Asana Qinghai Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 273 Kan Durumu : Safkan Rp Partneri : Warning, Private Property, KEEP OUT Özel Yetenek : Animagus, baykuş.
| Konu: Asana Qinghai Çarş. Mayıs 23, 2012 1:11 pm | |
| Ad ve Soyad: Asana Qinghai Kişisel Özellikleri: Hayatınızda gördüğünüz en dobra, en küstah, en sivridilli insandan ünvanını alın artık, Asana'yı tanıdınız çünkü. Dünyaya gelmiş en büyük baş belasıdır. Belayı çeker üstüne ve de çok da sever. Her şeye burnunu sokan, hemen herkesle bir alaka kuran, gözünüzün içine bir an çekinmeden bakan bu Hunlu sizin en büyük neşeniz de olabilir, en büyük kabusunuz da. Ona göre kurallar yalnızca büyücüye gereksiz bir ket vurur. Toplum düzeni denen şey, asayiş, huzur, gereksiz ve donuk kavramlardan başka şeyler değildir. Yasalar onun için iktidar ve politika kaygısından ibarettir. O kurallar varsa, mutlaka bozulmalıdır. Yasaklar sadece bir şeylerin değişmesine ayak diretenlerin saçmalığıdır. Oysa ona göre hayat değişken ve canlıdır. Bu değişkenliğe uyum sağlayamayan ya bomboş yaşar ya da dayanamaz ölüp gider işe yaramaz halde. Ve içinde bir tek kendinin anlam verdiği, ama gizlediği bir karanlık vardır. Bu karanlık şimdilik sadece hüzün ve kederden ibarettir. Vatansızlığını, hiç bir yere ait olmayışını iliklerine kadar hisseder. İnsanlarla yakın ilişki kursa da bunların bile değişken olduğunu bilir, ancak büyük bir ihanete uğramadıkça sadıktır. Ancak ilişkilerin değişimine ya da gelişimine hiç direnmeden izin verdiği için, sadakatsiz gibi görünebilir. Herkese karşı açık görünür, minik kusurlarını etrafa göstermekten kaçınmaz. Ancak aynı zamanda hiç kimseye, en yakınlarına bile en derin sırlarını anlatmaz. İnsanların ruhunu okumakla övünenlerin bile onun hakkında düşünceleri baştan aşağıya yanlıştır. Neyi, nasıl aksedeceğini henüz bilmese de, neyi ne şekilde çarpıtabileceğini iyi bilir. Gene de ilk bakışta, sadece kavgacı, kıskanç, deli dolu, minik bir kız görürsünüz karşısınızda. Gözlerinize baktığında onun sizin içinizi incelemesinden korktuğunuzdan, oradaki sönük ışığı kolay kolay fark etmezsiniz. RP Örneği:- Spoiler:
Kırıklar, sadece bir burnun kırılmasından mı ibarettir sizce? Ya da kolun kırılması, ya da camın kırılması? Hayır, sadece o değil, kalp de kırılır. Sen onarmaya, yapıştırmaya çalışırsın. Günlerce geçsin, zamanın her yarayı iyileştirdiği gibi iyileşsin diye beklersin. Günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları kovalar, alışırsın, öyle sanırsın. Sonra bir gece takılır aklına, ilk günkü gibi yakar seni, gözlerin dolu dolu olur. Dudaklarında kor gibi lanetler, midenden boğazına gelen asidik yanmalar... Nefes aldıkça bir ağırlık hissedersin. Ağrı vardır ama o ağrıyı nasıl tarif edersin bir şifacıya bilemezsin. Nefret dolar daha demin mutlulukla ışıldayan gözlerin. Affetmiyorum işte, affedemiyorum. Gözlerimin önüne gelenler affedilmez işte. Hafif ya da ağır, o an neler hissettiğimi nereden bilebilirsin ki? Anlayabilir misin bir ucube sanılmayı? Bilebilir misin sen herkesi severken sevilmemeyi? Herkes birbirinin arkasını kollarken senin yalnız kalmanın nasıl bir his olduğunu sen nereden bileceksin ki? Hep normaldin, hep onlar gibiydin, sen bana kazık atanlardandın. Evet, senden de bir parça hoşlanmıyorum. Of, nefret ediyorum demeye bile çekindim. Yok, yapamıyorum. Sizin bana yaptığınız gibi bir kalemde yaftalayıp bir ömür cezasını sanki suçlu sizmiş gibi çektiremiyorum. Ne yapayım, huyum kurusun.
Hani siz bilir misiniz? Panolar vardır yeşil renkli, üzerinde iğneler vardır. -Bu okulda onlardan yok işte.- Duyurular için kullanılır. Bilmezsiniz değil mi? Ondan tarif ettim. O iğneler aslında kağıtları delmek, panoya iliştirmek için kullanılırdı. Ancak benim için yalnızlığımın oyuncağı olmuştu. Farklıydım, bir cadı her zaman farklıdır normallerden. Dahası, kulaklarım ağır işitiyordu, ''canım dostum'', dediğim kişi de nedense gitmişti. Bu yüzden o iğneleri sıraya dizer, resim çizerdim. O çizdiklerim beni içime götürürdü. Sanki derdimi anlatırdım panolara. İşte, orada, kalp çizmiştim. O kalp kırıktı. Şimdi gözümün önüne geldikçe... O hissi anlatamam. Dilerim siz de yaşarsınız. Yok bu aslında kötü bir dilek değil. İnsanı hayvanlıktan kurtaran, empatisini geliştiren bu, yoksa istemem inanın. İşte, geceler ondan kötü, uyutmuyor beni kolay kolay. Aklımı hayallerle doldurmazsam anılar geliyor yakalıyor beni.
Bir ara sevdiğim kişiyi düşünürdüm. Onu düşünmek, ilk başlarda ne kadar tatlıydı. Bana huzur verirdi varlığı. Ne olursa olsun yanımda olacağını zannederdim. Gerçekler yüzüme o gece vuruluncaya değin. Ben bir ara ''benim'' diyebileceğim kişiyi bulduğumu sanmıştım. Yıllar önce tanıdığım yakın arkadaşlarım gibi çevrenin önyargılarına kanmayacak, benim bir iki kusurumla benden soğumayacaktı. Ona söylemiştim, anlatmıştım işitme kaybımı. Ne büyünün, ne bilimin, ne de inancın kesin olarak çözeceği bir sorundu bu. Onda da vardı benzer sorun, her neyse. Zaten bana benzediği için, aynı kırıklıkları yaşadığı için sevmiştim onu, onun da beni sevdiğini düşünmüştüm. Ancak göremediğim şey, sevgi onun umurunda değildi. O buna inancını kaybetmişti. Ben de kaybettim işte, bu yüzden halen yanındayım biraz da. Artık kimseden beklentim yok, son kırıntıları da o sildi süpürdü. Bu yüzden nefret ediyorum ondan. Hem de öyle böyle değil, korkunç bir kin bu. Sanki geçmiştekilerin sorumlusu oymuş gibi. Hepsi sanki onun mağrifeti, hepsi. Benimle alay eden, zayıf gördüğünden eziyet etmeye çalışan, burnu büyüklükle kendi gibi beni salak sanan sanki. Bu yüzden inatla onunlayım, rahat bırakmak istemiyorum, yanında olmak, intikamımı almak istiyorum.
Ortak salon, benim için sadece geçici bir yer. Beş yıl, onca arkadaş, onca anı... Hiç biri burasını benimsememe yardımcı olamadı. Hep yabancıyım buraya, her zaman yabancı kalacağım. Aslında, benim memleketim neresi bilmiyorum. Çin'de doğdum, bir Hun mahallesinde. Çok küçüktüm, hatırlamıyorum. Sonra İngiltere'ye geldim, Londra'ya derdim ama değil, York'a. Orasını da hatırlamıyorum. Bir süre sonra Çin'e geri döndük. Ne oldu o zamanlar hatırımda yok. Anılar geceleri çıkıyor dedim ya. Sonra geri döndük, bu sefer Londra'ya. Artık buralıydım, sözde, alışamadım, alışmak istemedim, sevemedim. Babamın bahsettiği Orta Asya bile benim ülkem değil. Ben memleketsizim, hiç bir yere ait değilim. Buraya da değilim. Ama garip, ait olduğum yerin özlemini çekiyorum. Ne zaman ağız doldura doldura ''evim'' diyeceğim yer olacak? Buradan çıkıyorum. İçim sıkılıyor. Bir çok kişi ile çok iyi anlaşıyorum, sevimli, sessiz, sakin görünümümle onları kendime bağladım ama bu sefer hiç birine tam manasıyla güvenemiyorum, kimseyi sevemiyorum. Bu yüzden onlara karşı elimde olmadan soğukluk hissediyorum. Hep şüpheciyim, hep kıskancım. Ya da kendimi öyle görüyorum, bilmiyorum. Her neyse, koridordakilerin kendi aralarında daldıkları şamatadan yararlanarak aceleyle merdivenlerden iniyorum. Oynar merdivenler dönmeden ve beni yolumdan saptırmadan inmeye çalışmamın yanısıra bir yandan da bu köhne saraydan kurtulma ateşi ile yanıp tutuşmamdan kaynaklı bu acele.
Bir süre sonra, derin bir nefes alıyorum ve bahçede bulduğum bir kayın ağacına yaslanıyorum. Karanlık ormandan uzak bir yer olması iyi bu ağacın. Aksi halde bir yaratığın beni alıp götürmesi işten bile olmazdı. Gerçi umurumda değil, ölümü o kadar özlüyorum ki. Belki o zaman ait olduğum şeye kavuşurum. Bu geçici sahte yerden, sahte duygulardan, saçmalıklarla dolu saçma kurallardan kurtulurum o zaman. İnsan yapımı şeyler, o kadar saçma ki. Ve onu görüyorum, kendinden önce kokusu geliyor burnuma. Gülümsüyor bana, lanet olsun, niye gülümsüyor. Bense tek mimiğimi bile oynatmıyorum. Rahatsız olmuş gibi bile görünmüyorum. Rüzgar uzun, siyah, düz saçlarımı bir bayrak misali sallarken ben ona ifadesiz bir yüzle bakıyorum. İyice yaklaşmasını bekliyorum. Burada ne işi var, hani kütüphaneye ders çalışmaya gidecekti? Gerçi umurumda değil, onu başımdan savmak için bana bahane bırakmadığı için o kadar minnettardım ki işin aslını sorgulama gereği şu anda bile duymuyorum. ''Hoşgeldin.'' diyorum duygusuz bir sesle. Sonra saçlarımı toparlıyorum kimseyi kırbaçlamaması için. Kıvırıyor ve yandan bırakıyorum. Sonra yaslanmayı bırakıp doğruluyorum ve Dan'ın iyice yakınımda duran bedenime yaslanarak sarılıyorum. Kokusunu içime çekiyorum gözlerimi kapatarak. Ondan nefret ettiğimi söylemiştim, ama şu var, beyinde nefreti kontrol eden nokta ile aşkı kontrol eden nokta birbirlerine çok yakın. Bence aynı bile olabilir. Birbirlerini bu kadar etkilediğine göre. ''Seni özledim.'' diyorum tutku dolu bir sesle. ''Bana bir daha bunu yapma, kendini bu kadar özletme.''
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Mesaj Sayısı : 476 Kan Durumu :
| Konu: Geri: Asana Qinghai Çarş. Mayıs 23, 2012 1:38 pm | |
| | |
|