Matthew Thorne
Mesaj Sayısı : 14 Kan Durumu : melez Yaş : 31
| Konu: Matt. Ptsi Ocak 30, 2012 3:03 pm | |
| Ad ve Soyad: Matthew Thorne
Kişisel Özellikleri: Matthew kıvrak zekalı, enerjik ama aynı zamanda oldukça da huysuzdur. Dışarıdan fazla arkadaş canlısı görünmez ama aslında sahip olduğu dostlara çok değer verir. Duygusaldır ama bunu göstermekten nefret eder ve genelde alaycı bir maskenin ardına gizlenir. Annesinin ölümünden sonra babasıyla uzaklaşmaları, onun yalnız ve kendi kendine yetmeyi öğrenerek büyümesine sebep olmuştur. Bu neden kendine güvenli, cesur ve biraz da otoriteye karşı kayıtsızdır. Zekası onu derslerinde fazla başarısız olmaktan korusa da dersleri hiç bir zaman mükemmel değildir. Bu konuda hırslı da değildir zaten. Eğlenmeyi sever, başına buyruktur. Muggle teknolojisine ve edebiyatına meraklıdır ama bunu bilen çok az kişi vardır.
RP Örneği: - Spoiler:
“Matthew bu günün benim için fazlasıyla önemli olduğunun farkındasın değil mi?” Kumral genç babasının sesiyle başını kaldırdı ve uzun kahvaltı masasının diğer ucundaki adama baktı. Matt ya da babasının deyimiyle Matthew kendisinin yirmi yıl sonraki halini görüyormuş gibi hissetti ve babasıyla aralarındaki benzerlik kaşlarını çatmasına sebep oldu. Annesi sarışın, yeşil gözlüydü. Matt ise babasının tam bir kopyasıydı. Kumral, ela gözlü, solgun tenli… Annesinin ölümünden sonra bu durumdan nefret etmişti çünkü annesi hiç var olmamış gibiydi. Evdeki tek tük resimlerden başka onun varlığını kanıtlayan hiçbir şey kalmamıştı geriye. Bu ara annesini fazlaca düşünmeye başladığını fark etti. Yedi yaşında onu kaybettiğinden beri babası ve o, geçmişe bir perde çekmişler ve annesiyle ilgili hiç konuşmamışlardı. Ama bu ara sürekli düşüncelerinin annesine kaymasının bir sebebi vardı. Babası geçen ay uzun süreden beri arkadaşlık ettiği bir ‘hanım arkadaşı’ ile evlenmeye karar verdiklerini açıklamıştı. Matt kararı babasını çıldırtacak bir tepkisizlikle karşılaşmış, genç çocuk bu durumun onu etkilemeyeceğini, babasının ne isterse yapabileceğini ve onu tebrik ettiğini söyledikten sonra odasına çıkmıştı. Babası ile aralarında oluşmuş bu uzaklığın sebebi babasının annesinin ölümünden sonra ne yapacağını bilemeyip Matt’i dışlamasıydı. Adamın hatasını anlaması zaman almıştı, hatta o kadar uzun zaman ki Matt kendini babasından uzaklaştırmak konusunda ondan daha iyi bir iş çıkarmıştı. Şimdi ise babası Henry’nin çabalarını mükemmel bir kayıtsızlıkla reddediyordu. Babası Matt’in bu halini önemsememeye çalışmış, onunla uzlaşma yoluna gitmeye çabalamıştı ama oğlunun düğün hakkındaki bu kayıtsızlığı onu çılgına çeviriyordu. Yine de kontrollü adamın sesinde duygularını sezdiren hiç bir tını yoktu.
“Bu gün mü?” Matt bu sefer numara yapmıyordu. Düğün yazın ortalarına kadar değildi, bu günün önemi neydi? Oğlunun yüzündeki şaşkınlığın dürüst olduğunu anlamış gibi görünen babası elindeki gazeteyi masaya bıraktı ve Matt’in gözlerine bakarak konuştu.“Bugün Matthew. Sana geçen hafta defalarca söyledim, nişanlım ve kızı düğünden once tanışabilmemiz için buraya geliyorlar. Kızı Iona, seninle yaşıt olmalı.” Matt ifadesini hiç değiştirmeden babasını izledi. ‘Umarım bu konuşma düşündüğüm yere doğru gitmiyordur.’ diye geçirdi içinden. Matt Fiona ve annesinin Bulgaristan’dan geldiklerini biliyordu ve İngilizce bilip bilmediği bile belli olmayan bir kıza bebek bakıcılığı yapacak değildi. O bunları düşünürken başarıyla ifadesiz tuttuğu yüzü kendisine ihanet etti ve kaşları itemsizce çatıldı. Babası sanki Matt’in düşündüklerini anlamış gibi iç geçirdi ve oğlunun konuşmasına izin vermeden devam etti. “Eva için kızı çok önemli ve Iona da annesine yakın olmak için Dumstrang’den Hogwarts’a gelmeyi kabul etti.” Matt artık gözlerini devirmekten kendini alamadı ve alaycı bir sesle babasına yanıt verdi. “Tanrı aşkına baba, Hogwarts da Dumstrang da yatılı okullar, zaten annesini yılda ne kadar görüyormuş ki?” Kumral genç önemsemez bir şekilde konuşmuştu ama babası sert bir şekilde çay fincanını masaya bıraktı, narin porselen şıngırdadı. Matt temkinli bir şekilde babasını izledi. Adamın kontrolünü kaybettiği çok nadir olurdu, onun dışında çoğu zaman buzdan bir adam gibiydi. Daha önce babasının nişanlısını tanımaya dair hiç bir çaba göstermemişti ama şimdi nasıl bir kadın olduğunu merak ediyordu. Babasının anlattıklarından kendileri gibi melez bir büyücü ailesinden değil safkan, köklü bir soydan geldiklerini anlamıştı. Para ise iki aile için de bir sorun değildi. “Senden Iona ve Eva’ya mükemmel bir centilmen gibi davranmanı istiyorum. Ayrıca Iona Hogwarts’a başlayacak ve oraya gitmeden önce elinizdeki fırsatı değerlendirip onunla arkadaş olmayı deneyebilirsiniz.” Matt çatal ve bıçağını bırakarak arkasına yaslandı, babasının çok iyi tanıdığı inatçı sesiyle cevap verdi. “Müstakbel karına ve kızına kabalık yapmayacağımı çok iyi biliyorsun baba. Zaten evlenmenin benim yaşamımı çok fazla etkileyeceğini de sanmıyorum. Ama benden hiç tanımadığım bir kızla ilgilenmemi isteyemezsin. Düğününde orada olurum, geldiklerinde onlarla gerektiği şekilde tanışırım ama bu kadar.” Matt sustu. Babasının itiraz etmesini beklermişçesine tetikte durdu ama babası o anda yaptığı hiçbir itirazın fayda etmeyeceğini bilecek kadar zekiydi. Beklediği itiraz gelmeyince Matt, sessizce ayağa kalktı. “Afiyet olsun.” dedikten sonra cevap beklemeden salondan dışarı çıktı.
* Matt hızla çıktığı odasında babasının söylediklerini düşünürken ağzından pek de centilmece olmayan küfürler çıkıyordu. Babası başka biriyle evleniyor diye üzülüp gıcıklık yapacak değildi tabii ki ama kimbilir nasıl yetiştirilip şımartılmış bir kızın keyfine göre hareket edecek değildi. Babası eğer Eva’nın fikirlerine o kadar önem veriyorsa şu anda adını bile hatırlayamadığı kızla pekala kendisi ilgilenebilirdi. Ayrıca ne tip bir insan yıllardır okuduğu okulunu bırakıp sırf ebeveyni için kıtanın öteki ucuna taşınırdı ki? Kumral çocuk bir yandan üstünü değiştirirken bir yandan da saati gözlüyordu. Babasının kahvaltısını bitirip çoktan çıkmış olması gerekirdi ama biraz fazladan oyalanmaktan zarar gelmezdi, babasıyla tekrar karşılaşmak istemiyordu.
* Kendini Muggle Londra’sına atan Matt ellerini kot pantolonunun cebine soktu. Annesi öldükten sonra Muggle kesimine geçmeyi bir alışkanlık haline getirmişti. Henüz yedi yaşındayken bile kendisine acıyan gözlerle bakan hizmetçilerden, ya da ona hiç bakmayan babasından sıkıldığında onu kimsenin aramayı aklına getiremeyeceği şehir merkezine kaçardı. İlk zamanlar bir kaç meraklı muggle onun kaybolduğunu sanarak onu karakola teslim etmeye çalışmışlardı ama her seferinde paçayı kurtarmayı başarmıştı. Zamanla nerelerde durursa dikkat çekmeyeceğini anlamış, Hogwarts’a başladıktan sonra ise bu durum bir problem olmaktan çıkmıştı.
Hızla akan, güne yeni başlayan muggle Londra'sının sokakları kalabalıktı. Takım elbiselerle işe gidenler, koşturanlar, korna sesleri... Matt kargaşadan hoşlanmadığını iddia etse de aslında buranın Diagon Yolu'nun yalnızca eylülde ulaşabildiği canlılığı hoşuna gidiyordu. Kendisi de kalabalığa karışırken niyeti doğru düzgün kahvaltı edebileceği bir yer bulmaktı. Ne de olsa günün geri kalanında 'mükemmel bir centilmen' olması gerekiyordu.
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Mesaj Sayısı : 476 Kan Durumu :
| Konu: Geri: Matt. Ptsi Ocak 30, 2012 3:57 pm | |
| Ravenclaw! V. sınıf. Aramıza hoş geldiniz. | |
|