Elisamarie B. Nathaniel Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 5 Kan Durumu : Safkan
| Konu: Elisamarie Çarş. Nis. 18, 2012 12:40 pm | |
| Ad ve Soyad: Elisamarie B. Nathaniel Kişisel Özellikleri: Safkan olan Elisamarie, tamamen annesi ile babasının özelliklerini taşımaktadır: cesaret ve güç. Keskin kararlara ve iyi önsezilere sahiptir. Oldukça büyük bir gururu vardır Elisamarie'nin: onun için dik bir başla insanlara bakabilmek önemlidir. Her zaman güvenilirdir. RP Örneği:- Spoiler:
Tozlanmış kitapların arasından kütüphaneye göz attı, oldukça sıkıcı araştırmalar yapıyordu. Yazdıklarının bulunduğu parşömen parçasını havaya kaldırıp birkez daha her şeyi gözden geçirdi ve ödevinin tam olduğunu görünce yüzünde bir gülümseme belirdi. Kitapları yerlerine yerleşti ve bir dosyanın arasına ödevini koyduktan sonra zafer kazanmış bir edayla dosyayı çantasına attı. Bu korku dolu –kitaplara bayılır fakat arkadaşları sayesinde kendince kütüphanenin adını değiştirmişti– alandan ayrıldı. Merdivenlerden inerken zıplayarak indiğini fark edince utançla saçlarıyla yüzünü sakladı, çünkü bir Slytherin grubuna rezil olduğunu düşünmüştü.
Bahçe, güneşin en yoğun olduğu yerdi şüphesiz. Çıktığı an üzerindeki kasvet kaybolmuş, yerine sıcak, tatlı bir duygu bırakmıştı içinde. Arkadaşlarının yanına gidip oturduğunda konuşmadan bıkmış bir halde veda etmek zorunda kalmıştı. Bugünlerde kendini tanıyamıyordu, Hogwarts onun için bambaşkaydı. Fakat son zamanlarda, “Yasak, asla, asla, asla.” Konusunu taşıyan Kara Göl, onu delirtecek kadar kötü bir meraka sürüklemişti. Henüz yaşının küçük olması onun ne gibi bir tehlikeyle karşılaşacağını da bilmemesi anlamına geliyordu. Küçük lacivert çantası, onun doldurabileceğinden daha fazla kitap bulunduğu için omzunu ağrıtmıştı fakat eğer kimseye görünmeden göle gidebilirse, orası hakkında bir yazı yazabileceğini umuyordu. Etrafına baktı ve kayda değer kimseyi bulamayınca, yakıcı güneşin altında sakince ilerleyerek göle doğru ilerlemeye başladı. Adımları hiç olmadığı kadar yavaştı bu sefer, deli gibi atan kalbi aklında bir sürü düşünceyle birleşmişti. Canavarlar, ölüm yiyenler, lanetler... Ölüm.
Parlak ama yine de simsiyah olan göl, şehvetle ona bakıyordu. Büyümüş gözlerle uzun bir süre gölü seyretti. Ayakları farkında olmadan gölün ucuna kadar sürüklenmişti, buna kendisi de şaşırdı. Birkaç adım geriledi ve yere bağdaş kurup oturdu. Sıcak yüzünden birkaç damla ter süzüldü boynundan aşağıya doğru. Ellerini zorlukla kaldırdı ve boynunu sıkıca tutup derin derin nefesler aldı. Güneş her dakika biraz daha aşağıya doğru kayarken henüz nasıl bir yazı yazacağını bulamamıştı. Daha kalem ve parşömen bile çıkarmamıştı. Çantasını araladı ve koyu kırmızı kitabını, tüylü kalemini ve parşömenini çıkarıp yüzüstü yere uzandı. Parşömene desteğini hazırladı ve kaleminin ucuna mürekkebi değdirip aklından müsvettelerini geçirip yazmaya başladı.
Kara Göl, tüm harikalığıyla önümde dururken yapabileceklerimi düşünmem bile zordu. Oldukça merak ettiğim şeyler vardı bu harika yerde. Gölün içindeki yaratıklar, şekilleri ve yapabildikleri... Bunların hepsi beni gerçekten büyülüyor. Sanırım artık sessiz sakin kalabileceğim yeri buldum çünkü burada kimsenin sizi rahatsız etmesinin imkanı yok. Burası yasak fakat ikinci sınıf olduğum için o kadar da tehlikeyle karşılaşabileceğim diye bir şey yok. Hem zaten, gölün ortası açılıp birkaç canavar bana saldıracak değil ya... Asayı henüz tam kontrol edemezken bunları düşünebilmem gülünç fakat burası insanın bakış açısını gerçekten değiştiriyor!
Elinin yorulduğunu hissederek göle bir göz attı. O zarif siyahın üzerinde parlayan güneşe rekabet olarak rüzgar çıkmıştı şimdi. Titreşen dalgalar tatlı bir hava vermişti göle. Sonra yazısını bırakıp günlüğünü çıkardı ve bu anların not edilmesi gerektiğini fark etti.
On üç ekim, Çarşamba.
Evet, söz verdiğim gibi göldeyim ve bu satırları yazıyorum. Şuan güneş çok tatlı, fakat biraz daha rüzgar çıktı. Saçlarım uçuşuyor, bilirsin günlük, bu benim en sevdiğim şeylerden birisidir. Titreşen dalgaları görmelisin! O kadar güzel görünüyor ki, sanırım birazdan kıyafetlerimi çıkarıp atlayacağım... Sanki yapabilirmişim gibi!
Yazarken bile belli olan iki gölge onu duraksattı ve titremesine yol açtı. Arkasını dönmeden önce profesörlerden biri olmaması için dua ediyordu fakat öğrenci olması da pek işine yaramazdı. Korktuğu başına gelmişti başını çevirdiğinde gördüğü iki büyük sınıf öğrencisi ona sırıtarak bakarken, gerçekten yapabileceği hiçbir şeyin olmadığını anlamıştı. Günlüğünü hemen kapattı ve ikisine de başıyla selam verdi. “Hey ufaklık, neden buradasın?” demişti kız olan. Biraz rahatladığını hissetti, eğer bir Slytherin değilse onu onu direk Hogwarts'a götürürdü. Erkek başını salladı, “Kandırıp durma, hadi, bunun gibi bir fırsatı daha sonra yakalayamayacağız.” Kız onu onayladı “Pekala o zaman, kollar benim.”
Hayır, diye haykırmak istediği tek an buydu sanırım. Çığlıkları gölün boşluğunda yankı yapmıştı ve iyi birisi için gerçekten iç acısı bir sesti. “Hayır, hayır, hayır...” Bağırması hiçbir şey farkettirmemişti ne yazık ki. Havada bir beşik gibi sallanıyordu. Biraz umut olabilir, diye düşündü ve ayaklarını tutan öğrenciye baktı. Sanki bir an önce gebermesi için uğraşan bir hayvan gibi hissetmişti onun bakışlarıyla. Ölüm için çok erken değil miydi peki? Bu kadar yaşamı kim hak edebilirdi ki... Hep hayalleriyle yaşamıştı fakat bu durumda gerçeklerin farkına varmıştı ve eğer kurtulursa hayata atılmak isteğiyle dolaşacaktı. Gözyaşları sıcak güneşe rağmen ıslaklığını bedeninde hissettirmişti. “Üç, iki, bir...” BAM!
Havada birkaç saniye çırpınmıştı ancak bu onu daha da batırmıştı. Suya değer değmez berbat bir his gelmişti içine. Tüm vücudu titreyerek sarsılıp duruyordu ve çok yavaş bir şekilde dibe doğru iniyordu. Soğuk çok fazlaydı. Yukarı çıkmak için debelendi, ama havada olduğu gibi burada da dibe iniyordu. Pes etti... Kendini serbest bıraktı. Zaten gittikçe hissizleşiyordu. Ciğerlerine dolan hava onu öldürememişti hala. İki silüeti göremeyecek kadar bilinci gitmemişti. Parlaktılar, çok fazla parlak. Etrafında dönüp durdular, yüzlerini hıza rağmen görebildi. Koskocaman dudakları vardı, oldukça çirkinlerdi. Sanki bir deniz kızının evrim geçirmiş hali gibiydi. Berbat, sarı kuyrukları saçlarıyla oynuyordu, o hareket ettikçe uyumlu davranmaktan vazgeçmemiştirler. Sürtülen kuyruklardan biri onun boynuna dolandı ve kızın ağzı açıldı, ağzından çıkan baloncuklar, onun gördüğü son şeydi.. Bomboştu artık, yok olmuştu hisleri.
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Mesaj Sayısı : 476 Kan Durumu :
| Konu: Geri: Elisamarie Çarş. Nis. 18, 2012 1:32 pm | |
| | |
|