Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Regina

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Regina Delaplace
Gryffindor V. Sınıf
Gryffindor V. Sınıf
Regina Delaplace


Mesaj Sayısı : 47
Kan Durumu : Melez

Regina Empty
MesajKonu: Regina   Regina Icon_minitimePtsi Nis. 16, 2012 8:16 pm

Ad Soyad: Regina Delaplace
Kişisel Özellikler: Korkularıyla yüzleşmekten keyif alan, adrenalin düşkünü birisi kendisi. Araştırmacı kişiliğinden dolayı hafif ukala sayılabilir. Yalnız acı çekmekten hoşlanır, canı sıkkınken insanların etrafında dolanmasından hoşlanmaz. Gurur ve inat gibi bazı yenemediği kötü davranışlara sahip. Ama karşındakine duyduğu sevgi oranıyla, bunlar değişebilir. Sevdiği bir insan için yapmayacağı şey yoktur. İnsanlarla yakından ilgilip, onları gözlemleyerek ilgi duyduğu şeyleri kullanarak onlara yaklaşır daha çok. Böylece insanların güvenini oldukça kolay kazanır. Kendinde, empati yapmaya çalışır. Sağlam karakterli, fazla melankolik takılmaktan hoşlanmayan biri, ama her yere sevgi dağıtan bir tip de değil. Daha çok orta karar bir insan.


ÖRNEK RPG


Yorgun adımları, buğulu gözlerine eşlik ediyorcasına yavaştı. Etrafında telefon görüşmeleri yapan takım elbiseli ciddi adamlar, yeni aldığı kıyafetleri deneme heyecanıyla yapıp tutuştuğu suratından belli olan eli poşetlerle dolu kadınlar, dondurmalarını yalayıp ağzına yüzüne bulayan doyumsuz çocuklar vardı. Hamamböcekleri gibi hızlı, tempolu hareket eden bu insanlar, London'ın plansız ve "yapılması gereken şeyler" olmayan o sıradan hayatını yüzüne çarpıyordu. Her zamanki Times Meydanı işte, diye avundu. Yosun tutmaz kinini ve kırılmak bilmeyen önyargısı deliyordu kafası. Beyninin içinde çoğalan uğultular olarak geri dönüyordu ona bir bir, tüm yalnızlığı. Yalnızlık mı? Oysa ki etrafındaki insanlar kadar yabancı bir kelimeydi bu, ona. Hiç böyle düşünmezdi, hep kendiyle başbaşa olmak istediğini mırıldanırdı soranlara. Yalnızlık ha? Sanırım, sen bile kendini terk ettin London. Sen bile bu egoist, bencil ruhundan tiksindin ve gittin, diğerleri gibi...


Berrak hava, hafif rüzgârlarıyla suratını okşuyordu London'ın, teselli edercesine. Beyaz tenini gıdıklıyor, ince telli sarı saçlarını her dokunuşunda daha bir karmaşıklaştırıyordu. Rimelleri akmıştı, en koyu tonlarından özenle seçtiği ruju ise silinmeye yüz tutmuş, her dudaklarını yalayışında daha da belirginsizleşiyordu. Diri insanların yoğun temposunun göbeğinde, bir zombi gibi ilerlemeye son verip, ona en yakın banka doğru dağınık adımlarla yürüdü ve bedenini narince bıraktı bankın üzerine. Bir sigara yakabilir, diye düşündü, belki de birkaç viski yuvarlayabilirdi en yakın barda. Ya da onlarca. Komaya girene dek. Ne yararı olur ki, diye geçirdi baygınlıkla içini. Soğuktan üzerinde çatlaklar oluşmuş elinin tersiyle gözlerinin etrafına bulanmış göz kalemini sildi. Tanımadığı insanlara karşı bile, bu güçsüz haliyle görünmek istemezdi. Muhteşem bir egoya sahipti, öyle muhteşem ki, çoğu zaman ona da büyük bir yükten fazlası gibi gelmiyordu. "Sonunda egona yenildin aptal." Üvey annesi -anne denilmeyecek yaşta, hatta neredeyse kendisiyle yaşıt bir sürtüktü- bu halini görse işgüzar tavıryla aynen bunları söylerdi. İç gıcıklayıcı sesi beyninde yeniden çınladı. "Ah, London, kendini güçlü göstermeye çalışmaktan vaz geçmeyi dene ve gençliğinin tadını çıkar." Çınlamayı durduracağından emin olsa kulağını herhangi bir şeyle tıkayabilirdi, ya da eline geçen en keskin aletle acımadan kesebilirdi kulaklarını. Ama çınlamalar beynindeydi. "Bazı çınlamalara kulak tıkacı çözüm olmayabilir, tatlım." Ya bu Ursula adındaki sürtüğün, London'ın tüm hissettiklerine verecek bir cevabı vardı ya da bu tamamen kendisinin iç sesinden başka bir sürtük değildi bu çınlamalar. Deriye işleyici soğuktan, onu siyah kalın kabanı koruyordu. Burnu kızarmıştı. Ağlamak istiyordu. Ağlamamalıydı. Ağlamamak için çıkmıştı zaten dışarı, kimsenin önünde ağlayamazdı ne de olsa... Güçlü olduğunu düşünüp egosunu kabarttı. Böylesine profesyonel bir egoist için, yastık kabartmaktan farksız olduğunu hatırlayarak kolayca yaptı bunu. Gözlerini sımsıkı kapayıp yumruğunu sıktı. Ağlamak mı, London? Ciddi değilsin ya? Sahi, göz pınarlarını ne zamandır kullanmıyorsun?


Hava kararmaya yüz tutmuş, insanlar meydanı terk etmeye, düzenli hayatlarına dönmeye başlamışlardı. Ezbere giden ayakları, onu civarların en kirli ve olaylarıyla meşhur olan barına getirmişti. İçeri adım attığında hippi kılıklı bir çocuğun yüzüne sigara dumanı üflemesiyle gözleri yandı. Bunu umursamayacak kadar dolu bir kafaya sahip olduğuna şükretmeliydi o serseri. Kendini birkaç kez flört etmiş olduğu, genç barmenin yanına attı ve bugün pek de havasında olmadığını belli eden tavrını takındı. Sadece sustu ve önü hiç boş kalmayacak, dudakları kurumayacak kadar hızlı içti. Midesi soyulana, boğazı kusmaktan tahriş olana kadar içmekti planı. Bu neyi unutturacaktı, orası mechuldü. Sonrasında kendini dumanların birbirine karıştığı, loş, insanda heyecan uyandıran piste attı. İçinden geldiği gibi dans etti, ince vücudu hareket ve alkolün etkisiyle terlemiş, salaş tişörtü hafifçe üzerine yapışmış, rimelleri iyiden iyiye gözlerine bulaşmıştı. Etrafındaki görüntü sürekli değişiyordu. Ona kıskançlıkla bakan kızlar, belki arzuyla bakan bir iki biseksüel, arkasına geçip dansına ayak uyduran, kollarını sarmaşık gibi vücuduna dolayan birkaç züppe. Hiçbiri, genç kızı o anki dünyasından ayırabilecek kadar ilgi çekici ve kuvvetli değildi. Hiçbiri gerçek değildi.

Tüm o hayal ürünlerinden sıyrılıp barın yanına geçip bir viski daha aldı, fakat bir yudum aldıktan sonra midesinde bir hareketlenme sezdi. Dansın getirisi olacak ki, alkol kanına tam anlamıyla karışmıştı artık. Midesinin ağzından fırlayacağını hissettiğinde, elindeki kadehe aldırmadan insan kalabalığını yararak koşar adımlarla tuvalete ilerledi. Tuvaletin kapağını kaldırdı ve kustu, dünya etrafında öyle hızlı dönüyordu ki nereye kustuğunu dahi anlayamıyordu. Ağzındaki iğrenç tat, kusma isteğini tetikliyordu ancak artık durması gerekti. Neyse ki midesinin biraz daha boşalmış olduğunu fark ettiğinde kafasını kenardaki mermer duvara dayadı. Kafası biraz da olsa yerine geldiği an, duvarla kendini destekleyip ayağı kalktı ve lavabodan akan suları avuç avuç yüzüne attı. Tişörtünün kenarıyla gözlerini sildi. Aynaya uzun süre baktı. Kendini inceledi, sanki daha önce hiç yapmamış gibi. "Kendi kendini bu hale getirdin. Gerçekten ağlamalsın, tatlım. Şu haline bak!" Genç sürtüğün sesi tekrar yankılanmasının yanında, aynada neredeyse görüntüsü belirmişti. Tabii bu London'ın zihninin küstahça bir oyunundan fazlası olmasa da, onun canını yakmıştı. "Kapa çeneni Ursula!" Tamamen hayal ürünü olan bir suratla konuşmak, hatta ona kızıp bağırmak bilinci yerinde olan birinin yapacağı iş elbette değildi. London, son bir haftadır, en bilinçsizce davrandığı geceyi yaşamaktaydı zaten. Son bilinçsizce davrandığı geceyi. "Acınacak haldesin zavallı London. Babana kurduğun son cümleyi hatırlamıyor musun?" Duraksadı. Hararetin etkisiyle kurumuş dudaklarını yalayarak nemlendirdi. Yutkundu daha sonra, birkaç defa. Elbette hatırlıyordu, her gece gözünün önüne gelen o sahneyi nasıl unutabilirdi ki? "Benim yaşımda birini bulduğuna göre, artık bana itiyacın yoktur. Sana yeni kızınla mutluluklar, ihtiyar zampara." diye bağırdıktan sonra evini, babasını ve sahip olduğu her şeyi düşünmeden terk etmişti. "O kelimeler ağzından hiç çıkmasaydı, mutlu bir aile olabilirdik..."

Ursula, son cümlesinden sonra binlerce parçaya bölünmüştü, aynayla birlikte. London, zihninin oyununa yenik düşmüştü. Ayna elini derince yarmış, acısını ikiye katlamıştı. Kan fazla yoğundu, hem narin parmaklarından damlarken, hem dirseğinden oluk oluk denebilecek kadar hızlı akıyordu. Gözü, kot şortunun cebinden düşen antidepresanlarına ilişti. Krizleri arttığından, epeydir yanında taşıyordu. Kendisine kalsa böyle bir şeyi asla yapmazdı, hiçbir zaman o haplarla arası yanında taşıyacak kadar araları iyi olmamıştı. Ancak yakın arkadaşı Ida istemişti bunu kendisinden ve bir anne edasıyla haplarını sık sık kontrol ediyordu. Haftada üç, ya da beş kez kadar. Azar işitmemek için yanında bulunduruyordu London da haplarını. Ama ilk kez onları kullanmak için bu kadar çok heyecan ve arzuyla kaplanmıştı. Kusmadan hemen önce lavabonun kenarına bıraktığı, hâlâ çeyreği kadar dolu viski kadehi ilahlaştı o an gözünde. Tüm bu acıları çekmeye değer miydi? Zekasını öven bir insan için, zihninin ona böyle kurnaz oyunlar oynaması, zihninin bile onu terk etmesi dayanılır değildi. Yeterince insan gitmişti ondan, şimdi de kendi kendini terk ediyordu. Hayatında, sadece kendine güvenmesi gerektiğini savunarak yaşamıştı. Oysa kendisinin yıllarca düşünse aklına gelemeyeceği bir şey yapmak üzereydi. Kendine bile güvenmemeliydin, London. Güvenilecek biri olmadığını biliyorsun ya?


Cebinden çıkan tüm antidepresanları viskiyle karıştırdı. Kadehi parmak uçlarıyla kaldırıp, döndürdü, inceledi. Her tarafına iyice baktıktan sonra, o kendini beğenmiş gülümsemesi yüzünün tüm kıvrımlarına yayıldı. Beynindeki çınlamalara son verecek olmanın rahatlığıyla, son içkisini, son kez yudumladı. "Haklısın, Ursula. Bazı çınlamalara kulak tıkacı işlemez. Ya buna ne dersin?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Seçmen Şapka
Seçmen Şapka
Seçmen Şapka
Seçmen Şapka


Mesaj Sayısı : 476
Kan Durumu :

Regina Empty
MesajKonu: Geri: Regina   Regina Icon_minitimePtsi Nis. 16, 2012 8:50 pm

    Gryffindor! V. sınıf.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Regina
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Karakter Gelişimi :: Karakter Oluşturma :: Seçmen Şapka-
Buraya geçin: