Neyin var? Önemli bir şey değil, değil mi?” Genç cadı annesinin elini yavaşça alnından çekerken suratına derin bir umutsuzluk saplanmıştı. Başını öne eğip tekrar konuşmaya başladı. “Hayır, öyle bir hastalık değil. Daha çok psikolojik bir şey.” Yutkunduğunda ses tüm odada yankılanmıştı resmen. Başını hafifçe kaldırıp yavaşça ailesine bakmaya başladı. Annesinin gözlerinin içine bakmaya cesareti olmadığından hemen başını çevirip babasının gözlerine odaklandı ve en son babasının yanında oturan ikizine. O da meraklı gözlerle bakıyordu ve o oda içinde en çok onun gözlerinin içine bakamıyordu. Başını kaldırmadan konuşmaya devam etti. “Kleptomani olarak bilinen bir hastalık...” Hastalığın adı dillere düştüğünde, kelimelerle somutlaştığında annesinin boğazından yüklesen inilti cadının zihninde yankılandı. Başını kaldırmaya utandıkça iyice eğilip bükülüyor ve küçülüyordu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Antonije Stanlavis
Hufflepuff V. Sınıf
Hufflepuff V. Sınıf
Antonije Stanlavis


Mesaj Sayısı : 142
Kan Durumu : Melez
Rp Partneri : Savannah'dan alacak. Kalbini.

Benim Suçum Yoktu Empty
MesajKonu: Geri: Benim Suçum Yoktu   Benim Suçum Yoktu Icon_minitimeSalı Haz. 26, 2012 8:34 pm

    Tüm tren yolculuğunu kardeşinin gözlerinin içine bakarak geçirmişti. Kızda bir gariplik vardı fakat net bir şey söyleyemiyordu ve bu onu deli ediyordu. Ne zaman ağzını açıp konuşacak olsa, ona neler olup bittiğini soracak olsa vazgeçiyordu. Genç cadının üstündeki başka bir gariplikti. Üstünde durmak istemese de kız kardeşinin bu tavrı hoşuna gitmiyordu. Orada öylece oturup onun canını sıkan şeylere karşı bu derece kayıtsız kalmak, hoş değildi. Hızla yerinden doğrulup elini kardeşinin omzuna attı. Şakayla karışık bir ses tonuyla konuşmaya başladığında sol eliyle hafif bir yumruk indirmişti kardeşinin omzuna. “Hadi ama annem benim sevdiğim yiyecekleri yapacak diye bu kadar mızmızlanma. Bir kere de kıskanma beni be kızım.” Suratında koca bir gülümseme kardeşine bakarken, cadıdan gelen tek tepki hafif, donuk bir gülümseme olmuştu. Bu şekilde davranmasının nedenini asla öğrenemeyecekmiş gibi hissediyordu. Ellerini yavaşça kız kardeşinin omzundan çekip tekrar eski yerine oturdu. Onun neşesizliği bulaşıcı bir hastalık misali genç adama da bulaşmıştı. Okulun bitmesine, artık beşinci sınıf olduğuna sevinemeyecek duruma gelmişti. Bakışlarını camdan dışarıya odaklayıp, asla net olarak göremediği o manzara çevirdi. Kompartımandaki sessizliği bir tek ölüm çığlığı yarabilirmiş gibi hava seziliyordu. İstasyon varmalarına daha uzun bir zaman olduğu için bacaklarını koltuklara uzatıp gözlerini kapadı. Derin bir uykuya dalmadan önce kardeşine bir kez daha göz ucuyla baktıktan sonra göz kapaklarını yavaşça indirdi.

    Omzunda hissettiği hafifi dokunuşla yavaşça kendine gelirken kulağını konuşmalar doldurmaya başlamıştı. “Hadi kalk artık Anton, geldik.” Gözlerini hafifçe aralarken uyku sersemi gözlerle kıza bakıyordu. Söyledikleri ilk başta anlamakta zorluk çekse de sonra hızla başını sallayıp yerinden yaşça doğruldu. Ayağa kalkarken dengesini sağlamakta hafif zorlansa da en sonunda bavulunu alıp ikizinin peşine takılmıştı. Treni yavaşça arkalarında bırakırlarken Aleksa’nın önünden hızlı hızlı yürümesini izledi. Ailesi kadraja girerken de onlara karşı oldukça soğuk davranıyordu ve bu genç adamı sinir etmişti. Ailesinin yanına gelir gelmez kardeşinin had gidelim ne bekliyoruz tarzı mırıldanmalarını şaşkınlıkla karşılasa da susmayı tercih edip eve kadar beklemişti. Her yıl oldukça monoton olan eve dönüş yolu, monotonluğunu sekteye uğratmadan devam ediyordu. Önce Çatlak Kazan’a, oradan da Bosna-Hersek’e doğru yol almaları normal seyrinde devam ediyordu. Her yıl neden Durmstrang’a gitmediğini sorgulardı. Yaşadıkları şehre en yakın büyücülük okulu orasıydı zira. Kendilerine evlerine en yakın büyücü barına attıklarında orada fazla oyalanmadan yollarına devam etmişlerdi. Evin kapısının önüne güç bela gelip yavaşça eve adımlarını attıkları anda annesinin bülbül gibi şakımasını dinliyordu. Yılın bu mevsimi aşırı sıcaklara rağmen annelerinin en sevdiği mevsim olurdu. Çocukları eve geldiklerinde suratına her zamanki gülümseme yayılırdı. Anneleri yaptığı yemekleri tek tek anlatırken Aleksa hızını alamamış gibi hızla yatak odasına çıktı. Ardından duyulan kapı kapanma sesi ile birlikte tüm aile şaşkınlıkla birbirlerine bakmış olsalar da o konu üzerine tek bir kelime dahi etmemeyi başarabilmişlerdi. Bavulunu koridorun girişine bırakıp ailesiyle birlikte salona geçip babasının satranç davetini kabul etmişti. Noel’den beri olmamasının sonucunda babasının tüm iş anlaşmalarını, müvekkilleri ile olan durumunu dinliyordu. Annesinin omzunun üstünden onun nasıl oynadığına bakarken bir yandan da ona direktifler veriyordu. “Senin yerinde olsam fili oynatmazdım.” Kulağının dibinden gelen sesle beraber başını hafifçe yukarı kaldırıp annesine baktı. Dişleri sıkılı bir şekilde konuşmaya başladığında ise sesi boğuk çıkıyordu. “Anne!” Oğlunun sinirine rağmen ona anne şefkatiyle yaklaşmaya devam eden kadın uzlaşmacı bir ses tonuyla konuşmayı sürdürdü. “Tamam tamam, ben karışmıyorum. Ama yine fili oradan oynatmazdım.” Annesinin inadına fili iki kare çapraz sağa ilerleten genç büyücü babasını zafer dolu gülümsemesi ile karşılaştı. Elini atına atan adam kahkahalar eşliğinde konuşmaya aşladı. “Sana bir tavsiye daha: Sakın dik başlılık etme!” Adam oldukça havalı bir şekilde atıyla çocuğun şahını devirirken sahne ortasında birden Aleksa’nın sesi yankılandı. Genç cadının söylediklerine anlam vermeye çalışırken hasta olduğu için böyle soğuk davrandığı izlenimine kapılmıştı. Fakat annesinin de aynı düşüncede olmasından ötürü açıklamayı daha geniş boyutlara taşıyan cadı salonun ortasına korku tohumlarını ekmişti artık. Psikolojik bir hastalıktan kastının en olduğuna akıl sır erdirmeye çalışırken hızla sandalyesinden doğrulup bir iki adım öne çıktı. Kaşları çatık bir şekilde açıklamanın derinliğinin güç kazanmasını beklerken umduğu gibi ikizi hastalığının adını da söyleyebilmişti. Hastalığın adı önce bir ses bombası gibi salonun ortasına düşmüş ardından evdeki her bireyin sesini yutmuştu. Derin bir sessizlikle beraber tüm aile üyeleri birbirlerine bakarken sessizliğin pençesinden genç adam kendini kurtarıp konuşmaya başladı. Aklına üşüşen ve zamanında sırf annesi kitap okumasını istiyor diye okuduğu kitaplardan birinde bu tür hastalıklarla ilgili detaylı bilgilerin yer aldığını hatırlıyordu. Kitabın dediğine göre bu tür psikolojik rahatsızlıklar belli bir süreç içinde gelişirmiş. Bu cümleyle beraber bu hastalığın ya da rahatsızlığın yeni bir şey olmadığını anlamıştı büyücü. Kaşlarını hafifçe yukarı kaldırıp asıl merak ettiği şeyi sordu. “Bu hastalık tam olarak nedir?” Bu sorunun cevabı gelmeden açıklamaları anlaması mümkün değildi. Çocuğun bu sorusuna aniden babası atıldı. Oldukça soğuk bir sesle konuşmaya başladı. “Herhangi bir şekilde ihtiyaç duymadığın nesneleri çalmaya yönelik olan dürtülerini kontrol edememe. Bir tür dürtü denetim bozukluğu.” Babasından gelen aşırı aydınlatıcı bilgi ile birlikte inanamayan gözlerle kız kardeşine bakmaya başladı. Şaşkınlığını üzerinden atmak için kendine tanıdığı beş dakika da geçtikten sonra yavaşça konuşmaya başladı. “Ne zamandan beri?” Oldukça uzun zamandır o hastalığın var olduğundan emindi büyücü. Bu hastalığı kabullenme aşamasına gelmesinin ne kadar zor olacağını tahmin edebiliyordu. Sadece bunu kardeşinden duymak istiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Benim Suçum Yoktu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Şehirler :: Diğer Şehirler-
Buraya geçin: