Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kaçış

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Judas Rainhard

Judas Rainhard


Mesaj Sayısı : 125
Kan Durumu : Safkan

Kaçış Empty
MesajKonu: Kaçış   Kaçış Icon_minitimePaz Nis. 08, 2012 12:08 am

Dört ay önce, Azkaban

Ne istem dışı hareket eden uzuvlarını hissedebiliyordu ne de ruhunun ona can veren parçacıklarının farkına varabiliyordu genç büyücü. Kirden kararmış taş zemine iki büklüm uzanmıştı kırılgan bedeni. Sıska vücudu burada bulunduğu zaman boyunca giderek daha da incelmiş, artık kemiklerini sayılabilir hale getirmişti. Delicesine soğuk olan havayı hissetmiyordu, eğer hissetseydi kendini bir buz kalıbının içinde hissedebilirdi. Ne var ki ruhu gibi bedeni de uyuşmuştu buraya geldiğinden beri. Hücresinin içeriye bakan parmaklıklarının arasından görünen varlıkları da yadırgamıyordu artık. Yırtık pırtık kumaş parçalarının havada süzülmesi gibi dolanan ruh emicilerden korkmayı bırakalı çok zaman olmuştu. Zira ondan alabilecekleri ne varsa almışlardı canı hariç, canı da kendi gözünde kaybettikleri kadar değildi zaten. Bu yüzden kaybedecek hiçbir şeyi yoktu artık. Ne umudu vardı ne de yaşama isteği. Karanlıkta boy atmaya çalışan ama susuz kalmış çelimsiz bir fidan olarak tanımlayabilirdi belki, eğer aklı başkaları tarafından emilip durmasaydı.

İki ay geçmişti yaklaşık olarak. Belki biraz daha fazla. Judas çeşitli mistik öğretilerden kaptığı kadar aklını zinde tutmaya çalışmış ve avucunda kalan bu ufak akıl kalıntılarını da zamanı saymaya harcamıştı. Biliyordu çünkü sonsuza kadar burada kalmayacaktı. Karanlık çok güçlüydü, elbet bir fırsat daha vereceklerdi ona. Ona ve diğerlerine. İlk günlerdeki acı dolu inlemelerinden hatırladığı kadarıyla yan hücrede Dorian vardı. O bağırışlar bıçak gibi kesildiği günden beri yaşadığından emin olmasını sağlayan tek şey, sert zeminden zorla duyulabilen sürünme sesleriydi. Kendinden emin olmasını sağlayan tek şeyse eski hayatına tekrar kavuşmaktı. O günü iple çekiyordu; üzerindeki çizgili ve kusmuk kokulu paçavrayı atıp görkemli kara cüppesine endişeden yoksun olarak bürüneceği günü.

Böyle anlamsız ve zaman kavramından uzak geçmişti onca vakit. Günler, geçişleri hissedilmese de birbirinin kopyası. Sadece yeni gelen mahkûmların çığlıkları farklıydı. Ne var ki zamanla onlar da susup kendi derin boşluklarına düşmekteydiler, kendilerinin ne zaman kurtarılacağını bilmeden. Oysaki o zamanın geldiğinden haberleri yoktu. Bazı önemli yandaşların kurtarılması gerekiyordu ve bu sayede diğerlerinin de kendi canlarını kurtarmaları için bir fırsat yaratılacaktı. Gece sabaha kavuşmadan önceki son bir saatte başladı her şey. Önce az bir gürültüyle duvarlar. Ardından belli belirsiz bağrışmalar. Hapishanenin metrelerce aşağısında uçuşan rengârenk büyüleriyse sadece sahipleri görebilmekteydi. İlk katları aşmaları zor olsa da hızla yükseliyorlardı. Judas hiçbir zaman bilemeyecek ve merak da etmeyecekti ama alacakları kişiler Judas'ın bulunduğu kattan uzaktaydı. Onların suratına ruh emicilerden başka bir şey gülecekti o gün; şans. Koridorlarda koşuşmaya başlayan gümüşi hayvan siluetleri, çığlıkların bazılarından anlaşılacağı kadarıyla üzerine denk gelen büyücüyü ıstırapla öldüren tuzaklar, patlayan hücre parmaklıkları ve büyük parçalar halinde uçuşan molozlar yoktan var olmuş gibi hızla ortaya çıkmışlardı. Muamma bir kişinin asasından istemsizce çıkan bir büyü büyücünün tam karşısındaki hücreyi patlatırken mermi gibi fırlayan birkaç taş blok Judas ile Dorian'ın, son birkaç ay boyunca kader ortağı olan ve bu ortaklığı daha uzun süre devam ettirecek olan ikilinin arasındaki duvara girivermişti. Bunu ilk fark eden Judas olmuştu, zira etkisinde ruh emicilerin büyük kısmı patronuslar yüzünden başka yönlere dağılmışlardı. Eskiden parlak olan ama şimdi diken diken ve keçeleşen kısa saçlarını karıştırarak doğruldu büyücü. Neler oluyor böyle? Durumu idrak etmesi bir dakikadan uzun sürmüştü. Yandaki hücreyle aralarında ancak onun geçebileceği kadar küçük bir delik oluşmuştu. Hemen kafasını uzattı o boşluktan. "Dorian!" diye bağırdı zor çıkan sesiyle. Ama diğer büyücü onu duyamacak kadar baygın bir halde yatıyordu. Önce kemikleşen kollarını ardından da tüm bedenini delikten geçirdi. Dizleri üzerinde zar zor emekleyerek yerde yatan büyücünün yanına geldi ve onun kıvrılmış, yarı canlı bedenini kendine çevirdi. Omuzlarından tutup sarstı önce, etkisi olmayınca beceriskiz bir tokat attı. "Kalk! Dorian!" Bu sefer gırtlaktan gelen güçlü bir sesle bağırıyordu. "Gitme zamanı!" Çünkü bunun kaçmaları için tek şansları olduğunu biliyordu. Bu sefer elinin tersiyle daha güçlü bir tokat attı. İskelet gibi gözüken ellerindeki kemikler yerlerinden çıkacaklardı neredeyse. Sonunda Dorian'ın boğuk boğuk öksürmesiyle derin bir nefes almış, hızla hücrenin eğilmiş demir parmaklıklarına kaymıştı gözleri. Biraz zorlamayla açılabilirdi o esaret kapısı. Omuzlarından tutup bin bir zorlukla kaldırdı arkadaşını. O konuşmuyordu, bilinci yerinde değil gibiydi ama en azından hayattaydı ve ayaktaydı. Ayakta durmak hayata tekrar sarılabilmenin en öncelikli şartıydı.

Judas yan devrilmiş dev gri tuğlalardan birini kucaklamaya çalıştı, ama olmuyordu. Taşlar günlerdir boş mideyle hayatta kalmaya çalışan biri için çok ağırdı. Taşı duvara dayayıp güç alabilmek için zorladı kendini. Avuçları kanamaya başlamıştı pürüzlü yüzeye sürtünmekten. Bu, işi daha da zorlaştırıyor, zaten kaldırılması güç olan taşları kayganlaştırıyordu da. Derken avuçlarındaki ağırlığın azaldığını hissetti Judas ve taşın yükselmeye başladığını gördü. Dorian durumun ehemmiyetini anlamış ve sonunda yardımına koşmuştu. Ağırlığı beraberce kaldırıp demir parmaklıklara vurdular. Çıkan gürültü aşağıda kopan parıltıdan dolayı duyulmuyordu bile. Taş ellerinden düşmek üzereyken zorla kaldırıp tekrar vurdular ve demir çubukları zorla tutan kilidi tuzla buz ettiler. Artık çıkma zamanıydı. Çıplak ayaklarını kesecek şeylerden uzak durmaya çalışarak ilerlediler gürültüden uzağa. Gittikleri yöndeki bir deliği fark ettiler sonra: Kendi boyları kadar kocaman bir delik. Aşağıya inip kaçmak tam bir aptallık olurdu bu yüzden bir tek şansları vardı. Dışarı baktı Judas, aşağılarında hapishanenin duvarlarıyla kavuşan ve denizin sert dalgalarıyla dövülen biçimsiz kayalıklar vardı. Özgürlüklerine giden yol buydu. Yüzlerce kilometre uzakta güneş yeni bir güne uyanıyordu.

Birbirlerine baktılar bir an, gözlerin derinlerinde yatan derin inançtan emindiler artık. Sonraki saniyede kendilerini aşağı bırakmışlardı.

RP SONU
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kaçış
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Sihir Dünyası - İngiltere :: Azkaban Hapishanesi-
Buraya geçin: