Şarap sever misin sevgilim? Gökyüzünden getirdim. Bulutlardan akıttım sana. Dağları yardım, güneşi yaktım. Sana getirdim. Sadece sana.Karanlığı sever misin sevgilim? Sevmiyorsan sana güneşi getireyim. Seviyorsan senin için karanlığa hükmedeyim. Neden sevgilim? Sana güneşi,karanlığı vaat ederken neden? Neden ihanet? Neden kalp kırıklıkları. Neden? Beni sevmedin mi? Sesimi işittiğin zaman hiç gülmedin mi? Karnında kelebekler uçuşmadı mı? Sadece neden? Bir oyuncak bebekmiş gibikenara atılıp sevilmememin nedeni nedir? Fazla aşk mı seni bu denli şımarık yapan? Fazla sevgi, fazla aramam mı? İstersen bir daha aramam, ama bu zulüm bu acımasızlık neden?
Boş bir kitabın olmayan satırlarının arasında kaybolup gidiyorum. Nerdeyim, ne yapıyorum bilmiyorum. Sadece meçhul bir ses arkadan gitmem gerektiğini fısıldıyor kulaklarıma. Ayaklarım yorgun düşmüş, saçlarım dağılmış demeden,umursamadan ilerliyorum. Ayaklarım çıplak. Üstüne bastığım cam kırıkları artık acıtmıyor canımı. Bir kadının sevinç kahkahaları kulaklarıma kadar geliyor. Adeta vücudumu sarıyor. Kadın durmaksızın gülüyor. Ard arda. Beynim patlıyacakmış gibi oluyor ama ilerleyemiyorum. Bir kol benitutuyor. O sözleri fısıldıyor kulaklarıma
“Gitme. Kal. Aslında olanlar böyle değil.”Diyor. İnanmıyorum. İlerliyorum. Ellerimden kayıp gidiyor sıcak ve anaç eli. Bu sefer başka diyor beynim. Bu sefer başka. Gideceksin. Gidebileceğin kadar uzağa. Nereye veya niçin gittiğin önemli değil. Sadece gideceksin. Yanına alacağın bavul, para ve kıyafet hiç önemli değil. Güneş doğana kadar gideceksin. Umut ışığı yanıyor beynimde. Ya sonra? Çekip gittikden sonra unutabilecek miydim olanları? Yaşadığımı, gördüğümü, duyduklarımı? Kadının bana yaptığı vurdum duymazlığı. Ya ihaneti? İhanet unutulur muydu? İhanet bir hançer değil miydi? Kalbe hızla batan ve asla çıkmayan bir hançer. Mekan değişiyor ama değiştiğinihissetmeden aslında sürekli orada olduğumu sandığım bir binannın çatı katındayım. Bir kadın önümde durmuş bana gülümsüyor. Oldukça güzel bir kadın. Görmediğim kadar büyüleyeci gözler, görmediğim kadar mükemmel birvücut. Kıyafeti her gün görebileceğimiz tarzda değil. Kumaşın İpek olduğunu tahmin etmek pek zor olmuyor. Kadın bana haffçe gülümsüyor.
“Yapman gerekeni yap. Bana gelme Thyia. Geri dön.”Mor,dağanık bir çarşafın üstünde yatarken mor saçlarıyla bana telaşla bakan
kadın gözlerimi açtığımda pek bir mutlu gözüküyordu. Başımı tuttum ve karşımda büyük gözleri ile Dante’yi gördüm. Hafif bir dalgınlığın ardından burada neden olduğumu hatırladım. Nefret ile yüzüm gerildi. Giymiş olduğum kırmızı mini elbise üste çekmişti. Yataktan doğruldum ve kıyafetimi düzenledim. Dante korkmuş gözlerle bana bakıyordu. Yalvarırcasına. Kadına baktım. Güzel sayılmazdı belki ama vücudu dikkat çekici kadar güzeldi. Belki bu yüzden Dante o kızı sevmişti. Bu yüzden ihanet bedenimi sarmıştı. Hepsi bu kadının suçuydu. İçimde yaşamadığım bir öfke patlıyacakmış gibi yanıyordu. Yapmam gereken neydi? Ebedi bir suskunluk mu? Ya da Dante’den öfkemi çıkarabilrdim ama susmam lazımdı. Onun acı çekmesini izlemek şuan yapmak istediğim tek şeydi. Bir de kadının saçlarını yolmak. Dante elleriyle omzuma dokunmuş
“Thyia. Gerçekten özür dilerim. Neden yaptım bilmyorum. Tanrım. Sen iyi misin?”diyordu. Omzumu onun ellerinden uzaklaştırmak için hafifçe kırdım ve başımı çevirdim. Odanın balkonuna çıktım ve uzun süre önce bırakmış olduğum sigaranın yokluğunu hissettim. Çantamın içersinden bir sigara ararken masanın üstünde bir sigara buldum. Ateş ile yaktım ve yanaklarımdan akan gözyaşının süzülmesine izin verdim. O an yapmam gereken sadece susmaktı yapmam gereken buydu. Çaresiz, zavallı biri gibi oturmuş sigaramın dumanının içinde boğulurken ağlıyordum. Her ihanete uğramış kadın gibi. Yağan yağmurun altında saçlarım ıslanmış yüzüme yapışmıştı. Elbisem artık sırılsıklamdı. Suskunluk. Acı ve dehşet. Bir kadının sessizliği. Bir adamın pişmanlığı. Geri dönülemez bir yol. Sigaranın dumanını ciğerime kadar indiğini hissediyordum. Uzun süre olmuştu içmeyeli. Eski dostumu özlemiştim. Kendimi bilmez bir şekilde ağlıyordum. Sesimin duyulmaması için ağzımı sımsıkı kapadım ve sigaramı söndürdüm. Ellerimi saçlarımın arasına doladım ve yaşların iyice dökülmesine izin verdim. Daha fazla dayanamazdım. Daha fazla direnemezdim.
Başımı okşayan babam anlıma bir öpücük kondurdu. Hikayesini bitirmiş gidiyordu. Lambamı söndürürken
“Baba aşk nedir? Hep mutluluk verir mi?” derken babam küçük yaşta böyle sorular sormama şaşırmış gibiydi.
“Aşk imkasıza meydan okumaktır. Aynen Savaşın Bellona ile savaşması gibi. Sen her zaman aşk konusunda mutlu olucaksın. Hiçbir erkek kızımın kalbini kıramaz. Karşısında babasını bulur.” Derken ışığı kapatıp gitmişti. Nerede mutluluk? Ben neden göremiyorum baba? Aşk soyut bir şey ama sen neredesin baba? Sen de mi soyutsun? Yoksa sadece benden mi kaçıyorsun? Beni burada yalnız ve ıslak mı bırakıyorsun baba? Lütfen, bırakma.Sevdiklerim beni bırakırken sen bırakma. Elimden çekip kurtar beni buradan.
Hava kararmıştı. Şehrin göz alıcı ışıkları, barların, discoların ışıkları artık görünüyordu. Çantamı toparladım ve balkondan çıktım. Geldiğimde odaya kadın yoktu. Dante yatağa oturmuş kafasını tutuyordu. Deyim yerindeyse bitmiş bir haldeydi. Gözlerimden akmış siyah rimel ile hortlak gibyidim. Baktığım aynadan kafamı çevirdim. Çıkmak için kapıya yönelirken Dante kolumdan tuttu. Elleri soğutu. Şuan ne kadar pişman olduğunu anlamak zor değildi. İstediğim tekbir şey vardı, ona sımsıkı sarılmak ve affettiğimi söylemek. Kalbim gitdiyordu. Ona sarıl. Unut yaşananları. O senin sevdiğin. Pişman olucaksın, çekip gidersen. Ama yapamam kalbim. Kırıldım ve bir daha asla onunla konuşamam. O anı asla unutup onunla öpüşemem. Onunla sarılamam ona güzel sözler söyleyemem. Dante beni kendine doğru çekti. Ellerimi beline geçirdi ve oldukça yakındı yüzlerimiz. Dudaklarımız çok yakındı.
“Sana bunları yaşatmaya hakkım yok. Benim buna hakkım yok.” Derken gözlerimden yeniden yaşlar gelmeye başladı.
“Bunları bana yaşattın ama. Çok geç Dante. Sen ve ben asla…”derken ellerini dudaklarıma getirdi. Soğuk ve pürüzlü elini yüzümde gezdirdi ve oldukça yaklaştı bana. Artık nefeslerimiz birdi. Ondan ayrılamazdım. Onu bırakamazdım. Ya da şimdi çekip gider bir daha onu görmemeye yemin ederdim. Sonsuza dek. “
Dante, lütfen bunu bana yapma. Bırak gideyim. Bırak beni.”Derken onun sıcak dudağını hissettim. Anılar, yaşanmışlıklar. Ama artıkeskisi kadar temiz gelmiyordu bana. Birsinin dudağı onun dudaklarına deymişti bir kere. Bunu nasıl unutabilirdim! Kendimi geriye çektim ve onu ittim. “
Ne yaptığını sanıyorsun tanrı aşkına! Onca olandan sonra bir buse ile seni unutabileceğimi mi? Çok yanılıyorsun. Artık hayatında ben yokum. İstediğin kızla beraber geceleri beraber olabilirsin . Hem de yalan söylemeden. Senin için daha iyi olur.” Dedikten sonra kapıyı hızla açıp kapadım. Çaaat. Bitmişti. Ömür boyu. Onu bir daha görmeyecektim hayatta. Onun adını işitmeyecek sorulan sorulara karşılık verirken hep içim kan ağlayacaktı.Tek bir çare vardı, buralardan uzaklaşmak. Bir Hawaii tatili. Deniz, kumsal. Bunlar iyiydi. Kapının önüne oturdum ve delicesine ağlamaya
başladım. Neden?
O sıcak kolu hissettim tenimde. Dante’yi. Kumsalda beraber yürüyoruz. Onun beline sımsıkı sarılmışım
. “Sevgilim, seni seviyorum. Her ne olursa olsun hep seveceğim.” Dante bana döndü ve anlıma bir öpücük kondurdu.
“Beni sevmemen için hiçbir kötü davranış yapmayacağım zaten. Bizim aşkımız ömürlük.”Derken ne kadar da masum görünüyordu. Keşke herşey o kadarr masum olsaydı. Hayaller arasında dalıp giderken farketmeden evime gelmiştim. Sıcak yatağımın içinde kıvrılmış yatıyordum. Elimde sönmemiş bir sigara.Yatağın yanında ki kırmızı şarap ve arkadan gelen Dante ile geçirdiğimiz güzel günlerin videosu. Geride kalan tek şey anılar.