Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Pardonne

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Florentin Fauconnier
Büyücü
Büyücü



Mesaj Sayısı : 7
Kan Durumu : **

Pardonne Empty
MesajKonu: Pardonne   Pardonne Icon_minitimeSalı Nis. 17, 2012 10:17 am

Pardonne OUl2E



    Gökyüzünün tüm parıltılı, altın ışıklarının aydınlattığı ve pamuksu bulutların altında ihtişamı ile göz dolduran Fauconnier malikânesinin giriş kapısını süsleyen demirlere yaslanmış genç bir adam göze çarpan tek canlıydı, çevreyi saran sessizliğin hükmü arasında tek bir canlı kıpırtısı, sesi dahi duyulmuyordu. Sarı saçları alnına dökülmüş, düşünceli bir ifade ile kısılmış gözlerini gölgeleyen genç adam, ne düşündüğünü anlamanın imkânsız olduğu bir ifade takınmıştı, boynunu öne bükmüş parmakları arasında çevirip sanki daha önemli bir işi yokmuş gibi küçük bir oyun tutturduğu kâğıt parçasına odaklanmıştı. Melankolik, durgun bir hali olduğu söylenebilirdi. Yavaşça tenine değip geçen rüzgârın, tende bıraktığı nahoş etkiyi hissetti, ürpermişti ve bu birkaç saniyelik oyalanmanın ardından uzun süre düşünmüş ve yeni bir şeye karar vermiş gibi harekete geçti, son birkaç dakikadır orada her an erimeye mahkûm buzdan bir heykel gibi öylece boş bir şekilde duruyordu. Boş geçen zamanın kendisi için sıkıcı olduğunu düşünecek olursak eğer, genç adamın bu hali biraz garip kaçabilirdi. Diğer yandan Fauconnier malikânesini süsleyen camlardan birinden son birkaç dakikadır tek torununu gözetleyen yaşlı adam bastonuna son bir kuvvetle yaslanıp yürümeye başladı. Genç adam büyük babasının kendisine yaklaştığını fark etmemiş olacak ki uyarı dolu öksürüğü duyduğunda dalgınlığından sıyrılıp başını kaldırdı ve buğulu bir camı andıran parlak renkli gözlerini yaşlı adama çevirdi, ses çıkartmayacak olsaydı yaşlı adamı görmeyecek ve yanından öylece geçip gidecekti, bu yüzden kendine yöneltilen soru dolu bakışa karşılık verdi. “Odama çıkıyorum.” Dedi genç adam, sesi de en az düşünceleri kadar donuktu. Buna karşılık cevap olarak büyük babası ise “ Seninle biraz konuşmam gerek çalışma odama gel.” Deyip yaşlılığın verdiği yavaş adımlar ile yürümeye başladı.

    Yaşlılık Aubrey Fauconnier’ı beklediğinden de fazla çökertmişti, bu yüzden kamburunun gururunu acıtmasına engel olmak istercesine dik yürümeye çabaladı, yaşlı adamın belinin acısı umurunda değildi, çok fazla bir ömrü kalmadığını hissediyordu bu yüzden dilediği gibi gururlu bir tavır takınabilirdi. Torununun kendisini takip ettiğinden emin arkasına bakmadan yürüdü. Bu tempolu yürüyüşün ardından kısa bir süre sonra gümüş kaplama kapı tokmağını çevirdi, kapıyı iteleyip içeri girdi. Kapı genç delikanlının arkasından yavaşça kapandı ve küçük torununun yerleştiği koltuğun hemen karşısında ki yumuşak deri koltuğa yerleşti. Bastonun cilalı sapını avuçları arasında evirip çevirirken konuşma için kendisine kısa bir süre yarattı. Böylece düşüncelerinde ki cümlelerini rahatça toparlayacak ve birazda nefes alabilecekti, son zamanlarda biraz daha fazla yorulur olmuştu yaşlı adam, gözünün altındaki mor halkalara ve tenindeki solukluğa bakıldığında hastalığı biraz daha ilerlediği göze çarpıyordu. Bir şifacı kontrolünden sıkça geçiyor olmasına rağmen son zamanlarda sürekli hastalanıyordu. Yaylı koltukta yaşlı adam geri yaslandı ve koltuğun yayları hafif bir gıcırtı çıkarttığında Florentin'ın mavi gözleri büyük babasına odaklandı. Onun ne diyeceğini merak ediyordu çünkü her zaman böyle gizemli hareket etmez ve oldukça açık davranırdı, oysaki şimdi çok önemli ve açıklaması zor bir şey söyleyecekmiş gibiydi.

    Genç adamda büyük babası gibi koltuğunda geri yaslandı ve büyük babasının söyleyeceği şeyin ne olduğunu merak eden bir ifadeyi yüzünden eksik etmedi, oturduğu koltukta kollarını birbirine birleştirip beklemeye başladı. Çok geçmeden yaşlı adam konuşmaya başladı. “Uzun zamandır bu koca evde birlikte yaşıyoruz, sadece sen ve ben… Annen ve baban öldüklerinden beridir üzerine çok yük bindi ve biliyorsun bende iyice yaşlandım. Daha çok gençsin biliyorum ama artık evlenmenin zamanı geldi.” Dedi. Florentin itiraz edecekmiş gibi olsa da yaşlı adam onu susturdu, bu yüzden Florentin’ın söyleyeceği birkaç kelimede ağzına tıkılıp kalmıştı. “Önce beni bir dinle, baban gibi sabırsızsın sende.” dedi konuşmasının bölünmesinden hiçbir zaman hoşlanmamıştı bu yüzden torununa çatık kaşlar ile baktı ve konuşurken bile yorulduğunu fark edip kısa bir an soluklandı. Altında boncuk misali küçük ter damlacıkları görülüyordu. “Bundan yirmi yıl önce çok samimi bir dost edinmiştim, ona hayatımı borçluydum, beni çıktığımız o av gezisinde gölde boğulmaktan kurtarmıştı. Onunla bu kadar içten bir dost olabileceğimizi düşünmemiştim, ama olduk, birbirlerine en önemli sırlarını anlatan iki dosttuk, yediğimiz ve içtiğimiz dahi ayrı değildi, fakat bir süre sonra İngiltere den ayrılmak zorunda kaldım. Fransa da yapılacak işlerim vardı buraya gelmeden önce onunla bir anlaşma yapmıştık o zamanlar sen daha çocuktun onunsa bir kız torunu doğmak üzereydi, şu an büyümüş bir genç kız olmuştur.” dedi biraz daha soluklandı. Florentin bu konunun nereye gideceğinden emindi, fakat karşı çıkamıyor veya fikrini söyleyemiyordu, çünkü büyük babasının sözünü kesmek onun için büyük bir saygısızlık olurdu, zaten az önce onun böyle bir şeye yeltendiğinde kaşlarının nasıl çatıldığına şahit olmuştu.

    Hafızasında milyonlarca delik açılmışken genç delikanlının büyük babasının sözlerini sindirmesi bünyesinde milyonlarca karenin birbirine girmesine sebep oluyordu. Bu yaşlı adam gençliğinde terör estiren bir tip olmalıydı. Bir Sicilyalı olsaydı eğer büyük babasından sağlam mafya ya da iyi bir haydut çıkardı. “Bu adam benim hem dostum hem de ortağımdı, mirasımdaki ön koşullardan biri bu genç kız ile evlenmen, onun haricinde ne bu evin nede o tüm mirasımın, ne de Fauconnier şirketlerinin sahibi olabileceksin, kısaca Claudia Chamberlain'in gönlünü çalamazsan beş parasız kalacaksın ve mirasım hayır kurumuna bağışlanacak.” dedi. “Şimdi gidebilirsin, çok yoruldum ve biraz dinlenmeye ihtiyacım var.” Yaşlı adam sözlerinde ki acımasızlığın farkında olsa da aldırış etmedi. Başını koltuğun arkalığına yaslamış ve gözlerini derin bir uykudaymış gibi kapamıştı. Florentin itiraz etmek için çabaladıysa da yaşlı adam onu susturdu ve gitmesini işaret etti. Daha fazla ağzını açmasına gerek yoktu. Genç adam odanın kapısını çekip dışarı çıktığında ne kadar öfkelendiğini tahmin etmek zor değildi, böyle saçma bir sebepten dolayı mirasından olamazdı, bu büyük bir haksızlıktı, büyük babası hiç tanımadığı bir genç kız ile evlenmesini istiyordu. Bunun başka bir yolu olmalıydı. “Bence benimle dalga geçiyor.” dedi kendi kendine konuşurcasına, yanlarından geçen hizmetçi kadın küçük beyin böyle deli gibi konuşmasına şaşkınlıkla bakakaldı ve daha fazla istifini bozmadan Florentin’ın kızacağı endişesi ile yürümeye devam etti.

    Genç adam adımlarını hızlandırıp odasına çıktığında öfkesini konsoldan ve odasındaki eşyalardan çıkartmaya çalıştı sağı solu tekmeledi, fakat sonunda bir sonuç elde edemedi. Birkaç gün sonra büyük babası Florentin ile bir kez daha konuştu ve nasihat çekti, genç torununun sorunlar yaşadığını hafızasında bir türlü yerine gelmeyen parçalar olduğunu biliyordu fakat o kız torununa iyi gelecekti bunu hissediyordu, en azından denemesi gerekiyordu yaşlı adamın, bu yüzden genç kızın babası ile konuşmuş ve anlaşmıştı. Genç delikanlı daha henüz tanımadığı ve büyük babası tarafından çöpçatanlık sınırlarının aşıldığını öğrendiği Claudia Chamberlain bir hafta sonra burada olacaktı ve o beklenen gün geldiğinde onu tarif edilen yerden almaya gitti, fakat olmasını söyledikleri yerde yoktu ve babası genç kızın bir resmini dahi göstermemişti ki onu bulabilsin. Bu saçmalıkla daha fazla uğraşamayacağını düşünüp Paris sokaklarından birine sapıp amaçsız bir şekilde yürürken kısa bir an duraklamış bir vitrin‘in önünde gördüğü piyanoya dikkat kesilmişti, genç adam piyanoyu incelerken birinin kendine çarptığını hissetti, kendine çarpan kişiyi görmek için arkasını döndüğünde kalp atışlarının hızlanmış olduğunu hissetti. Karşısında insanı büyüleyecek kadar masum bir güzellik duruyordu. Müzik aletlerinin satıldığı dükkândaki gramofondan yayılan Dalida & Alain Delon - Paroles, paroles parçasının melodileri ile genç kızın güzelliği bütünleşmiş gibiydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Claudia Chamberlain
Cadı
Cadı
Claudia Chamberlain


Mesaj Sayısı : 37
Kan Durumu : *

Pardonne Empty
MesajKonu: Geri: Pardonne   Pardonne Icon_minitimePerş. Nis. 19, 2012 2:08 pm



    Günahkâr ruhlar için saatlerce dua edebilirdi, Katolik kilisesinin dışladığı büyüsel yeteneklere sahip olsa da hala kendini onlardan biri gibi hissediyordu ve bu yüzden İsa heykelini süsleyen sunağın önünde diz çöktü ve dirseklerini dayadığı tahtadan destek alarak avuçlarını birbirine kenetledi. İçinde yükselen ruhani gücün varlığını tüm içtenliği ile hissediyordu. “Baba, oğul ve kutsal ruh, sesimi duyun ve dualarımı kabul edin, Yüce Tanrım! Sen ki İsa ve havarilerini koru…” içten gelen cümlelerin bölünmesine sebep olan kapının gürültüsü ile yerinde sıçradı ve erkek kardeşi Charles’ın kafasına fırlattığı beysbol topu ile küplere bindi. Dağılan sarı saçlarını elinin çabuk hareketi ile düzeltti. “Bunu bir daha yaparsan Charles seni öldürebilirim.” dedi diz çöktüğü yerden hızla kalktı ve kapı aralığından sıvışan belalı ve muzır küçük erkek kardeşinin peşinden koşturmaya başladı. Onu yakalar yakalamaz kafasına attığı o top yüzünden canına okuyacaktı, lanet olası bir pigmeden başka bir şey değildi. Her seferinde aynı şeyi yapıyordu ve ona geçen zamanların ardından bir önceki günden daha fazla sinir oluyordu. “Bana bir şey yaparsan gece uyurken yastığına solucan koyarım.” Charles bir yandan kaçarken diğer yandan bu sözleri haykırıyordu. “Seni yakaladığımda bahçedeki korkuluğa asacağım ki kargalar kafana pislesin.” Charles tüm gücü ile evin merdivenlerinden aşağı zıplarken Claudia koşmayı bir kenara bırakıp evin içinde cisimlendi ve Charles’ın inmek üzere olduğu son basamakta durdu. Yüzünde tatminkâr bir gülümseme biçimlenmişti. Hogwarst’dan mezun olduğundan beri büyüsel özgürlüğüne kavuşmuştu fakat erkek kardeşi hala öğrenciydi ve okul dışı sihir yapıp cisimlenemiyordu. Charles’ın boynundan tuttu ve kafasını kolu ve beli arasında sıkıştırıp başının tepesine tokat indirdi. Boğuşmalarının en güzel yanı Charles’ın hala cılız oluşuydu, ergenliğe girmesine az bir zaman kalmış olsa da hala küçük bir çocuktu. “Bırrrak beni” Charles boğuluyormuş gibi öksürdü, tam zamanında önlerinden geçen orta yaşlardaki adam Claudia’ya baktı ve kendinden emin bir ses tonu ile. “Cleo kardeşini bırak ve benimle gel.” dedi. Söylenen bir emirden çok ricaydı fakat yine de babasının söylediklerini bir an önce yerine getirmezse kızacağını biliyordu. Kollarını gevşetti ve küçük çocuğu bıraktı.

    Charles kızarmış yüzü, dağılmış saçları ile öylece ayakta dikildi ve kısa bir süre soluklanıp üstünü düzeltti. Claudia ise babasının peşine takılıp ağır adımlar ile ilerlemeye başladığında aklında milyonlarca soru belirmeye başlamıştı. Neden şimdi durduk yere kendi ile konuşmak istemişti ki? Üstelik gittiği çalışma odasından başka bir yer değildi. Orta yaşlardaki adam kapıyı yavaşça çekti ve genç kızın geçmesi için yol verip ikisinin ardından kapıyı kapadı. Aradan geçen zaman dilimi boyunca baba ve kız arasındaki konuşma bir hayli çekişmeli olmuştu. Babasının ne yapmaya çalıştığını da anlamıyordu, hiç tanımadığı bir yere gidecekti, daha doğru düzgün Fransızca bile bilmezdi ki. Ne yapabilirdi Paris gibi bir yerde. Şu yaşına geldiğini güne kadar daha doğru düzgün seyahat etmiş biri bile değildi. Gittiği en uzak yer Nottinghamshare’den daha uzak bir yer değildi ve asıl amacı öğrendiğinde mavi gözleri olabileceğinden çok daha iri bir şekilde açıldı ve babasının yüzüne dikildi. “Gitmen gerek.” Demişti sanki başından kovar gibi. Babası darıldığını hissetmiş olacak ki konuyu düzeltmiş yanında olacağını söylemişti. Konunun saçmalıktan başka bir şey olmadığını söylemesine rağmen babasının tek düşündüğü kızının gerçekleştireceği evlilik sonucunda mirastan elde edeceği gelirdi. Oraya gitmek istemiyordu, hiç tanımadığı bir yerde hiç tanımadığı insanlarla kalmakta istemiyordu. Babası yanına şaperonunu vereceğini söylemişti. Oysaki Claudia’nın tek istediği ailesinin yanında olmasıydı. Genç kız odadan çıktığında kızgındı fakat boyun eğmişti ve babasının dediğini yapacak onun değimi ile bu şansı bir kez deneyecekti. O gün ki konuşmalarının ardından günler geçti ve genç kız tüm bu olanlara alışmaya başladı. Babası da yaşının evlilik için çok küçük olmasını umursamıyor gibiydi, onun tek düşündüğü miras ve elde edecekleri gibiydi.

    Yine de ses çıkartmadı iyi yetiştirilmiş bir aile çocuğu gibi ebeveynlerinin kendini bir hediye paketi gibi hazırlayıp Paris’e yollayacağı günü bekledi. O gün gelip çattığında ise odasında asasının çıkarttığı birkaç parıltılı büyü eşliğinde eşyalarını bavula sıkıştırdı. Neyse ki o küçük tek parça bavula bir genişletme büyüsü yapmıştı da tüm eşyaları içine sığdırabilmişti. Bavuluna son bir kez baktı ve kapağını yavaşça kapayıp yola çıktı. Paris’in çok güzel bir yer olduğunu biliyordu, ilk defa göreceği için heyecanlıydı fakat içinde ki heyecan Florentin Fauconnier ile tanışmaktan korkmasının yanında hiç kalırdı. Belki de kaçıp gitmeliydi en iyi fikrin bu olduğuna inandığında Paris’e geldiğinde Florentin’ın kendini alacağı yere çok yakın bir yerde durdu ve kaçacak bir yer aradı kendine. Sokaklarda boş ve amaçsız bir şekilde dolaşmaktan başka bir şey yapmamaya başladığını hissettiğinde yürümekten vazgeçmeye karar verdi, bir otel odası bulup bir süre orada kalabilir sonra Paris’ de ki arkadaşının yanında kalmaya gidebilirdi.

    Babasının kendine kızacağını biliyordu fakat daha fazlası umurunda değildi daha çok gençti ve hiç tanımadığı bir adamla evlenerek hayatını mahvedemezdi. Bu kararı şimdi verdiği için kendi kendine homurdandı ve etrafına bakınarak yürümeye devam etti, birine buralarda bir otel olup olmadığını sormayı denemeliydi fakat doğru düzgün bir Fransızca bilmediği için meramını anlatıp anlatamayacağından emin değildi. Bavulunu peşinde sürüklercesine çekiştirdi ve bir dükkânın köşesinden hızla döndü fakat farkında olmadan birine çarpmıştı, başını kaldırıp kendinden bir baş daha uzun olan genç adamın yüzüne baktı. Sarı saçları yüzüne dağılmış, renkli gözlerini yüzüne dikmişti, uzun boylu, ince ve zarifti. Bir asilzade gibi duruyordu. Çıkık elmacık kemikleri ve öpülesi dudakları vardı. Genç kız ne düşündüğünü anlamamış gibi silkelendi, ne saçmalıyordu böyle? Paris sokaklarında hiç tanımadığı bir adama neredeyse ağzından sular akıtarak bakmaya başlayacaktı. Belki de öyle bakıyordu ve farkında değildi.

    Özür dilemeli ve gitmeliydi. “Affedersiniz.” (f) dedi. “Buralarda bir yerlerde otel var mıdır? Aslında Bay Fauconnier’ı görmeliyim fakat o herifin lanet suratını görmek istemiyorum, eminim çirkin, bodur ve suratsız bir şeydir ve bende neden burada olduğumu bilmiyorum eğer babam zorlamıyor olsaydı burada olmaz ve böyle bir saçmalığa kalkışmazdım. Her neyse bunları neden söylediğimi de bilmiyorum. Zaten dilimi bilmiyormuşsunuz gibi görünüyor.” (i) dedi ve kısa bir an durup düşündü, konuşmaya devam ettiğinde sesli düşünüyor gibiydi. “Burada bir otel olup olmadığını bir de Fransızca mı sormayı denemeliydim?” kendi kendine konuşuyordu, genç adamın kendini süzdüğünü hissettiğinde mavi gözlerini onun gözlerine dikti ve cevabını bekledi.


Not::
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Pardonne
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Şehirler :: Paris-
Buraya geçin: