Izydor Szwarc
Mesaj Sayısı : 3 Kan Durumu : Safkan
| Konu: Szwarc; Izydor Paz Nis. 01, 2012 6:26 pm | |
| Izydor Szwarc ~ Izydor, dört çocuklu bir ailenin iki dakika farkla üçüncü çocuğu, yani ilk kız evlatlarından sonra sahip oldukları tek yumurta ikizlerinden küçük olanı. Caspian, France çiftinin kız çocukları anneleri gibi Beauxbatons’da öğrenim görmekteler, ikizler de diğer Szwarc soyadı taşıyıcıları gibi eğitimlerine Durmstrang’ta başlamıştı. İskandinavya’nın soğuk iklimi kadar sert kurallara sahip, yalnızca safkanları kabul etmekte olan akademi, safkan soylarını sürdürmede kararlı aile için en uygun yerdi şüphesiz. Ancak üçüncü sınıfa geçtiklerinde okul müdürü amcaları ile babaları arasında çıkan çatışma sonucu Hogwarts’ta eğitimlerine devam ediyorlar. Szwarclar zekâları ve bilgiye verdikleri önem ile bilinirler, soyadı taşımakta olan Izydor da bu tipik özelliğe sahip. Pek fazla sosyal ortamda bulunmaz, elinde kitabıyla kütüphanede geçirdiği zamanlardan daha çok keyif almaktadır zira. Bitkiler ve hayvanlarla arası oldukça iyidir. Güneş ışığından hoşlanmaz. Bu sebeple göl kıyısında yaptığı yürüyüşler daima ay ışığının önderliğinde olmuştur. Sahip olduğu tek hırs, öğrenmeye karşı duyduğudur. Onun haricinde ziyadesiyle soğukkanlıdır, öyle ki pek çoğu onu ruhsuz diye nitelendirmektedir. Ailenin diğer üyeleri gibi taraf çatışmalarını ahmakça bulduğundan yalnızca kendi soyunun çıkarları için savaşacaktır.
- Spoiler:
Dudaklarını esir alan soluk tebessüm ithaf edildiği gözcüye ulaşırken tüm geceyi izleme görevi bahşedilmiş ay soluk ışığının mütevazı huzmelerini kuzgunun naif bedeni üzerine göndermede cömert, Rieux’nün kusursuz yüz hatlarında raks eden ışınlar ise ziyadesiyle keyifliydi. Gün ışığının derisi üzerinde yarattığı nedensiz, nahoş hissiyattan uzakta, tüm öğrenciler yatakhanelerine çekilmiş ve Hogwarts arazisi geceye yaraşır asil kasvetini lâyığıyla kuşanmışken dışarı çıkmak geçen seneden beri vazgeçmediği tek kaçamağıydı. Yalnızlığına düşkündü büyücü, hem de annesinin karnını kendinin birebir eşiyle paylaşmış birinden beklenemeyecek kadar fazla. Gecenin yegâne hâkimi günün yorgunluğunu atmaya uğraşan yeryüzünü kutsarken açık havada yürüdüğü zamanlar zihninin hür kaldığını duyumsadığı o özel anlardandı. Böyle zamanlarda konuşurdu bilinçaltına ittiği o iç ses, bilgeliğe adanan şarkılar ve meczupluğu perçinleyen naralar kafasının içinde özgürce yankılanırdı böylelikle. Tüm sorumluluklar, tüm mevkiler uykuya dalmış, ruhunu prangaya vurmuş en mühim sebep bile geçerliliğini yitirmişken günden güne hayatına yabancılaşmakta olduğunu hissettiği özgürlük kavramını yeniden tecrübe edebilirdi, aslında yüzüne hâkim salt memnuniyet ifadesinin nedeni tüm bu gerekçelerin mükemmel harmonisiydi. Ayakları onu yarı bilinçsizce göl kıyısına yönlendirdiğinde tek yoldaşı olan geceye münteşir poyrazın şehvetli kolları siyah cüppenin örttüğü genç bedeni üzerinde ve kumral saçları arasında arsızca dolanmasından oldukça hoşnuttu. Mekâna hâkim karanlık sebebiyle göle yaklaşmış olduğunu genzini yakan yosun kokusundan çıkarabilen genç büyücü, ayın durgun su birikintisi üzerindeki cilveli dansını görene dek ağaçların arasından kıvrılarak geçmekte olan dar patikayı takip etti. Genç Ravenclaw mensubunu daima sakinleştirmeyi başarmış olan manzara koyu siyah tınıların arasında kaybolmuşsa da büyüleyiciliğini ve tesirini muhafaza etmekteydi. Ağır, nemli hava ciğerlerine dolarken en az göl kadar dingin olduğunu hissediyordu. Bakışlarını gölün üzerinden yıldızlara çevirip ayın kadim yoldaşlarına saygı duruşunda bulunduktan sonra göz kapakları, gölün akşamüstü büründüğü mavi-gri tondaki gözlerini ustaca perdelediler.
Her şeyin olağan gittiği günlerden biri olacağına dair inancı kayalıkların arkasında zorla seçilebilen siluetle buluştuğunda sönmeye yüz tutmuştu. Adımlarını gerisin geri taş kaleye yönlendirip ortak salona dek koşma fikrinden vazgeçmek zorunda kalışı karanlığa karşın cılız siluet tarafından fark edilmiş olmasındandı. Geceyle sevişirken aralarına girmeye cüret eden densizin kim olduğunu merak etmiyor değildi, zira bir yılı aşkın süredir onunla aynı saatlerde aynı yerde bulunmayı başarmış kimse olmamıştı. Mimiklerine hâkim memnuniyet ifadesi poyrazın ipeksi dokunuşlarıyla kaybolup giderken yüzünü seçebileceği kadar yaklaştığı davetsiz konuğun tanıdık simasıyla karşılaşınca duraladı. Aslında sadece bu beklenmedik tesadüfün sebebiyet verdiği bir çekinceden ibaret değildi tepkisi, zira cadının elinden süzülmekte olan kan vaziyetin yalnızca karşılaşmadan ibaret olmadığı sinyallerini vermekteydi. Sol eli istemsizce asasını kavrarken dudaklarından bir fısıltı şeklinde dökülen kelimelerin cadının kulağına ulaşabilecek kadar güçlü olduklarından emindi; "Lea, sorun ne?"
Gecenin en az kendisine davrandığı kadar cömert bir tutumla sarmaladığı lâtif bedenin hüzün tarafından esir alınmış mimikleri fahiş güzelliklerinden vazgeçmemedeki ısrarını sürdürürken büyücü, içten içe aşikâr olmadığı tekevvünün ezasına karşı alması gereken tutumu sorgulamakla meşguldü ki cadının dudaklarından dökülen tek kelimelik soru karşısında zihni mutlak sessizliğe teslim oldu. Cadının da duraksamasıyla kabir sükûtunu andıran nahoş saniyeler boyunca işitebildiği tek şey kulaklarında yankılanan nabzıydı. Kar tanesi kadar narin ve kanla kutsanmış elin havaya kalkışıyla durumun az önce düşündüğünden daha vahim ancak zararsız olduğu sonucuna varabilecek kadar rahatlamıştı zihni, asasını sıkı sıkı kavramış olan parmakları gevşeyerek maun cismi cüppesinin cebine terk ettiler. Yapışkan, kızıl sıvının nazenin, kırılgan parmakların arasında huşu içinde dolanışının seyrindeki gözleri şaşkınlığını ifşa edercesine kısılmıştı. Kuzgun ve yılanın yegâne odak noktası bedenleri arasında yükselirken sessizlik hâkimiyetini ilan ettiği göl kıyısını yeniden terk etmek üzereydi, zira oğlanın biçimli dudakları üzerinde fazla düşünülmemiş birkaç kelimeyi azat etmek üzere aralanmaya yeltenmişti, lâkin cadı daha hızlıydı. Biçimli, kızıl dudakların melodik sesiyle geceye bahşettiği sözcüklerdeki itiraf tınısı oğlanın sert mimiklerinin biraz olsun gölgelenmesine sebebiyet verirken bu açıklamanın niteliği gözlerindeki şaşkınlık ifadesini perçinlemişti. Ne kan ne hüzün yakışıyordu saçlarına güneşi hapsetmiş olan nazlı varoluşuna, lâkin bunu dile getirebilecek kadar yakın bir ilişkileri olmadığından yanlış anlaşılmamak adına düşüncelerini kendine saklamayı tercih etti. Hafif dalgalarla taçlanmış saçlarının cilveli bir edayla salınışlarını izledikten sonra gözleri, kuzgununkileri aratmayacak kadar derin manalarla bezenmiş safirler tarafından zapt edilmişti. Cadının söyleyecekleri bitmemişti anlaşılan, başka fehvalara hayat vermek için tekrar aralanan dudaklarından dökülenlere eşlik eden sesin tonundan tereddüdü hissedilebilirdi.
Kendi kendineyken cevabını aramaktan çekinmediği bir sorunun bir başkası tarafından yöneltilmesi beklemediği bir ataktı şüphesiz. Duraladı. Mavi gözleri kendininkilerden ayırmaksızın karşısındakini ürkütmekten çekindiğini ifşa eden aheste adımlarla cadıya bir adım daha yaklaşmaya yeltenmişti ki attığı adımın topraktan farklı bir cisimle buluşması bakışlarının hapsolduğu zincirlerden kurtularak yere yönelmesine sebep oldu. Geceye, yalnızlığa ya da nereden geldiği henüz kendisi için bir bilinmezlik olan kedere sunulan kurbanın cinayet aleti, kırık aynadan kanlı bir parçaydı dikkatini dağıtan. Eğildi. Parmakları parlak cismi avucunun içine iterken atik jestlerle doğrularak başarısız olan adımını gerçekleştirdi, lâkin bununla yetinmeyecek gibi görünüyordu. Dikkatli adımlarla cadının bedenine ev sahipliği yapan kayalığa ulaşmış, bedenini gecesini paylaşmaktan ilk anki kadar rahatsızlık duymuyor olduğu konuğunun yanına sabitlemişti. Sol eli cüppesinin cebini terk ederek kadının kızıla boyanmış elini güçlü, güven veren bir dokunuşla kavrayışının ardından hâlâ kanamakta olan yaraya denk gelmeyecek şekilde ayna parçasını cadının kanlı parmaklarının üzerine bıraktı. Kırık parçayı yılanın yüzünü yansıtacak şekilde çevirdikten sonra dudakları fuzulî bir soruya hayat vermek adına aralandılar; “Kasvetin perdelediği çehrene bak, saçlarına takılmış olan umutları göreceksin.” Ağır havayı dağıtmak için yöneltilmiş, muzip cümlesinin ardından yumuşayan mimikleri kuzgunun çehresine anlayışlı bir eda yüklemişti dudakları tekrar aralandığında; “Umut, bizim yarattığımız bir masal, ona ne kadar inanıyorsak o kadar gerçek olmaya mahkûm. Peki sen, onu gerçek kılacak kadar inanıyor musun?”
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Mesaj Sayısı : 476 Kan Durumu :
| Konu: Geri: Szwarc; Izydor Paz Nis. 01, 2012 7:08 pm | |
| | |
|