Marius Franco Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 18 Kan Durumu : Melez
| Konu: Marius Franco C.tesi Nis. 14, 2012 7:26 pm | |
| Ad ve Soyad: Marius Franco Kişisel Özellikleri: Sırf gururu yüzünden bir çok şeyden vazgeçen bir büyücüdür Marius. Çoğu küçük çocuğun yaptığı gibi, aldığı cezayı hakettiğini, özür dilerse cezadan kurtulabileceğini biliyor olsa bile kalkıpta özür dilemez sırf şu gururu yüzünden. İddia ettiği şeyler konusunda inatçıdır da, bunda da gururunun parmağı vardır tabi, önceden savunduğu bir fikrin yanlış olduğunu farketse bile uzunca bir süre inatla eski fikrini savunabilir. Bu inadı ve gururu onu çabuk öfkelenip o sırada çevresindekileri kırabilen biri haline getirmiştir. Ama kötü biri değildir Marius, bazı inançları konusunda körü körüne hareket ediyor olsa bile kimseyi kasten üzmek, incitmek onun yapacağı bir şey değildir. Bir şeyleri araştırıp ortaya çıkarmayı sever, yani yakın bir arkadaşıyla ilgili şüpheleri varsa istediğini bulana kadar tutupta onu tüm gün takip edebilir, eşyalarını karıştırmaya kalkışabilir. Bu onun için takıntı değil eğlencedir gerçi. Fakat siyasete takıntılı bir ilgisi vardır, bir çok büyücü gazetesini okur, kütüphaneye gidip Sihir Tarihi ile ilgili kitapları karıştırmaktan, üstüne bir de not tutmaktan zevk alır ama bunu ortalıkta yapmamayı tercih eder. İnsanların gözünde yalnızca "çalışkan çocuk" olmak istemez çünkü. Eşek şakaları yapmayı, zeki ve komik insanlarla zaman geçirmeyi sever. Deli cesareti vardır ki bu onun araştırma sevgisinden gelir. Küçüklüğünden beri orayı burayı karıştırayım derken kazanmıştır bu cesareti. Marius'un rutin gece gezmeleri vardır, çok yakın arkadaşlarının bildiği, zaman zaman yatakhaneden sıvışıp orada burada dolaşmayı sever. Tabi sıvışmanın heyecanını da ayrı sever. RP Örneği:- Spoiler:
Bradley Ryan öbür karakterim. Buna bir öğrencisi RPsi bulayım demiştim ama bu elime geçti bir tek. Aşağıya Bradley Ryan'ın örnek Rp şeysini de ekledim. İkinci senesiydi. Heyecanı ilk seneki kadar parlak değildi, daha iyisi artık kısmen nelerle karşı karşıya olacağını ve nereye ait olduğunu biliyordu. Geçen sene kendisi kadar olan bavulunu şimdi neredeyse rahatlıkla yerde sürükleyerek içeriye girdi ve kapının tepesindeki ufak zil çaldı. "Şöyle koy bir tanem, dur dur! Onları resepsiyonun yanına koyalım. Odana gönderirler nasılsa, senin taşımana gerek yok." Daima sakin, güçlü, kendinden emin görünen annesi tuhaf bir telaşla oradan oraya koşturuyordu sabahtan beri. Marius'u ilk yılında kendi elleriyle Hogwarts Ekspresine bindirirken bile bu kadar telaşlı değildi. 12 yaşındaki büyücü bunları babası yapıyor olsa söyleneceğini bilerek sessizce bavulları resepsiyonun önüne bıraktı. Aynı anda tezgahın arkasından kel, kambur bir adam cisimlenmiş gibi belirdi. Annesi dizlerine kadar uzanan, baharlık ince paltosu, topuklu ayakkabıları, sıkıca topuz yapılmış saçları ve sade makyajıyla; ne kadar endişeli olursa olsun, hemen arkasında telefonun diğer ucundakine -artık her kimse- emirler yağdıran babasından çok daha güçlü görünüyordu tabii. İşte Marius için kadınların güçlü bir figür olmasının sebebi. Annesi tezgahın arkasında beliren "Tom" denilen adama bir şeyler anlatırken Marius fırsattan istifade etrafa bir göz attı. Bir çok Hogwarts öğrencisinin okul açılmadan bir veya iki hafta önce yerleştiği ve ekspresin kalkış tarihi beklediği handı burası; Çatlak Kazan. Belki de annesi Marius'un ilk kez kendi başının çaresine bakmak zorunda olduğunu farkettiğinden böylesine endişeliydi. Hogwarts'ta da kendi başının çaresine bakmalıydı ama orası bir ton güvenlik büyüsü ve profesörlerle çevriliydi, Çatlak Kazan ise şu Tom ve bir kaç hademeyi barındırıyordu bünyesinde, o kadar. Şehrin ortasındaydı hem. Marius annesinin endişesinin sebebini çözdüğünde rahatlayarak resepsiyona döndü. "84 numaraymış canım, dur bakalım..." Annesi asasını sallayarak bavulu yukarı gönderdi. Babası telefonu kapatmış, gözleriyle havada süzülen bavulu takip ediyordu. Marius babası konuşmaya başladığı anda ne diyeceğini biliyordu zaten "Abrakadabra ve her şey tamam... Siz büyücülerin işi çok kolay." Babası bir hukuk firmasının ortağıydı ve büyücü olsa bile işleri çok kolay olamazdı, Marius kendini bildi bileli babası telefonun ucundaki birine emirler yağdırır, söylenir, bunu asla başaramayacaklarını söylerdi. Stresli geçen dava süreçlerinin sonunda ise gelip Marius'un omzuna vurur ve "Gördün mü, yine başardık! İçinde babanın olduğu bir işin başarılmaması komik olurdu zaten." derdi. Hatta bazen işini Marius'un devralmasını istediğini salık verirdi, ne de olsa Marius bir şeyleri araştırıp gün ışığına çıkarmayı seven bir çocuktu, ama babasında her gün tanık olduğu stresi kaldırabileceğini sanmıyordu. Marius büyüye aşıktı, onu seviyordu ve içinde uçan nesneler ve ateş püsküren ejderhaların olmadığı bir işten zevk alamazdı. Belki de bu yaşından kaynaklıydı, kim bilir, her çocuk meraklıdır ve maceraya düşkündür zaten. "Arkadaşların gelmemiş mi? Onlar gelene kadar bekleyelim mi? Ne dersin, istersen gel dışarda bir şeyler yiyelim." Marius güldü ve çocuksu bir güven ihtiyacıyla annesine sarıldı. "Ben hallederim anne." derken bile annesinin biraz daha kalacaklarını söylemesini diliyordu. Ama söylemedi. Babası arkasından uzanıp omzuna dokununca artık küçük oğullarını burada bırakıp gitmeleri gerektiğini anlamıştı. Zaten en kötü ihtimalle akşam 8'e kadar gitmiş olmaları gerekiyordu. Babası aslen İtalyan'dı ve hem Marius'un gitmiş olmasını hem de hala yazdan kalma günlerin yaşanıyor olmasını fırsat bilerek Roma'ya iki bilet almışlardı. Babaannesi ve dedesi son zamanlarda söylenip duruyorlardı zaten, Marius telefonu ne zaman kaldırsa neden ne zaman yağmur yağacağının belli olmadığı İngiltere'de kaldıklarını soruyordu. Muhtelemelen bu gece neden Marius'un da gelmediğini soracaklardı ama anne ve babasının verecek bir cevabı yoktu şimdilik. Kimse onlara annesinin ve Marius'un büyücü kanına sahip olduğunu söylememişti. Onlar da temellerini dedesinin attığı, şimdi babasının devraldığı hukuk firmasında çalışacağını düşünüyorlardı Marius'un. "Pekala, biz de eve dönüp son hazırlıkları yapmalıyız zaten. Bak, burada bir telefon var. Akşam 7'den önce ararsan eve ulaşabilirsin. Al şunu bakalım" Marius'a bir kağıt uzattı "unutmuşsundur diye evimizin telefon numarası. Bir sorun olursa mektupta yazabilirsin. Ama acilse mutlaka ara, cep telefonumun numarasıda var orda." "Regina, tamam, emin ol bir şey olursa kendi başının çaresine bakabilir Marius. Değil mi ufaklık?" Babası sırıtarak Marius'un saçlarını karıştı. Marius her ne kadar bu hareketten hoşlanmasada gülümsedi ve omuz silkti. "Aynen öyle." dedi uzanıp babasına da sarılarak. "Marius? Gelmişsin!" Ufak kapı zilini çınlatarak az önce içeriye girmiş olan Karina elindeki bavulu yere bırakıp koştu ve Marius'a sarıldı. Karina'nın ebeveynleri ikiliye imalı bir bakış atınca Marius kızardı. "Eee, anne, baba; işte size bahsettiğim Karina." Annesi bilmiş bir bakış attı. "Daha ilk senende beraber 3 ceza aldığın Karina mı yani?" Marius biraz daha kızardı ve omuz silkti. "Ee, evet. o Karina." --- "Çoğu insan böyle düşünür. Ben olsam böyle düşünüyor muyum? Hayır. Pek umurumda değil. Ya da şuna diyelim ki, diğerleri kadar ön yargılı değilim. Sadece uzak durmak istiyorum. Son nefesimi vermeden önce biraz keyfini çıkarmak istiyorum. İnsanlar nefes almanın tadını zamanla unutuyorlar, oysa iki yaşındaki bir bebek bile nelere sahip olduğunun farkında." Kadın cevabı bekleyen o değilmiş gibi taburede kıpırdandı, martinisini yudumladı, perçemlerini düzeltip paltosunda ki tozları silkeledi. Bir an hareketsiz kalıp tekrar bardağını eline aldı ve bardakta yüzen yeşil zeytini yedi. Bradley eski bezle tezgahı silmeye devam etti. "İnsanların sırlarını en çok barmenlere verdiğini duymuştum." dedi sonunda. Bradley gülümsedi ama bir şey söylemedi. Bunun yerine az önce içeri giren iri yarı adamın sipariş vermek için bir işaret verip vermediğini kontrol etti. Müzik ayarlandığı gibi ilerliyordu; saat ilerledikçe eskilere dönüyordu. En sevdiği vakitler. Saat on gibi gelip sarhoş olan gençler artık evlerine dağılır, gece yarısı gibi gelen müdavimler keyiflenmeye başlardı. Bir de en gizemli müşterileri bu saatte gelirdi. Karşısındaki kadın gibi. Barlarda göreceğiniz bir tip değildi pek; bembeyaz bir teni vardı ama bu alışılagelmiş şekilde soluk değil, canlı gösteriyordu onu. Küçük bir kız gibi bukle bukle sarı saçları omzuna dökülüyordu. Gözleri kocamandı, endişeyle etrafı tarıyor; ara sıra Bradley'e dönüyor ama sonra tekrar etrafı kolaçan etmek üzere kaçıyordu. "Sanırım nedenini şu an anladım. Daha önce hiç bir yabancıyla sohbet etmeyi denememiştim." Anlaşılan sessizlikten sıkılmış, konuşmaya devam etmek istemişti. Bradley her gece tekrar ettiği cümleleri sarfettiğinde konu hakkında bir şey söylememişti oysa ki. "İstemezsen bir daha göremeyeceğin biriyim. Hayatın anlamından ve insanların farkındalığının olmayışından bahseden biri daha işte. İçkin bitmiş, bir tavsiyemi denemek ister misin?" Kız önce cevap vermeyip yüzüne baktı; sanki Bradley bir uçurumun kenarında ikisi dikiliyormuşta atlamadan önce elini uzatıp *bana güveniyor musun?* diye sormuş gibi bakıyordu. Sonunda pes etti, dik duruşu kayboldu ve dirseklerini tezgaha dayayıp başını ellerinin arasına aldı. "Pekala..." Genç adam arka taraftaki tezgaha dönüp yılların alışkanlığıyla belli miktarda scotch ve amarettoyu karıştırdı ve buzları ekleyip kadının önüne koydu. "Sana ağır gelebilir gerçi-" "Yok canım, gelmez!" Genç kadın bardağı neredeyse kafasına dikti. Bunun ona ağır gelmeyeceğini kanıtlamak ister gibiydi. "Güçlü olduğunu kanıtlayamadığın biri var sanırım." dedi Bradley ciddi bir ifadeyle. Az önce giren iri yarı adam oturduğu masadan vazgeçip bar tezgahına oturdu ve bir bira istedi. Bradley siparişi götürüp kadına geri döndü. -It was a perfect, the perfect, the perfect, the perfect, the perfect, the perfect crime- Şarkıyı mırıldanarak tezgahı silmeye devam etti. Yapacsk işi olmadığında klasik barmen görüntüsünü bozmuyordu sadece. "Adım Victoria." Bradley sonunda beklediği kelimeleri duyunca gülümsedi. "Pekala, kendini kimseye kanıtlamaya ihtiyacın yok, Victoria. En azından burada." Victoria güzele benzer bir şeyler mırıldandı ve bir yudum daha aldı. Alkolün kanına karışmaya başladığı oturduğu yerde artık rahatlamış, müziğin ritmine göre sallanışından ve saçlarını ya da paltosunu düzeltmekle uğraşmamasından belli oluyordu. "Burada beni yargılamayacak mısınız yani?" Victoria, beklenmedik bir şekilde uzanıp Bradley'e iyice yaklaşmıştı. İri gözleri büyüyen gözbebekleri yüzünden olduğundan daha büyük görünüyordu. Bradley'in şaşkın duraksaması üzerine şen bir kahkaha attı. Bradley sesin ne kadar melodik olduğunu düşündü. "Şaşırdın mı? Ben de... Böyle ani şeyler yapmam, insanları şaşırtmam. Benden ne beklendiyse onu yaparım. Belki de yapardım demeliyim. Barmen, gerçekten sana bir sır versem bunu kimseyle paylaşmaz mısın?" Bradley daha az önce savunmasız bir kız çocuğu gibi önünde oturan ve ondan bundan sorular sorarak kendi bedeninde acı çekiyormuş gibi görünen kadının bu noktaya gelmesine hem şaşırmış hem sevinmişti. Sevinme sebebini bilmiyordu, belki sıradan bir insanın daha sınırlarının dışına çıkmasıydı. "Tabii." dedi sadece. Bir sigara çıkarıp yaktı ve dumanı Victoria'dan uzağa üfledi. "Birini öldürdüm." Adam kıpırdamadı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu, zaten normalde yapması gerekenler yönünde hareket etmezdi. Ama kadına inanıp inanmamaya karar veremedi. "Öyle mi? Bu yüzden mi acı çekiyor gibisin?" Victoria uzanıp dudaklarının köşesindeki sigarayı kaptı ve derin bir nefes çekti. "Hayatımı zindan etmişti. Ölene kadar o ruhsuz pisliğin söylediklerini yapacaksam ya ölürüm ya öldürürüm dediğim. Tetiği çekmek beklemediğim kadar kolay oldu." "O ölmeseydi, sen ölecektin. Bu durumda seni suçlayamam." Bradley ellerini iki yana kaldırıp güldü. Bir cinayet itirafını başkası böyle karşılar mıydı acaba? Ara sıra, öyle itiraflarla karşılaşırdı ki polise gitmemesinin masum insanlara haksızlık olup olmadığını düşünürdü. Ama karşısındaki saf görünüşlü, güzel Victoria, hayatını zindan eden insanı öldürdüyse onu suçlayamazdı. Victoria aklından geçenleri okuyormuş gibi bir bakış attı ve soluk siyah tişörtünün yakasına yapıştı. "Gün bitmeden eski Victoria'nın yapmayacağı bir şeyler yapsam diyorum-" Bradley bunu anladığını ama itiraz etmek zorunda olduğunu söyleyecektiki Victoria gülerek ekledi. "istediğim yalnızca şu aptal ayakkabılarımdan kurtulup sahile kadar durmadan koşmak ve denize girmek. Gece ne kadar güzel, boşa gitmemeli. Barı kapatana kadar bekleyebilirim, bana katılmaz mısın?"
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Mesaj Sayısı : 476 Kan Durumu :
| Konu: Geri: Marius Franco C.tesi Nis. 14, 2012 7:55 pm | |
| | |
|