Rosemarie Delacrousé Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 3 Kan Durumu : Melez.
| Konu: Rosemary. Cuma Nis. 20, 2012 9:16 pm | |
| Ad ve Soyad: Rosemare Delacrousé Kişisel Özellikleri: Ukala, sivri zeka, pişkin, biraz kendini beğenmiş ve kavgacıdır. Açık sözlüdür, düşündüğü şeyleri, alaycı bir dille ya da sert bir şekilde, insanların yüzüne söyler. Bu yüzden arkadaşlık ilişkilerinde hep uç noktalardadır; ya çok yakın arkadaşları, dostları vardır ya da düşmanları. Dışarıdan tasasız, umursamaz biri gibi görünür ama aslında bir kişilik karmaşasının ortasındadır. RP Örneği:- Spoiler:
Moroi: Bir ırk. İnsan gibi beslenebiliyorlar ama ana besinleri kan. Sahip oldukları elementleri vardır. Su, ateş, hava, ruh gibi... Strigoi: Ölümsüz ve güçlü canavarlar. Böyle doğamazlar, dönüştürülürler. Tek besinleri kandır. Dampir, insan, moroi... Ama yine de strigoiler her şeye sahip olabilme düşüncesiyle soylu, yani korunan moroileri tercih ederler. Çünkü korunan ve soylu olanlara zarar verebiliyorlarsa diğerlerine de kolaylıkla ulaşabilirler. Bu durum dampirleri de moroileri de korkutur ve korku insanlara yanlış şeyler yaptırabilir, değil mi? Dampir: İnsanların ve moroilerin iyi özelliklerini almış melezler. Kana ihtiyaç duymazlar. Yüzyıllardır devam eden bir sistemin parçasıdırlar. Moroileri strigoilerden koruyabilmek için gardiyanlık eğitimi alırlar. Eğitimleri tamamladıklarında gardiyan olarak atanırlar. Hayatlarında tek bir prensip vardır; moroiler önce gelir.
Parlak dolunay da olmasa zifiri karanlığa gömülecek olan ormanda, ağaçların çıplak dallarına takılarak hızla ilerliyordu Rose. Sibirya'da strigoi inleriyle dolu bir ormanda... Dimitri yani yasak aşkı daha bir kaç gün önce canavara dönüşmüştü ve onu bulabileceği tek yerin burası olduğunu düşünmüştü. Strigoilerin en çok bulunduğu bölgelerden biri olan, üstelik Dimitri'nin ailesinin yaşadığı kasabaya yakın bir yer... Strigoi olduğunu öğrendikten, ve gözleri çıkana kadar ağlayıp kafasını toparladıktan sonra aklına bir şehre yaptıkları gezi sonrasında bindikleri araçtaki konuşmaları gelmişti. Strigoi olmanın ne kadar iğrenç bir şey olduğunu, strigoi olan kişilerin nasıl canavara dönüştüklerinin farkında olmadıkları ve ikisinden birine bir şey olmasına izin vermeyecekleriyle ilgili cümleler sıraladıkları konuşma. Rose tüm hayatı boyunca bu sapkınlığa, doğaya aykırı yaratığa karşı gelmek için yetiştirilmişti; hatta varlığının sebebi buydu, bunun için doğmuştu. Bir gün her şeyden çok değer verdiği adamın, hayatı boyunca savaştığı şeye dönüşeceği nereden aklına gelirdi?
Eski yaşamını özlemle hatırlıyordu. Eski umursamaz Rose'u. Ya da sorunlarının sadece alan eğitiminden kalmak gibi şeyler olduğu zamanı. Ya bir mucize olmalı ve Dimitri tekrar dampire dönüşmeliydi ya da onu bir şekilde öldürmeliydi. Belki o zaman hem onun için, hem de Dimitri için bir şans doğabilirdi. Şuan onun kazıkla ya da başını gövdesinden ayırarak ya da onu canlı canlı yakarak... Canlı canlı? Zaten ölü değil mi? Titredi. Sebebi soğuk değildi. Düşüncelerinin verdiğin ağırlıktı... Ona herhangi acı verecek bir şey yapma düşüncesinin hissettirdikleri ile...
Nefesi kesilmişti. Hızla nefes alıyordu ve git gide tökezlemeleri artıyordu. Ciğerlerine dolan hava yetersiz geliyordu. Başı dönmeye başlamıştı bile. Her nefes verdiğinde oluşan buharı bile zorlukla seçiyordu. Sis iki metre önünü bile görmesini bile engelliyordu. Üzerine giydiği ince mont onu ısıtmak için yeterli değildi. Lütfen! Ama hala Lissa'yı -en yakın arkadaşını- ve Dimitri'yi düşünüyordu. Onu Akademi'de bırakıp gidince ne yaptığını merak ediyordu. Yanında Christian vardı, evet, ama bu yakın bir arkadaşın yerinin tutamaz herhalde. Değil mi? Onu Rose'dan başka kim iyi koruyabilirdi ki? Rose gölgelerin öptüğüydü. Yani onu gerçekten koruyabilecek tek kişi. Onun gerçek ve daimi gardiyanı. Gölge öpücüğünü Lissa'dan almıştı; onu her şekilde koruyabilirdi. Onu ve hissettiklerini hissedebilir, onun beynine girebilirdi. Bunu defalarca yapmıştı ve bu onu türlü ölümcül tehlikelerden, düşmanlardan kurtarmıştı. Şimdi onu yüzüstü bıraktığını düşünürek suçluluk duygusunun altında eziliyordu. Bir anda gölge öpücüğüne özgü, yakında strigoi olduğunu işaret ede mide bulantısı arttı.
O bunları düşünüp farkında olmadan kendini yavaşlattığı sırada strigoi yaklaşmıştı. Zaten onu alt etmesi pek de olası değildi. Bir ağacı neredeyse hiç çaba sarf etmeden kökleriyle sökebilen birine karşı zaten koşmaktan güçsüz duruma düşmüş herhangi bir dampirin ne önemi vardı ki? Kıyaslama bile yapılmamalıydı bu durumda. Bu yüzden strigoilerle savaşabilmek için Dimitri'den aldığı eğitimlerde ilk dersi koşuydu. Onlarla savaşmak son çare olmalıydı. Hele de böyle aciz bir durumdayken...
Tökezledi. Ayağı çamura battı. Tıpkı bataklık gibiydi çamur birikintisi. Ayağını kurtardı ve Dimitri'nin ona ilk derslerinde yaptırdığı koşu antremanlarına şükrederek koşmaya devam etti. Ama yine de yeterince hızlı değildi. Midesindeki bulanma hissi git gide artıyordu. Her şey hızlı gelişti. Bir anda önünde beliren strigoi Rose daha kazığını çıkaramadan onu yere, çamurun içine serdi. Çırpındığı için kollarını tutuyordu. Strigoi erkekti. Koyu kumral saçları, dolunayın sisli ışığında beyazmış gibi görünen açık renk teni, çevresinde strigoi izleri taşıyan kızarıklık olan koyu renk gözleri ve şekilli dudakları vardı. Rose neden onu incelediğini bilmiyordu, daha önce bir çok kez strigoi görmüştü. Ve ölümle sonuçlanmıştı çoğunun Rose ile karşı karşıya gelmesi. Yaşına göre bir çok strigoi öldürmüş, her öldürüşte verilen bir sürü moljina işareti kazanmıştı. Ama yine de inceliyordu. Belki de bu karşılaşmanın da benim ölümümle sonuçlanacağı içindir, diye düşündü Rose.
Derin nefesler almaya çalışıyordu. Fakat koyu gözlerini Rose'un gözlerine dikmiş strigoi göğüs kafesine baskı uyguluyordu vücuduyla. Hava boşluğuna düşmüş gibi... Onu sadece strigoilerin ve moroilerin sahip olduğu şekilde etkilemesinden korkarak gözlerini kaçırdı Rose ve çırpınmaya devam etti. Ama etki etmiyordu. Nedeni günlerdir yolda olup yaklaşık bir saattir koşuyor olması mıydı? Ya da artık olan şeylere karşı bile koyamaması? Ölmekten korkarak gözlerini sımsıkı yumdu Rose, strigoi ona yaklaştığında. Strigoi onunla oynuyordu. Eğilip kulağına bir şeyler fısıldıyordu ama Rose'un vücuduna kan hızla pompalanıyordu ve kulaklarındaki uğultudan ne dediğini duyamamıştı. Kalp atışları, sanki mümkünmüş gibi, biraz daha hızlandı.
Tenimin altında görünen damarlarım eminim ki dikkatini çekiyordur. Ne olduğunu anlayamadan strigoinin sivri dişlerinin badem içi rengindeki boynunun ince derisine battığını hissetti Rose. Hem korku hem de beklenti ile çarptı kalbi. Damarlarında dolaşan sıcak hayat sıvısının çekildiğini hissetti. Kısa acı verici bir andan sonra zevk alma safhasına vardı hemen. İstemeden de olsa hayata toz pembe bakmasına neden olan bu şeyden zevk alıyordu. Ona istediği her şeyi vaadeden bir battaniye gibi sarmalıyordu bu his onu. Her şeyi, aklındakileri, amaçlarını unutturuyordu ona ve hemen kaptırıyordu kendini. Strigoinin salyasından kanına karışan endorfin onu mutluluğa ulaştırdı. Hemen sonrasında keyif bitti. Strigoi Rose'un boynuna gömdüğü başını kaldırdı. Sanki daha fazlasını istermişcesine inledi Rose ve sıkıca yumduğu gözlerini açtı. Oksijene ihtiyacı olmamasına rağmen hızla nefes alan strigoinin keskin bakışlarını gördü. Neden beni öldürmüyor?
Sonrasında olayı kavramıştı Rose. Beni strigoi yapmak istiyor! Korkuyla çırpınmaya başlamıştı yine. Strigoinin bileklerini tutan ellerinden birinin gevşediğini hissetti. Elini kaldırdı ve böyle bir strigoiden beklenmeyecek kadar yumuşak bir şekilde çenesinde gezdirdi. Elinin sert derisi tenine buz etkisi yapınca titredi. Suratını ona yaklaştıran strigoiye aciz bir surat ifadesi ve belirgin bir korkuyla bakıyordu. Gözleri ışıl ışıldı ve merakla ama isteksizce olacakları bekliyordu. Muhtemelen ölümüne neden olacak, ismini bile bilmediği strigoi mafya filmlerindeki düşmanıyla karşılaşmış sert adamlar gibi fısıldadı. "Yeter artık. İşe yaramayacağını biliyorsun." Tabii ki de biliyordu. O istediği zaman sadece parmağını oynatması ile Rose'un boynunu bile kırabilirdi. Ama bir şeyler yapmalıydı, mücadele etmeliydi, karşı koymalıydı! Canavara dönüşmüş Dimitri'yi öldürmek için çıktığı bu yolda strigoi olarak ilerlemesi olası mıydı gerçekten? Tabii ki de hayır. Bu yüzden denemeliydi. Lissa için, Dimitri için. Ama yapamıyordu işte. Kanına karışan endorfin elini kolunu bağlamıştı. Sarhoş olmuş gibi hissediyordu kendini. Her şey -anıları, düşünceleri- bulanıklaşmıştı. Çevresini bile zor görür haldeydi. Uykudan yeni uyanmak gibiydi. Yumruğunu bile sıkamıyordu. Deniyordu ama vücudu, sanki güçlü bir anestezi uygulanmış gibi uyuşuktu.
Bulanık da olsa keskin, sivri dişleri ile bileğini dişlediğini, dudaklarını bileğinden kaldırdığında dişlerinden kanın süzüldüğünü gördü. Gözü yorgunluktan ve endorfinin etkisinden kapanıyordu ama yine de bir şeyler seçebiliyordu. Kısık gözlerle olanı takip etmeye çalışıyordum. Dudaklarında ıslak bir şey hissetti. Gözlerini açmaya çalışırken strigoinin bileğini ağzına dayadığı gördü, hissetti. Önce kanını içmiş sonra da kendi kanını Rose'a vermişti. Gerçekten strigoi oluyorum! Yoğun ve daha koyu olan kanı hissedebiliyordu. Çenesinden boynuna kadar inen yoğun kanın tişörtünü ıslattığını hissetti. Kanın boğazımdan inişini bile engelleyemiyordu.
Gözleri kararmadan önce tek bir şeyi düşünüyordu. Lissa'yı, moroimi koruduğum, sadece bir kaç hafta önce Akademi'deki saldırıda öldürdüğüm şeylere dönüşüyordum. Nefret ettiğim ve senelerce savaştığım yaratığa...
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Mesaj Sayısı : 476 Kan Durumu :
| Konu: Geri: Rosemary. C.tesi Nis. 21, 2012 7:00 am | |
| | |
|